Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Okuduğum Kitaplar METİN CELÂL Masumiyet Müzesi (II) asumiyet Müzesi, yazar ayrım yapmasa da dört ana bölümlü bir roman. İlk bölümde Kemal’in Füsun’la birlikte olup seviştiği günler, ikinci bölümde Kemal’in Füsun’u araması, bulması, üçüncü bölümde Füsun’a tekrar kavuşması, birlikte geçirdikleri günler ve son bölümde Masumiyet Müzesi’ni kurması anlatılıyor. Girişte, bestseller romanları hatırlatan, bir anlamda “teaser” diyebileceğimz kısa bölümle okurun romana ilgisini sağladıktan sonra çok akıcı bir anlatım tutturuyor Orhan Pamuk. Kurulan yapı, anlatım biçimi, Fransız Klasiklerini hatırlatıyor. Sanki 70’li yıllarda geçen bir Stendhal romanı okuyormuş hissine kapılıyorsunuz. Kemal, hemen her gün ikiyle dört arası Füsun’la buluşup Merhamet apartmanında sevişirken bir yandan da nişan hazırlıkları sürüyor. Kemal sözlüsü Sibel ile buluşuyor, akşamüstleri işyerindeki bürosunda sevişiyor, gezip tozuyor. Onlar buluşup gezdikçe, İstanbul’un sosyete hayatını tanıyoruz. Bu aşamada, babasının yıllarca gizlice genç sevgilisiyle yürüttüğü ilişkisi, çektiği acıları anlatması Kemal’i etkilemiyor. Yolunu çizdiğini, Sibel’le evlenip mutlu bir hayat süreceğini düşünüyor. Füsun’un evlerine davet ederek, belki de ilişkinin daha ciddi hal alması teklifine de kulak vermiyor. Eğer Füsun kendisini terk etmez, hele bu hayat için de kendisine uyun görülecek metreslik rolünü kabul ederse her şey daha da güzel olacak. Hilton’da salon kiralanıyor, kıyafetler diktiriliyor, kaçak yabancı içkiler temin SAYFA 8 M ediliyor, davetliler listesi hazırlanıyor. Bu aşamada Kemal’in tek yaptığı (belki de hatası) davetli listesine Füsun’un ailesini de dahil ettirmesi. Bir yanıyla “Nasılsa Füsun gelmez” diye umsa da, diğer yanıyla nişanda onu da görmek istiyor. Kaçınılmaz olarak Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi’ni hatırlatan 47 sayfalık nişan töreni ikinci bölüme geçtiğimizin işareti. Buradan itibaren anlatım değişmeye başlıyor. Orhan Pamuk, alıştığımız üslubuna dönüyor, sözün tadını çıkartıyor, bölümler uzuyor. Nişanın ertesi günü, üniversite giriş sınavından çıktıktan sonra buluşacakları Füsun Merhamet Apartmanı’na gelmiyor. Kemal, terk edilme acısını, aşk sanıp yaşamaya başlarken bir yandan da “sevdiği şeyin yerine bir başkasını koyabilmek,” yani tekrar sahip olabilmek amacıyla yaptığını bilmeden Füsun’dan kalan tüm izleri, eşyayı hatırlıyor. Zamanında “seni seviyorum” demediği sevdiğinin yerine onları sevip okşayacaktır. Aşk acısını ruhsal ve bedensel olarak hissediyor. “Sanki içime bir tornavida ya da kızgın demir sokulmuş içeriden kanırtılıyormuş hissine kapılırdım” diyor. Ailesinden, arkadaşlarından, işinden yavaş yavaş uzaklaşmaya, sadece Füsun’un anıları, ondan kalan eşya ile yaşamaya başlıyor. İşyeri Şanzelize Butik’ten başlayarak Füsun’u arıyor. Füsun ve ailesi sır olmuş, kaybolmuştur. Yitik sevgilinin izinin sürülmesi Orhan Pamuk’un ana temalarından. Masumiyet Müzesi’nin ilk evresinde sevgilinin bu denli somut anlatılması şaşırtmıştı. Ama, daha ilk sayfadan onu kaybedeceğinin işaretlerini de vermişti. Orhan Pamuk, roman boyunca gelecek sayfalarda neler olacağını açıkça olmasa da satır aralarında sürekli bildiriyor. Romanını merak unsuruna değil, nasıl yaşandığı / olduğuna bağlıyor. Anlatımının, romancılığının gücünü gösteriyor. Konu (zengin erkek fakir kız aşkı) tam anlamıyla 70’li yılların Türk “salon” filmlerini temel aldığına göre, konudan belki de daha çok nasıl anlatıldığı önemli. Proust’un kahramanı Albertine’in izini sürmesi gibi, Kemal de Füsun’u arıyor. Arkadaşlarını buluyor, karşılık alamayacağı adresi belirsiz mektuplar yazıyor. Artık anlatım da romanın başındaki akıcılıkta değil. Ağır. Kemal’in tavırlarındaki değişiklik nişanlısı Sibel’in dikkatini çekiyor. Sibel, yardımcı olmaya çalışıyor, onu ruh doktoruna yolluyor. Hatta, Kemal geçici bir ilişki olarak Füsun’la yaşadıklarını itiraf edince, nişanlı bir kızla erkeğin aynı evde yaşamasının tasvip edilmeyeceğini bilmesine rağmen bir sağlık kürü gibi, Boğaz’daki yalılarında onu misafir edip karıkoca hayatı yaşıyor. Ama Kemal, bu aşk hastalığının bitmesini arzulasa da düzelemiyor. Sibel’in Fransa’ya gitmesini fırsat bilip acısını daha yoğun yaşamak için Fatih’de bir otele yerleşiyor. Sonunda pes eden Sibel de, tüm dedikoduları, sosyetenin içinde düşeceği kötü durumu göze alıp Kemal’den ayrılıyor. Belki de Kemal’in Sibel’den ayrıldığı haberinin ulaşması ile Füsun insafa geliyor ve küçük bir not yollayıp Kemal’i Çukurcuma’daki evlerine davet ediyor. Füsun’un kendisine iyi bir ders verdiğini kabul edip, ona evlenme teklif etmeye karar veriyor Kemal. Onu son görüşünden 339 gün sonra, 19 Mayıs 1976 Çarşamba günü Füsunlara gidiyor. Çiçekle kapılarını çaldığında tanıştığı kişilerden biri de Füsun’un beş ay önce evlendiği kocası Feridun. Feridun, Füsun’a çocukluğundan beri âşık, şişman ve sevimli, işsiz bir genç sinemacıdır. Romanın üçüncü bölümünde, Kemal’in Füsunlara haftada en az dört gece yemeğe gitmesi, ilişki kopmasın diye Füsun’un başrolünde oynayacağı, Feridun’un çekeceği filmin finansörü olması, Yeşilçam’ın barlarında yaşananlar anlatılıyor. Füsun, Kemal’i eve davet etmesine rağmen, ona yakın davranmıyor. Nadi ren anlık yakınlaşmalar olsa da ortak geçmişlerine dair bir işaret vermiyor. Kemal de durumun hassasiyetini fark edip, eve bir daha gelmemesine yol açacak bir girişimde bulunmuyor. Çünkü çektiği aşk acısı Füsunlara akşam yemeğine gittikçe bir süreliğine de olsa azalıyor. Füsun’u bir gün kaybedeceği korkusuyla ona ait nesneleri gizlice almaya (çalmaya) başlıyor. Kleptoman oluyor. Suçunu örtmek için de her hırsızlık ertesinde eve değerli hediyeler getiriyor. “Mutluluk insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca” düşüncesiyle Füsun’un ailesi ile birlikte lokantalar, gazinolara gidiyor, Füsun ve kocasıyla film için hazırlık bahanesiyle İstanbul’un tüm yazlık sinemalarını dolaşıyorlar. Böylece 70’li yıllarda ve 80’lerin başlarında İstanbul’un orta sınıfın alt katmanlarının nasıl yaşadığının da şahidi oluyoruz. Füsun’un annesi Nesibe Hanım’ın, Füsun’un evliliğinin namusu kurtarmak için yapılmış geçici bir ilişki olduğunu anlatması ve er geç Füsun’la birlikte olacaklarını ama sabırla beklemesi gerektiğini öğütlemesi Kemal’e şevk veriyor. Kırdığı kalbi tamir etmeye çalışıyor. Yedi yıl on ayda 1593 kez Füsunlara akşam yemeğine gidiyor. Bu sürede Füsun’un Kemal’e davranışları değişmiyor, ona uzak bir akraba olarak davranıyor. Feridun’un çekeceği, Füsun’un başrolünü oynayacağı sanat filmi için Limon Filmcilik’in kurulması, sinemacılarla yapılan görüşmeler için sık sık Pelür Bar’a gidilmesi (Papirüs ?) umutlandırsa da, Füsun, Kemal’in sadece ilişkiyi kopartmamak için bu oyunu sürdürdüğünün farkında sanırım. Tüm olaylar Kemal’e göre anlatıldığı, hiç kimse ondan bağımsız varolmadığı ve Füsun hiç ağzını açmadığı (yazar açtırmadığı) için ne düşündüğünü bilemiyoruz. Gereğinden çok uzadığını, bilinen hikâyeleri tekrar ettiğini düşündüğüm Yeşilçam maceralarının tek faydası, Feridun’un ilk filminin başrolüne başka bir sanatçıyı, Papatya’yı seçmesi, ona gönül verip evden uzaklaşması… Füsun böylece, ilk af sinyalini veriyor. 1983’te Kemal, Füsun’a ehliyet sınavı için şoförlük öğretmeye başlıyor. Ama Füsun bunların eski matematik derslerine dönmesine izin vermiyor. Babasının ölümünün ardından Füsun, İnci Pastanesi’nde profiterol yiyerek Kemal’le nadir konuşmalarından birini yapıyor. Dönemin şartlarına uygun olarak ailesine, arkadaşlarına takdim ederse ve söz, nişan, nikâh, düğün törenlerini yaparsa onunla evleneceğini söylüyor. Sadece el ele tutuşarak sözlülük evresi geçiriyorlar. Arabayla yapılacak Paris seyahati bir ön balayı gibi olacak. Füsun’un annesinin de katıldığı bu seyahat ile üçüncü bölüm bir Türk melodramına yakışan şekilde Edirne yakınlarında son buluyor. Füsun’u tamamen kaybeden Kemal, yıllar boyunca topladığı eşyayı sergileyeceği bir müze açmaya karar veriyor. Böylece, yaşadığı yıllara bir anlam verebilecektir. Bu müze, Fusünların Çukurcuma’daki evi olacaktır. Dünyanın belli başlı tüm küçük müzelerini dolaşıyor, en uygun örneği buluyor. Masumiyet Müzesini inşa ettiriyor (ki roman burada da bitebilirdi; s. 564). Bu müzenin katalogu da roman biçiminde olacaktır. Yazması için Orhan Pamuk’a başvuruyor. Orhan Pamuk’un bu teklifi kabul etmesi ile de roman yazılıyor. Masumiyet Müzesi, akıcı anlatımı ile okunaklı, başarılı, edebiyat keyfi veren usta işi bir roman. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 970