28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

söyleyerek korkutuyor her gece beni. Yarı açık bir pencerede dikilip, çeksem de havayı içime, toz hâlâ rahatsız ediyor beni, yerden bir adım yükselmiş; ve gelen koku eski gücün kokusudur, incitmeyen aşkın, bitmemiş savaşın. Cevat ÇAPAN Şiir Atlası KUZEY Bu sabah yeniden geçtik kuzeye Vahşi çalılıkların arasından. Biliyoruz ki düşmanlar izliyor bizi hâlâ: Geceleri ateşlerini görüyoruz, Gündüzleri küllerini. Yaşlı adamlar, sürekli, Kuzeydeki atalarımızdan söz ediyorlar: Zengin ormanlardan, Kümelenme oyunundan, Yıldızlarda Emrolunan Dönüşümüzden. Hiçbir belirtisini görmüyorum bu kuzeyin. Ağaçlar daha küçük Bilinmeyen kökler, yılanlar daha çok Daha az kuş var. Uzun bir yolculukta Değişmeli topraklar. Sanırım öldürecekler bizi yarın. Kül vardı bu akşam Sağ kanadımızda. İlerdeki Tepelerin arasında savaşmak İstemedikleri için mi? Dağlar ülkemizdir bizim: Pusulardan korkar onlar, haklılar. Bağışlamak yok aramızda: Düşmanlar o kadar çok ki Bu gece nöbette bakıyorum öylece Çıplak gökyüzünde bir noktaya. Göz kırpıyor bir yıldız. Hemen İşte orada, sanki benim bakışlarım Çekip almış gibi onu gökyüzünden. Emrolundu mu? Güneydedir bu yıldız. Uyuyor kadınlar, çocuklar Ilık yüreğinde kampın. Korktuğum ölüm değil Soyumun kuruyacağı düşüncesidir. Korkuyorum sonundan halkımın. Patrick Cullinan/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ‘Seslere çağırıyor her bir ses’ Güney Afrikalı şair, Patrick Cullinan, 1932 yılında Pretoria’da doğdu. Johennesburg’da, Londra’daki Charterhouse Okulu’nda ve Oxford Üniversitesi’nde eğitim aldı. Çiftçilik, hızar teknisyenliği, yayıncılık, Western Cape Üniversitesi’nde okutmanlık yaptı. Lional Abrahams’la "The Bloody Horse" ( Roy Campell’in bir şiirinin adı) adlı bir dergi çıkardı. Bu dergide, poetik yazılarla sanat olarak şiire yeni kazanımlar getirmenin yollarını tartıştılar. Şiirleri, incelik, zekâ, espri yüklüdür. Dizeler ve sözcükler arasındaki örgüyü dengeli, dikkatli, şiirsel bütünlüğü bozmayacak şekilde oluşturmuştur. Cullinan’a göre; tam anlamıyla tatmin edici politik bir şiir yaratmak zordur, bu yüzden şairler, yazarlar ırk ayrımı mücadelesinin bizzat içinde olmalıdırlar. Güney Afrika’nın tarihsel, politik durumlarını yansıtan şiirler yazsa da asıl başvuru kaynakları Avrupa kültürü, Avrupa şiiri, özellikle İtalyan şiiridir. Nisan 2003’te İtalya Cumhuriyeti, ona İtalyan şiirini ve Eugenio Montale’i Güney Afrika’da tanıttığından dolayı ‘Cavaliere’ (Şövalye) unvanı verdi. Aldığı ödüller: The Slug Award, The Oliver Schreiner Prize, Pringle Awards (üç kez), The Sanlam Literary Award, The Merit Award. 2002’de Snailpress’ten çıkan ‘Matrix’ romanından başka bir de ‘Robert Jacob Gordon 17431795: The Man and His Travels at the Cape’ adlı biyografi kitabı vardır. Evli ve üç çocuğu olan Cullinan, Cape Town’da yaşamakta, zamanının büyük bölümünü yazarak geçirmektedir. Şiirleri: The Horizon Forty Miles Away (Polygraph1963) Today is not Different (David Philip1978) The White Hail in the Orchard (David Philip1984) I Sing Where I Stand: (Versions from the Afrikaans of Phil du Plessis: Poesie) Selected Poems (19611991. ( Artists’ Press 1992) Selected Poems 19611994. ( Snailpress1994) Transformations ( Snailpress1999) dirildiğimde boştu yatağım, düzeltilmişti tertemiz. Uyanıyorum, duyuyorum seslenişleri yeniden: ötücü kuşlar çalılıkta sonra çığlıkları sığırcıklarınkesinlikle gerçektir şimdi onlar yoksa benzetmek mi istiyorum, bir taklit arzusu mu, sanatsal şaka mı? Çimenler parıldıyor güneşte, ağaçlar hizaya geliyor: Seslere çağırıyor her bir ses, duyuyorum, sonra bir kez daha fokurdayan bir kahkaha ancak bir güvercin olabilir, komiklik ve becerisine göre insan da. Duyuyorum sokaktan elveda, diye bağırdıklarını. Bir gölge, sürünüp geçiyor sandalyemden soğuk bir duş, oysa şu anda çimenler öyle canlı, öyle parlak ki, kızıl buğuları arasında gün batımının. Sessizlik sel gibi akıyor ansızın renklere Hiçbir şey şakımıyor derin suskunlukta. BİLARDO SALONU Onun oyun gücünü, siz, izleyenler, sezebilirsiniz bu salonda: silahlar gibi parıldayan istekalar, masanın yeşil çuhası bir savaş alanıdır ona göre çekişmelerin oyunun kurgusunu bozduğu. Hatırlıyorum duyduğumu, bir gece başımın üzerinde, kırılan bardağın sesini, patlamasını gür bir kahkahanın: sonra suskunluk, yalnızca gıcırdayan tahtalar, köşeden köşeye hızlı adımlar, beyazlar kırmızılara çarpınca çıkan çatırtıları bir karambolün. Şimdi üçbeş santim için, asla daha fazla değil, hâlâ tüten uzun bir Havana purosu, belki de bir Hoyo de Monterey gibi koklanıyor hava. Otuz yıl önce bir akşamki sıradanlıkla bitti oyun, geçti zafer işaretinin modası: şimdi yalnızca bir ayin duygusu kuşatıyor salonu, besliyor gücünün belirtisi olarak dostluğu. Güney Batı’da ele geçirdiği bir Alman tören kılıcı öylece duruyor kılıfının içinde: karşıki duvarda yaşlı bir pervane çürüyor (savaşın fotoğraflarını gösteren albüm çekmecede bir yerdedir) çelik, pirinç eşyalar, eski plaklar, acıklı resimleri babaoğul’un, geçmişte yalnızca bir tek şeyi arayan bağışlanmayan aşklar, etkileyici bir yer, saygı duymam gereken soyumun tapınağı yapıyor bu salonu: toz gibi kısır çekişme. Tanrım yok benim ama başımın üzerinde gezinen bir dev var ki, Fee, Fie, Fum destanındaki gibi oğlumun ekmeğini yapmak için kemiklerimi un ufak edeceğini, SINIRDAKİ EV Eugenio Montale’nin Italyanlarından Unut. Unuttun sınırdaki o evi, seni bekleyen uçurumu, kayaların yukarısında sarp, ıssız. Hatırlamıyorsun ayrılmaya karar verdiğin geceyi, ölümsüz, tedirgin. Yıllardır sert bir rüzgâr kamçılıyor duvarları. Ne zaman gülsen mutsuzsun. pusula gereksiz yere sallanıyor aptalca. Kestiremezsin talihin nereye düşüreceğini yolunu. Unuttun. Bir başka an şaşırtıyor belleği. Sarılıyor ip ve ben… Tutuyorum bir ucunu, ama üstüme üstüme geliyor ev, çatıdaki rüzgârgülü kararmış dumandan: dönüyor fırıldak gibi acımasızca. Tutuyorum bir ucunu Sen, yalnızsın ama. Duyamıyorum geceleri soluk alışlarını. Evet. İşte ufukbir kez görmüştüm, iki belki ışıklarını geçip giden bir geminin. Buradan mı geçeceğiz karşıya? (durmadan aşıyor kayaları kocaman dalgalar, parçalanarak uzaklarda.) Hatırlamıyorsun evi, benim bütün gece kaldığım. Bilmiyorum kim girdi içeri ya da terk eden kimdi. SAYFA 25 TAKLİT Öğleden sonra komşu bahçede iki adam sesleniyor birbirine, taklit ederek kuşları (güvercinleri önce). İyileşiyorum yeniden. Biri, seslerden anlıyorum, yaprakları süpürüyor diğeri kesiyorken uçlarından süs çalılarını, gül dallarını. Bırakıyorum kendimi güneşe, özümseyerek onların geniz seslerini, gurultularını, ıslıklarını, tuhaf cıvıltılarını, acaba hangi adam kuş, bilemem hangi kuş adam, ama diyebilirim, işte yaşam, rastlantısal, sevindirici bir şey üstünlüğünü zekâdan alan. Tembelce, keyifleniyorum şamatadan, gülümseyerek dalıyorum uykuya ya da tüm seslerin ansızın kesildiği derin suskunluğa, bir gündüz düşüne, öyle tiz ki sessizlik titriyor bahçe. Yoğun Bakım: Uyandım bir gece, bir adam gördüm ölümle patladı, can çekişin horultulu göğsüyle: yatağının çevresinde hemşireler çalışıyorlardı yaşama döndürmeye. Bir sessizlik kapladı koğuşu, sönüverdi mavi lamba: ilacımı aldım, daldım uykuya, CUMHURİYET KİTAP SAYI 858
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear