25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Işık Kansu ve Murat Sayın’dan yaşanacakların habercisi Ufukta Bora Alabora Işık Kansu’nun metinleri ve Murat Sayın’ın çizgileriyle Ufukta Bora Alabora, yakın ve uzak geçmişte yaşananlardan yola çıkıp yakın ve uzak gelecekte bizi nelerin bekleyebileceğini ortaya koyuyor; neleri kaybetmeye başladığımızı, kaybettiklerimizin bizden neyi alıp götüreceğini anlatıyor. Ë İlhan TAŞCI azeteciyazar Işık Kansu, yılların birikimini imbikleyip yazıya dökerken Murat Sayın’ın sivri uçlu kaleminden çıkan çizgilerle Türkiye’nin dününü, bugününü ve vardırılmak istendiği yarınını görüyoruz. Ufukta Bora Alabora, birçok bölümden oluşuyor ve farklı konulara değiniyor. Meraklanan, okuyan, düşünen, kuşkulanıp araştıran ve yazanların doğum anındaki “yalnızlıkların”dan tutun “açılımlarımız”a, bir bilene bile toz yutturup her şeyi bilene dönüşüp, ekranlardan hiç eksilmeyen “akıldanelerimiz”e, onların savunmaktan bitap düştüğü siyasetçi babaların yanında çekirdekten yetişen “övünçlerimiz”e kadar uzananların yaptıklarını öğreniyoruz. Ama kitabın asıl gizi, yalnızca bilmediğimiz dünleri anlatması değil yarın olacakların da ulağı oluşunda. Ama nasıl, onu “Geleceğe Mektup’tan” okuyoruz: “Karamsarlığa yer yok. Göreceğiz, algılayacağız, bileceğiz; çıkışı arayacağız, bulacağız, göstereceğiz.” Yani “geleceğe, ilkbaharlara bıkmadan, usanmadan mektuplar göndereceğiz.” Gazeteci sadece tarihin tanığı mı? Yeri gelir, gazeteci, tarih babanın defterine bir çentik atar. Öyle bir çentik atar ki, yeni kuşaklar yaşananları hikâye sanmasın, yalan yanlışa, bir tıkla ulaşılan “bilginin” kolaycılığına kaçanlara inat gerçek yerli yerine oturabilsin. Yer yer, yaşananlar karşısında soluksuz kalır yazar ve çizer. Neden derseniz, kitaptan bir yanıt: “Kardeşliğimizi kanattılar, insanlığımızı kor ateşlerde yaktılar; geçmişimizi boğazladılar, geleceğimizi havaya uçurdular. Ne adına? Bölgedeki çıkarları adına. Bir soluk aldırmadılar şu güzelim ülkeye.” Saçları tutuşan, gözleri yanıp kavrulan bebelerin üzerine atom bombasını atan “Enola Gay” nerededir şimdi dersiniz? En bağlı olduğumuz müteffikimiz ABD allamış, pullamış, süslemiş, Havacılık ve Uçak Müzesi’nin baş köşesine koymuş. Nedenini müze yetkililerinin ağzından anlatıyor kitap bize: “Enola Gay, bizim kimliğimizin bir parçası.” Haklı olarak yazar içerliyor: “Bir de bize soykırımcı kimliği biçmezler mi!” Türban ilkokulda mı serbest olsun, üniversitede mi? Alttan mı bağlansın, üstten mi sarksın? Herkesin kendince bir türban hesabı var. Ölümcül tartışmayı başlatıp sıtmaya razı etmeye çalışanlar demiyor mu, “Üniversitelerde türban yasağı kaldırılırsa ne olur ki?” Neler olacağı, geçmiş bir deneyimden aktarılıyor kitapta: “Demokrat Parti’nin iktidara gelir gelmez ilk işi, Türk Ceza KanuIşık Kansu ve Murat Sayın nu’nda yer alan ‘ezanın Arapça G okunması yasağını’ kaldırmak oldu. Böylece isteyen ezanı Arapça, isteyen Türkçe okuyabilecekti. Ama, o gündür bugündür bir tek camide ezan Türkçe olarak okunmadı!” Sanılmasın ki, kitap sadece yazılanlarıyla yaşananları anlatıyor. Murat Sayın’ın sivri uçlu kaleminden çıkan çizgilerle an geliyor söz anlamını yitiriyor. Örnek mi? İlkokula giden çocuk dersi ve dersin konusunu rahlenin üzerinde yazılı buluveriyor. İktidar yağdanlıkları, yanak okşayıcıları, karıştırıcıları, memleket manzaralarını raporlaştırıp “dostlara” iletenleri, gazeteci kimliğiyle alan çalışması yapanları, gideceği yolu bilmediği için her yola gidenleri, ezcümle Türkiye’nin bilinmeyen öteki yüzündekiler yazılıp, çiziliyor. Yaşananlar yüreğinizi sızlatıyor, kimi zaman kemikleri bile sızlatıyorsa “araç” görülen “demokrasi tramvayının” vatmanının nereye gitmeye çalıştığını öğrenmek için yıllarca süren araştırmayla kitapta ortaya konulan “Dünden Bugüne Rabıta” okunmalı. Rabıta’daki isimleri tek tek öğrenmeli. Onları öğrenmeden, varacakları yeri kavrayamayız. Gazeteci kim? Kansuca yanıt verelim: “Bir bilen değil. Öğrenen. Algılayıp aktaran. Kuşkulanan. Kuşkulanıp araştıran, edindiği bilgileri bütünleştirip aktaran.” Gazeteci ne zaman adam gibi gazeteci olur? “Gözünü kulağını, duygularını, yüreğini ve de bilincini işine adadığı” zaman. Usta bir gazetecinin yazdığının, aydınlık bir kalemin çizgisinin sürgit yaşayabildiğini gösteriyor bize kitap. Demokrasi geldiğini sananlara, aslında olan demokrasinin de elden gittiğini anlatıyor. Hepsinden de önemlisi, lafla yürütülen geminin ufukta beliren boranın ardından alabora olacağını duyuruyor bize. Ufukta Bora Alabora/ Işık Kansu, Murat Sayın/ Cumhuriyet Kitapları/ 250 s. Onat Kutlar yapıtlarıyla yeniden aramızda Unutulmuş Kent Yıllar önce ilk baskıları yapılan iki Onat Kutlar eseri; Pera’lı Bir Aşk İçin Divan ve Unutulmuş Kent, Unutulmuş Kent adı altında tek kitap olarak yeniden okurla buluştu. Kitap, Kutlar’ın öykü, yazı ve şiirlerinden örnekler sunuyor. Ë Nurduran DUMAN kuşağı yazarlarından Onat Kutlar, İshak ve Karameke adlı öykü kitaplarıyla öyküde büyülü gerçekçiliğe kapı aralayanlardandı. Ne diyordu öykü için: “Avcının iyisi uçanı vurur. İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmini, onu durdurmadan kalemine uydurandır. Bir süre birlikte döner o çarkla ve bir ölü noktayı geçince bırakır. Öyle gördük ustalarımızdan.” Modern öykücülüğümüzün başlangıç noktalarından ve günümüz öyküsünün mihenk taşlarından biri olan yazar, İshak’taki öykülerin geçtiği “kent”le (Gaziantep) arasındaki bağı şöyle yorumlamıştı: “İshak, bir Anadolu kentindeki gerçeklerin ne yorumudur ne de sorunlarının çözümü. Küçük, alçakgönüllü kesitlerdir bu öyküler. O kenti tanımaya çalıştım yıllar önce. Mevsimlerine, yapıtaşlarının çeşitlerine, toprağının kokusuna ve tüm sokaklarına, insanlarına, çocuklarına dikkat ettim.” Şiir söz konusu olduğunda da “kent”le birinci dereceden ilişkisini sürdürüyor Kutlar. İlk baskısı 1981’de yapılan Pera’lı SAYFA 18 Bir Aşk İçin Divan ile 1986’da basılan Unutulmuş Kent, şiir kitaplarının adı üstünde. Zaten kendi de söylüyor: “Pera’lı Bir Aşk İçin Divan, bir aşk divanıdır. Unutulmuş Kent’in teması da hemen hemen aynı. Her ikisinde de bir kentin ya da semtin yer alışı aynı zamanda bu aşk şiirlerinin, içinde uzun yıllarımı geçirdiğim bu kentle özel, adeta gizemli diyebileceğim ilişkisinden doğuyor.” (Broy, Mart ’86) Bu iki şiir kitabı bir araya getirilip Unutulmuş Kent adıyla yeniden okura sunuldu. Issız balkonlarda kırmızıbiberlerle üzgün yaşlıları aynı mandalda kurutuyor güneş. Bir dilim taze kavun sandalının çekildiği çok tenha kumsalda masanın ayağından sular geçiyor. Kuş tüyleri gökyüzünü buzlu yazılarla donatıyor. Işıyan gün iskelede bir delikanlı bir kız, günlük şeylerden konuşuyor, derslerden, vapurdan, çok geciken devrimlerden. Denize ve ayışığından yapraklar kesen şiire sormalı bunu: “Sordum kendi kendime ne yapılabilir çamurdan?/ heykel/ Acılardan?/ aşk/ yoksulluklardan bir devrim bile yapılabilir/ ama hiçbir şey hiçbir şey yapılamaz ayrılıklardan.” ARANAN YANIT Şair aşka ve elbette aşkıyla birlikte gelen ayrılığa olduğu gibi emeğe, dostluğa, “biz” olmaya, iyi bir dünya için ne yapmalı sorusuna ve daha birçok şeye yanıt arıyor sokakları, yeri göğü dize olan kentinde. Yaşamını sinemayla aşılayan Bergman’dan bile, dünyanın her yanında, Vietnam’dan Şili’ye kadar bütün haksızlıklara, kıyımlara dürüstçe başkaldıran işçiler, yazarlar, gazeteciler, sinemacılar, onun deyişiyle “yiğit aydınlar” varken, toplumculuktan uzak durduğu için soğumuyor mu? “Biz ekin adamlarıyız” dediği bir mektubunda olduğu gibi olan bitenin hesabını sormuyor mu aydın sorumluluğuyla? Her sabah Zekeriya sofralarında herkesle kalın kitapların yufkasını yeniden ıslatıp açlık yiyen biri o. Akşam olmadık şeyler düşünen; bir idam mahkumunu, kahvaltıda ne yediğini çöpçü çocuklarının, kalabalık bir caddenin ortasındaki çınarın hangi mevsimde budandığını. Bunun için defalarca ölmüyor mu arkadaşlarıyla? Katıksız dolambaçsız yazdığı şiire ise hem 50 okur hem de yazar olarak ayrıca kafa yoruyor. Bakınız şiiri doğrudan içine kattığı ya da çeşitlendirdiği şu şiir adlarına; “Bir Şiir Üstüne Çeşitleme”, “Günlük Şiirler”, “Bir Şiirin Gelişi” ya da “Pera’lı Bir Aşk İçin Gazel”, “Yedili Tuyuğ”, “Rubailer”, “Mart İçin Hoyrat”, “Mardin Hoyratı”, “Kitâbe...” Şiir yazarlar ise Kutlar’la birlikte bir kez daha kafa yoracak, belki gidip gelip kafa yoracak, “henüz yazılmamış olan şiir” için: Nedensiz bir kıra çıkma isteği ya da çok eski bir kitabı okumak, mı bir şiirin gelişi? Şairin, Bir Şiir Üstüne Çeşitleme’de “İstanbulum Anadolum sevdiğim toprak” dediği kenti ve yurdu gibi insan sevgisiyle yoğrulmuş şiirleri de acıya çalıyor ama umut dolu, fotoğraflarında hep tanık olduğumuz güleç yüzü gibi. Yerelden evrensele gidiyor, evrenselden yerele onun insan elinin sıcaklığının kıymetini bilen kalemi. İşitiyorsunuz, bazen Anadolu ezgileri geçiyor dizeler arasından: “Yüzünü seveyim sarayım belin/ koynumda uyan gümüş telli gelin.” Bazen Cezayir çıkıp geliyor sayfalardan: “Sevgilim Cezayir beyaz bir duvar/ bir yanı Akdeniz öbür yanı nar.” Bazen de günlük hayat şiir olup önünüze çıkıyor: “Sevgilim/ ayrılık/ canıma yetti.” Kimi zaman bir sabah sevişmesinde yeniden uyanan bir gülle sevgilinin yeniden ağaç olmuş gövdesine dolanan, kimi zaman yüzünü ormana dönen bir rüzgâr olan şair, geriye uzak bir uğultu bırakıp gidiyor, kimsenin ayak basmadığı bir orman. Kalbine ve daha ne çok şeye noktalamasız duraksız teşekkür ettiği, şiirin olanaklarını başka yerlerde denediği “Teşekkürler Kalbim Sana”da şöyle diyor Onat Kutlar: “Bağlı kaldı, içimdeki Japon’un da içinde kapkara bir koç o yüzden dolanır durur düşleyerek tanyeri ülkesini ve bekler ne zaman ışıtacak beyaz duvardaki tüy sarmaşığı seher yıldızı bekler kıl çadırlarda göçer denklerine sıkışmış kara bir çekirge gibi umutsuz bir yarını ve atlara eyer örgütleyen kolan durmadan dağılır gider gene de iner mahmuz kan içinde bir Hint horozunun gözlerine kararır ortalık nerede başaklar ve yanılmıyorsam tıpkı böyle bir zamanda yüreğin kanatları bir tele çarpar, eski bir şarkıyla, çark döner, tamamlar şiirimizi.” Hep tamam olan şiirlere... Unutulmuş Kent/ Onat Kutlar/ Yapı Kredi Yayınları/ 80 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1091 Onat Kutlar
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear