05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Alev Gözcü’nün ‘Tarih Yaşanmış Hayattır’ kitabı üzerine Şerafettin Turan’ın yaşamöyküsü Tarih Yaşanmış Hayattır, Prof. Şerafettin Turan’ın anılarını ve düşüncelerini ele alan bir nehir söyleşi kitabı. Mustafa Kemal, Samsun’a Padişah Vahdettin tarafından ‘Git memleketi kurtar’ diye mi gönderildi? Atatürk’ün de üzerinde durduğu ‘Düşünce Devrimi’ nedir? Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu nasıl siyasallaştırıldı? Yavuz Sultan Selim halifeliği Mısır Seferi sırasında mı aldı? Şerafettin Turan, İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı’yı neden eleştiriyor? Askeri darbeler ile ilgili yorumları ve eleştirileri nelerdir? gibi daha birçok konuya değiniyor Turan yanıtlarında. Ë Konur ERTOP “Ay tutulmalarına, güneş tutulmalarına karşın hayatımın aydınlık içinde geçtiğine inanıyorum.” nlü edebiyatçılara günler süren görüşmelerde yaşamöykülerini, sanat anlayışlarını anlattırmak, yapıtlarını onların ağzından tanıtmak oldukça yaygınlaştı. Bir yayınevi hızla genişleyen böyle bir diziyi “Irmak söyleşiler” diye adlandırmakta. Edebiyatçıların yanı sıra tarihçiler için de art arda bu tür söyleşi kitapları hazırlanıyor. “Tarih Yaşanmış HayattırŞerafettin Turan ile Söyleşi” böyle bir yapıt. Hazırlayan, “Ergün Aybars’la Tarih ve Türkiye” kitabının da sahibi olan Alev Gözcü. Bn. Gözcü, Cumhuriyet dönemiyle ilgili bir tarihçi. 9 Eylül Üniversitesi’nde “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” dersi veriyor. Prof. Şerafetin Turan’ı, “Gerçek bir Cumhuriyet aydını, yurtsever, idealist bir insan” diye tanımlamakta. Gerçekten de üniversitede Osmanlı tarihine ilişkin yapıtlarıyla tanınan Prof. Ş. Turan, Türk Dil Kurumu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı, TRT Yönetim Kurulu üyeliği gibi görevleri. Cumhuriyet tarihine ilişkin yapıtlarıyla Cumhuriyet Aydınlanması’na katkıda bulunan bir aydındır. “Konumuz tarih ve tarihçilik; ama özelde Şerafettin Turan’ın yaşam öyküsünde Türkiye’nin günlüğü” diye başlamış söze, Alev Gözcü. Bitlis’te görevli bir ilkokul öğretmeninin sınırlı olanaklarıyla çocuklarını nasıl yetiştirdiğini, yöneldikleri işlerde onları Ü nasıl yürekten desteklediğini gösteriyor kitabının ilk sayfaları. 15 yaşındaki ortaokul mezunu Şerafettin’in lise öğrenimi için gazete kâğıtlarıyla sarılmış ayaklarına çarıklarını geçirip bir arkadaşıyla birlikte kış günü VartoHınıs üzerinden katır sırtında, daha sonra kağnıyla, bir gün bir gece de aç kalarak Erzurum’a gidiş yolculuğunu okur da titreyerek izliyor. Öykünün bundan sonrası ise apaydınlık: Şerafettin Turan, “Şu bir gerçek ki Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1950’li yıllara gelinceye kadar Türkiye’deki bütün liselerin durumu, bugünkülerin pek çoğundan daha ileri eğitim öğretim düzeyinde idi” diyor. Liseden sonra bir yıl Muş’ta Milli Eğitim’de başkâtip olarak çalışıyor. Daha sonra da Ankara’da Gazi Eğitim Enstitüsü günleri başlıyor. 1940’lar Türkiyesi’nde burası örnek bir öğretim kuruluşudur. İlk müdürlüğünü Hasan Âli Yücel’in yaptığı Enstitü için Ş. Turan, “Çok canlı bir eğitim ve öğretim etkinliği vardı. Ben orada yetişen biri olarak, öğretmenlerin üniversitede yetişemeyeceğine inanıyorum. Çünkü bir ortam meselesidir bu; bir atmosfer meselesidir. Onu teneffüs etmek gerekir” diyor. Enstitü’de asistanlık, ardından da Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nde yeniden öğrencilik yılları... Üniversitelerin hâlâ Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olduğu, destansı Bakan Yücel’in ise görevden uzaklaştırıldığı, sözde demokrasiye adım atıldığı dönem! Bitirme tezinin (“1829 Edirne Antlaşması”) fakülte dergisinde basılması genç Şerafettin Turan’ın bilimsel çalışmalarının ilk parlak adımını oluşturur. İstanbul’un fethinin 500. yıldönümü dolayısıyla yoğunlaşan Fatih ve fetihle ilgili çalışmalara, İbni Kemal’in “Tevarihi Ali Osman”ın (Osmanlı Soyu Tarihi) Fatih dönemine ilişkin bölümünü konu edinen doktora teziyle katkıda bulunur. Doçentlik tezi, “Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Bayezit’in, kardeşi Sarı Selim’le mücadelesi: Şehzade Bayezit Vakası”dır. Profesörlük tezi ise saraya bağlı mimarlık örgütünü konu edinen “Hassa Mimarları” incelemesi... Fransızca ve Farsça bilen Prof. Turan, İtalyanca da öğrenmiş, İtalya’ya giderek Türkİtalyan ilişkileri tarihini araştırarak bu konuda da bir yapıt yayımlamıştır. Artık emekli olan, Osmanlı tarihine ilişkin araştırmalarını günümüzde Cumhuriyet Türkiyesi’yle ilgili incelemeleri izleyen Prof. Dr. Şerafettin Turan, yapıtlarının ortak temelini şöyle açıklamaktadır: “Çalışmalarımda Tarih Kurumu’nun ve Dil Kurumu’nun kuruluşundaki felsefenin etkilerini, Mustafa Kemal’in sözlerini görürsünüz. Önemli olan, Türk tarihini, Türk kültürünü, Türk kurumlarını meydana çıkarmak... Türkler tarihte de medeniydi, barbar değildir. Sadece devlet kuran asker bir toplum değildir; onların da zengin bir tarihleri, medeniyetleri ve kurumları vardır.” BİLİMİN SÖYLEDİKLERİ Şerafettin Turan’ın anlattıkları arasında tarihçilerin tartıştıkları, belki kanıtladıkları ama kamuoyunun pek bilmediği gerçekler bulunmaktadır. Bunlardan biri, Osmanlı İmparatorluğu’na Halifeliğin Yavuz Sultan Selim’le geldiği, ilk halifenin de o olduğu konusudur: “Halifeliğin Yavuz tarafından devralındığı savı ne zaman gündeme geliyor? Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Kırım’ın elden çıkması sırasında gündeme geliyor. Böylece antlaşmayla Osmanlı padişahı ‘hasbel halife’ olarak tanımlanıyor. Böylelikle sultan, bu deyimi kul lanarak Kırım’daki Müslüman hayratları üzerinde hakkı olduğunu belirtmiş oluyor. Peki bu ne zaman olmuş? XVIII, yüzyılda. Namık Kemal’in de kitabına girmiş bir senaryodur bu.” “Türkiyeİtalya ilişkileri”ni ele alan yapıtıyla ilgili açıklamalar yaparken Prof. Turan şu nokta üzerinde duruyor: “Bizim Kanuni döneminde kapitülasyonlar diye bilinen ayrıcalık antlaşmalarının kökeni Bizans dönemine dayanmaktadır. İtalyan şehir devletleri o dönemde elde ettikleri bu antlaşmaları Selçuklular, Beylikler döneminde de değişik oranlarda da olsa sürdürmüşlerdir. Bu ciltte (“Türkiyeİtalya İlişkileri”, I, 2000) 1220 tarihinde Alaeddin Keykubat 1 ‘Tarih Yaşanmış HayattırŞerafettin Turan ile Söyleşi”, Alev Gözcü, Şenocak Yayınları, 440 s., Aralık 2008 döneminde Venediklilere verilmiş ahitnameden başlayarak 1453’e kadar Beylikler ve Osmanlılarla yapılan 23 ticaret antlaşması metinlerini özetleyerek yayımladım.” Ünlü tarihçi, tarihin kendisi için ne anlam taşıdığını şu sözlerle açıklamış: “‘Yaşanmış hayat’ diyorum tarih için. Düşünüyorum; 82 yaşına geldim. Kendim de bir tarihsel dönemi yaşadım ve tarih oldum, yaşanmışlıktır tarih. Yaşanmışlık; ama acısıyla tatlısıyla bir bütündür tarih. Acıyı da bilmek gerekir, tatlıyı da. Kişi hayatında da toplum hayatında da bu geçerlidir. Başarılarla beraber, zaferlerle beraber yanılgılarımızı ve yanlışlarımızı da bilmemiz gerekir. Bunları topluca değerlendirebilmek insana ve topluma özgüven getirir.” BİR HAKİKAT KALMASIN DÜNYADA ALLAHIM NİHAN Şerafettin Turan hiçbir gerçeğin gizli (nihan) kalmasını istemeyen açıksözlü bir aydın. Yaşadığımız toplumdaki aksaklıkları gözönüne sermesi başına işler açmıştır. Fakülte dekanlığı dönemiyle ilgili olarak açılan bir dava yüzünden sıkıyönetim mahkemesine taşınmış, sonunda aklanmıştır. Aydınlar Dilekçesi davası da sıkıntılı günler geçirmesine yol açmıştır. Ancak neyi doğru biliyorsa onu söylemeyi hep sürdürmüştür. Mesleğjyle, meslektaşlarıyla ilgili görüşlerini de hatır gönül gözetmeden söylemektedir. Örneğin Prof. Halil İnalcık için bilimsel çalışmalarının önemini vurguladıktan sonra şu açıklamayı yapıyor: “İnalcık’ta son zamanlarda, Osmanlı düzenini anlatmanın yanında, Osmanlı düzenini yüceltme eğiliminin de olduğunu görüyorum. Bunu Osmanlı ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 996 SAYFA 16
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear