22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

? burada vurmamışam. Dağda, bayırda ağayakanuna yamaç çıkanı yeri gelmiş vurmuşam, yeri gelmiş vurdurtmuşam. Hesabını şaşırıp da bugüne kadar soranını da görmemişem. Ama, şimdik Mardin şehrimizin bir adamını eksiltmişem. Nedir, bunca kıyamete bindiriysiz? İşte aklım burada yana kaçıyor ha!.. Dur opoletli kardaşım. Sen de kolumuzu çekip durma. Geliyem işte…’ ”(Sy.25) Feodal güç mantığını çok güzel açıklayan cümleler. 'Bedvanlı Zülfo' 3. öykü. Aşağı Fırat yöresinde Bedvan Köyü. Zülfo ve anası Bağdo Kadın. Sel, Zülfo'nun Fırat'taki 12 dönümlük adasının yatağını değiştirir. Beş tane Bedvan dolusu insan besleyen Museyip Ağa, Zülfo'nun toprağına el koyar: “ ‘Gözün önüne aka puşt oğlu. Kör müsen? Baksana ada şimdik nere gelmiş? Eski yerinde mi? Sel sürmüş getirmiş ahha mülkümün önüne. Sel hudut oynatmış yani. Hudut oynayınca sabanı da değişir, sahibi de…’ ” (Sy.29) Ve hayatta anasından ve 12 dönümlük adasından başka bir şeyi olmayan Zülfo ile Museyip Ağa arasında sonu belli mücadele başlar. Ağanın marabalarından dayak yer. Ağayı mahkemeye vermeyi düşünür. “…İlle de, beş köyün koca ağasını mahkemeye verecekti… Aşağı Fırat yöresinde şimdiye kadar bu, ne duyulmuş, ne işitilmişti…” (Sy.34) Köylüleri onu haklı görürler ama, korkudan desteklemezler. “ ‘…Siz eğer ki, mahkemeye giderseniz hepimizin dirliği bozulacak… Sizin bir adanız yüzünden, bunca ahalinin üstüne çekmen ağa hışmını…’ ” (Sy. 34) Zülfo, masraflar için ineğini satılığa çıkarır, alan olmaz. Yollara düşer, bir köy yolunda Museyip Ağa ile karşılaşır. Ağa iyice gözünü korkutur Zülfo'nun: “ ‘Ula hırroo,’ diye bağırdı. ‘Duymuşam ki önüne gelene dillenmişsen. Ağayı mahkemeye verip adayı geri alacağım, diye… Be Allah'ın biçare kulu, daha Sivereğ'in yolunu bilmezsin. Götünün bokuyla bir de hökümetin adını mı geviş getiriysen? Ama, asıl kabahat bende olmuştur. Senin leşini daha o gün adanın toprağıyla karmalıydım.’ ” (Sy.35) Sonuçta, “Ver mahkemeye. Daha da olmadı, çık eşkıyaya…” diye düşünen yalnız Zülfo'nun mücadele azmi kırılır. Anasıyla dertleşir ve köyden göç etmeyi hayal eder. korkmuş. Kendi canından haberli bile değilmiş, kara korku çarptığında. Eğer vaktinde su içirilip, damağı kaldırılsaydı, yüreği nazarı geri atardı. Şimdik belli ki çocuğun ürkmesi, belindeki suyun ayarını bozmuş. Emme üzülmeye lüzum etmez. Nasibi bir kurt canıdır. Postu tuzlana, Paşo'nun altına serile. Ondan sonrası bir namazlık hayırdua… Geçmiş ola…’ ”(Sy.42) Abut Ağa, bir kurt vurmaları için marabalarını seferber eder. Marabalar Hoşut Çayı boyunca kurt avına çıkarlar, karlar altında. Bir kurt görülür. Ama komşu Daşolu Aşireti'nin marabaları da keyif olsun diye kurt avına çıkmışlar, onlar da aynı kurdun peşine düşmüşlerdir. Kurdu kıstırırlar. İlk kurşunu kim atacaktır kurda? İlk kurşun kurda değil, Daşolu Aşireti'nin marabası Kara Möysün'e atılır. Sonra bir cayırtı kopar. “Tüfekler sustuğunda, yaralıların iniltileri duyuldu bir süre. Yer yer ak kar üzerindeki kırmızı lekeler kaldı geriye. Sonunda, birbirine kinli iki köyün ağaları eş düşündü: Kaçan kurda, ölen marabalardan daha çok üzüldüler…” (Sy.45) Önemli bir öykü. eder ama, vurmaz. Orak vakti gelir ama, hasat son derece azdır. Marabalar fare deliklerine yönelirler: “Biz marabalar gayrı, saklımızın peşindeyiz. Herkes, bellemiş deliğini, kazmada. Ama gizli ve geceleri, ayın şavkında… Ah kurban, bir tane çıkmış… Sanırsın ki yuvaların içine başağı, elinle tepmişsen… İşin önü aydınlığa kavuşunca, çuvalımıza taşlı topraklı demeyip doldurmuşuk. Ama razıyık kurban. Yeter ki içinde tane olsun.” (Sy.54) Bir gece Bilo gelir, Feyzo'nun deliğinin başına. Delikteki ürün yüzünden kavgaya tutuşurlar. Kavga gelişir ve Feyzo kürekle başından yaralar Bilo'yu. Bilo pes etmez. O zaman Feyzo tüfeğini doğrultur. Bilo ağaya 'Fareler' 5. öykü. En güzel öykülerden biri. Öykünün asıl karakteri maraba Feyzo'nun ağzından anlatılıyor. Öyküde belirtilmez ama, anlarız ki Feyzo suçludur ve mahkemede ifade vermektedir. İlk olarak: “İşte, yukarısı böyle yürek soğutunca, ağamın toprakları da erken kocadı. Şaştı tarlanın yüzü. Mahsülat bilmez oldu, aslı nedir, ne değildir. Otlar ise tütün karası… Halbusem bir yaz önce soluğumuz, yelimiz hepten yeşil kokardı. Nerde kalmıştır yeşiline kurban olduğum toprak?..” (Sy.46) Sonra: “...kuraklığın yanına bir de fare belası yoldaş geldi, diye…” (Sy.47) Ama Feyzo, fare yuvalarına bir bir işaret koyar. Bu kıtlığa karşı onun aldığı bir önlemdir. Meho Ağa, marabalarını farelere karşı seferber eder. Kuraklık, kıtlığa yol açacaktır, olan ekini de fareler alıp götürmemelidir. Farelere karşı savaş başlar ama, Feyzo bu kıyıma karşıdır, niçin karşı olduğunu da marabalara anlatır. Bu çok ilginçtir. “…‘Bakın sizin kulağınıza da verem: Vakti zamanında benim babam Urfa'da Fransız gâvuruna tüfek mi sıkmış ne? Yani ki mücahitlik etmiş… O vaktin ahalisi çok açlık geçirmiş savaş eziyetinden. Aç kalan, kursağı gevriyen ovanın yüzüne düşmüş. Başlamışlar fare yuvası oymaya. Kazıp bakıyorlar ki her bir yuvadan kırkelli okka zahire, yani bir hane müslimi geçindirecek tane çıkıyor… İşte o vaktin ermiş şıhları hemen tez haber çıkarmış, “Bundan böyle fare öldürmek günah!’ diye… Çünküm, sürüyle fukarayı sabıyı o, açlığın elinden çekip kurtarmış. Hem o zaman, gene babam anlatıyordu ki AğaBey kısmı hep gâvurdan yana geçmiş. Şıh demiş: ‘Bunların dini imanı paraya kesmiş… Malınmarabanın hakkını gasbediyorlar.’ Cebrailaleyhisselam hazretleri fareye haberini salmış: “Seni, ağanın zenginin malına musallat etmişem. Fukaramın alamadığı hakkını sen çek, al deliğine… Marabam oradan gelip ala…’ ” (Sy. 4849) Ağa ne yapsa kâr etmez. Farelere karşı mücadele başarısız olur. Sonunda Siverek'ten tarım memuru getirir. Memur bir aletle deliklerden zehir sıkar. Marabaların öncüsü Feyzo, memuru hedef alır. Ateş 'Kurt Avı' 4. öykü. Ezilenlerin, yoksulların, çalışanların, yönetilenlerin, halkın ve bir ulusun kendi içindeki çelişmeler ve bu olgunun birçok kez hayat içinde acımasız şiddet aşamasına ulaştığı çok bilinen acı bir gerçektir. Acıdır, çünkü, bu çatışma, çatışanlara asla yarar sağlamaz, doğan zararın çapı ise kimi durumlarda ölçülemeyecek denli büyüktür. Ülkemizde de var olan bu olgunun, çatışma, hatta kıyım yaratacak şekilde yönetenler ve egemenler tarafından sürekli kışkırtıldığını biliyoruz. 'Kurt Avı' adlı öykü, bu sosyolojik olgunun edebiyatımızdaki en etkili yansımalarından biridir bence. Beçikan Aşireti'nin lideri Abut Ağa'nın bir oğlu vardır. Adı, Paşo. Hastadır. “Hastalığı belindeydi Paşo'nun. Birkaç ay var ki, sidiğini tutamayıp işiyor, yorganyatak dayanmıyordu altında…” (Sy.40) Paşo'nun anası Gevey Kadın, oğlunun hastalığının iyileşmesi için her şeyi yapar ama, sonuç alınamaz. “Ağaya, Palu taraflarında oturan bir şıhtan söz ettiler…” (Sy.41) Şıh hükmünü verir: “ ‘Bu bir kurt nazarıdır,’ dedi. ‘Çocuk SAYFA 8 Hiçbir yazar, maddi temeli olmaksızın bu tür öyküler yazamaz. Belki yazar da inandırıcı olmaz. Ama Osman Şahin'in öyküleri inandırıcıdır. Çünkü toplumsal gerçekliğin bire bir içinde, sadece gözlemle yetinmeyen, yaşayan biridir de. gider ve olan biten her şeyi anlatır. Ağa atıyla gelir ve bu kez o, Feyzo'yu öldürmeye kalkar. Feyzo yalvarır. Ağa insaf etmez. İki el ateş eder, Feyzo yaralanır ve kararını verir: “… ‘Ula Feyzo,’ dedim. ‘Ölürken bari bir b.ka yara!..’ İşte o zaman, ben de çekip Ağamı vurmuşam Beğim… Kör şeytan, o ölmüştür, ben yaşamışam… Kara yazı…” (Sy.55) İnsanlığın yüzyıllardan beri derinleşerek süren büyük sorunlarından biri olan yoksulluk, açlık, bu öyküde feodal ağayoksul köylü çelişkisi temelinde az rastlanır bir olay kurgusuyla anlatılıyor. Şiddetle iç içe, karmaşık yaşam kavgası… Günümüzde de bu kavga bütün boyutları ve yoğunlaşmış acımasızlığıyla sürmüyor mu? Osman Şahin'in otuz beş yıl önceki uyarılarına kimseler kulak asmamış diyelim mi? leşemedikleri taktirde kaybedeceklerini anlatıyor. Öykünün kahramanları: Remo, karısı Gülbe, Genco ve annesi Fado'dur. Fırat'ta sel kalkmış, odun gelmiştir. Katolular sevinçlidir. Fırat'ın azgın sularıyla boğuşarak ölüm pahasına da olsa odunlar toplanacaktır. Remo beline ip bağlar, ipin bir ucu karısındadır, salı ile nehre girer. Genco ise iç donunun arasına soktuğu kısa saplı baltasıyla suya dalar. Ve iki köylü kocaman bir çam ağacının peşine düşerler. Ama işin başında kütüğü paylaşamazlar. Suyun içinde “önce sen gördün, ben gördüm”, “kütük benim” kavgasına tutuşurlar. Bu paylaşım çatışmasına köylülerden biri karışır, uyarır: “Gardaş gardaşa çekip üleşmeye aklınız yetmiyor mu? Yere giresiler?..” (Sy. 61) Remo alttan alır: “…Gel bu meredi sele mundar etmeyerek, beraber çekek?” (Sy. 61) “…Hemi de yarması benden.” (Sy.61) Anlaşamazlarsa, birlik olmazlarsa odun akıp gidecektir: “Cesaretinin ucuna kadar gelen Genco, odunun yok yere gideceğine akıl kesmeye başladı. ‘Ama taşıması da sanadır ha! Kabulün geliyor mu?’ diye sordu.” (Sy.62) Nehirde uzlaşma olur ama, bu sefer kıyıda durum değişir: “Onlar böylece odun üstüne bağırışıp uzlaşmışken kıyıda ikinci bir ağız dalaşı başladı. Fado Ana oğlunun oyuna geldiğini, Remo'ya kandığını sandı. “Erliavratlı bir oldunuz da, yoksulumu çatala mı aliysiz?” diye Gülbe'ye çıkıştı. “Nedir emeğine gelen oduna ortak çıkıysiz?” (Sy.62) Fado Ana kararlıdır: “Sonra öfkeyle kaldırdığı baltasını, gergin ipin tam ortasına indirdi. Boşanan çam ölüsü, kara dalgaların içinde, tüy gibi akıp gitti.” (Sy. 63) 'Fırat'ın Cinleri' 7. öykü. Bu da çok güzel. Öyküyü olduğu gibi buraya alsam yeridir. Maraba Alpaşa'nın karısı Yağda, ikinci çocuğunu da çok zor doğurur. Köyde kadınlar birlikte doğurturlar. Yağda bu doğum sonrası hastalanır. Alpaşa karısının hastalığı üzerine ağası Vakkas'ın huzuruna çıkar: “Ağam,” dedi. “Görüyorsun, kancığımın zihnini cinler basmış. Avratların hökmü öyle diyor yani. Çaresi senin dilinde. Sen böyüksen…” (Sy. 67) Vakkas Ağa marabasına sahip çıkar: “… Kazo'ya git, var. Cindar'a söyle. Deki, Ağam seni istiyor. Terkine al, gel. Avradının cinlerini kovalasın. Eyi mi ulan?” (Sy. 68) “Bugüne dek kendi soyundan hastalar için Cindar getirten Ağa, şimdi bu geleneğini ilk kez bir marabası için bozuyordu.” (Sy.68) Cindar köye getirilir. Ama başarısız olur. Yağda saldırganlaşır. Cindar'a ve kocasına saldırır. Vakkas Ağa, kuduz olmasından korkar. Ama Yağda'yı cinlerden kurtaramayan Cindar'ın çareleri tükenmez. İbretle okuyalım: “Bu kancığın çaresini biliyem,” dedi. “Yeter ki gönlün 'he' desin Ağa.” “Bire babam, biz avradın başını, daha baştan sana teslim etmiştik. Ne biliyorsan, yap işte!..” KİTAP SAYI 'Odun' 6. öykü. Kitabın en güzel öykülerinden biri. Yoksul köylülerin aralarındaki çatışmayı ve bir ? CUMHURİYET 916
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear