05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Newman, May ve EZLN’den tarifler... Sola liberteryanizm üzerinden bakmak Newman ve May, düşünsel bir geleneği baştan ve yeni bir gündemle okumanın peşindeler. Günümüzün Zapatista gibi sol pratiklerinin biçimsel olarak orijinal yerlere evrilmesi şüphesiz ki onların çabalarını fişekliyor. Liberter düşünceyi bu pratiklerin ışığında ve yenilerine gebe bir fikir akımı olarak yeniden okumak, “iktidar”ın nerede olduğu sorusuyla olduğu kadar kendi örgütlenmesiyle de uğraşan, kısacası çuvaldızı kendine batıran bir sol için faydalı görünüyor. değiştirdiklerini tartışıyor ve böylelikle, postyapısalcılıkla ilişkilendirilen son on yıllardaki alternatif küreselleşme ve savaş karşıtı hareketlerin, anarşizmle adı ancak afaki biçimde konulmuş ilişkisini görünür kılıyor. YENİ BİR TANIM... Tahakküm ilişkileriyle derdi olan çoğumuz gibi Newman’ın da bir derdi var: İktidarın maskesini düşürmek, hem bariz olduğu yerlerde hem tahmin etmediğimiz yerlerde onu su yüzüne çıkararak, hegemonyasını kırmak. “Peki iktidar nerede” sorusunu sorunsallaştırmak ve ona sabit bir cevap vermeyi reddetmek “iktidarın maskesini düşürmek” amacına ters düşmüyor mu? İktidarı açıkça tanımlamadan direnişi nereye konumlandıracağız, yoksa direnişi konumlandırabileceğimiz her türlü etik zemini yok edip kendimizi çoktan eylemsizliğe mi ittik? Çoğumuzun kafasını çoktandır meşgul eden bu sorular postyapısalcılık ve anarşizmi Todd May gibi beraber okuyan veya bu okumalara yeni bir kapı açmak için orijinal bir şekilde Lacan’ı da gündeme getiren Saul Newman gibi yazarlarda orijinal yerlere evriliyor. Onları önemli kılan şimdiye kadar dile gelmemiş yepyeni bir iktidar tanımından başlamak yerine, iktidarın soyutluğunu ve tanımlanamazlığını kabul etmeyi başlangıç noktası olarak alarak ve çeşitli sol teorilerdeki iktidar tanımlarını sorgulayarak iktidar zihniyetimizi hedef almaları. Bu durum temellerindeki sallantılar ifşa edilen düşünürlerin üzerine birer çarpı atılması anlamına gelmez; Newman ve May’in radikal okumalarına anarşizmden başlamaları ve güncel teorilerini klasik anarşizmle ilişkilendirmelerinin sebebi tam da bu. Peki bugün anarşizmi neden tekrar düşünüyoruz? Newman, Derrida’dan da feyz alarak, anarşizmi üreten Aydınlanma’yı bir çırpıda silip atamayacağımızı, onun ahlak öğretisinin hâlâ düşünülebilir olduğunu savunuyor. Todd May de benzer bir şekilde tüm etik söylemin bize Aydınlanma’nın mirası olduğunu düşündüğü için Aydınlanma’nın terk edilemeyeceğini öngörüyor. Newman’a göre anarşizm her ne kadar sorgulanması gereken bir insan özü kategorisi sunsa da insan özü hakkında dedikleri bugün geçici ve bağlamla sınırlı bir etikler çokluğuna halihazırda konu olmaktadır; güncel muhalif hareketlerin örgütlenme yöntemlerinin anarşist pratikler içermesinin ardındaki sebep de bu olsa gerektir. Postyapısalcı ve postanarşist siyaseti May, postyapısalcı anarşizmin başarısının, daha önce görüş alanımızın bir parça dışında kalan bu etik ilkeleri, etik perspektifimizde merkezi bir yere oturtması olduğunu düşünüyor. Bir başka deyişle aslolan, etiği, direnişi ve muhalefeti inkâr etmek değil; bütün bunları, onları sabitleyerek kısıtlayan ve tahakküm yaratan özlerden kurtarmak. Ben de siyaset pratiğinde merkezi olan etiğin her bağlamda tekrar tekrar düşünülmesinin, hem direnişleri zenginleştireceği hem de dışlayıcı mekanizmaları bir kenara koyarak farklı öznelerin dayanışmasını arttıracağı kanaatindeyim. Newman, Kropotkin’in dediğinin aksine “içsel çelişkinin etiğin koşulu olduğu”nu söylerken, sanırım benzer bir çelişkili etik kanaat durumunun, değişmez bir ahlakın tahakkümcülüğü aleyhine istenirliğine işaret ediyor. “SORARAK YÜRÜYORUZ” Bu kitapları okurken, teorinin, kafamızın bir yerinde çınlayıp duran pratik karşılığını düşünmeden edemiyorum. Meksika’nın güneydoğusunda olan biteni yalın sözlerle anlatan Marcos’un “içine bütün dünyaların sığdığı bir dünya”dan, “içine bütün doğum günlerinin sığdığı bir doğum günü”nden bahsetmesi tam da Newman ve May’in çizdiği resimde yaratıcı bir renge işaret ediyor. İsyancılarla beraber yaşayarak onların günlüğünü tutan gazeteci Gloria Muñoz Ramirez’in kitabı Ateş ve Söz: 20. ve 10. Yılında EZLN’yi okurken, Zapatistaların “Preguntando caminamos” (Sorarak yürüyoruz) derken neyi kastettikleri iyiden iyiye beliriyor. Yukarıda bahsettiğim, kesin cevapların tahakkümcülüğünden uzak, varılacak yerden çok yürüyüşün ve arayışın kendisini ön plana çıkaran bir tahayyüle işaret ediyorlar; kurgulanmış topyekun bir iktidarı yerinden etmektense öznelerin kendi hayatlarını inşalarını merkeze alan, farklılıkların çoklu birlikteliğinin, yani bütün dünyaların sığdığı bir dünyanın peşinden giden bir tasavvurdan dem vuruyorlar. Zapatistler 2001’de Toprağın Rengi ismini verdikleri Chiapas’tan başkent México’ya değin süren yürüyüşte gerçekten danışarak ve “sorarak yürüdüler”. EZLN’yi yerel bir direniş olarak tanımlayanlar da oldu, küresel antineoliberal hareketin bir ayağı olarak görenler de oldu; ama tartışmanın bence tek can alıcı noktası “soracak” şeylerimiz olduğudur. ? Bakunin’den Lacan’aAntiOtoriteryanizm ve İktidarın Altüst Oluşu, Saul Newman, çev.: Kürşad Kızıltuğ, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2006. Postyapısalcı Anarşizmin Siyaset Felsefesi, Todd May, çev.:Rahmi Öğdül, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2000. Ateş ve Söz20. ve 10. yılında EZLN, Gloria Muñoz Ramirez, çev.:İlker Özünlü, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2005. KİTAP SAYI 936 ? Canay ÖZDEN S iyaseti soldan düşünme yollarının umutsuzca tanıdıklaşmasını önlemek için yapılan, birkaç orijinal çaba örneği var önümüzde. Her türlü siyasetin adının önüne sıkça gelmeye başlayan “post” ekinin konumlarımızı belirlemede yetersiz kaldığı bir dönemde, pek çoğumuzun o özlenir özgürlükçü siyasetin nüveleri için en azından çaba gösterdiği aşikâr. Bunların başarılı örneklerinden ikisi Saul Newman ve Todd May’in liberteryen düşüncenin “post” halini araştırırken geçmişle de hesaplaştıkları kitapları. İki kitap da yeni bir şey söylemenin derdinde, bildiğimizin zeminini sarsmayı deniyor ve yeni bir özgürlükçü siyaseti düşünmeye yöneltiyorlar. Muhalif öznelere tamamen antagonist bir konumda bulunan, belli bir merkezden yayılan mutlak bir iktidarı teşhis etmek, sabitlemek ve ancak ona karşıtlığı üzerinden ve onu devirmek amacıyla kendini var eden bir direniş tasarlamak, sol siyasetin çok çeşitli katmanlarının hayli başvurduğu bir strateji oldu. İktidar elle tutulabilir veya parmakla gösterilebilir bir şey olmalıydı ki direniş, nasıl donanması gerektiğini bilsin ve iktidarı kurulduğu tahttan indirebilsin. Tahtın yerinin nerede olduğuna dair kendinden çok emin olan ve dini bir kadercilikle “tek kurtuluş yolu”nu vaaz eden solculuk, güvenilirliğini yitirdikçe kafası daha karışık özneler ve hareket alanı geniş muhalefetler ortaya çıkmaya başladı, son on yıllarda. Saul Newman’ın Türkçeye yeni çevrilen Bakunin’den Lacan’a isimli kitabı güncel antiotoriter düşüncenin bugününü onu besleyen düşünürler üzerinden araştırıyor. Newman iktidarın “tek başına incelenebilir bir analiz nesnesi” olduğunu iddia ederek başladığı kitabında Marx’ı anarşizm üzerinden, anarşizmi Stirner üzerinden okuyor. Stirner, Foucault, Deleuze, Guattari, Derrida ve Lacan gibi düşünürlerin antiotoriteryanizmin sınırlarıyla oynarken iktidar tanımlarını da ne şekilde SAYFA 6 düşündüğümüz anda çok tartışılan “etik” sorununu da tartışmaya dahil etmeden geçemiyoruz. Todd May de Foucault, Deleuze ve Lyotard’ı beraber okuyarak bir postyapısalcı anarşizm önerdiği Postyapısalcı Anarşizmin Siyaset Felsefesi kitabının son bölümünde, postyapısalcı etiği tartışıyor ve tartıştığı düşünürlerin yaslandığı bazı etik temelleri, özellikle de Eleştirel Kuramcılar’a bir cevap niteliğinde su yüzüne çıkarıyor. Bunlardan en merkezi olanı tam da o Nihilist görünen ve eleştiriyi imkânsız kıldığı öne sürülen başkaları adına konuşmama ve kesin çözümler muştulamaktan kaçınma şiarının ne kadar etik bir temele oturduğu. May’in de gösterdiği gibi insan özü öne sürerek temsiliyet öneren teorilerin sadece Gloria Muñoz Ramirez epistemik bir hata içinde olduğu söylenemez; bu ciddi sonuçlar doğuran siyasal bir projedir ve tahakkümle sonuçlanır. Bir diğer etik temel ise hiyerarşik ilişkilenmeyen farklılıkların benimsenmesi ve gelişmesine sahip çıkılması. Göründüğü gibi bu noktalar yasalaştırılmıyor ve ancak bağlam içinde kendilerine yer bulabiliyor. Bu da etiğin bir bütün oluşturmayan akış halinde bir kolaj olarak tasarlanmasının önünü açıyor. CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear