25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Emin Özdemir’den ‘Yüzler ve Sözcükler’ Her okuma bir tür sohbet, okunan metinle duygu, düşünce alışverişi sürecine giriş. Emin Özdemir’in Yüzler ve Sözcükler adlı kitabındaki yazılar da bu bağlamda Türkçe üstüne karşılıklı konuşma tadında denemeleri içeriyor. Türk dili ve edebiyatına dair yapıtlara imza atan Özdemir’le yeni kitabı Yüzler ve Sözcükler‘i konuştuk. Ë Selda GÜNEYSU itabınız konusal yönden birbiriyle ilintili denemelerden oluşuyor. Bunlarda mektup türüne özgü biçim ve biçemi yeğlemişsiniz. Niçin? Genelleyerek söylersem, türü ne olursa olsun her yazı ya da yaratı, özünde bir mektup; bir kimseye bir şey hakkında bir şey söyleme işi. Bunu alçakgönüllü, senli benli bir hava içinde gerçekleştirirler. En asık suratlı bir düşünce bile mektup biçemiyle dile getirildiğinde asık suratlılığını yitirir büyük ölçüde. Daha kolay, daha rahat anlaşılır. Şu da var, mektup bir yazı türü olduğu kadar, bir söylem biçimi de. Mektup biçiminde yazılmış romanlar, öyküler, denemeler var. Örneğin, Nurullah Ataç’ın Okuruma Mektuplar’ı, Rilke’nin Genç Bir Şaire Mektuplar’ı, Schiller’in İnsanın Sanat Eğitimi Üzerine Mektuplar’ı, Leyla Erbil’in Mektup Aşkları hemen aklıma gelen bu türden örnekler. “ÖĞRENCİLER KİTAPTAN SOĞUTULDU” Dilin Öte Yakası’nda olsun, Anadilin Toprağında olsun Türkçenin sorunlarını değişik boyutlarıyla tartışıyordunuz. Sözcükler ve Yüzler’deki denemelerin büyük bir bölümü dil odaklı yine. Ancak onlardan farklı bir kuşatımı, SAYFA 4 30 HAZİRAN ‘Körleşme, değerleri hızla çürütür’ farklı bir iç haritası var. Söylediklerinizi yazınsal örneklerle besliyor, pekiştiriyorsunuz. Bu yanıyla bir tür ders kitabı niteliği taşıyor dersem yanlış bir nitelendirme yapmış olur muyum? Hayır, yanlış bir niteleme olmaz. Olmaz da “ders kitabı” kavramının bizde itici, soğuk olumsuz bir çağrışımı var. Ders kitaplarında genellikle duygular, düşünceler kurutularak bilgiye dönüştürülür, bellemeye dönük bir yöntemle verilir; kendi yaşamınıza bakıp bir düşünün, ilkokuldan üniversiteye değin elinize verilen Türkçe ve edebiyat ders kitapları, Türkçe ve edebiyatı sevdirmek, dil beğenisi, dil duyarlığı geliştirmek amacıyla hazırlanmış. Oysa bırakın bunları kazandırmayı, içerdikleri yazınsallıktan yoksun metinlerle öğrencilerin duygu ve duyarlık dünyalarını sınırlandırmış, daraltmış. Daha da ileri gidecek, şunu söyleyeceğim: Öğrencileri kitaptan, okumadan soğuttu. Soğutmadan da öte, onları bir duyarlık körleşmesine uğrattı. Kitabınızda bu kavramı,“duyarlık körleşmesi” kavramını sıklıkla kullanıyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Nedir duyarlık körleşmesi? Buna bir de düşünmeyi ekleyelim, çünkü duyma, algılama ve alımlama yetileri iç içe; birbirini besler, büyütür. Bu bağlamada düşünme ve duyarlık körleşmesine uğramış bir kişi, doğru ve güzel şeylerin ayrımına varamaz. Daha doğrusu güzelduyusal bir tat içeren hiçbir sanatsal yaratıdan hoşlanmaz. Hoşlanmadığı için de bu tür yaratılara düşman kesilir. Kaba, hoyrat ve yıkıcıdır böyle biri. Son zamanlarda gördüğümüz yontu yıktıran, sergilerden resim kaldırtan kişiler düşünce ve duyarlık körleşmesine uğramış olanlar arasından çıktı. Aslında bozuk eğitim düzenimizin yarattığı bir illet bu. Bu illet, düşünme ve duyarlık körleşmesi, değerleri hızla çürütür. Gerçek saygısını, eleştirel düşünceyi, doğruyu Yüzler ve Sözcükler, mektup diliyle yazılmış, okuarama dürtüsünü yok eder. Bulaşıcı run dil ve edebiyat beğenisini geliştirmeyi hedeflebir yanı var. Bulaşıcı derken José Sayen bir denemeler toplamı. K ramago’nın o ünlü romanını, Körlük ’ü anımsıyorum. Düşünme ve duyarlık körleşmesine uğramış bir toplumda tüm değerlerin nasıl çürüyüp nasıl hızla yok olduğunu sarsıcı bir biçimde anlatır Saramago. Soruya döneyim; kitaptaki yazılarda düşünme ve duyarlık körleşmesi kavramını sık sık yinelediğimin ayrımındayım. Bir bakıma bilinçli olarak yaptım bunu. Çevremdeki insanlara bakıyor, gazeteleri okuyor ve televizyonları izliyorum. Sanki toplumun her kesiminde bir ilkellik seli akıp gidiyor. Sevgiyi, güveni, inancı yitirdik. Kimse kimseyi sevmiyor. On beş yirmi lira için ninesini öldüren torunları, bir söz yüzünden sevgililerini delik deşik edenleri, kulluktan kurtulamamış, yalanlara dolanlara kapılıp politikacıların kirli sözlerine inanıp onların ardından seğirten kalabalıkları gördükçe ürperiyorum doğrusu. Bunu, büyük ölçüde bireysel ve toplumsal bağlamda düşünme ve duyarlıktan yoksun oluşa bağlıyorum. Peki, sözünü ettiğiniz bu illetten, düşünme ve duyarlık körleşmesinden kurtulmamız için neler yapılmalı? Bu illetten kurtulmamız ancak çok yönlü bir “aydınlanma seferberliği”yle gerçekleşebilir. Kuşkusuz çok yönlü bir seferberlik bu. Ekonomiden yönetime, yönetimden insan yetiştirme düzenimize değin birçok boyutu olan. Devletin kültür ve eğitim siyasasını, bu çok yönlü seferberlik düzeninin üstüne temellendirmesi gerekir. Bunun şimdilik bir düş olduğunu biliyorum, ama böyle bir aydınlanma seferberliğinde yapılacak işlerin başında, sağlam bir anadili eğitimi, öğretimi gelir. Çünkü aydınlanmanın nesnesi insan; insanı, kendi varoluşunun bilincine kavuşturma. Söylemek bile fazla, insanı insan kılan dil. Dil, düşüncenin hem toprağı hem aynası. Kitaptaki yazıların çoğunda söz, dönüp dolaşır, gelir dilin bu işlevine dayanır. Bakın, üniversite eğitiminden geçmesine karşın, kendini anlatamayan “yarım dilli gençler”le karşılaşıyoruz. Söz dağarcıkları iki yüz, üç yüz sözcük sınırında. Bu sınırlı söz dağarcığıyla insan derinlikli düşünemez, sıradanlığın sınırını aşan bir yazıyı okuyup anlayamaz. Anladığını da söze, yazıya dönüştüremez. Bu yönden ilkokuldan üniversiteye değin anadilin, Türkçenin öğretimini, dilin işlevleri doğrultusunda yeniden yapılandırmak gerekir. Öğrencilere Türkçenin inceliklerini, güzelliklerini öğreten değil, yaşatan bir yörüngeye oturtmak gerekir. “TÜRKÇEYİ GÜÇSÜZ DİYE NİTELEMEK BİR HAKSIZLIK” Yüzler ve Sözcükler’i okurken şunu gördüm, zaman zaman kızıyor, öfkeleniyor, umutsuzluğa düşüyor sonra da umuda sarılışın gelgitlerini yaşıyorsunuz. Doğru. Bunda yıllarını Türkçenin sorunları üzerinde düşünmeye, Türkçenin güzelliklerini, inceliklerini sezdirmeye çalışmış biri olmamın etkisi var. Dilimizin bugün içine düşürüldüğü durumdan tanımsız bir acı duyuyorum. Sokaklarda, caddelerde yürürken işyeri adlarına bakamıyorum, yabancı sözcüklerden geçilmiyor. Televizyonda çocuklar bile beğendikleri bir şeyi “süper” diye belirtiyor, şaşkınlıklarını “woow” diye vavlayarak dile getiriyor. Bilim insanları yabancı terimleri yeğliyor, bu terimlerin Türkçe karşılıklarını küçümsüyor. Oysa dil, aydınlanmanın baş öğesi. Düşünceyi oluşturan da, taşıyıp yayan, ileten de dil. Çok söylenir ya, bir de ben söyleyeyim, insan bir dilde açık seçik düşünebilir, açık seçik anlatabi ¥ ¥ lir: dil onunla çünkü m tutturu ne, yab diyor. T lerle kir adına k mamak da kirle nebiliyo manlar Türkçe Adların Türkçe lan yab dan yas böylele diye ba Böy Türkçe çağdaş bilim v sürüyor gelişmi da bir D an Pau yetiştiri “ Amacım mıyla olu dımlık d diyor Em sıralıyo yeceksi Çok amacın yeyim, çemizin ne Türk leri Tür için böy yan söz kinliğin ğını olu çokluğu ya da yo bir gerç zım Hik ca’yı, b Faik’i, b gur’u y lendirm yanılsam ye haks Kita yapıt ad bancı d nıklığın yapıyor Am kullanım havayı lara tat 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1115 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear