05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

vazgeçmeyendir. “Kurban olmadığı için” kalpsiz sanılan, günün birinde “bir erkek kalbinde bir serap gören”; ancak o erkek çölleşince yanılsamayı atlatmayı başaran, “kadın olmadan önce kadınlığı öğrenen”, eril yapının ve anlayışın sonuçlarından “tiksinen”, “Batı’ya” gidip, yaşama yeniden başlayan ve bir zamanlar “Esma” diye anılan Thirina’dır. Ona göre, “aşk bir tereddüt anında gelir”; “aşk, kadınlar yorulunca biter; kadınlar bir adamı değil, bir mezarlığı terk eder”; aşk “yoklukla oynanan bir oyundur”; aşk “düşkünleşirken kendini yakalayanın çektiği çiledir.“ Aşkın bir ucu kadın, öteki ucu erkektir. Erkekler “hikâyesini anlatan kadından hoşlanmazlar; kendileri hikâyeyi anlatmak isterler.” Madam Lilla’nın tereddüt anı ve tökezlemesi, Jezim Anwar’a rastlamasıyla başlamıştır. Madam Lilla’nın “herkese oynadığı oyunu”, Jezim Anvar bu kez Madam’a oynamıştır. Madam ise her insan gibi “bir kere mahvolmak, kendi cehennemini görmek” istemiştir. ¥ yımlarla yüzleşme kapsamında Muhammed, Maide suresini aktarır: “Bir insanı öldürürsen, bütün insanlığı öldürmüş sayılırsın.” Hiçbir ayrım yapmadan her türlü öldürme eylemini lanetleyen bu kutsal öğüt, insancılık idesi için önemli bir kaynaktır. Ayrıca bu öğüde karşın, Müslüman ülkelerde öldürme ve şiddet hâlâ yaygındır. Yazar, Muhammed’in altıncı mektubunda Gaşiye suresine gönderme yaparak zorbalık yapanların, güçsüz kadınlara şiddet uygulayanların Allah’a sığınamayacaklarını dile getirir: “Sen hatırlatıcısın, dayatan bir zorba değilsin!” Bu sure uyarınca, inanan insan yalnızca anımsatmak ve inandığı şeyleri zorla dayatmaktan uzak durmakla yükümlüdür. Muhammed, Armina’ya yaptığı zorbalık nedeniyle yoğun bir özeleştiri ve değişim geçirerek şu bilge sonuca ulaşmıştır: “Hayat yine senden çıkacak. Senin nefesin yine büyü üfleyecek.” ROMANIN DİLİ/ BİÇEMİ Benanlatıcı tutumunun başat olduğu romanın biçemine gelince: Dil ile ilişkisi son derece içten, doğal, yaratıcı ve akışkan olan yazarın sözcük seçimi ve sözcükleri düzenleyişi, kurguladığı roman dünyasının gerekirliklerini tümüyle karşılıyor. Yazar, dili adeta yoğurarak estetikleştirmeyi ve böylece de yazınsallaştırmayı başarıyor. Türkçeyi eleavuca sığmazlaştıran, Türkçenin en kuytu kovuğuna girerek sürükleyici bir biçem oluşturuyor. Yazarın anlatımıyla, Madam Lilla dışındaki üç kahraman kendi anadilleri olmayan İngilizcede “üç kişilik bir yuva” kurar. Konuşma, diyesi dil edimi, “anadilin konforundan uzakta, yabancı bir dilde kışlamak, fazladan sözcükleri, göndermeleri, bezemeleri, süslemeleri” arındırır. Fakat roman Türkçenin çokanlamlı göndermelerini, bezemelerini, süslemelerini fazlasıyla içerir. Yazar, otuzuncu bölümde edebiyat bilimcileri de ilgilendirebilecek şu tümceyi kurar: “Malzemeye göre anlatım tekniği uyduruyorum.” Dido’nun yazıtları ve Muhammed’in mektuplarında bu belirlemenin nasıl uygulandığı görülebilir. ROMANIN BÜYÜSÜNÜ ARTIRAN ÖĞELER: DİDO’NUN YAZITLARI, MUHAMMED’İN MEKTUPLARI Romanın on ikinci bölümünden itibaren “Dido’nun yazıtları” ve Amira’nın belalısı Muhammed’in mektupları başlar. Romanda yer alan toplam altı yazıt ve altı mektup, yapıtın yazınsallığını görülür ölçüde yükseltmektedir. Yazarın Doğu söylence dünyasında dolaşarak Türkçeyi olağanüstü estetikleştirdiği bu yazıt ve mektuplar, üst düzeyli okumayı özendirmekte ve böylece romanın sanatsal çekiciliğini artırmaktadır. Dido’nun tek dileği, “taze bir rüzgârın, taze bir nefesin içini doldurmasıdır.” Her kadın gibi, Dido’nun yazıtlarında belirginleşen açmazı ise bu taze rüzgârı, taze soluğu bir erkekten beklemesidir. Muhammed’in mektuplarının özüyse, “inanmalısın, yoksa hayatı kuran nefesin kesilir” anlayışıyla başlayan ve insanileşmeye doğru ilerleyen bir özeleştiridir. Yazar, ikinci yazıtta Dido, “bu toprağı adlandırdım. Ona Birsa dedim” diye konuşturur. Adlandırmak, bir şeyi diğer şeylerden ayırarak özgüleştirmek, özerkleştirmek demektir. Dido’nun dördüncü yazıtındaki şu tümceyi vurgulamak istiyorum: “Git yabancı! Git ki gözlerim kendimi görmesin!” Bu yalın tümce felsefi bir derinlik taşımaktadır: Öz’ün kendi bilincine varması ancak yabancı ile ilişkide olanaklıdır. Söz konusu diyalektik ilişkinin gerçekleşebilmesi, öz ile yabancının bir araya gelip karşılıklı olarak verimlileşmelerine bağlıdır. Yazıtlar, nitelikli okurun yüksek beklentisini karşılayan benzer tümcelerle doludur. ROMAN İÇİNDE ROMAN KURGULAMAK Ece Temelkuran “Düğümlere Üfleyen Kadınlar”da romanı, büyük bir ustalıkla yazınsallaştırdığı figürlerle tartışarak kurgular. Yazar, kadınlarla ilgili bir roman yazmayı düşündüğünü, birlikte yolculuğa, diyesi, kişiliği yeniden tasarımlama ve yetkinleştirme uğraşına çıktığı figürleri “kahramanı” olmayı hak ettikleri takdirde roman figürü yapacağını dile getirir. Yazarın anlatımıyla (26. bölüm), “Her yazar, roman kahramanı olmak için yazar. Sonra roman kahramanı olamayacağı için yazar.” 28. bölümde yazar, “böyle yazdığıma göre kesinlikle böyle olmuştur” der. İzleyen bölümde diğer kadın figürlerle ne yazacağını, nasıl yazacağını tartışır. Edebiyatın özü olan kurgulama, yazarın “uyduruyorum her şeyi” sözünde somutlaşır. Yazarın deyişiyle, kendi kurgu ürünü olan roman kahramanı Jezim Anwar’ın kesinlikle ölecektir; ancak “nasıl öleceği” önemlidir. Otuz üçüncü bölümde söylenildiği üzere, “bir roman kahramanının, kahraman olmayı hak etmesi gerekir.” Bu roman yazınsallaştırdığı büyüleyen kadınlar, “Düğümlere Üfleyen Kadınlar” gibi gerçekten büyülüyor. Dünya ölçeğinde böyle büyülü bir romanı yazan Ece Temelkuran’ı kutlarım. ? (*) Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İSLAMİ GÖNDERMELER, ÖZELEŞTİRİYE ÇAĞRIDIR Yazar, on birinci bölümün sonunda Madam Lilla’nın ağzından romana adını veren Felak suresini aktarır: “Düğümlere üfleyen kadınların şerrinden sakının!” Düğümlere üfleyen kadınlar, büyücü kadınlardır; olmazı olur kılma yeteneği taşıyan kadınlardır. Dolayısıyla bu yeteneklerinden dolayı onlardan sakınmak gerekir. Kuran’da Alaq suresinde Allah, “insanı sevgiden, ilgiden yarattı” sözü, herkesi sevmeyi buyurmasına karşın, İslam ülkelerinde erkekler kadına karşı sevgisizlik ve zorbalıklarını niçin sorgulamaz? Yazar, romanını köklü bir erkek eleştirisi olarak kurgulamakla birlikte, erkeklerin düzelebileceklerini Muhammed figüründe anlatılaştırır. Muhammed’in beşinci mektubu, “kadının teni ve kalbi” ile yetinmeyen, onun “ruhunu da teslim almak” isteyen erkek eleştirisidir. Kötülükler ve kı Düğümlere Üfleyen Kadınlar/ Ece Temelkuran/ Everest Yayınları/ 480 s. 21 MART 2013 ? SAYFA 13 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1205
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear