24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

? olduğu; bu dönemlerde Kemalizmin başta gelen ilkesi laikliğin onulmaz yaralar aldığı; milliyetçiliğin "ülkücülük" adı altında devlete yardımcı bir paramiliter yönteme dönüştüğü ve "Türkİslam Sentezi" ideolojisinin yayıldığı yargılarına katılmamak mümkün değil. Bu yönetimlerin Atatürkçülüğü biçimsel olarak öne sürmelerinin ve uygulamalarını Atatürkçülük adına yaptıklarını söylemelerinin de toplumda yanıltıcı bir etki yaptığını eklemek gerekir. Veysel Dikmen, ülkeye savaşlar, darbeler, saray entrikaları, umutsuzluklar, acılar, hayal kırıklıkları, zulümler, siyasi cinayetler, döneklikler, alçaklıklar, yolsuzluklar, açlıklar, rüşvetler dolu bir tarih bırakan bu dönemi "İttihat ve Terakki’nin Romanı" altbaşlığıyla sunduğu Büyük Ölüler Meydanı’nda ele alıyor. Aynı konuyu işleyen onlarca roman arasında Büyük Ölüler Meydanı’nı özgün kılan birçok yanın varlığı "Veysel Dikmen’in romancı kimliğinin dayattığı bir gerçeklik" yargımdan kuşku duymayı önlüyor. Dikmen’in İkinci Meşrutiyet öncesinden başlayıp 31 Mart’ı, Balkan Savaşlarını, Birinci Dünya Savaşını, Çanakkale’yi, Sarıkamış’ı, Mondros Mütarekesi’ni ve İstanbul’un işgali ile süren dönemi, yani Osmanlı’nın son yılları ile Kurtuluş Savaşı’na gidilen dönemin kimi olaylarını, İkinci Abdülhamid’i, dönemin etkili siyasal partisi İttihat ve Terakki’yi ve onun önderleri olan Enver, Talat, Cemal Paşaları ele alırken duygularına dayanmaması, dönemle ilgili tarihsel gerçekleri ve çeşitli belgeleri romana yedirerek gerçekliği aktarmayı başarması, yorumlarını kahramanların kendilerinin sözlerinden çıkarması romanın özgün yanlarından yalnızca birisini oluştururken, romanın asıl kahramanlarının döneme damgasını vuran Enver, Talat, Cemal Paşalar olması ise, romanın bu anlamdaki az sayıda örnekten biri ve iddialı, cesur bir roman olmasını sağlıyor. (Ahmet Aziz’in "Triumvira" romanında da (Yalçın Yay. 2006) bu üç paşa asıl kahraman olarak yer alıyor.) GERÇEKLİĞİN TEMELLERİ Romanı okudukça daha sonraki dönemlerde ve günümüzde de yaşadığımız birçok gerçekliğin temellerinin İttihat ve Terakki döneminde atılmış olduğunu ve bunun romanlaştırma kaygısından ödün verilmeden aktarılmış olduğunu görüyoruz. Veysel Dikmen’in gerçek tarihsel olaylardan yola çıkarak ve "tarihi yazan" kişileri roman kahramanına dönüştürerek gerçekleştirmiş olduğu Büyük Ölüler Meydanı; gerçekliğin, gerçek olay ve kişilerin romancıyı içine çektiği tuzaklara düşmeden kahramanları sahnelemedeki, olayları kurgulamadaki ve romanlaştırmadaki başarısıyla zor bir işin üstesinden gelindiğini kanıtlayan bir roman. Kahramanların gerçek ve ünlü kişiler olmasının yaratabileceği sakıncaların yanı sıra, aynı konuyla ve kişilerle ilgili onlarca romanın daha önce yazılmış olması da Veysel Dikmen’i bir açmaza sürükleyebilirdi, ama görünen o ki Büyük Ölüler Meydanı böyle bir açmaza kesinlikle düşmemiş. Dört bölümden oluşan romanın ilk bölümü tahta çıkmaya hazırlanan ve "Osmanlı devletinin en yalnız ve en kuşku dolu insanı" Abdülhamid’in sarsılan sinirlerini yatıştırmak için analığı Perestu Kadın’ı ziyaretiyle başlıyor. Saray entrikalarını ve "korkuyla kuşatılmış" saltanatın sorunlarını konuşan ikili, "Osmanlı sarayını rutubetin değil kardeş kanının çökerteceği", "gücün dengeler üzerinde durduğu" konularında anlaşır. "Osmanlı saltanatının ayakları İngiliz hinliği, mason ikiyüzlülüğü ve basının düşmanlığının ayakları üzerine oturmuş gibi"dir. Abdülhamid, sarayın bir komplolar düzeni" olduğunu, "Entrikalarla, kaosla ve üstü örtülmüş cinayetlerle beslendiğini" düşünür… Sadrazam Sait Paşa, Mithat Paşa belasından ve Meşrutiyet’in baskısından kendisini kurtaran Sultan Abdülhamid’e, ülkede çetelerin, gizli cemiyetlerin, Jöntürklerin örgütlendiğini, "devletin bütünlüğü ve devamı için bunlarla ve destekçisi ülkelerle mücadele etmek gerektiğini söyler. "Babıali paşaları iktidar kuşunu Jöntürklere kolay kolay teslim etmeye niyetli değillerdir." İkinci bölümde, yüz yıl önce Konya’dan Balkanlar’a getirilen ve en son Tetova’ya yerleştirilen uç beylerinden birinin torunu olan SAYFA 28 Hüseyin Avni Ağa’nın yetim kalan oğlu Osdaileri Şemsi Pasa’yı öldürür. Padişah, 24 man Nihat’la tanışıyoruz; yer MakedonTemmuz’da Meşrutiyeti resmen ilan etmek ya’dır. Osman Nihat, "Asya ile Avrupa’nın zorunda kalır. Cemiyet zaferi kutlamak için kaynaştığı yer" olan Selanik’te Safardim Ya"Marseyez"i çaldırır (Fransız özgürlük marhudilerinden (dönme) olan ve hayvancılık ve şı). Meşrutiyet’in ilanını Manastır’daki mertahıl işleriyle uğraşan Sami Dey’e emanet kez cami imamı "katledenlerle zulmedenler edilir. Çocuk Osman Nihat, orada Sami sonunda nasıl da anlaştılar" diye yorumlarDey’in yeğeni Yasemin’le tanışır ve birbirleken Fransızlar "milliyetçi bir Türk hareketirini sevmeye başlarlar. Osman Nihat, Fazlı nin gelişmesi" olarak niteler. İngiltere açısınYeni Asır adlı gazetesini dağıtarak düşünsel dan sorun "sömürgelerin uyanışı"dır. Alyaşama girer ve Posta Telgraf İdaresinde çamanlar, Jöntürklerin Batı düzeninin derinlilışan Talat Bey’le Yahudi, mason ve ünlü ğine inemediklerini ve "parlamenter müesseavukat Emanuel Karasu’yu o sıralarda tanır selerde reform yapmaya çalıştıklarını" söyve "Peygamberlerin yapamadığını şu Jönlerken "İstanbul donuk, halk hareketsiz"dir. türkler yapar... Onlar için öncelikle din yok, İslam kaderciliği içindeki Müslümanlar siyaırk yok, yalnızca ulus var; o da tüm halkları sal hürriyetlerini kullanmaktan yoksundurlar kardeşçe kucaklayan ‘Osmanlı ulusu’. Bizleve hareketin Rumeli üzerindeki emperyalist rin de özlediği bu..." gibi düşünceleri oluşpolitikaları etkileyeceği, kontrolün zorlaşacamaya başlar. ğı kaygısı içindedirler. Rusya ise hareketi Yonyo Gazinosu’nda ateşli tartışmalar ol"despotizmden, feodalizmden, keyfi yönemakta, Talat Bey orada coşkulu konuşmalar timden yılmış olan halkın arasında hızla yayapmaktadır. "Amacımız saltanatı devirmek yılmış olan bir hareket" olarak değerlendirir. değil, barış içinde hürriyete ulaşmaktır... Lenin, hareketin cılız olduğunu, proleter haMithat Paşa’nın hazırladığı Kanuni Esasi’yi reketine düşman olduğunu, Avrupa’nın emyeniden yürürlüğe koymaktır... Milli değil peryalist planları gereği hareketi ılımlı bulup Osmanlıcıyız. Çünkü Osmanlı milleti yokövdüğünü, "İkinci Meşrutiyet’in Türk tarihitur..." der. Talat Paşa, Emanuel Karasu’nun, nin ilk burjuva devrimi ve bir bakıma eski " Hepimiz, o ülkü mabedine ilk taşı koyan düzenin sürdürülmesi" olduğunu söyler. ve ilk taşı yontan duvarcı ustası Hiram UsYapıtın ana omurgasını oluşturan üçüncü ta’nın çocuklarıyız.... Fransız İhtilali’nin o bölümde İttihat ve Terakki yönetiminin savunutulmaz ‘Eşitlik’, ‘Özgürlük’ ve ‘Kardeşruluşları, muhalefetin direnişi, yabancı ülkelik’ ilkesi, devrime önderlik eden bizim karlerle ilişkiler, Düyunu Umumiye, Osmanlı deşlerimizin savunduğu temel ilkelerdir." diBankası ve bankerlerle rüşvet ve yolsuzluk yerek önerdiği masonluğu kabul eder. Abbatağına düşüşün ilk adımları (Osman Nidülhamid’in 30 yıllık anayasasız döneminin hat’ın Yasemin’le, Varidatı Sitte İdaresi’nin bekçisi "hafiyelik", ruhu ise "sansür"dür. müdürü Marcel Courbet’in karısı Jasmin’le "Başkaldırı ateşi" ise "Selanik’teki Macedonia Risorta Locası’nda tutuşturulmuş, buradan tüm ülkeye yayılmıştır." Masonlarla Jöntürkler arasında bir "ülkü birliği" kurulmuştur. Osman Nihat, Talat Bey’le birlikte katıldığı masonluğa giriş töreninden (tekris) sonra, babası bildiği Sami Dey’i, Emanuel Karasu’yu, Bursalı Tahir Bey’i, Fazlı Necip’i, Cavit Bey’i, İsmail Canpulat’ı ve daha birçoklarını da "Kardeş sofrası"nda görür. Tetova kasabasındaki Bektaşi dergâhında da toplumsal durumla ilgili tartışmalar yapılmaktadır. Osman Nihat askeri eğitimine devam etmek için Manastır’a, Yasemin ise sanat eğitimi almak için Fransa’ya gidecektir ve iki sevgili ilk kez seviştikten sonra ilerde buluşmak üzere vedalaşırlar. Prens Sabahattin’in "liberal" görüşüyle Ahmet Rıza’nın pozitivist "düzen ve ilerleme" görüşlerinin çarpıştığı Jöntürk Kongresi’nden sonra Talat Bey, "Bizi, her bir taraftan çekilip paramparça edilmeye çalışılan Osmanlı ülkesi ilgilendiriyor... Ne yazık ki bugün ‘milliyet’ ve ‘özgürlük’ adına bütün halklar, Kurtuluş Savaşı’na sömürgeci Batılı devletler tarakarşılaşması) anlatılıyor. İştirakçi gidilen dönemin kifından bir bir kışkırtılıyor. BüHilmi’den Beşir Fuad’a, Baha mi olayları, İkinci Abtün bu çabalara karşın biz içerTevfik’e düşün dünyasının adamdülhamit, dönemin den, onlar dışardan bu ülkeyi larının tartışmalarından Ermeni etkili siyasal partisi İttihat ve Terakki ve yıkamadık. Bu ülkeyi ne padipolitikacıların tavırlarına, ilk gazeonun önderleri olan şah ne Batılı devletler kurtarateci cinayetlerine, "iktidarın ipleriEnver (yukarıda), Tabilir... Bu ülkeyi ‘Osmanlı ruhu’ ni eline geçirmek için İttihat ve lat, Cemal Paşalar kurtaracaktır... En doğru yol kıTerrakki’nin sahneye koyduğu bir anlatılırken duygulasa sürede bir Araya gelip yeni oyun" ve "İttihatçıların ‘denetlenra dayanmadan, döbir cemiyet kurmaktır..." der ve me iktidarına’ son verip ‘gerçek nemle ilgili tarihsel gerçekler ve çeşitli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti iktidara’ yürüdükleri karanlık yobelgeler romana yeEylül 1906’da kurulur. Cemiyelun kaldırım taşları" olan 31 Mart dirilerek, gerçeklik tin yemin töreni mason örgütleayaklanmasına geliniyor. 31 başarıyla aktarılmış rine benzetilir. Mart’tan sonra "Meşrutiyet’in ilaokurlara... Abdülhamid, "Düveli Munıyla Selanik’e ‘Hürriyet kahramaazzama’dan değil, Rumeli’den nı’ olarak giren Enver Bey... Yıldız korkmuşumdur. Orası tam bir bataklık, her sarayına bu kez partinin gizli bir tertibi sotürlü mikrobun ürediği bir bataklık. Bugüne nucu, top sesleri eşliğinde ‘önder’ olarak" gikadar Osmanlı’nın başına ne geldiyse hep rer. oradan gelmiştir. bu konuda her türlü tedbir Kitabın son bölümünde İttihatçıların alınsın!" der. Dersaadet’in cemiyetle hesapamansız baskı ve sindirme politikalarını, Oslaşması yakınlaşmaktadır ve Rumeli farklı manlıcılıktan Türkçülüğe, pantürkistliğe yöolaylara gebedir. Manastır’da Resneli Niyazi nelişlerini, muhalefetle kapışmalarını, Baldağa çıkar. Cemiyet "Fedailer" grubunu kukan Savaşları yenilgisini, Babıali baskınını, rar. Suikastlar başlar ve Enver Bey de dağa ardı ardına gerçekleştirilen suikastları, Erçıkar. Sarayın isyanı bastırmak için göndermeni tehcirini, Talat Bey’in Paşa yapılarak diği Şemsi Paşa ordusuyla hiçbir direnişle sadrazam oluşunu, vagon ticaretini, kurulan karşılaşmadan Selanik üzerinden Manastır’a "kara çeteler"i, ülkeyi Dünya Savaşı’na sogirer. Prestij kaybına uğrayan cemiyetin fekuşunu ye yenilgiyi, 5 Kasım 1918 kongre siyle "gayrimesul bir kudretle" iktidara gelen" İttihat ve Terakki’nin aynı biçimde siyasal yaşamına son vermesini ve İttihatçı paşaların yeni trajik serüvenlere girişmelerini ve trajik sonlarını okuyoruz. Veysel Dikmen’in önsözde de yazmış olduğu, "Bugünü anlamak; geçmişi bilmekten geçer. Bugün yaşadıklarımız; geçmişin bize bıraktığı miraslardır. Yarını yaratacak olanlar ise, bu mirasa nasıl sahip çıkılacağını bilenlerdir. Geleceğin aydınlığı; cesur yüreklerle ve aydın kafalarla yaratılır." biçimindeki düşünüşünün de romanın özgünlüklerinden biri olduğunu eklersek, romanımızın yakın tarihe yaklaşımındaki bu kararlılığın nerden kaynaklandığını saptamış oluruz. Dikmen’in önsözde belirttiği düşüncenin bir kaygıya vardığını ve bu kaygının aynı zamanda gelecek kaygısı olduğunda söylenmeli. Bu, bir romancının sevdasıdır aynı zamanda. İnsanca bir yaşam arayışına ve savaşımına, sahip olduğu romancılık yeteneğiyle, birikimiyle, tavrıyla katkıda bulunmaya çalışması gerektiğine inanan bir romancı olarak o ülkesinin geleceğini düşünür. Kaygısı, ele aldığı dönemdeki siyasal egemenliği yakın tarihten ders alma yaklaşımıyla değerlendirmesinden çıkardığı bir kaygıdır ve bu kaygı, aynı zamanda romanın tezi olarak ortaya çıkıyor: "Yeni darbeleri, yeni umutsuzlukları, yeni acıları, yeni hayal kırıklıklarını, yeni zulümleri, yeni siyasi cinayetleri, yeni döneklikleri, yeni alçaklıkları yaşamak istemiyorsak… İttihat ve Terakki Partisi dönemini gerçek yüzüyle tanımalıyız." ‘İNANDIRICILIK’ İLKESİ... Uzunca da olsa Demirtaş Ceyhun’un Büyük Ölüler Meydanı hakkındaki değerlendirmesini buraya aktaracağım; çünkü romanın roman olmaktan çıkarıldığı; satış ve tanıtımın asıl amaç haline getirildiği; küreselliğin ideolojisinin yaşama biçimine dayatmalarının bir gereği olarak edebiyatın ve romanın da mistikleştirilip magazinleştirildiği, metalaştırılıp roman olmaktan çıkarıldığı, yeni tip bir "romancı" ve "roman okuru"nun yaratıldığı koşullarda gerçek bir romanla buluştuğumuzun muştusunu veriyor bize. "Modern romanın temel öğesi hiç kuşku yok ki ‘inandırıcılık’ ilkesi olsa gerekir. Nitekim bu ilkenin yerine getirilebilmesi için ‘bilimsel bilgi/yazınsal bilgi’, dolayısıyla ‘yazınsal gerçeklik/bilimsel gerçeklik’ kavramları bulunmuştur yazınbilimcilerce. Bu nedenle de modern roman ve öyküde, o roman ve öyküye özgü bir tarih ve coğrafyanın zorunluluğu, yazınsal teknik açısından özel bir önem kazanmıştır kendiliğinden. Çünkü, bu özel tarih ve coğrafya aynı zamanda o yapıtlardaki roman ve öykü kişilerinin de kişilik ve kimliklerinin koordinatlarını oluşturmaktadır." diyen Demirtaş Ceyhun roman hakkındaki yargısını şöyle veriyor: "Veysel Dikmen’in bu romanı da, dış görünüşü ile Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerini, özellikle de İkinci Meşrutiyet dönemini konu edinmektedir. Ancak, hemen şunu belirtmek isterim ki, bu nesnel tarih ve coğrafyanın bir bilimsel bilgi ve gerçeklik olmaktan çıkarılıp bir yazınsal tarih ve coğrafya haline dönüştürülmesi de gerçekten ustaca başarılmıştır. Örneğin, romanın baş kişisi olan Talat Paşa’nın, bu özgün tarih ve coğrafya koordinatlarıyla artık bir tarihi kişi olmaktan çıkarılıp, bir roman kişisi haline dönüştürülmesi bence gerçekten başarılmıştır... Öyle ki, birer tarihsel gerçeklikler olan Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi’nin 5 Nisan 1909’da Galata Köprüsü’nde, Sadayı Millet gazetesi başyazarı Ahmet Samim’in 9 Haziran 1910’da Eminönü’nde faili meçhul cinayetlerle öldürülüşleri bile ustaca kurgulamalarla birer yazınsal gerçeklik haline dönüştürülmüştür. Homeros örneğinden çok iyi bilindiği gibi, bilimsel bilgilerin kaynağını da, yazınsal bilgiler oluşturmaktadır zaten...Ve, şunu hemen bütün içtenliğimle söyleyeyim ki, Veysel Dikmen’in bu romanından çok şey öğrendim. Kuşkunuz olmasın, keyifle okuyacağınız bu romandan siz de çok şey öğreneceksinizdir mutlaka..." ? KİTAP SAYI 845 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear