Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 yazar, 16 öykü, 1 roman = Büyü Gibi Yazardan yazara aktarılan bir bileziğin öyküsü Farklı öyküler sıralanıp bir roman oluştursa, bir okur olarak hem öykünün zevkine varıp hem de bir bütünlüğe sahip bir roman okumak mümkün müdür? Hatta 15 yazar; farklı üsluba sahip, gerilim türünün şöhretli 15 ismi bir araya gelip bir roman yazarsa ortaya nasıl bir şey çıkar? Büyü Gibi adlı kitap bu sorunun cevabı niteliğinde. Kitaba ilişkin bir yazının yanı sıra, editörü Karin Slaughter ile yapılmış bir konuşmayı da sunuyoruz sizlere. ? Esen GÜR debiyatta kısa öykünün yeri, tekniğiyle, diliyle apayrıdır. Pek çok yazar, kısa öykü yazmanın ve ortaya iyi bir eser çıkarmanın romana kıyasla çok daha zor olduğu konusunda hemfikirdir. Kurguyu ve karakter gelişimini çok kısa bir süreç içerisinde yoğun bir şekilde toparlayıp sonuca bağlamak, hatta öykünün olmazsa olmazı vurucu bir sonla noktalamak güçlü bir bilek, güçlü bir kalem gerektirir. Roman türünün günümüzde öyküye nazaran daha çok rağbet görmesi tartışmalı, hatta yeri geldiğinde, Bakhtin’in de dediği gibi, söz konusu toplumun edebiyatta seçkin bir zevke ulaşamamış olmasının göstergesidir. Peki, edebiyatın bu iki rakip türü bir araya gelse, farklı öyküler sıralanıp bir roman oluştursa, bir okur olarak hem öykünün zevkine varıp hem de bir bütünlüğe sahip bir roman okumak mümkün müdür? Hatta 15 yazar; farklı üsluba sahip, gerilim türünün şöhretli 15 ismi bir araya gelip bir roman yazarsa ortaya nasıl bir şey çıkar? Büyü Gibi adlı kitap bu sorunun cevabı niteliğinde. Her şey, Kızılderili bir kadının 19. yüzyılda bir bileziği lanetlemesiyle başlıyor ve bileziğin hikâyesi, Karin Slaughter’ın yazdığı ilk öyküyle başlayıp, her bir bölümde bir başka yazarın kalemine geçiyor. Kitabı ilginç kılan, bir öykü derlemesi gibi okunabilmesinin yanı sıra, öykülerin bir araya geldiklerinde bir tek hikâye oluşturması, yani bir nevi romana dönüşmesi. Bir roman gözüyle bakıldığında ise tek fark, baş karakterin bir kişi değil, bilezik olması; bilezik, üzerine geçirilmiş 16 takısıyla, 19. yüzyılda Georgia’da başlayan yolculuğunda dünyayı dolaşıp, elden ele, bambaşka maceralara sebep olarak 21. yüzyıla kadar geliyor. Öykü derlemesi olarak baktığımızda ise ortaya çıkan tablo bambaşka. Önde gelen polisiye ve gerilim yazarları, Karin Slaughter’ın yönlendirmesiyle bileziği bir önceki yazarın bıraktığı yerden alıp bir başka yere, bir başka zamana, bir başka mekâna taşıyor. Bilezik, kültür /ırk/ yaş/ cinsiyet açısından birbirinden ayrılan karakterlerin ellerinde kimi zaman bir cinayet sebebi kimi zaman bir baş belası. Her bir yazarın, bileziğin üzerindeki belli bir takıyı öykünün merkezine alarak kurgu geliştirmesiyle her öykünün bir takısı olmuş. Her biri farklı bir hırsı, tutkuyu ve günahı anlatan öyküler arasında en dikkat çekici olanlar, Karin Slaughter’ın masalı başlatıp bitirdiği ilk ve son öyküleri, Denise Mina’nın Bret Easton Ellis’in Amerikan Sapığı’nı anımsatan Fabergç yumurtası öyküsü ve John Connolly’nin Çin işi hokka maymunu hikâyesi. Yine de tümü usta yazarların elinden çıkmış, bileziğin akıbetini merak ettirecek sürükleyici, bir birini destekleyen öyküler. 15 yazardan 16 öykü, 1 roman. Kısa öykünün macerası, her ne kadar ilk sırayı romana kaptırmış olsa da edebiyat ayakta kaldığı sürece devam edecek gibi. Kimi zaman tek başına sürdürecek savaşını kimi zaman da bu tür projelerde olduğu gibi romana göz kırparak. ? Büyü Gibi / Editör: Karin Slaughter / Yazarlar: Karin Slaughter, Emma Donoghue, Peter Robinson, Fidelis Morgan, Lynda La Plante, Lee Child, Mark Billingham, Denise Mina, John Harvey, Kelley Armstrong, John Connolly, Jane Haddam, Laura Lippman, Peter Moore Smith, Jerrilyn Farmer / Üthaki Yayınları / 416 s. Karin Slaughter ‘Büyü Gibi’yi anlatıyor... Baştan sona bir gerilim romanı gibi “Kısa öykü, hikâye anlatma tutkusuna özgü bir şeydir. Yazarları, John Connolly’nin kitapları çok sattığı için ya da Mark Billingham büyük bir isim olduğu için seçmedim. Onları seçmemin nedeni iyi hikâye anlatıcıları olmalarıdır. Bu yazarlar bir araya geldiklerinde ortaya güzel bir şeyin çıkacağından emindim ve tahmin ettiğim gibi de oldu” diyen ve bu zorlu projenin editörlüğünü yapan, aynı zamanda kitaptaki 2 öykünün yazarı Karin Slaughter’la kitabın oluşum serüvenini konuştuk. E ? Ayo ONATADE üyü Gibi’ kitabının fikri nereden aklınıza geldi? Seri romanları hep sevmişimdir dört beş sene önce Annie Proulx’un Accordion Crimes’ını okuduğumda kitap bana bir kısa öykü derlemesi gibi gelmişti ama tam bir derleme değil, yani bir araya geldiklerinde bir büyük hikâye oluşturan farklı farklı öyküler gibi. Bu fikir çok hoşuma gitti, aynı zamanda bana Steinbeck’in Al Midilli’sini anımsattı. Hatta İncil’de bile sürekli aynı hikâyeyi anlatan insanlar vardır ve sonuna kadar bu böyle gider. Bu şekilde hazırlanmış epey büyük eser var. Çok sayıda yazar arkadaşım olduğu için şanslı olduğumu düşünüyorum; bir gün, neden bu insanları arayıp böyle bir şeyle ilgilenip ilgilenmeyeceklerini sormuyorum ki dedim; ne büyük şans ki çoğu müsaitti. Bazıları meşgul oldukları için katılamadı ama iyiler müsaitti ve bu açıdan da şanslıyım sanırım. ‘Büyü Gibi’de yer alan yazarlardan bazıları, sizinle birlikte, Mark Billingham, John Connolly, Denise Mina, Laura Lippman ve Peter Robinson. Bu yazarlar polisiyegerilim türünün en başarılı isimlerinden. Bu isimleri bir araya getirmeyi nasıl başardınız? ‘B Sanırım projeden çok etkilendiler. Son dakikada bir yazar katılamayacağını söyledi; yeni romanını bitirmesi gerekiyordu ve yayın tarihini geçirmişti. Lee Child büyük bir cesaretle işe girişti daha önce hiçbir kısa öykü yazmamıştı; ben şu takıyla ilgili yazacaksın, takıyı şurada bulup burada bırakman gerekiyor dedim ve o da hemen yazdı. Hiçbirimizin para kazanmak için kısa öyküler yazdığını söyleyemem. Kısa öykü, hikâye anlatma tutkusuna özgü bir şeydir. Yazarları, John Connolly’nin kitapları çok sattığı için ya da Mark Billingham büyük bir isim olduğu için seçmedim. Onları seçmemin nedeni iyi hikâye anlatıcıları olmalarıdır. Bu yazarlar bir araya geldiklerinde ortaya güzel bir şeyin çıkacağından emindim ve tahmin ettiğim gibi de oldu. ‘Büyü Gibi’nin en güzel yanlarından biri de her bir bölümün başlı başına güçlü bir öykü olması. Okurların öyküleri teker teker birer kısa öykü olarak okumalarını mı amaçladınız? Elbette, bu işin en sevdiğim yanı şu; Bilirsiniz, insanlar genelde meşguldürler ve bir kitaba başlayıp hemen onu bitirmek isterler. Bu kitapta bir bölümü okuyup otobüsten iner, işe gider, çıkışta da yeni bölüme başlayabilirsiniz. Bence bu çok hoş, çünkü kaldığınız yerden önceki detayların tümünü aklınızda tutmak zorunda değilsiniz. Fakat pek çok insan da oturup baştan sona bir gerilim romanı gibi okuduklarını da söyledi; her bir bölümden sonra şimdi ne olacak diye merak etmişler. Bir bölümde bilezik birinin vajinasında kalıyor, bu nasıl ortaya çıkacak mesela? Sanki yazarlar şu bileziği en acayip yerde bırakayım da benden sonraki işin içinden çıkamasın’ diye düşünmüş gibi. Editörlükten hoşlandınız mı yoksa fazla stresli bir süreç miydi? Yazarların yetkinlikleri sayesinde zevkli bir süreç oldu. Pek fazla düzeltme yapmam gerekmedi; çoğunlukla devamlılığı korumaya çalıştım. Karşımdakiler bu türün en iyi isimleriydi, kurguyu nasıl kotaracaklarını biliyorlardı ve yaptıkları işe de tutkuyla bağlıydılar. Bu yüzden bana sadece bir iki yerde tavsiyede bulunmak düştü. Emma Donoghue’nun öyküsünü okuduğumda öyküde Latince öğrenen bir çocuk olduğunu fark ettim; sonra Jerrilyn Farmer’ın öyküsünü okudum ve bir baktım ki orada da Latince öğrenen bir çocuk var. Jerrilyn içine kâğıt ya da resim konabilen kilitli bir takıyla ilgili bir öykü yazmıştı; Emma’nın karakteri takının içine bir şey yerleştirse, Jerrilyn’inki de bunu bulsa diye düşündüm ve bunu önerdim. Kitap yayımlandıktan sonra düşündüğünüz gibi mi oldu? Çıkan sonuçtan memnun musunuz? Evet, hatta düşündüğümden çok daha güzel bile oldu. Başından beri insanlara bunun aslında bir kısa öykü derlemesi olmadığını, bir nevi bir seri roman olduğunu anlatmaya çalıştım. Ama galiba bunu anlayabilmek için önce kitabı okumak gerekiyor. ? SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 845