Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Osmanlı İmparatorluğu'ndan Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ne Karaduman'ın Günizi Yayıncılık'tan çıkan 832 sayfalık kitabının nasıl zorlu bir görev üstlendiğinin ipuçları, bazı değerli yazar, araştırmacı ve bilim insanlarının çalışmalarından alıntılar yapılan bölümlerinden birinde Prof. Dr. Emre Kongar'ın şu sözleriyle veriliyor: “Tacını korumak isteyen Osmanlı, kurduğu düzeni ne pahasına olursa olsun değişmeden sürdürmek istemiştir. Devşirme sistemi de, ticaret ve sanayinin Hıristiyanların eline geçmesi de, Osmanlıların merkantilist bir siyaset izlememeleri de hep bu nedene dayalıdır. Yalnızca Türk soyluları değil, Osmanoğlu'nun taca rakip olabilecek öteki aile bireyleri bile düzenin değişmeden sürdürülebilmesi amacına (Fatih'in ünlü yasalarıyla) kurban edilmişlerdir. Aslında, sonunda Osmanoğlu'nun tacına, bütün bir imparatorluk, kendi imparatorluğu da kurban edilmiştir.” ‘Çöküş ve Doğuş’a bir yolculuk meden sürdürülebilmesi amacına (Fatih'in ünlü yasalarıyla) kurban edilmişlerdir. Aslında, sonunda Osmanoğlu'nun tacına, bütün bir imparatorluk, kendi imparatorluğu da kurban edilmiştir.” AVRUPA İÇİN KOLAY LOKMA Osmanlı'nın çöküşünü başlatan etmenlerin başında Avrupa'nın geçişte zorlanmasına karşın, sonuçta başarılı olduğu sanayi devrimini ıskalaması geliyor. İşte, sanayi devrimini başlatmasına karşın, kapitülasyonlarla delik deşik olmuş ortaçağ artığı ekonomisiyle Osmanlı, emperyalist Batı'nın iştahını kabartmıştır. Başına buyruk ayanların yol açtığı siyasal çalkantılar içinde yüzen ve bu ara silah üstünlüğünü yitirdiği için milliyetçi akımların etkisinde parçalanma sürecine giren Osmanlı, kolay bir lokma gibi görünmeye başlar Avrupa için. Önce, Fransa ve İngiltere, ardından Almanya bu lokmadan pay kapma, ülkeyi parselleme sürecini başlatır. Batı sermayesi yıkım sürecinde 'başat etken' bir rolü üstlenirken, değişimin yönünü belirleyici tohumları atmaktan da uzak durmaz. BORÇLANMA, MÜLKYİYET HAKKI GETİRDİ Zaten, 18. yüzyılın başında adeta bir kompradorlar hükümeti gibi davranarak Batı Avrupa'nın ekonomik hamiliğine soyunan Osmanlı, zamanla kendi ekonomisindeki kötüleşmenin önüne geçemeyecek duruma düşer. Siyasi bağımsızlığına sahip ülkelerin hemen hepsi, kalkınmak için gümrük politikasını sanayi ve ticaretini geliştirmek amacıyla kullanırken Osmanlı, bunun tam tersi bir tutum içerisine girer. Sonunda, imparatorluğun kapitalist dünya ekonomisindeki merkezlere olan sanayi ve ticaret bağımlılığına mali bağımlılığı da eklenir. Ve ilk borçlanma 4 ağustos 1854'te Abdülmecit'in padişahlığı döneminde yapılır. Savaş giderlerinin karşılanmasında kullanılacak borcu zincirleme diğer borçlar izler. Daha da önemlisi, önce taşınmaz mallarda yabancılara mülkiyet hakkı tanıyan yasa, ardından Hıristiyanlardan alınan 'haraç'ın kaldırılması ve karma mahkemelerin kurulması gelir. YENİLGİLER ARTTI, SARSINTI BÜYÜDÜ Osmanlı Devleti bu arada Aydınlanmaya ters düşen tutumunu daha uzun yıllar devam ettirir. Teokratik, totaliter bir devlet düzeni içinde, dine dayalı bir dünya görüşünün değişmez önyargılarıyla zaman kaybeden Osmanlı, toplumu ancak 18. yüzyıl boyunca uğradığı yenilgiler dizisiyle sarsılınca karşısındaki gücün üstünlüğünü sezmeye başlar. Ancak, artık karşısında ekonoKİTAP SAYI ? Çetin YİĞENOĞLU F eodalizmi tarihe gömerek 18. yüzyıldan itibaren sanayi devrimini gerçekleştiren ulusların dünyası Batı, tam anlamıyla çağdaşlığı ve aydınlanmayı yaşıyordu. Buna karşın Osmanlı, özellikle Tanzimat'tan sonra başta ekonomik açıdan yaşanan gerilemeye koşut, her alanda bir çözülüp dağılma sürecinden geçiyordu. Bunu saraydaki elitlerle yöneticiler ya görmüyor ya görmezden geliyordu... Görenler ise pek sevilmiyor, dahası yalnızlığa itiliyordu... Bunların başında Mustafa Kemal vardı... Daha o günlerde devletin çöküş ve çözülüşüyle ilgili oldukça rasyonel saptamalar yapmıştı: “Bugüne değin, bilimsel anlamda gerçek bir ulusal dönem yaşamamışız; ulusal bir tarihimiz olmamış, özgür bir ulus için çok önemli olan ekonomi gerçeklerine eğilememişiz...” Fethi Karaduman, 'Atatürk Devrimi' adlı kitabında Osmanlı'dan Cumhuriyet'e yolculuğu işte Ulu Önder'in bu saptamasıyla özetliyor. Kuşkusuz, koca bir imparatorluğun çöküşü, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve birbiri ardına gerçekleştirilerek dünyayı kıskandıran devrimler birkaç tümcede anlatılamazdı... Geçmişimizin büyük bir geçmişini özetleme gibi zorlu bir görevi üstlenmeye soyunmuş Karaduman'ın kitabını da özetlemek öyle kolay değil... Zaten okumaya başladığınızda siz de anlarsınız bunu... Doğrusu, Atatürk'ün 17 Şubat 1925'te İzmir İktisat Kongresi'ni açış Fethi Karaduman, 'Atatürk Devrimi' adlı kitabında Osmanlı'dan Cumhuriyet'e yolculuğu “Bugüne değin, bilimsel anlamda gerçek bir ulusal dönem yaşamamışız; ulusal bir tarihimiz olmamış, özgür bir ulus için çok önemli olan ekonomi gerçeklerine eğilememişiz...” saptamasıyla özetliyor. konuşmasının bile Karaduman'ın “Çöküş ve Doğuş Atatürk Devrimi” (Osmanlı İmparatorluğu'ndan Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ne) kitabının özeti olduğunu söyleyerek işin içinden çıkılabilir, belki. Ancak, haksızlık yapmak istemeyiz... Çünkü, Karaduman'ın, 3 ana bölümden oluşan ve 1. bölümde Osmanlı İmparatorluğu'nun doğuşu, yükselişi ve çözülüşünü, 2. bölümde Ulusal Kurtuluş Savaşı ve bağımsızlık savaşını, son bölümde ise çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin yapılanmasını özenle inceden inceye işleyen, gün gün, olay olay önümüze belgeleriyle koyan kitabını okuyunca, böyle bir çalışmayı en az onun üstlendiği sorumluluk denli bir sorumlulukla tanıtmak zorunda hissettik kendimi zi... Karaduman'ın Günizi Yayıncılık'tan çıkan 832 sayfalık kitabının nasıl zorlu bir görev üstlendiğinin ipuçları, bazı değerli yazar, araştırmacı ve bilim adamlarının çalışmalarından alıntılar yapılan bölümlerinden birinde Prof. Dr. Emre Kongar'ın şu sözleriyle veriliyor: “Tacını korumak isteyen Osmanlı, kurduğu düzeni ne pahasına olursa olsun değişmeden sürdürmek istemiştir. Devşirme sistemi de, ticaret ve sanayinin Hıristiyanların eline geçmesi de, Osmanlıların merkantilist bir siyaset izlememeleri de hep bu nedene dayalıdır. Yalnızca Türk soyluları değil, Osmanoğlu'nun taca rakip olabilecek öteki aile bireyleri bile düzenin değiş ? SAYFA 4 CUMHURİYET 916