25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Şeref Bilsel'den 'Mecnun Dalı'… İyi şiir yazmanın derdindedir Bilsel Ben kendisinin ne zaman bir şiirini okusam ya da başka bir şair için yazdıklarına kalbimi özgürce bıraksam, anlıyorum ki, iyi şairlerin barakasında üzümlerden nasiplenmesini gönül tadında yaşatarak, şiirden şarap yapan sıkı bir şair! Ya da şöyle diyebilirdim: Kendi şairliğini bir an için önemli kılmayarak, hayatta kalıcı şiirler bıraktığını umursamadan, başka şairler için nice dizelerini armağan ettiğini anlamamak için şair olmak gerekmiyor. 'Şeref'li ve vefalı bir adam olalım yeterli. si kalıyor. Hayatın alnına kazılarak yazılır bazı dizeler! Şeref Bilsel'in şiirlerini okurken bir şair olarak etkileniyorum ve beni şiir yazdırtmaya kışkırtıyor. Bu şairimizin içine hayat kaçmış, sanki hayat yangın olmuş dilinde. Acının külüne banarak da resim yapılabilir. O da yanmış bir acının kül tutmayan derin yarasıyla örüyor dizelerini: “Evde kâğıt varsa her şey olabilir” diyerek, 'kalp ve sokak arasında', “balkonda yaprak yüklü bir kadın gibi duruyor annem” diyerek ve yoksulluğun camlarındaki buğuyu silerek söylüyor işte: “ben hüznünüzün kapıcısıyım…” Şeref Bilsel'in şiirlerindeki 'kum sıkıntısı' denize karışmak istiyor, 'denizin kustuğu yalnızlık' şiirden kurtulmak istiyor belki de. Şair ağzında 'kırlar' ve 'yıldızlarla' mı dolaşır bunu bilemeyiz; ama şair dünyanın bütün kokusunu üzerinde taşıyan ve 'boynunda bir melek lekesiyle' hayata çarpa çarpa yürüyen muhteşem bir yenilginin, uslanmaz devrim adasıdır diye düşünürüm. Pas tutmayan bir hüzünle dünyadaki sis ve yangın dağılsın diye, iyi şiirler yazmanın derdindedir şairler ve Şeref Bilsel! SAĞLAM DÜNYA GÖRÜŞÜ... Şeref Bilsel'in şiirlerinden mor bir duman mı tütüyor nedir; zalim bir kelimeyle karşılaştığı zaman, “gel otur biraz yaşlanınca kalkarsın” deyiverecek kadar 'kırmızı bir ıslıkla' örüyor kimseye benzemeyen o sahici şiirlerini ve “neşter, kan ve dil, dalgın bir ege türküsü akıyor” şiirlerinden. Kimi zaman da gerçeküstücü dizelerine imrenilecek kadar müthiş bir imgeci yanı da var Bilsel'in! Yalnızca “kumaş kesen kızlar” değil; “üzümün aklından geçenler” de onun şiirine dahildir. Yazdığı şiirlerden ayna, şarkı, ırmak ve ağıt geçiyor olması da boşuna değil elbette. Anne, oğul, gül, dağ, yoksulluk ve ölüm gibi kelimelere yeni anlamlar yüklemesi ne büyük bir zenginlik. Şiirin bütün olanaklarını ve sınırlarını zorlarken, rüzgârlı kelimeler şehrinde bir mürekkep lekesi gibi şiirleriyle birlikte kendisi de hayatın içine cesurca dağılabiliyor. Bir öyküyü şiir diline çevirmek ve onu şiir yapmak zordur. Bu anlamda Şeref Bilsel bir öyküyü mesel'e, bir meseli şiiri dönüştürebilecek, “gökyüzünün de aklı olduğunu” bilecek kadar, “görenler örgütüne” bağlı, dünya görüşü sağlam ve bence fazla yetenekli bir şairdir! İşte tam da buradan “mecnun dalı”na tırmanmak için, Leyla'nın kalbine inmek lazım. Çünkü şiirden başka gidecek yerimiz kalmışsa ki kalmamıştır, birisi bana bunu söylesin. Bence her şey şiire geri dönecek! “Şiir, sıkıntının buzdan atlarıyla çöl geçmeye benziyor”sa, iyi şiirin vicdanını içimizde hissederek, suskunluğu bir kenarda bırakarak, gurbet olmuş şiirin acısını gerekirse kendimize olduğu kadar başkasına da göstererek, anlayanın kalbinde bir tokat gibi patlayan şiirin tutkulu meleğine tutunarak, güz yüzlü bir yabancı gibi kendimizle buluşmalıyız! Şiir yazmak ve şiirden anlamak ne zor şeymiş tanrım! Öyle bir şiir yazacaksınız ki; hem bir havai fişek patlatacaksınız, görüntü güzel olacak, hem de bir müzisyen gibi her kelimenin içindeki notayı şiirin sesine çevireceksiniz. Kolay bir iş değil bu! En azından ben buna inanıyorum. Şeref Bilsel'in yeni çıkan kitabı “mecnun dalı”nı okurken hem çocuk hem de elli yaşım çok sevindi. Çünkü son yıllarda iyi şiir kitapları çıkmıyor. Şair 'ses' ve 'ağız' kelimesini bütün kitaplarında sıkça kullanıyor. Özellikle 'ağız' kelimesini fazla kullandığını fark ettim ve bu beni iyi bir şiir okuru olarak rahatsız etmediği gibi gizli gizli gülümsetti! Çünkü şiirlerinin 'ağzı'nda balla zehir karışımı bir kemençe ve tulum tadı var! “Attar okudum, üstüm başım baharat” demesinin bence özel ve derin bir anlamı olmalı! Ardından bir di zar, iki sevgilinin de evlenebileceğine ve nasıl da mutlu olabileceklerine tanık oldum! Ve aradan yüz yıl geçse de yan yana duran, göz göze bakan, o evdeki aynanın sadece iki insanı göstermesi tuhaf olmasa gerek. Evleri, insanı ve şiiri dışarı püskürtmeyecek kadar hakikat kokan bir kuş sofrasıydı. Ben onlara komşu bir şiirdim. Ben o gece şunu yaşadım, gördüm ve çok sevdim! Ev duygusu iyilik ve şiir tadındaydı ve şair şöyle söylüyordu: “ yıllardır işgal altında bu ses, bu kilim bu saat kimin kuşlarıdır sabahla omzumdan kanatlanan ve vurulup düşen komşu balkonlara bir damla gözyaşı kalmamış sokakta, bir damla merhamet, kasabın kolunda nefret, kemanın sesinde şiddet, bir damla insan olmaya adanmış olmaya adanmış kan yok diyorsam inan!“ Ben iyi bir şiir kitabı okuduğum zaman duymayan sağ kulağımın arkasından kan geliyor ama keder okulunda ezberci olmadığım için şunu anlamak çok zor değil: “şiir şirke değil”. Bence sirke dönüşmüş de olabilir, kendilerini şair diye sunulanları televizyon programlarında gördüğüm zaman içim acır. Şair söylemeli artık: “gözlerin apaçık yaradır senin, sözcüklerin öksürdüğü sulara dalıp, ellerini Türkçeye çevirdim.” HERKESİ HATIRLAMAK... Şeref Bilsel'in son kitabının içinden bakın ne çıkıyor: Bordo bir okul, 'boğulmuş bir gök' gövdesi incinmiş kelebek, biraz 'fuzuli' çığlık ve geri dönmeyen kalp mektupları… Devam etmeli: Şair burada küçük dilini yutsa da, yeni zamanlar için yaratılsa da, “kalbimizden başka ne kaldı” dese de bu sözler sadece şarkı biriktirmek için değildir! Her dizenin bir okuyanı vardır: Oysa birisi ya bir kişidir ya da bir klişedir. Bu bir kelime oyunu değildir; çünkü şair bizzat, kalben sevgili eşine yazmıştır: “sen içerdesin diye dışarıdayız biz güller akşamın kapısında durdurulur kimlik sorulur kan tin içinde çocuklara akacak yer arar gölge ve zaman Nâzım'ın ağzında Yesenin duymazlar gözlerin apaçık bir yaradandır senin? ” Sevgili şairim Şeref Bilsel'in bütün şiir kitaplarını alın okuyun. O şair, başka şairler gibi dostlarını unutanlardan değildir! O herkesi hatırlar. Dağlarda üşüyen mektupları da hatırlar. Yas tutan anneleri de hatırlar. Avluya dökülen, kendine “paslı bir klarnet” beğenen şarkı ve türküler içinde kendini yorgun ve dargın bir ay gibi, “bir pervazı güldüren danteller gibi”, “elmanın günahını aldık diye, kopmuyor sevinçli taraflarımıza inen sızı” gibi işte bunları, bunları da hatırlar! Zaten, “bir şairin kalbinden başka gidecek yeri yoktur” demesi de bir şair tavrı değil de nedir? Afili düşler ve hercai renklerin arasından gülümseyerek, bazen de ardında acı bir hüzün bırakarak kendi yolunda ilerler şair. Belli ki şiir, şairi atına bindirmiş, şiirin büyük göğüne doğru uçuruyor. Şiirin kendisi bir ülke, bir dünya, bir çağ. Ve her çağ bir sıkıntı ve her şiir yeni bir nefes. Şiirin dalına tutunmak için biraz 'mecnun', biraz insan olmak gerekir bunu biliyorum. Şiirin cömert kalbine bir gül daha ekleyen bu güzel şairimi kutluyor ve sözü ona bırakıp, usulca kendi yağmuruma çekiliyorum: “her şey eksik yaralarımız konuşsun artık…” ? ? Engin TURGUT “ Biz yoksulluğu doğu'ya gelin verdik ve bir daha hiç kesilmedi saçları!” D ikkat edersek girizgâh fena halde iddialı ve övgü dolu bir tavır içeriyor. Fakat anlatmak istediğim şair o kadar iyi bir şair ki; onun için yazacaklarımın, ya da yazma çabamın boşa gitmeyeceğini iyi biliyorum. Unutmayalım ki şiir kimsenin değil! Üstelik kimse kimsenin değil. Burada, elbette usta bildiğimiz şairlerin bize bıraktığı bir şiir ve şair terbiyesi vardır. Derdim şu: 25 yıldır şairlere soru sorarken hiç zorlanmadım, ama şair kardeşim Şeref Bilsel’li ilgili bir şeyler söylemek ve yazmak için, onun şair kişiliğini ve şiirlerini iyi özümsemek gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten de onun şiir ve yazı çalışkanlığına, gerçek şair kimliğine sarılacak bir dal bulsam, onun için yere düşürülmüş bütün şiir çalılarını toplasam, belki de bir Şeref Bilsel dizesi etmez! Çünkü kendi şiirinin bahçesini çoktan kurmuş bir şairdir Şeref Bilsel! “Kendi boşluğundan kaçanlar Boğulmaya gider bir başkasına” Şeref Bilsel'in yeni çıkan son kitabını “Mecnun Dalı”nı keyifle okuyorum. Ve müthiş bir şiir duyarlılığı ruhuma sızıyor ve gerçek şiirin nefesini iliklerime kadar hissettiğim için çok mutlu oluyorum. Çünkü Şeref Bilsel şiiri gökyüzüne karışmadan önce yeryüzünün alnına bir dize bırakır ve kendi sürgününe geri döner! Onun şiirlerinde anlam ayaklanıyor. Belki de şiirini anlamdan ayıklarken, “Dar Zaman Rivayetleri” içinde, şiirin o özgün kokusunu içimize çekebiliyoruz. Biz kendimize sarılmaktan yorgun düşerken, o kendine sarılacak bir dize buluyor nasılsa. İnsanı şaşırtan şiirler yazıyor. Derinlik taşıyan ve okuyanı sarsan dizeleriyle uykusuz hatıralara götürüyor okuyucu. “Bir gülün kenarına devrilen akşam“ gibi, bir “gölge ve duman” gibi, yeryüzüne ve göğe bakarak yazıyor. Her dizesinde “Magmada Kış Mevsimi“ tadında silinmeyen bir şiir leke Şeref Bilsel ze olmuş dörtnala koşan şu atlara dikkat edelim: “ bir şiir patlar bir tüfek ölür adına Puşkin! denir bunu bil bunu bil bütün ölümlere buradan geçilir ha Habil, o otomobil, e erbil, çar çernobil bunu bil, bunu… bun bu! “ Bu sesi duyuyor musunuz? Sevgili Kazım Koyuncu'ya ne güzel bir saygı duruşu da yapmış. Geçen yıllarda evlerine uğramıştım. İlk uğramanın tarihi önemliydi. Çünkü ikisi de şairdiler. Betül Dünder ve Şeref Bilsel! Ve beni sadece dergilerden biliyor, tanıyor ve seviyorlardı. Nikâha davet ediyorlardı. Oysa 25 yıllık evli birisi olarak, 'evlenmekten' çok kaçan ve korkan birisi olarak gittim! Ve iki şair, iki ya Mecnun Dalı/ Şeref Bilsel/ Yitik Ülke Yayınları/ 64 s. KİTAP SAYI 932 SAYFA 8 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear