05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Enis Batur’dan ‘Şehir Meydanında Fıçı Yuvarlamak’ Gününden soyutlanmış edebiyat adamı “Şehir Meydanında Fıçı Yuvarlamak”ta, okuyucuyu, edebiyatsanatla yüzyılları kapsayan uzun bir yolculuğa çıkarıyor Enis Batur. Duyumsamalar, izlekler, beğeniler, eleştiriler, uçlar, sıradanlık, şanşöhret, hayal kırıklıkları, zaman, zamansızlık gibi de nice yaralara dokunuyor. Ë Aysel SAĞIR nis Batur, Şehir Meydanında Fıçı Yuvarlamak’la okuyucuya engin bir edebiyat külliyatının yanı sıra deneyimlerini sunuyor. Aslında, birikimlerini okuyucusuyla paylaşıyor demek daha doğru olacak. Bir günlük gibi başlıyor yapıt, bir günlük gibi de devam ediyor ama bu sizi yanıltmasın. Günlük formatında yazılmış geniş notlar ya da paylaşımlar, bir yazarın ömrü boyunca ruhsal ve zihin dünyasına süzülmüş önemli bilgileri kapsıyor. Tabii buradan Batur’un her şeyi tüm ayrıntılarıyla yapıtına döktüğü sonucunu çıkarmamak gerekiyor. Öyle olsaydı, onlarca ciltten bahsetmemiz gerekebilirdi. Anlaşılacağı üzere, kendinden yola çıkıyor Batur. Duyumsamalarından, izleklerinden, beğenilerinden, eleştirilerinden, uçlardan, sıradan olandan, örneklerden, hayal kırıklıklarından, zamandan, zamansızlıktan; entelektüel bir karakterin nesnelerle, hayatla ilişkisinden, baş etmek zorunda kaldığı ya da doğal bir yönelimle üstesinden geldiği sorunlardan yol alıyor sonra. Uzun bir yol hikâyesi çıkarıyor karşımıza böylelikle. Söz konusu hikâye ise yüzyılları kapsıyor. Yüzyıllardan süzülerek bugüne gelirken daha sonraki yüzyılları da önüne katıyor. Böylelikle insan ömrünün sınırlı menzilinden çıkan, duran ya da devam eden tanımsız bir zamansızlıkta bırakıyor okuyucuyu ama tüm bunları yaparken kendi sesini sürekli duyuruyor. Bir ben anlatıcı okuyucuyla konuşma halinde zira. Bu yüzden, engin bir zihinle konuşurken kendinizi yalnız hissetmiyorsunuz. sorunsalını tanımlamaya, konumlamaya çalışmakta hafif alçaltıcı, küçük düşürücü, yerine göre de komik bir yan görüyorum aslında buna sık sık kalkışmış olsam da. Sinoplu Diogenes, bir gün çarşının ortasında, mahut fıçısını yuvarlıyormuş. ‘Hayrola?’ diye sormuşlar. ‘Baktım, herkes bir işle uğraşıyor’ demiş: ‘Ben de fıçımı yuvarlamaya başladım.’ İşte benim durumuma en uygun açıklama.” Yazma ve okuma edimi üzerinden hız alıyor Batur’un yazıları daha çok. Bu da onun, ertelenmiş ve gerçekleşme noktasına yaklaşmış tasarılarını gündeme getiriyor. Diğer yandan da, yüzyıllardan süzülen yazar, düşünür ve sanatçıların bugün halen yanımızda olmasının ardındaki gerçekleri irdeliyor. “Bugün, Dünya üzerinde yazılan edebiyatın yüzde doksanı eskidir” diyor. Bir tez olarak da kabul edebileceğimiz bu saptamasını şöyle sürdürüyor; “Bizim edebiyatımızda bu oran biraz daha yüksek olabilir. MerkezPeriferi mesafesi yol açıyor buna: Yeni edebiyat, genellikle yeni komşularıyla yan yana gerçekleşir: Sanatlar, Felsefe, Bilim, Mimari bir ortamda hepten eskiyse, yeni Edebiyat ancak bir avuç ayrıkotuyla varolma şansı bulabilir. Ondandır, bizim ortamımıza kapanmadı hiç. Sizden önceki yeniliklerin toplam mayasıyla gecikmeden tanışmış, işin özünü kavramış olmanız zorunlu. Hayır, herşeyi hemen öğrenmekten sözetmiyorum, olanaksız bir şey o, anlamaktan ve yerliyerine oturtma güdüsünün, yetisinin öneminden sözediyorum… disi de görsel sanatlar ve şiirle bağlantılı biri olarak söz konusu bütünlüğü dile getiriyor. Tabii bütün bu dile getirişlerinde otobiyografik bir zeminden hareket ettiğini söylemekte yarar var. Ama karşımıza kendi yaşamını çıkarır gibi yapsa da başta da belirttiğim gibi edebiyat ve sanatın kendinde birikenlerinden kesitler sunuyor. Bakış açısını dayatmadan, geçtiği yolları görünür kılıyor. Ola ki, geçenler tökezleyip düşmesin diye ama sadece kurmaca sanattan mı bahsediyor? SANATA KONU OLAN SIRADAN ŞEYLER Sanata, özellikle edebiyata konu olan sıradan şeylerden de elbette. Hatta sıradan bir olayı kafasında evirip çevirerek onunla nasıl bir eser ortaya çıkaracağına dair sesli düşünüyor. Zira duyuş ve hissediş için “kültürlü olmak gerekmiyor.” “Hayatın bir kuralı olmadığı” gibi sanatın da bir kuralının olamayacağı yoluna çıkarıyor bizi ama kötü haberler de veriyor. Gidişten hiç de memnun değil Batur; “Bizimkisi, toplum içinde yalnız bırakıcı bir uğraş. Şiir, resim, musiki, felsefe, bilim popüler bir zaviyeden yapılmadığında, özellikle Türkiye gibi ülkelerde, bir azınlığın içinde kaybolan bir azınlığa ulaşıyorsa ulaşıyor…75 milyon nüfuslu ülkede ürünleri 7500’ü güç bulan bir ilgili kesime ulaşan bazı isimler sayayım da, fatura doğrudan bana çıkmasın: Oktay Rifat, Melih Cevdet, Turgut Uyar, Edip Cansever şairlerden olsun; Vüs’at O. Bener, Leyla Erbil, Tomris Uyar, Halki Aktunç yazarlardan, öteri yaratı alanlarına hiç uzanmayalım. ‘Halktan kopukluk’ diyenlere Ahmet Kutsi Tecer’i, Cahit Külebi’yi, Buyrukçu’yu gösterelim. Gidiş onu gösteriyor: Durum giderek kötüleşecek bu cephede. Televizyon ve bilgisayar ekranının önüne çivilenen yeni kuşaklarla dibe vurulacağı şimdiden belli. Belki de, ‘bizim gibi’lerin soylarının hepten tükenmesi en uygun, kaçınılmaz sonuçtur.” E sinde öğretici; aynı süreci yaşayan insanlara cesaretlendirici ya da yol gösterici bir nitelik bulunduğunun özellikle altını çizmek gerekiyor. Zira yazar, tüm bunları yaparken kendi yaratıcılığından, düşünme sürecinden karşı tarafa aktarımlarda bulunuyor; “Simenon’un ‘Yağmur yağıyordu.’ diye başlayan roman yazısının bütün bir içdünyayı içerdiğini yazmıştım. Rene Fallet, günlüğünde, ‘bugünden başlayarak, ceket düğmemi iliklememeye karar verdim’ cümlesini kurduğunda alabildiğine derin bir anlam tabakası açılıyor önümde. O sıcak, sevimli ve hırt adam, sözgelimi Gide’le karşılaştırılamaz, yazınsal terazide. Bu, Gide’in okkalı günlüğünü tek doğru saymaya götürmemeli okuru.” DOLGUN GELİR, ŞAN, ŞÖHRET… Sistemin mevcut mekanizmalarıyla yayılan popülerlik, yüzeysellik, piyasalaşma gerçeğine dikkat çeken yazar, korktuğu ve kaçındığı şeylerden biri olarak buna sık değiniyor. Bugünün görüngülerinde ve gerçeklerinde gezerken de bilinen bir tablodan şöyle bahsediyor; “Bakıyorsunuz adam iktisat profesörü; her gün köşe yazısı yazıyor gazetede, her gece ekranda, program yapıyor; öylesine hikmetle dolu ki, içi tükenmiyor, beslenmesi gerektiğini neden düşünsün? Bir kabileye ait, kalan vakitlerini birlikte geçirip konuşuyor, adam harcıyorlar; kabileyi bir cemaat, sağlam bir sistem yönetiyor. Onların ‘bilgi’si değil ilgisini çeken, ‘son kullanım tarihi’ne dek, gerekirse o süre dolduktan sonra da, iş görsünler yeter. Kim yakınacak beslenememekten: Dolgun gelir, medya üzerinden şan şöhret, sayısız yan getiri sözkonusuyken?” Şehir Meydanında Fıçı Yuvarlamak’a başlamaya karar verirseniz, kitap okumaktan çok, oldukça uzun bir sohbete koyulmanız gerektiğini unutmamanız gerekiyor sanırım. Yüzyıllar öncesinden bugüne süzülen şair ve yazarlarla da konuştuğunuzu düşünürseniz, bu uzun bir zamanınızı alabilir. Batur, yazılarında dile getirdiği gibi bu kitabında da “ortalama” bir okuyucudan çok, yazmaokuma kaygısı güden, bunu önemseyen bir okura hitap ediyor demek doğru olacak. ? DERRİDA’NIN BİR METNİ İÇİN Zaman kavramı, yazılarında önemli bir yer tutuyor Batur’un. Zira bugünün sınırlarını bir eser için de, yaratıcısı için de bir tuzak olarak görüyor. Bugünün toplumsal sorunlarıyla yaratıcılık arasındaki mesafeyi önemsiyor. Tabii buradan, yaşanan onca soruna duyarsız kalmamamız gerektiği sonucunu çıkarmak da mümkün. Aksine, daha rafine bir duyarlılıktan bahsediyor da diyebiliriz. Sonuçta yazar, kendi tercihlerini, yaratıcılığı önündeki engelleri dile getiriyor. Böylelikle, “kendini gününden soyutlamış bir edebiyat adamı”nı sergiliyor. Zaten o da, “ülkede ve dünyada onca ‘şey’ olup biterken Wallace Stevens’ın son dönem şiirlerine ya da Derrida’nın bir metnine odaklanmamı yadırgayan okur uzak duruyor neyse ki yazdıklarımdan” diyor; “Kaldı ki gazetede çıkan yazılarımı okuyan, benim gerçek okurum saymadığım, kalabalık bir nüfus daha sözkonusu. Onlar o kadarıyla yetinmeyi yeğliyorlar, işlerine karışılmaz. İçeri gelecek birkaç genç okurun yolu geçiyordur o köprüden.” Yazılarında, Şehir Meydanında Fıçı Yuvarlamak’la ilerleyen Batur, sadece edebiyatın alanında kalmıyor elbette. Edebiyattan ayırmadığı, sinema, müzik, resim, şiirle de gerektiği kadar ilişki kuruyor. Ken BORGES, CORTAZAR, PESSOA… “Yeni Edebiyat, yakın geçmişe kadar birkaç merkezi dilin, birkaç ülkenin tekelindeydi. Son yarım yüzyıl, bu koşulun kırıldığına tanık olduk, onca engele karşın: Borges’ti, Cortazar’dı, Pessoa’ydı, Gombrowicz’di, Asyalısı, Afrikalısı setleri usul usul devirmeye koyuldular. Bir başlangıç henüz, aslında; pek çok ürün keşfedilsin, bekliyor. Olacaktır.” Yeni edebiyatın zamanla olan ilişkisini karşılaştığı dirençle ilintilendiriyor Batur: “Çoğunluğun alışkanlıklarına, eski parametrelere, klasik ve oturmuş değerlere yakın durması, yenilik karşısında kirpileşmesiyle sonuçlanıyor her yerde, her çağda. Bugün, evrensel düzeyde hakkı teslim edilen Joyce’u, sağlığında iki avuç tutkulu baş tacı etmişti topu topu. Hangi yaşamöyküsüne göz atılsa, zamansal kayma belirgindir. Yerinin, has yerinin sağlandığı harcındaki inatta yatar. Ya sağırlıkla, ya öfkeli tepkiyle karşılaşır kişi. Ayakta kalma gücü alkışlandığında, çoktan gömülmüştür, ses kulağına erişemez.” Batur’un kendi yazmaokuma ve bunlara bağlı olarak tasarılarıyla ilgili düşüncelerini, hislerini, dürtülerini ortaya dökme2013 VAROLUŞ SORUNSALI… Batur, yapıtında daha doğrusu günlüklerinde (biz günlük diyelim), elbette ki pratik hayata, siyasalsosyal gelişmelere dair düşüncelerini de paylaşıyor, edebiyatla ilgili önemli tezler de öne sürüyor. Ama samimi tonda okurla yaptığı bu konuşmada, okurun düşüncesini, itiraz olasılığını saklı tutuyor. Bunun özellikle de “kendi düşüncem” diye altını çiziyor. Sıkı bir tartışma yapıyor yazar ama mütevazılığı yanından hiç ayırmıyor. Örnekse; “Oturup, ciddi ciddi, bir varoluş biçimini, SAYFA 4 ? 21 MART Şehir Meydanında Fıçı Yuvarlamak/ Enis Batur/ Kırmızı Yayınları/ 390 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1205
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear