25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

? rum: “yangından önce ilk yakılacak/sim dudaklı/saniyenin onda biri/iki kulaç uzaklığı/dantelamın iğde kokusu/uzun dağlar eteği/ne yazdım/diye düşünürsen hallerine/ne halim kaldı/ne yazıcı/ne de yazacak halim.” (s. 11) Yine yukarıdaki şiirde görüldüğü gibi şair söz sanatlarından (edebi sanatlar) “heyecana bağlı sanatlar” çerçevesinde “tezat”ı, “fikre bağlı sanatlar” çerçevesinde de “cinas”ı çok iyi kullanmış. Anlamca birbirinin karşıtı olan sözcükleri bir arada kullanmaktan doğan ‘tezat sanatı’nın etkileme gücü çok mükemmel. Çünkü güçlü tezatlar okuyucunun ilgisini çekmekle kalmıyor, estetik heyecanımızı da sonuna kadar zorluyor. İşte, “yangından önce ilk yakılacak” dizesi buna güzel bir örnek. Cinasa baktığımızdaysa; (yani söz arasında yolunu bulup aynı kelimeyi ayrı anlamlarla tekrarlama) bunda da başarılı olduğunu görüyoruz. İşte buna da en çarpıcı örnek şu dizelerdir: “ne halim kaldı/ne yazıcım/ne de yazacak halim”. Şair kendi adıyla (Halim) cinas oyununu yakalıyor. Elbette ki bütün bu söz sanatlarındaki ustaca oyunu, Halim Yazıcı’ nın başarılı olduğu kadar zeki bir şair olduğunu da ortaya koyuyor. Çünkü genel şiir izleğinde de bunu net olarak görebiliyoruz. OKUYUCUYU ŞAŞIRTMAK Halim Yazıcı okuyucuyu şaşırtmayı seviyor. Tıpkı beni şaşırttığı gibi… “gözkelebekleri”ni “gözbebekleri” diye defalarca okuyup, sonra da dakikalarca kendi kendime gülmem bunun en güzel örneği olsa gerek. Bir şey daha dikkatimi çekti. Çok önemli bir şey: İçindekiler bölümünü dikkatlice okuyun! Ama çok dikkatli okuyun! Bakalım benim gördüğümü görebilecek misiniz? Şiir adları öylesine özenle alt alta getirilmiş ki; sanki farklı bir şiir ortaya çıkmış. “İçindekiler” sözcüğünü kaldırın ve o bölümü ortalarda bir sayfaya yerleştirin, alın size bir şiir. Bu açıdan da bakıldığında Halim Yazıcı’nın şiirle yatan, şiirle kalkan şiirkolik Halim Yazıcı bir şair olduğunu göreceksiniz. Böylesine duyarlı bir şairle aynı kenti paylaşıyor olmak ve aynı havayı teneffüs etmek, kentdaşı ve şair dostu olarak beni gönendiriyor. Varsıllaştığımı hissediyorum. Birçok şair gibi “aşk” temi Yazıcı’nın vazgeçilmezlerindendir. Aşka uzaktan bakan bir insan değil o. Bilakis yoğun yaşayan biri. Dolayısıyla şiirlerine yansıyan aşklar, tıpkı peteği alınmış bal kadar lezzetli ve doğaldır. “ey/arkasından ölü sevgili izleri/bırakan hayat/diril/ateşböcekleri ölümleriyle/ses ver/aç camlarını/ey aşk/gül topuklarıyla/gir içime/dünyanın ebemkuşaklarıyla.” (s. 15) Yazıcı sözcüklerle oynamayı seviyor dedim ya; aynen öyle. Kökenlerine bakmaksızın farklı sözcükleri yan yana getirerek kendine özgü yeni sözcükler türetiyor: foçablues, panflütCUMHURİYET KİTAP SAYI güvercin vb. Daha çok ikilik ve üçlüklerden oluşturmuş şiirini; zaman zaman da dörtlüklerden. Kendini tek bir kalıba hapsetmemiş. Önceki kitabında kullandığı “düş satıcısı” imgesini farklı bir söylemle bu kitabına da taşımış şair. Düş kurmayı çok seviyor olmalı. Kurduğu güzel düşleri kendi dünyasına hapsetmeyip, görmediği, tanımadığı çocuklarla paylaşıyor. TEKRARA DÜŞMEK Bir düşünceye göre eğer şair kendi yazdığı şiirleri ezberinde tutuyorsa, bir süre sonra yeni yazdığı şiirlerde ister istemez tekrara düşebiliyormuş. Katılmak mümkün. Yazıcı, şiirlerini ezbere biliyor mu bilmem; ancak bir önceki kitabındaki şiirlerinin etkisinde fazlasıyla kalmış diyebiliriz. Aynı sözcükleri sık kullanmanın getirdiği dize benzeşimleri, duygu çakışmalarının yoğunluğu, teneffüs ettiği havanın oda içi sıkışması, odasını havalandırmaması yeni şiirlerinde bir sığlık oluşmasına neden olmuş. Umarım bu sığlığı kısa zamanda atlatır ve ondan beklediğimiz geniş ufuklu şiirleri bizimle yeniden paylaşır. Çünkü bu ufuk zenginliği Halim Yazıcı’da fazlasıyla mevcut. Sıkça kullandığı sözcüklerden söz ettik. Buna şu örnekleri verebiliriz: Zeus, Mahir, sardunya, su, taş, zeytin, yağmur, deniz, çiçek, zaman, aşk, ölüm, vapur, caz, çocuk, mavi, göz, rüzgâr, düş vb. Kitaptaki şiirlere baktığımızda genellikle lirizmin hâkim olduğuna tanık oluyoruz. Bütün bu lirik duygular içindeki devinimsellik salt bireysel duygular boyutunda kalmamış. O duyguların içerisine simgesel olarak devrim önderlerinden Mahir Çayan, Yılmaz Güney, Che Guevera gibi isimleri de serpiştirerek toplumcu yanını da okuyucuya sezdirmeyi ihmal etmemiş. “yağmur türküsünü/yağmur altında/sırılsıklam söylediğimiz yıllardı/kâğıttan film olmamıştı/che henüz!” (s. 36) gibi, ya da “afişlerini çaldığımız yılmaz güney/arkadaş’ımız değil miydi?” (s. 9) Bulunduğu ortamdan bir süreliğine kopup, uzaklara gitmenin özlemi sezinleniyor şiirlerinin satır aralarında. Yaşadığı kentin ağır koşulları, sorumlulukları, yorgunlukları şairde “gitmek” fiilini eyleme dönüştürmek için adeta tetikliyor. Bunu gerçekleştiremeyince de en çok ihtiyacı olan “umut”a da veda etme gereksinimi duyuyor. “akşam/kırmızı bir güldür/çıkar gelir/gülün etrafı/siyah hale/ince tül kokusudur/uçardı gök uçardı aşk/hoşça kal umut hoşça kal.” (s. 54) Ne tesadüf! Bir veda dizesiyle bitirmiş şiir güldestesini Halim Yazıcı: “hoşça kal vapur.” (s:69) İzmir çocuğu ya!... ? Deliceler Aşkına/ Halim Yazıcı/ Şiirden Yayınları, Mayıs2007/ 70 s. 936 SAYFA 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear