Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? Ve neden tercihiniz Mine Söğüt? Pınar Kür: Daha önce, Hayalet Hikâyeleri ilk yayınlandığında Kitaplık dergisi için uzun bir söyleşi yapmıştık Mine Söğüt ile. Ayrıca onun Beş Sevim Apartmanı adlı romanını çok ilginç ve başarılı bulmuştum. ‘Kafadar’ biri olacağını düşündüm ve haklı çıktım. GİZLENMEK VE GÖZETLEMEK Söyleşimiz konuşmanıza paralel gitsin istiyorum, tabii ki, sorulanlardan uzak durarak!.. Daha ilk soruda verdiğiniz yanıt dikkat çekici, gizlenmek ve gözetlemek! Tabirinizle, "püsküllerin" ardından seyrettiklerini yazıya dökme işlemi!.. Sanıyorum, yazan her kimsede, bu koşutluk ön planda olmalıdır, ne dersiniz? Pınar Kür: Evet... Bence insan yazar olduğu için gözlemci olmaz, gözlemek doğuştan ya da en azından çocukluktan gelen bir alışkanlık olmalı ki yazarlığın yolunu açmalı. "Sen aklınla, şiir yazarak, başarı kazanarak ilgi çektin, ben de melek olmak zorundaydım". Kardeşiniz Işılar Hanım’ın bu sözünü biraz aralayın istiyorum… Pınar Kür: Aralanacak bir şey yok, açıkca söylenmiş işte. Her ailede bu gibi işbölümleri olur! Memur bir aileden geliyorsunuz, haliyle tayinler dolayısıyla pek çok mekân değiştiriyorsunuz, şimdi size geri dönüşler yapıyordur belleğiniz; oralara ait yaşamlar göz önüne gelerek, metinlerinize ortaklık yapıyordur?.. Pınar Kür: Türkiye içinde ve dışınde pek çok farklı yerde yaşamak epeyce yorucu ve küçükken travmatik oluyorsa da, sonuçta sizi zenginleştirdiğini anlıyorsunuz. Özellikle anneden dolayı ise yazar çevresi içersinde yetişiyorsunuz bir dönem!.. Kitapta heyecanla okuyoruz tabii, ama burada da bize hatırladığınız bir olayı anlatır mısınız? Mesela, Ahmet Küflü’nün Attilâ İlhan’ın odasında karşınıza çıkarak size sürpriz yapması!.. Pınar Kür: Oraya zaten korkarak gitmiştim. Attilâ telefonda hiç de cesaret veren bir tavır içersinde değildi. "İster gelin, ister gelmeyin," demişti. Dolayısıyla yüreğim ağzımdaydı odaya girdiğimde. Ahmet Küflü’yü gördüğümde geçirdiğim sarsıntıyı belli etmemeye çalıştım. Ama o da çok nazik davrandı. Aramızda hiçbir tatsızlık geçmemiş gibi, yerinden kalkıp elimi sıktı, koltuğunu bana bıraktı. Bir kahve içiminden sonra da izin isteyip ikimizi yalnız bıraktı. İlkin şiir, sonra tiyatro, peşi sıra hikâye ve roman!.. Bir bütünü mü teşkil ediyor şu zamandan bakınca, yoksa ağır basanlar var mı arasında? Ben fazlaca merak ediyorum, daha ilk başta, ABD’de edebiyat okuyan biri, niye tiyatroyu seçiyor sonraki dönemde? Pınar Kür: Tiyatro çalışmalarına Amerika’da lise ve üniversite yıllarında amatör olarak başlamıştım. Daha çocukluğumdan itibaren tiyatro merakım hep ön plandaydı. Bir bakıma hâlâ öyle. Bugün biri beni keşfedecek olsa, hiç düşünmeden sahneye çıkarım! Söyleşiyi okurken dikkatimi çekti, mesela şu cümle: "Ankara çok taşraydı." (s. 40) Yanılmıyorsam ileriki bir sayfada da taşra üzerine değerlendirme yer alıyordu. Biraz açmanızı istiyorum, Pınar Kür’deki taşra imgesini? Pınar Kür: Taşra ya da taşralılık bir zihniyettir bence. Bir içe dönüklük, hatta içe kapanıklık, kendisi dışındaki dünyayı algılayamama, algılamaya çalışmama halidir. Kendi yağında kavrulmak, dışardan gelen her şeye kuşkuyla bakmak... Gelişmelere kapalı olmak... Kimse kızmasın ama, Ankara başkent olmasına karşın hiçbir zaman tam anlamıyla kurtulamadı taşralılıktan. Konudan biraz uzaklaşıp, fal merakınıza değineyim istiyorum; anladığım kadarıyla fallara çokça düşkünlüğünüz var, neden? Bakıyoruz, ilk romanınız, Yarın Yarın’ın Attilâ İlhan tarafından incelenirken, basılacağını dolaylı yoldan, falcı söylüyor!.. Pınar Kür: Bu benim için bir eğlence aslında, öyle ciddiye aldığım bir şey değil. Söke’de falıma bakan kadın, ona gelenlerin çoğunlukla koca derdinde olan geçkin kızlar olduğunu bildiğinden, "Adamın adı A. harfiyle başlıyor. Bu adam seni alacak" dedi. Eee, o sırada ben de evliyim, Attilâ da evli, Ahmet Küflü de evli. Alsalar alsalar kitabımı alacaklardır diye bir yorum yaptım ben de. Kadın, A yerine B deseydi, Bilgi Yayınevi yorumunu yapardım. Başka bir harf söyleseydi, ona göre bir yakıştırma yapardım. Yalnızca fal çerçevesinde değil, öteden beri harflere takıntım vardır. Bir Cinayet Romanı harfler üzerine kurulmuştur. Şu sıra bitirme aşamasında olduğum romanım Cinayet Fakültesi’nde de harflerle uğraşıyorum. OTOBİYOGRAFİK ÖĞELER Bu nehir söyleşi kitabının içine, konuşmalar arası pek çok eserlerinizden parçacıklar serpiştirilmiş. Bunlara baktığımızda, ağırlık Yarın Yarın’da! İlk romanda yaşamınızdan fazlaca izler var da ondan mı? "Bildiğin şeyleri yazıyorsun başlangıçta. Köy edebiyatı yapacak halim yok." (s. 63) Pınar Kür: Kitaplardan alıntıları seçen, koyma fikrini ortaya atan Mine Söğüt’tü. Tabii ilk romanlarda otobiyografik öğeler ağır basar. Yalnızca benim için değil, pek çok yazar için geçerlidir bu. ? 858 SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI