Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Meliha Akay’dan ‘Badem Şekeri’ görev üstleniyor. Kimi zaman bir köpek en yakınlarımızdan daha mı yakın ve daha mı yardımcı bize? “İNSANLIĞIN KARANLIK ODALARINDA HAYVANLARA YAPILAN ZULMÜN İZLERİ VAR!” Bunu sadece köpekle sınırlayamayız. İnsana yakın olan, insanla paylaşımı güçlü olan hayvanlar diyerek de genelleyebiliriz. Badem Şekeri’nde Prens; Sedef’le tanışıncaya kadar yaşadığı zorluklardan sonra, ona açılan kucağın verdiği sevgi ve güvenle insana kırgınlığından arınıyor. Kısa sürede birbirlerini öyle benimsiyorlar ki aralarında gelişen iletişim ve dostluk, yeni bir yaşamın da belirleyicisi oluyor. İlk çeyreğini yaşadığımız yirmi birinci yüzyılda teknolojinin hızına ayak uydurabilmek için kendiyle çelişen, kendine yabancılaşan insanın yaşadığı baş dönmelerinin, kaygının sonunda ortaya çıkan güven yitimini aşmanın tek yolu değilse bile yollarından biri, öteki canlılarla kurabileceğimiz iletişim bence. Ayrıca insanlığın karanlık odalarında hayvanlara yapılan zulmün izleri var! Bu vebali taşıdığımız sürece insanoğlunun aklanıp paklanacağını düşünmüyorum. Kız Kulesi söylencesi yer alıyor romanda, Truva efsanesi de. Söylenceler söylence olarak kalmayıp her defasında tekrar yaşanıyor değil mi? Tam da bunun için unutmuyor ve unutturmuyoruz... Asırlar boyu Anadolu’da yaşam bulmuş uygarlıklara ait pek çok söylence var. Tıpkı masallar gibi mitolojik olsun ya da olmasın bütün söylenceler, ait oldukları toplumun kolektif bilinçaltını yansıtıyor. Bu yüzden de kuşaktan kuşağa çok kolay aktarılıyor. Edebiyat tarihinde söylencelerden yola çıkarak kaleme alınmış pek çok yapıt var. Ben bu amaçla başlamamış olsam bile roman kendi yolunu açarak Kızkulesi’nin söylencelerine ulaştı. Çünkü romandaki platonik aşklardan bir tanesi Leandros ve Hero’nun hikâyesiyle neredeyse koşut gelişir. Sonu benzemese bile! Truva dramını ve İstanbul’un fethini ele alırsak; efsaneler insanlık var oldukça kendini yazdırmaya devam edecektir. Bir noktada Borges’in şiiriyle siyasetten, önyargılardan, korkulardan birbirinden uzak duran, uzak düşürülen karakterler birleşiyor ve edebiyat, sanat hepsini kucaklıyor. Edebiyatın, şiirin sağaltıcı gücüne inanıyor musunuz, dünyayı, ayrı dillere düşmüş bireyleri birleştiren yine edebiyat mı olacak sizce? Hangimiz inanmıyor ki? Bu güzel soru bana beğeniyle okuduğum bir kitabı anımsattı. Edward Said ve Daniel Barenboim’in söyleşisini konu alan Paralellikler ve Paradokslar. Badem Şekeri’nde birbirinin dilini anlamayan farklı kültürlerden kişiler var. Aynı yemekte bir araya geliyorlar. Borges’in şiirinden sonra Anadolu motifleriyle bezenmiş şiir ve müzik evrensel bir dil olarak her birinin ruhuna dokunabiliyor. Roman boyunca “öteki”nin kimliğini keşfedebilmek üzere kendi kimliklerini bir kenara bırakma çabası da görülmekte. Kendi kültürlerinin değerlerini ve aidiyet duygularını parlatmak yerine benliklerinin dışına doğru bir yolculuk var. Bu da “Narsistik Çağ” olarak tanımlanan günümüzün düşündürücü bir paradoksu olsa gerek.? Badem Şekeri/ Meliha Akay/ Gita Yayınları/ 264 s. ? ‘Bir kültür yok edildi’ Meliha Akay yeni yayımlanan romanı Badem Şekeri‘nde üç kuşak arasındaki uzaklıkların yanı sıra hayvan ve insan arasındaki sevgi bağının gücünü, hızlı yaşamla birlikte yitirilen güven duygusunun kazanımını anlatıyor. Roman, İstanbul Kadıköy’de bir otel etrafında gelişen olaylarla biçimleniyor. Meliha Akay’la romanını konuştuk. ? Nazlı Berivan AK ayvan ve insan arasındaki sevgi bağının gücünü odak noktası alarak şekillendirdiğiniz yeni kitabınız Badem Şekeri yakın zamanda okurlarla buluştu. Daha önce Yağmura Tutunanlar, Gülüşün Gelincik Tarlası, Ya Kaybolursan, Ateşin Külü Suyun Mili adlı kitaplarınızla okurlarınızla buluşmuştunuz. Badem Şekeri bu kitaplarla dil bütünlüğü açısından kesişirken, temposu ve yoğunluğu ile tüm kitaplarınızdan ayrılıyor. Doğru. İtiraf etmeliyim ki bana bile önceleri tuhaf geldi. Bundan önceki kitaplarımda, hem öykü kitaplarımda hem romanda; hayatın kenarında duran yalnız kahramanlar varken bu roman oldukça kalabalık! Tek mekân kullanmama karşın, konu ve mekânın konumu gereği farklı kültürlerden, farklı dinlerden kişileri bir araya getirdim. Belki bunda Kadıköy’ün Rıhtım Caddesi’nin kalabalığı, keşmekeşi, hengâmesi de etkendir, bilemiyorum! Böyle olması çok doğal; çünkü Kadıköy bana göre İstanbul’un dünyaya açılan tek kapısı! Aynı mekânda birden fazla kişi yer alınca temposu ve hızı da bununla doğru orantılı. Her biri kendi sesini ötekine duyurma çabası içinde. Bunun da ötesinde ruhunu ancak farkındalığı yüksek olan kişilere hissettirebilen bir sokak var! Kadıköy’ün tek ve özel sokağı bana göre. Seçtiğim konu, biçemini de beraberinde getirdi. Büyük kente uyum sağlamaya çalışan, bocalamalar ve kaygılar içinde yeni bir hayat tutturan karakterler ön planda kitapta. Öyküleri birbirinden ayrı, yazgıları da öyle ama kitabın başında gizledikleri yetenek ve hayalleri kitabın sonunda sahip çıktıkları ve seslendirdikleri sözler olarak çıkacak karşımıza, kaderlerini ellerine alacak ve yeni hayatlar kuracaklar. SAYFA 4 ? 26 OCAK H Evet, öyle. Otel çalışanları olarak karşımıza çıkan karakterlerin çoğunda belirgin bir ürkeklik var. Bu büyük kente uyum sağlamanın evrelerinden biri olsa gerek bu. Sistem gereği onlardan sadece ve sadece işe odaklanmaları istenmiştir başından beri. Oysa hem donanımlı olmalarını isteriz hem de onlara bu olanağı tanımayız. Ne yazık ki sistem bunu gerektiriyor! Badem Şekeri’nin bütününe bakıldığında bir simya var! Simyacının kim olduğu tam olarak işaret edilmese de bu romanın gerçeği! Her okur kendi yaşanmışlığına ya da benimsediği karakterlere göre bir simyacı belirleyecektir. Sedef’in karakterlerle geliştirdiği ilişki sonunda her biri hayallerini ve düşlerini dillendirme cesaretini gösterebiliyor. Bununla birlikte özgüvenleri de gelişiyor elbette. Yani sistemin onlara tanımadığı özerk alanlardan asla vazgeçmemeleri gerçeğinin altı çiziliyor. “ERKEK KARAKTERLERİN YOLUNU AÇAN KADIN KARAKTERLER” “Eski devrimci” Recep Bey belli ki içinde hâlâ bir ateş taşıyor, bir yandan da kırk dökük, yorgun, umudunu korumakta zorlanmakta. Elif ise yepyeni heyecanlar ve tutkular içinde ve bir o kadar da şımarık ve gerçeklerden uzak, sanki pamuğa sarılmış öyle büyümüş. Darbe sonrası ailelerin çocuklarında görülen ortak bir özellik değil mi bu? Belirli bir bilinçten uzak, farkındalıkları az olan çocuklar... Recep Bey’in kuşağı benim kuşağım! Eşittir yitik kuşak! O kuşağın ödediği bedel çok büyük, çok ağır. Sadece gençlik miydi yitip giden; hayır. Romanda arka planda da olsa işlemeye çalıştığım aileler; çocuklarına anarşist, militan, ülke düşmanı denen aileler… Onların da yaşamları darmadağın olmadı mı? Bir kültür yok edildi aslında. Çünkü söz söyleyebilmek için önce bilinçlenmek gerektiği aşılanıyordu. Kan gövdeyi götürürken, sokaklarda yürünemezken, ebeveynler çocuklarının akşam eve dönüp dönemeyeceğini bilmezken askerin postal sesleri toplumun büyük bölümü için kurtarıcı olmuştu. Oysa bu sevinç bir hafta ya da on gün sonra yerini kâbusa bıraktı. Çünkü işkence, yargısız infazlar alabildiğine hızlı gelişti. Bunun sonunda da o dönemin delikanlılarının çoğunluğu ebeveyn olduklarında kendi hayal kırıklıklarını ve onmaz acılarını çocuklarına yaşatmamak için onları siyasetten uzak, sorgulamayan, ideal geliştirmeyen, benmerkezli kişiler olarak yetiştirdi. Her ne kadar o kuşak buna itiraz etse de bu kaçınılmaz bir koruma güdüsüydü. Elif de bunlardan birisi. Kadın karakterler romanı şekillendiren ve dönüştüren en önemli karakterler. Sedef bütün öyküyü bambaşka bir hale sokacak ve büyük bir sürprizle tüm karakterlerin yazgısını değiştirecek, Elif şımarık ve uzak, belirli bir insan tipini ve yaşam biçimini simgeliyor, Leyla ise görünmez kahraman, sanki deus ex machina, karmaşa ve kaosu çözüyor. Romandaki erkek karakterlerin yolunu açan kadın karakterler; tam da sizin saptadığınız gibi. Bu da erkeğin yaşı ne olursa olsun, toplumda ona biçilmiş roller uğruna ne denli zorlandığının bir kanıtı. Erkek egemen toplumdan şikâyet eden de, kışkırtılmış erkeklikle büyüten de kadın oysa. Sedef aslında kendi içsel hesaplaşmalarından arınırken suskunlukları ve duruşuyla, beklenmeyen içtenliğiyle kişilere bir ayna tutarak onların da değişim ve dönüşümüne yardımcı oluyor. Leyla; ikinci karakter gibi görünse de zor anlarda kilit açan bir anahtar. Selim’in değişim ve dönüşümü için de Elif ayna görevi görüyor. Önemli olan ayna tutmak değil, o aynayı nasıl tuttuğumuz; tıpkı Nihan örneğinde olduğu gibi. Minik köpek Prens bütün karmaşa ve kaos arasında tüm farklılıkları ortadan kaldıran, öyküyü de, öykünün gidişatını da yumuşatan ve yönlendiren bir 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1145 CUMH