22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Piraye Şengel’le ‘Cenin ve Ceset’ üzerine... ‘Gerçekler beklenmedik biçimde ürkütücüdür’ Piraye Şengel, Hayat Tutulması ve Ayçöreği isimli romanlarının ardından üçüncü kitabı ile yeniden okurlarının karşısına çıkıyor. Ayçöreği’ni bir polisiye dizi olarak kurgulayan Şengel, serinin ikinci kitabını da yazdı. Cenin ve Ceset adını verdiği yeni romanda da başkahramanlar Azade, Servet ve emekli polis Metin. Şengel’le yeni polisiyesini konuştuk... okurken okuldan atılınca, dedektiflik bürosu kurmuş birisi... Zeki ve ilginç bir kişilik. Aslında sıradan gibi görünen bu iki tipin de, aynı zamanda hiç de sıradan olmayan arayışları var kitapta. Bunlar bir katman oluştururken, yan karakterler ve onların hikâyeleri ayrı bir katman, çözülmesi gereken polisiye olay ise ayrı bir katman oluşturuyor. Dedektifler, başlangıçta basit olaylarla uğraşırken; örneğin aldatan kocaların ya da karıların peşine düşerlerken, giderek kendilerini daha çetrefilli olayların içinde buluyorlar. Yan karakter gibi görünen, ama en az ana karakterler kadar önemli olan Metin’e gelince, onun işlevi daha çok kaybolan bazı değerleri temsil etmesi. İkinci kitabın özel bir adı var: Cenin ve Ceset! Sert bir tanımlama bu! Kitaplarınıza isim verirken nelere dikkat edersiniz? Cenin ve Ceset için, kitabın temel kurgusunu da anlatan bir tanımlamanız var... Cenin ve Ceset, her ikisi de insanlara kötülük edemez, diyorsunuz... Sert gibi görünse de ikisi de insana ait tanımlamalar. Ama biz konuşma dilinde birine ‘bebek’, diğerine ‘ölü ya da ölmüş’ dediğimiz için biraz sert geliyor bence. Aslında başta bu iki kelime bana da itici gelmişti, ama sonra konuşma dilinden farklı olması yüzünden çekici gelmeye başladı. Üstelik anlam olarak insanın kötülük yapamayan iki halini; yani cenin ve ceset halini anlattığı için, romana ve romanın felsefesine de uydu. Bu yüzden de tercih ettim. Kitaplarımın isimlerini koyarken, satmalarını sağlamasından çok, içerikle olan bütünlüğüne ve çağrıştırdıkları anlama bakarım. Cenin ve Ceset ismi de bir edebiyat dergisinde okuduğum, bir felsefecinin Cioren’in biyografisindeki kelimelerden çıktı diyebilirim. Polisiye türü bir yandan zorlu bir kurgu çalışması gerektirirken bir yandan da kendini besleyen kaynaklara ihtiyaç duyar... Türkiye, kozmopolit yapısı, kültürel bileşkesi ve zengin tarihsel yapısına rağmen başarısız ekonomik ve siyasal yönetimleriyle vatandaşlarını ruhsal ve maddi sıkıntılara sürükleyen bir ülke! Bu durumda kiminle konuşsanız kızgın, sinirli, gergin... Ve kızgın, gergin, sinirli insanlar suça eğilimlidirler... Hoş olmasa da bir polisiye yazarı için Türkiye başlı başına kaynaklar ülkesi... Bu durum sizin kitaplarınıza nasıl yansıyor ya da yansıyacak? Dediğiniz gibi olmasına rağmen, polisiyeden çok edebi eserleri dışında tutarak söylüyorum aşk ve uyduruk tarihi romanlar daha çok yazılıyor bence. Ya sizin gördüğünüz bu şeyleri kimse görmüyor ya da insanımız çaresizlikten kendini aşk’a ve geçmişe verdi diye düşünüyorum. Bana gelince benim beynimde, sanki hep iki Ë Şebnem ATILGAN enin ve Ceset ile Ayçöreği Dedektiflik Bürosu’nun maceralarına devam ediyorsunuz. Başrollerde yine Azade ve Servet var. Tabii bir de emekli polisimiz Metin Bey... İlk kitabı okurlarımıza hatırlatmadan önce sizin yazar olarak polisiye türünde eser vermeye başlamanızın nedenlerini sormak istiyorum... Polisiye türünü neden seçtiniz? Bunun bir seçim olduğunu söyleyemem. Çünkü bir yazar her türde yazabilir. Ben ilk kitaptan beri polisiye kurguyu kullanan bir yazarım. Başından beri söylediğim gibi okuyucunun dikkatini ilk sayfadan tetikte tutmak önemlidir. Ben de bir okur olarak bunu isterim. Hem merak öğesini diri tutan, hem de çok ciddi şeyleri çok ciddiye almadan söyleyen kitapları severim. Nasıl kitapları okumayı seviyorsam öyle yazmaya gayret ediyorum diyebilirim. Gölgesiz Bir Kadın’dan başlayarak Hayat Tutulması’na gelene kadar, söylemek istediklerimi, ki bunlar bana göre önemli şeylerdi, polisiye kurguyu kullanarak söylemiştim zaten. Ama bizim günümüz edebiyatında fazla örneği olmayan, dedektifi ya da dedektifleri olan bilindik polisiye türü kitabım Ayçöreği’ni yazmaya karar verdiğimde, bu kez diğer kitaplarımdan farklı olarak, bir de iki dedektifim olmuştu. Son iki kitapta da yine söylemek istediklerimi söylüyorum ama bir farkla, anlatıcı yerine bu kez dedektiflerimi kullanıyorum. Buna ilave olarak, insanoğlunun gizeme ve bilinmeyene merakını ve antrenman yapmayı seven beyinleri de hesaba katınca polisiyeler ortaya çıktı. Piraye Şengel’i Hayat Tutulması romanından da hatırlayacaktır okur... Hayat Tutulması hâlâ ilgi gören bir kitap! Bu tarzınıza da devam edeceksiniz değil mi? Aslında polisiye romanlar için mutlaka matematiksel kurgu planları yapılır ama diğer türlerde kurgunun yazara hükmettiği gözlenir hep... Ne dersiniz? Kurgu, romanın olmazsa olmazı bana göre. Kurgu bir anlamda matematiktir ve her türde de gereklidir. Diğer bütün sanatlarda da matematiğin geçerli olduğunu sanıyorum. Yoksa Leonardo Da Vinci de, Charlie Chaplin de, Attilâ İlhan da bu kadar büyük olmazdı. Bir süredir dikkatimi çeken bir şey var. Birileri artık romanlarda konu, iyi hikâye ve lirizm yok, onun yerine sadece şekil var diyorlar. Bu bana göre de doğru... Küçük, sıcak, insanın kalbine dokunan hikâyeler her zaman etkileyicidir. SAYFA 6 C Okuyucusu da çoktur. Ama ben bunu tercih eden bir yazar olmadım hiçbir zaman. Ben hayattan aldıklarımı kendimden geçirip, okuyucuya sunarken, mesafeli ve kurmaca olmasını istiyorum. Dedektiflerim yeterince sıcak ve sahici zaten... Hayat Tutulması’na gelince, bana göre önemli bir hesaplaşma kitabı. Zaman zaman kendimle, hayatla ve insanla hesaplaşmalarım devam ediyor tabii ki. Böyle olunca da o tür romanlar kendini dayatacaktır sanıyorum. Ayçöreği Dedektiflik Bürosu, bir yandan çok sevimli, bir yandan da edebiyat dünyamızın bir zamanlar klasikleşen polisiye türünü yeniden canlandırma çalışması... Azade, Servet ve Metin’in bir süre sonra ünlü kahramanlar kervanına katılacağına eminim... Bize, Azade, Servet ve Metin’den söz eder misiniz? Teşekkür ederim. Umarım öyle olur. Genellikle bu tür çabalar çok sonraları değerini buluyor. Karakterlerim artık iyice ete kemiğe büründü Cenin ve Ceset’te. İnandırıcılık önemli benim için. Sürrealist şeylere aklım yatmaz ama, geleceği tasarlayan kitaplara da ilgi duyarım bu arada. Bir kere dedektifler Servet ve Azade ithal tipler değil bizden tipler, bizim dedektiflerimiz. Azade; tombul, anaç, sevimli ve meraklı birisi. Aslında mahalle kültürüyle büyümüş, geleneksel bir Türk kızı diyebiliriz ona. Evde poğaçalar yaparken birdenbire kendini dedektif olarak buluyor. Önce bocalıyor, sonra eğlenmeye başlıyor, daha sonra da profesyonel bir dedektif olmaya çabalıyor. Mahallesinden dışarı çıkmamış bir kızın, yeni, hızlı, tüketen, güvenilmez ve hiçbir şeyin uzun vadeli olmadığı bir hayatla karşılaşması zaten başlı başına olaylar zinciri yaratıyor. Servet’e gelince, ilk bakışta, Yugoslavya’dan yıllar önce göç etmiş, tutunmaya çalışan, orta direk bir ailenin oğlu ve polis akademisinde disk döner. Birincisi günlük hayattan beslenir, diğeri de kurmaca yapar. Günlük hayattan beslenen disk, ikinci diske, kurmacayı katarak ve değiştirerek geçirir. Yani gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden beslenirim ama olaylarım ve kahramanlarım onlara pek benzemez. Cenin ve Ceset’in bir başka başkahramanı daha var, artık yaşamayan genç bir kadın! Çocuk sahibi olmak isteyen ama deyim yerindeyse başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiş bir kadın! Yardımsever ve çok güzel bir kadın olduğunu öğreniyorum anlattıklarınızdan... Çocuk sahibi olmak istemesi de ilgimi çekiyor, duyarlı bir yaklaşımı var yazarın burada... Yazarın duyarlı yaklaşımı, ‘kadın’a olan duyarlı bir yaklaşım daha çok. Kadın çok değerli bir canlı bana göre. Karmaşık bir canlı gibi görünse de doğada anne olmak için var öncelikle. Sonra elini attığı her şeyi yapabilir, zaten bunu söylemeye gerek yok. Bu iki şey, yani anne ve çocuk birbirini müthiş güçlü kılıyor bana göre. Hiçbir babayiğit de bu gücü kolay kolay sarsamıyor. Sadece bu gücün bir kenarından faydalanıyor. Cinselliğin aptallaştıramadığı bir insan evladıdır kadın. Çocuğu için cinsellikten vazgeçebiliyor. Bu güç değil de nedir sizce? Belki de sırf bu yüzden çok ileride tek cins olacak yeryüzünde. Tabii yeryüzü diye bir şey kalırsa o zamana kadar. Bu arada Cenin ve Ceset’in fantastik bir boyutu olduğunu da eklemeliyim... Biraz şaşırtıcı bir son! Yanlış hatırlamıyorsam Ayçöreği’nde de böyle bir son vardı, bir kadınla bitiyordu roman... Bu, ‘hafif fantezi’ diyelim, sizin polisiye romanlarınızın klasik bir tarzı olacak sanırım... Doğru hatırlıyorsunuz. Bu da benim roman tarzım diyelim. Sizin de dediğiniz gibi romanlarımın ‘fantastik’ bir sonla bitmesi, artık benim için de kaçınılmaz. Bunun sebebi, belki de yaptığım her şeyi, sonunda silmek dürtüsünden oluyor. Nasıl ki ‘bugün varız yarın yokuz ’, nasıl ki, yaşadığımız en ağır aşklar bile, bir gün hiç yaşanmamış gibi oluyor. İşte benim romanlarımın sonu da öyle oluyor... Ve zehirler... Bu da son sorumuz olsun... Her şeyi anlatıp okurun merakını gidermeyelim... Her bölümün başında bazı zehirlerin tanımları var... Zehirler ilgimi çok çekiyor. Çünkü biraz inceleyince insanlığın birbirini yok etme yöntemleri arasında en çok kullanılan şeylerden birinin de zehir olduğunu gördüm. Bir diğeri de işkence. İnsanlığın ilk zamanlarından bugünlere kadar böyle süregelmiş. Oldukça korkutucu bir alan… Daha önceleri çok da kullanılmış polisiyelerde. Ama benim bu kitapta kullanma nedenim biraz farklı. Ayçöreği Dedektiflik Bürosu serisi; sevimli, eğlenceli ve meraklandırıcı kurgusu ile okurun bir çırpıda okuyup bitireceği bir seri... Bu da demektir ki üçüncü romanı da şimdiden düşünmeye başlamanız gerekiyor... Polisiye okuru böyledir, sabırsızdır. Azade, Servet ve Metin için şimdiden düşündüğünüz bir plan var mı? Bu seriye devam etmeyi çok istiyorum tabii ki. Devam edeceğim de... Artık dedektiflerim beni öyle kolay kolay rahat bırakmazlar sanıyorum. Maceraya ihtiyaç duyacaklardır kuvvetli ihtimalle. Ama belli de olmaz, araya farklı tarzda bir roman girebilir. Hatta bu anlamda bir şeyler belirmeye başlamadı değil. Mesela, korkuları yüzünden istedikleri hayatları yaşayamayan insanları yazabilirim. ? Cenin ve Ceset/ Piraye Şengel/ Altın Kitaplar/ 198 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 943
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear