Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Bir beyitin öyküsü bir “armağan kitap” Mustafa İsen siyasete mi dönecek, Başkent Üniversitesi’ndeki kürsüsüne mi? “Armağan Kitap”ı hazırlayan arkadaşları Ayşe Külahçıoğlu İslam ile Süer Eker diyor ki: “Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bu kitap, kıymetli bir bilim adamının meslekteki otuzuncu yılını kutlamak ve ona bir süre için ayrıldığı kürsüsünün kendisini beklediğini hatırlatmak için hazırlandı. Bir de, ismi etrafında oluşan saygının, uzun yıllara dayanan karşılıklı sevginin ifadesi olarak...” Siyasetin kirlettiği çalışma ortamından temiz çıkabilmek de bir başarıdır. Divan şiirinin bu “berceste” beyiti nedense “Taşlıcalı Yahya”nın diye aklımda kalmış. Kanuni’nin oğlu Şehzade Mustafa’nın kement ile öldürülmesi üzerine yazılmış bir “mersiye”de olduğu izlenimine varmış, divanları araştırmak gereği duymamışım. Hocam Hikmet İlaydın’a danıştığım zaman, söyledikleri bana ders oldu: “Divan şiirinde binlerce beyit var. Hepsini ezberleyip kimin olduğunu bilmek kolay değildir. Ama biçemine bakılırsa Necati Bey’in olabilir.” Necati Bey, XV. yüzyılın bu usta ozanı; Türkçe kavramları, söz değerlerini şiire alıştıran yalın diliyle, divan şiirini kuruluş döneminden yükselme dönemine taşıyan ozan oldu. II. Bayezit’in oğlu Şehzade Abdullah’ın yetiştirilmesine atanmıştı. “Devletin bekası” adına kement ile boğdurulunca Necati Bey ünlü mersiyesini yazdı. BİR YORUM Bu beyiti yorumlayanlar Sultan II. Bayezit’in “hışmından” çekinenlerin ölüm törenine katılmadığını, bu yüzden o büyük ölünün yalnız bırakıldığını anlatırlar. İnsanların içtenlikli olmayan bu davranışı kalabalık ölüm törenleri için de geçerlidir. Ölenin yakınlarına görünmek amacıyla törene katılanlar da vardır. Fıkrayı bilirsiniz: Memurun biri çabucak abdest alıp cenaze namazına yetişmeye çalışıyormuş. Arkadaşları bu telaşının nedenini sormuşlar. “Genel Müdürümüzün annesi ölmüş de, namaza yetişmeye çalışıyorum.” Arkadaşları haberin doğrusunu söylemiş: “Annesi ölmedi, genel müdürün kendisi öldü.” “Ya! Öyle mi? Öyleyse boşver namazı.” Ölüye saygısı olmayan, küçük çıkarların arkasındaki günümüz insanına yönelen bu fıkra; Necati Bey’in beyitini yorumlarken, kendi korkularına yenik düşen insanların ruh durumunu göstermesi bakımından da düşündürücüdür. Dünkü insan da böyle içten pazarlıklı mıydı? Hikmet İlaydın, Necati Bey’in bu beyitini şöyle yorumluyor: “Ölüm de bir seferdir. Ama savaşa gidenlerin görkemi yoktur o seferde. Bir ölü dört kişinin omuzlarında öbür dünyaya göçer.” (On yıllar önce Mümtaz Soysal’ın bir yazısında Necati Bey’in beyiti anılırken kendisini aramış, “O beyit Taşlıcalı Yahya’nın olacak” demiştim. O da bana güvenmiş, yanlışı düzelteyim derken, benim yüzümden gerçek yanlışa düşmüştü. Ben ne diyeyim şimdi kendime?) ŞİİR DİLİ Şiir dilinin özelliklerinden bir ozanın biçemine varmak, üstün bir beğeni düzeyiyle bilgi birikimini gerektirir. Uzaktan bakınca divan ozanlarının tekdüze KİTAP SAYI D ivan şiiri bir “saklı su”dur. O suyu bulmak için “metin şerhi” yetmez. Şiir dilindeki değişimleri bilmek, biçem özelliklerinin yorumuna varmak gerekir. Divan şiirinin usta yorumcularından Ali Nihat Tarlan ile Ferit Kam, şiirin derinlerine varmayı yaşamanın anlamı haline getirmişlerdi. Ama soyut gerçekleri güncel koşullarla tartmak gerektikçe bir şiirin yorumu değişik boyutlar kazanacaktır. Bir ozanın dingin görünüşündeki çalkantıları sezmek kolay değildir. Gönül gözüyle bakmasını bilmeyen için gerçek yorum hep biraz gizli kalacaktır. Divan şiirine takılıp kalmak yerine, o düzenceden çağdaş şiire bakmak, daha özgün yorumlara varmayı kolaylaştıracaktır. Önemli olan şiir beğenisi dediğimiz o ince duyarlığa erişmektir. Nurullah Ataç divan şiirinin “alaylı” yorumcusuydu ama, ince duyarlık dediğimiz o beğeni düzeyine ulaşmasını bilmişti. Kimi köşe yazarları taşı gediğine getirip yazılarında divan şiirinden bir beyit kullanmayı alışkanlık edinmişlerdir. Geçmişinde biraz edebiyat merakı olan, Behçet Necatigil’in öğrencisi Hasan Pulur bu alışkanlığı biçem özelliği haline getirmiştir. Yanlışa düşmemek için belleğe güvenmemek, hiç olmazsa aruz ölçüsünü bilmek gerekir. BİR BEYİT “Mustafa İsen’e Armağan” kitabındaki bir yazımda Necati Bey’in bir beyitini ele alarak, değişik yorumların insanı nasıl yanıltabileceğini belirtmiştim (EDEBİYAT VE DİL YAZILARI, “Mustafa İsen’e Armağan”, Şiirden Anlamak, 2007 Ankara) Bu konuyu biraz açarak, belleğe güvenmenin ne denli yanıltıcı olduğunu gösteren bir anıya değinmek isterim: “Yanunca bunca kulundan bir âdemi bile yok Beyim, bu nîce seferdir ki ihtiyar ettin!” SAYFA 24 ? CUMHURİYET 900