25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

T 22 29 OCAK CUMA saat süreceğini sandığım ABD yolculuğum tam 24 saat sürdü. Daha başta, pist buzlu olduğu için, Londra uçağı İstanbul’dan iki saat gecikmeyle kalktı. İki saat uçağın içinde bekledik. İlk aktarmamı yapacağım yer Londra. Çevremde on yedi kişiden oluşan kadınlı erkekli Türk bir grup var. Londra’da aktarma yapıp Miami’ye; orada iki gece kalıp Karayiplere gideceklerini öğreneceğim az sonra. Uçağın kalkışı geciktikçe telaşlanıyorlar. Benim Londra’daki bekleme sürem daha uzun, uçağı kaçırma tehlikem yok. Dört buçuk saate yakın bir süre sonra Londra’ya varıyoruz. Londra’da saatleri iki saat geriye almak gerekiyor. Phoenix’e giden uçak tam saatinde kalkıyor. Öngörülen uçuş süresi 10 saat, 40 dakika. Atlantik Okyanusu aşılacak; sonra da ABD’nin büyükçe bir bölümü. Türkiye’de gün geceye kavuştu çoktan. Oysa uçakta uyumak denmez de uyuklayıp uyuklayıp gözünüzü açtığınızda dışarısı hep aydınlık. Hiç gece olmuyor. Çok büyük bir uçak bu. Atlantik’i aşacak, kolay değil. İki yanda üç, ortada dört koltuk var; bir sırada toplam on kişi oturuyoruz. Çevremde Türk kalmadı. Önümde ve sol yanımda bebekli yolcular… Öndeki bebek huysuz; durmadan ağlıyor. Yandakine bakıyorum. Annesi çeşitli oyuncakların yanı sıra, eline sık sık resimli bir kitap veriyor. Bebek en çok bu kitapla oyalanıyor. Çocuğu kitaba alıştırmak daha altı aylık bile olmadan, böyle başlatılabilir demek. Servis görevlileri her an herkesle ilgili. Bu uzun süre boyunca gülümsemeleri hiç azalmıyor. Özellikle biri, torunlarını sevmekten başka uğraşı olmayacağını düşündüğüm yetmiş yaşlarındaki adamın hiçbir yorgunluk belirtisi göstermeden, on saati aşkın bir süre çalışmasını hayranlıkla izliyorum. Phoenix, Arizona’da. Kaliforniya’ya geçmek için oradan bir aktarma daha yapacağım. Uçakta çevreme bakınırken nedense anneannem geliyor aklıma. Midilli’de doğmuş, oradan mübadele ile Ayvalık’a göç ettirilmiş; yaşamı boyunca bir daha Ayvalık’tan dışarı çıkmamış anneannem… Yolculuk uzayıp yorgunluğum arttıkça, “Kızım sen Çömlekköylü Havva Hanım’ın torunusun. Ne işin var Arizonalarda?” diye söyleniyorum. Phoenix’ten San Luis Obispo’ya ABD iç hat seferi yapan bir uçakla gidiyorum. Az yolculu, küçük bir uçak. Bir sırada toplam dört koltuk var; onlardan da biri doluysa öteki boş. Kendime kızmayı bırakıp kızıma söylenmeye başlıyorum artık. Bu kadar uzaklara gidecek ne vardı! Dizimin dibinden ayrılmasa olmaz mıydı? Sonunda Kaliforniya, San Lu ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER is Obispo… İstanbul’dan yolculuğumun başladığı perşembe sabahı saat dokuzun üzerinden yirmi dört saat geçmiş; ama vardığım yerde perşembe gününün bitmesine daha iki saat var. edensel emek çok zaman bir nesnenin ortaya çıkmasını sağladığı için görülür ve takdir edilir. Beyin emeği B öyle değil. Hasan Baran dört yılını vermiş bu romana. Ama ne kendi adı biliniyor ne de yayınevinin (Federe Yayınları) adı. Elimdeki, görmezden gelineceği apaçık belli bir kitap: “Telkadın”. Romanın başında Ressam Fikret’le birlikte Karaman’da dolaşıyoruz. Topucak Mahallesi’ne uğruyor, Nuhpaşa Hamamı’na bakıyoruz. Aktekke, Dikbasan camileri, Çeşmeli Kilise vb. yerlerin anlatımları Karaman tanıtımı gibi. Kelleci Halil Efendi, Niyetçi Osman, Kız Kemal gibi, romana girmesi pek gerekmeyen tiplerle ana izleğinden zaman zaman sapsa da alegorik bir roman aslında “Telkadın”; bir insanlık eleştirisi. Romanda en çok geçen sözcük: “gibi”. Benzetmelerin kimi, üzerinde çok düşünülmüş, özgün benzetmeler, kimi abartılı, kimi zorlama, kimi de basmakalıp. “Eski şarkılar gibi bir eteklik giymiş” dendiğinde az çok bir çağrışım uyanıyorsa da “Ezilmiş bir karıncanın kötü kokusu vardı caddede” dendiğinde caddeyi tanımlamaya yetecek kokunun “ezilmiş karınca kokusu” ile ifade edilmesi zorlama geliyor. Bir benzetmeler kitabı gibi okunabilir “Telkadın”; hatta öykü atölyelerinde, yaratıcı yazarlık kurslarında benzetme türlerini örneklendirmek için okutulabilir. Kitaptan gözüme çarpan benzetmeleri bu amaçla sınıflandırmaya çalışıyorum. Zorlama benzetmeler: “Gece sesinin içinde kuş çığlıkları olan bir yağmur yağmaya başladı. Şişerek gözyaşı kanatlarından oluşan bir yağmurdu bu. Hıçkırıklar vardı içinde. Yelkenli tabutlar akıyordu gökten. Kara bulutlardan kendini koparmış ölü kadınlar düşüyordu. Yeryüzündeki bütün yaşlıların sökülüp atılmış dişleri yağıyordu gökten, çürümüş kökler salıyordu düştüğü yerde” (s. 98). Gösterişli benzetmeler: “Teyzesi soğuk bir yağmur mavisi gibi gülümsüyordu.” (s. 24) “Sarı gülkurusu bir ay ışığı ve yıldızların düşlü fosforlu külü, bitki izleri biçiminde yağan kar billurları üzerine ışıl ışıl dökülüyordu.” (s. 42) Basmakalıp benzetmeler: “ateş gibi sıcak”, “cennet bahçesi görüntüsü”, “altın gibi parlak”… Özgün benzetmeler: “Mermer üzerinde yağmur çisentisi 1 ŞUBAT PAZARTESİ gibi bir sesle, ‘Yarabbi şükür!’ dedi.” (s. 9) “Konya ovasının üzerinden akıp gidiyordu metal bir su gibi tren.” (s. 34) “Gülümsedi; gülümseyişi denizin dibinde, iki kaya arasında uzanmış duran gümüşten bir balık gibiydi ya da havada, kendi uçuşuna asılı, kanatları kımıltısız erguvan rengi bir kuş gibi.” (s. 55) Her seferinde adı “Ressam” Fikret diye geçen kahramanın gözünde renklerin çok önemli olması doğal; “güz kızılı”, “demir grisi”, “zehir yeşili”, “akik beyazı” gibi renk adları kahramanı ressam olan romanda fazlalık yaratmıyor; ama genel olarak süslü söylemeyi seviyor Hasan Baran. Bu süsleme merakı kimi zaman, “Dörtnal koşturuyordu atlar. Göksel yelelerinin tüyleri üzerinde kırılıyordu ışık. Terden sırılsıklam atların toynakları kayalarda çınlıyor, kayıyor, kıvılcımlar çıkartıyordu. Işık soluğunda titriyordu Karadağ.” (s. 39) gibi güzel söyleyişler yaratıyorsa da birçok kez anlatımı gereksiz ayrıntılarla şişiriyor. Bir de arka kol varmış gibi, “Ön kolları pullarla dolmuştu o zaman.” demek gibi, “peron” yalnızca istasyonla ilişkili bir sözcükken “istasyonun peronu”, “hacıyağı” yeterliyken “hacıyağı esansları” ya “kolye” ya da “gerdanlık” yeterliyken “kolye gerdanlıklar” demek gibi. “Aklı hissizleşivermişti.” dendiğinde aklımız biraz karışıyor. “Fırından gelen ‘tayin’den koca bir somun” derken besbelli “tayın” denmek istenmiş. “(Sütunların) yükseklikleri beş metre kadar, çapları ise bir buçuk kucaktı.” derken “kucak” sözcüğüyle sütunların çevresinin ölçüsünün mü verilmeye çalışıldığı; yoksa “kucak” değil, “kulaç” mı denmek istendiği belli değil. “Karaman’da vakit geçirilecek yerler elin parmaklar kadar azdı.” dendiğinde öncelikle elin parmaklarının “az” olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Böyle dendiğinde “Karaman’da vakit geçirilecek yerler bir elin parmakları kadardı.” ile aynı anlama gelen bir tümce kurulmuş olmuyor. Bunları Hasan Baran’ı ya da romanını kötülemek için söylemiyorum. Tam tersine, Hasan Baran benim dostum. Tam da bu nedenle onun gözünden kaçmış kimi noktalara dikkat çekmeye, bu arada Türkçe Günlükleri’ne uyan ayrıntılara yer verme fırsatından yararlanmaya çalışıyorum. Yoksa “Telkadın” bir solukta okunacak bir roman. Hele süslü anlatımı sevenler için şölen yerine geçebilir. ? www.feyzahepcilingirler.com / feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız/İst. B U L M A C A Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Metin Sefa’nın “Sözözçelik” adlı şiir kitabının çıktığı yayınevinin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şiir kitabından bir alıntı ortaya çıkacaktır. Dikkat: “İ/I”, “İ/48” ve “O/66” harfleri ipucu olarak yerine konmuştur. 1 9 H 10 C 11 Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU İ 2 E 3 A 4 A 5 A 6 E 7 C 8 E 78 45 35 51 A 12 J 13 F 14 F 15 H 16 I 17 A 18 E 19 I H. Atlas Okyanusu’nda ve Akdeniz’de yaşayan, eti lezzetli kemik iskeletli balık. 20 H 21 H 22 H 23 I 24 J 25 I 26 A 27 H 28 F 29 B 43 46 61 20 22 21 9 15 4 27 49 30 A 31 D 32 C 33 C 34 E 35 G 36 J 37 I 38 I 39 A 40 E I. “Yezdan’ın bir elinde meyvei ... ...” (Mehmet Tevfik). 41 I 42 E 43 H 44 I 45 G 46 H 47 E 48 52 I 53 B 54 E 55 J 56 J 57 B 58 E 59 D 49 H 50 B 51 G B 60 C 61 H 80 19 44 41 38 52 62 A 63 A 64 B 65 B 66 Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “Seyhan ...” (şair). 73 C 74 D 75 I 76 O 67 I 68 I 69 C 70 B 71 D 72 F 75 25 37 23 16 68 67 J 77 E 78 G 79 D 80 I J. Bir palanganın, makaralarını, tirintilerini, vetalarını sökme. 36 55 24 76 12 56 5 39 17 26 63 62 30 3 11 tarafından çıkarılan aşk öğretisi kitabı. 10 73 32 69 60 33 7 D. Kanun. 1042. sayının çözümü: A. RADDALL, B. Afrodizyak etkisi olduğuna inanılan, Yohimbeheden elde edilen alkaloit. 58 47 40 8 18 42 F. Yararlı, kazançlı. 6 34 77 2 54 B. ÜNŞUDE, C. ŞEBABE, D. TARIK AKAN, E. ÜMMÜLMÜMİNİN, F. OĞLAK DÖNENCESİ, G. NABOKOV, H. UZMANLIK, I. RECAREDO. 65 29 53 64 50 57 70 59 C. Açık mavi, gök rengi. 71 74 31 79 28 13 14 72 Metin: “Sokak dönüşünde annem, Bütün kuşları, Odamda bulacak. Ve ben kimbilir o zaman, Nerelerde olacağım?” E. Seyh M. El Nefzavi’nin, Söz Yayınları G. Masonların toplantı yeri. SAYFA 31 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1043
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear