05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Stephen Kern’den ‘Nedenselliğin Kültürel Tarihi’ Katil: Belirsizlik Stephen Kern’in Nedenselliğin Kültürel Tarihi: Bilim, Cinayet Romanları ve Düşünce Sistemleri başlıklı, bir cinayet romanı sürükleyiciliğindeki akademik metninin ‘katilini’ baştan ifşa etmek gerek. Katil: “Bilim geliştikçe olasılık artar, kesinlik değil.” Kitap bilimin, düşünce sistemlerinin ve romanların yardımıyla beş yüz sayfa boyunca işte bu katili kovalıyor. Ve çalışmanın sonunda ‘katil belirsizlik’ bütün nedensel ilişkileri yerle bir edip, ne kadar çok bilirsek o kadar az bildiğimizi gösteriyor bize. Cinayetlerin nedenleri gün geçtikçe tıpkı bilimlerde olduğu gibi belirsizleşiyor, birer birer Hakk’ın rahmetine kavuşuyor. geri dönüşlü ve döngüsel zaman kullanılır, iç yaşama odaklanılır, karakterler dışsal etkilerden eskisi gibi etkilenmez çoğunlukla rastlantısal durumlardan etkilenirler. Comte’un pozitivizmi ve Darwin’in belirlenimciliğiyle materyalist ve indirgemeci Viktorya döneminde cinayeti içeren romanlarda Dostoyevski ve Melville saplantıyı, Dickens yoksulluk ve intikamı, Zola kalıtım ve cinsel sapmayı karakterlerini daha iyi çizmek için kullanırken, Sartre ve Musil kimin yaptığından çok neden yaptığı üzerinde yoğunlaşırlar ve nedenleri çeşitlendirirler. BEŞ KAVRAYIŞ ŞEKLİ Kern’e göre cinayetin nedenlerini açıklamadaki beş kavrayış şekli tarihselde birbirini izler; özgüllük, çeşitlilik, karmaşıklık, olasılık ve en sonunda da belirsizlik romana hâkim olur. Bilimlerin hızla gelişmesiyle özgüllük artar, çoklu evrenler ve izafiyet teorileriyle yeni bilimlerin ortaya çıkışı bir yandan daha kesin sonuçlara götürür fakat kesinliklerin sayısındaki çokluk ve çeşitliliğin artışıyla karmaşa da artar, nedensellik belirsizleşir. Karmaşanın artması bilimde olasılıkçı yorumlara daha çok başvurulmasıyla dengelenir. Olasılıkların artması da belirsizliğin artmasına neden olur. Kern, 1830’lardan 2000’lere kadar geçen 170 yılı özgüllükbelirsizlik diyalektiği tanımıyla açıklar. Fenomenlerin açıklanmasındaki doğrulanabilirlik ve kesinlik arttıkça romanlarda bu türdeki yorumlar gittikçe silikleşir, belirsizleşir. Günümüzde cinayet romanlarında modern buluşlardan ayrıntılı bir şekilde ve çokça bahsedilir ama bu ayrıntılar cinayetin nedenine asla işaret etmezler. Cinayet, bilimsel kesinlikle değil kişisel tarihin karmaşası, çoklu nedenselliklerin kurulabilmesiyle çözülür. Düşünce sistemleri bilimler benzer şekilde ve onlardan yararlanarak çoğu zaman, Comte, Marx, Kierkegaard, Spencer, Nietzsche’de olduğu Kern’e göre cinayetin nedenlerini açıklamadaki beş kavrayış şekli tarihselde birbirini izler; özgüllük, çeşitlilik, karmaşıklık, olasılık ve en sonunda da belirsizlik romana hâkim olur. Ë Senem KALE rofesör Stephen Kern’in okuyucusuna kazandırdığı bir dolu bilimsel bilgi var kuşkusuz; bilim, felsefe ve edebiyat tarihinden yüzlerce ilişkisellik hızlıca önünüze seriliyor. Bu bile kitabı okumak için yeterli bir neden. Ama onun da ötesinde edebiyatın bilime ne engin bir araştırma alanı sunduğunu, sahip olduğu sayısız ayrıntıyla devrini ne kadar kusursuz temsil edebildiğini, kitabın yazarıyla birlikte nasıl devasa bir meydan okuma olduğunu, gerçek edebiyatın neye benzediğini görüyoruz, hatırlıyoruz, nasıl hafife alınarak kısırlaştırıldığını düşünüyoruz ve huzurumuz kaçıyor. Huzur kaçıran kitap ezber bozuyor ve edimselliğe yöneliyorsa iyidir. Nedenselliği yok eden belirsizlik teorisinden sonra ikinci ezber bozan sav şu: “Edebiyat ne kadar bilimselse bilim de o kadar kurgusaldır.” Bildiklerimizi yeniden gözden geçirerek devam ediyoruz kitabı okumaya. Kern nedenselliğin tarihini araştırmaya başlarken onu kurgusal cinayet kadar mükemmel açık eden bir eylem daha olmayacağını fark eder. Çalışmanın çıkış noktası Gide’in Vatikan’ın Zindanları’ndaki (1914) Lafcadio’nun ‘nedensiz cinayeti’ olur. “İnsanlar gerçekte mantıksız ve tutarsızdırlar” der Gide, “nedensiz edim” terimini açıklarken. Aslında neden vardır, neden ‘nedensiz edimle özgürleşme isteği’dir. Gide’in kendi de edebiyatının o güne kadarki tüm gidişatı bir anda tersyüz etmesi gibi, emperyalizm karşıtı, ateist bir eşcinsel olarak meydan okur tüm toplumsal değerlere. Nedenleri araştırırken işte bu son noktadan, nedensizlikten daha doğrusu belirsiz (görünen) ‘asi’ nedenden işe başlar Kern. Kern romanlarda bilimsel buluşlarla at başı giden cinayet nedenlerini şöyle sıralar; soy (genetik), çocukluk (psikanaliz, psikotarih), dil (dil felsefesi, dilbilim), cinsellik (seksoloji, endokrinoloji, duygular (iktisat, fizyoloji), zihin (nörobilim, psikiyatri), toplum (sosyoloji) ve fikirler (varoluş felsefesi). Bu nedenleri iki ana tarihsel dönem içinde karşılaştırarak inceler: Viktorya dönemi edebiyatı ve Modern edebiyat. Bu dönemlerin özelliklerini şöyle ayırır, ilki çizgisel zamanı kullanır, konu olay örgüsüne dayanır, karakterler toplumsal, biyolojik, psikolojik etmenlerden fazlaca etkilenirler. İkinci dönemdeyse daha çok P gibi, ilerleme fikrini içerirler. Cinayet romanlarıysa bilimle kurduğu ilişki gibi düşünce sistemleriyle de ters bir ilişki kurar ve giderek anlamdan bile kaçmaya başlar. Stephen Kern’in nedenselliği araştırırken cinayet romanlarını ele almasının sebeplerinden biri de Goriot Baba, Suç ve Ceza, Therese Raquin ya da Soğukkanlılıkla’daki katillerin gerçek kişilerden yola çıkılarak yaratılmış olmasıdır. Bu, romanların toplumsal ve tarihsel açıdan eksiksiz bir temsil yeteneği olduğunu da doğrular. Kern’in ele aldığı ilk cinayet nedeni soydur. Germinal ya da Dorian Gray’in Portresi dönemi itibarıyla soya dayalı pek çok vurgu içerir. Vatikan Zindanları ya da Musil’in Niteliksiz Adam’ına gelindiğinde bu lekeli soy kavramı, “kötü to hum” yorumunu eleştirmek için yazılır artık ve bu nedeni alay ederek ortadan kaldırır. Aynı şekilde Sartre da kahramanını “özgür bırakmak için” Varlık ve Hiçlik’te bu nedenselliği ortadan kaldırır. Camus Yabancı ile toplumsal ya da kalıtsal bir nedeni “göze güneş girmesi” nedenine evriltiverir. İkinci neden çocukluktur. Viktorya dönemi romanları Freud’dan öğrendiği çocuklukta yaşanan travmalarla pek çok katiline neden bulup rahatlar ve bu nedensellik günümüze kadar özellikle popüler edebiyatta epeyce kullanılır. Bu neden hâlâ pek de değişmeden kullanıldığı için diğerlerinden ayrılır. İki dönem arasında diğerlerinde olduğu gibi özgüllükbelirsizlik diyalektiği ayırıcı değildir; Viktorya dönemi çocukluğu ele alırken indirgemeci değil sadece basit, modern dönemse sadece daha karmaşık işler. AHLAKİ EĞİTİM EKSİKLİĞİ Viktorya’da dilin yetersizliği ahlaki eğitim eksikliğine bağlanır daha çok ve bu eksiklik Notre Dame’ın Kamburu’ndaki gibi kişiyi direkt cinayete sürükler. Moderndeyse dilin yetersizliğine böyle ahlaki ve kesinlikli bir vurgu yoktur, Dava’da Josef K. suç dilini bir türlü anlamaz, ne kadar çok bilirse o kadar çok bilmediğini fark eder. Farklı bir şekilde Fareler ve İnsanlar’da Lenny bir kadına duyduğu sevgiyi dile getiremediği için öldürecektir. Modern edebiyat dildeki tahakkümcü tanımlamalara karşı eleştireldir ve ahlaki dilin kahramanı hırsız ya da kötü olarak tanımlaması (Genet’deki gibi) kahramanı cinayete götüren asıl nedendir. Modern edebiyat dil konusunda sosyal bilimlerden oldukça etkilenmiştir. Nietzsche’deki dil eleştirisiyle tanrı yıkılır, dilin suniliği açığa çıkar ve insanın varoluşundaki karmaşa tanımlanır. Saussure’ün gösterge bilimi de dildeki karşıtlıkların (suçlumasum, iyikötü gibi) tahakkümünü açığa çıkarır. Wittgenstein’ın dilin hakikati yansıtmaktaki yetersizliği ve yeniden kurmadaki ya da anlamsızlığı ortaya çıkarmadaki gücü ele alınır. Derrida yazı’nın söz’ü ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 970 SAYFA 16
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear