22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

YAKIN TARIHIMIZ İN'İ PADİŞAH VAHDETTİN'İ BAŞMABEYİNCİSİ ANLATIYOR SON OSHANLISARAYINDA GÖRDÜKLERİH J'JLIV ıl ı.iîrlMîDHEyAÜrlAllhl rlAUrEıllıl JAîlAfUlUA OrJHUtJM.Zii\iil lerler, eğlenirler, eğlendirirlcrdi. Hayatım o gizemli görüntünün içine anlatılardaki sesleri yitip gitmiş insanları yerleştirmekle geçerdi. Şimdi anlatıcılarımın sesleri de yok... Bu yok oluşa nasıl dayanır yüreklerimiz? Şimdi bu damar atmasın mı içerimde? Bu anlamda hem o hikâyelerin, masalların, hem de onların anlatıcılarının sesi olmalıyım diyorum, hem de bir tür kurgusal çabayla kitabı bölümlere ayınp biçemler arası bir sıçrama oluşturmaya çauştım. Halk hikâyeleri, ritüeller, oyunlar ve sözlü kültür benim için çok önemli. Oralarda yeryüzünü komünaJ bir edim haline getiren kamaval öğeleri besleniyor. M. Bathtin'in Kamavaldan Romana adlı yapıtını okuduktan sonra yazın ufkumda yeni açılımlar oldu. Tutkunu olduğum Anadolu yaşamı ve oyun sözlü kültür geleneği daha anlamh bir yer buldu içimde. tabip odalannda uğraşlarım oldu. Ankara Tabip Odası'nın ilk dergılerını mürettıplerin yanında sabahlayarak çıkarırdım. Bildiriler basardım sabahlara kadar, üstüm başım mürekkep içinde kalırdı, hastane hastane gezip büyük katılımlı toplantılar düzenlerdim. Şimdiki suskunluöa, ürkekliğe şaşıyorum doğrusu. Asistanların reçete yazma haklarını ellerinden almışlar, kimsenin sesi çıkmıyor. Hem çalıştıracaksın, iş isteyeceksin, sorumluluk vereceksin, hem vetkiden yoksun bırakacaksın! Saçmalığa bakın. Bizim asistanlık dönemimizde uzmanlara "fazla mesai" adı altında ek ücret vermeye kaJkmışlardı, asistanlara verilmemişti o para. Anında bütün hastaneleri ayağa kaldırmıştık. Hiçbir asistan polikliniğe gitmedi, ameliyata girmedi. Üç günde çözüldü sorun. Aydınla halkm çok ayrı kulvarlarda yürüdüğü bir toplumda yaşıyoruz. Aydınla ra ister istemez çok iş düşüyor. Ya da düşüyordu diyelim. Şimdiki aydınlarımızın aydın olmaya da niyeti yok. Halk dalkavukluğu yapan, sinik tipler türedi. HaJkı soymak için onu kutsuyorlar ve arkasından halkın anasmı belliyorlar. Bizim kuşak, bizim gençliğimiz çok ayrı bakardı dünyaya. Hayatın birçok alanında var olmak zorunda kalıyordunuz yani... Özellikle de son on on beş yıldır yoğunlaşarak bir elim de edebiyatın içinde oldu. Babam, "Politik eylemler, öğretmen mücadelesi gelip bir görev olarak beni sardı, çekti kendine, kaçamazdım... Keşke sanata, edebiyata daha çok zaman ayırabilmiş olsaydım" der bir söyleşisinde, "geriye bu kitaplar kaJacak, benim asıl varlığım onlarda..." derdi. Bu sözünden çok etkılenmişimdir. Bir de günlük politika beni çok kötü etkiliyor artık. Canımı acıtıyor. lnsanların göz göre göre kandırılmaları, savaşlar, büyük yılumlar beni öfkelendiriyor. Uzak durmak istiyorum bu insan ürünü "pislik"ten... Edebiyata ait olmak, onun içinde yaşamak istiyorum. Bunun adı bir tür kaçış, sorumluluktan sıyrılış olabilir mi, sanmıyorum ama, babamın istediği ölçüde yapamadığını ben yapayım istiyorum. Türk öykücülüğü çejitlı bıçımlerde stntflandırıltyor. Öncekıler, yaşıtlarınız ve genç kuşak öykücüler Yent öykücüleri okuyor musunuz? Öykücülüpimüzün dünü, bugünü, yarını konusunda kısa bir deg~erlendırtne istersekne dentnız? "Öyküde Kuşaklararası tlişkiler", son Ankara Öykü Günleri'nde panel konusuydu, ben de konuşmacıydım. Orada da söyledim. Kuşaklar arasında kopukluk var bizde. Bunun nedeni de edebiyatın baska ideolojilere eklemlenmiş bir işlevsellikle ele alınması. Başka ideolojiler derken, toplumsal egemen kanılar, ya da "kanon"lar öne çıkıyor. Dönem dönem konular, biçemler değişiyor. Kültürde geç kalmış olmanın ve edebiyat yapıtlarının kendi kaynaklarından beslenmemesinin doğal sonucu bu. Öykü yine de şiir ve romana göre daha iyi durumda. Son zamanlardaki öykümüz de hayattan kopar gibi oldu. Yukarıdan gelen kolay kültür egemen çünkü. Televizyon kültürü, hedonist eğilimler, yüzeyel metinler... Gülmece yok artık. Heteroglossia yok, "öteki" oiabilme kaygısı da... Seçkin anlatıcüar, seçkin anlatıcının metinlerarasında gezinen parçalanmış bilinci. Kendini yineleyen bir biçem. Ortalıkta bir sürü Stephan DedaJus dolaşıyor. Elimden geldiğince okuyor, izliyorum edebiyat ortamını. Çok az sayıda öykücü edebiyatı edebiyat olarak hakkıyla yapıyor. Yine ad vermek istemiyorum ama, çok sevdiğim, çok beöendiğim genç öykücülerin olduğunu da söylemeden geçmeyeceğım. Bizler umut öykülüyoruz bir yandan! Öyle olmalı. Umutlar hep sürecek.... Tanrılar çağında ateşı, yazarak, hugunden yarına tayyanlardan bırı de itzsımz Okurlanmz yanmanıza ızın vermeyecektır diyorum Sağ olunuz. • Gidenler Gelenlerdi/ Alper Akçam/ Vrutı Yaynılan/ 164 \ DOĞRULUK PAZARI' VE KAFTARKÜSKİ' Son ydlarda çeşıtlı konularda ya da dönemlert yansttan öykü ve $ur seçktlerı oldukça tlgı görmek Hatta bu seçktler bence ınceleme konusu bıle olmalt. Yazarlar seçkilere gtrmekten mutlu olurlar düşüncestndeyım. Ancak seçkılere gıreccklen daha çok eleştırmenler ya da bmkimlı edebiyatçtlar belırlemekte Yazarlar da bu konuda görüş belırtmelı, yazdıklarına ılijkın bir tutum almalı Bu kıtaplardakı öykülerınızden btrısı seçkilerde yer alacak demldıg'ınde sız hangısını önerırsınız, nıçın? Önereceğim iki öykü olur. Doğruluk Pazarı ve Kâftarküski. Doğruluk Pazarı beni daha çok taşır sanırım; kendiliğinden akıp gitmiş, çok duygulanarak yazdığım bir öyküdür. Öyküyü her okuyuşumda öykudeki suyla birlıkte akarım yeniden. Salınan söğüdün yapraği olurum. Sudan az önce geçmiş atın gözu olurum... Bir sinema filmi gibi hep gözümiin önünde durur yarattığım, ya da yaşanmışlığın içindeki parçalardan ele alıp yeniden var ettiğim o mekân, o at gidişleri, su akışları, ördck yüzüşleri, söğüt sallanışları... Bir de gölge anlatıcının o natüralist diyebileceğimiz do2a betimlemesi karşısında, duygulanımı karşısındaki duyu bozukluğuna uğramış, toplum dışında kalmış olması durumu var; lepralı bir anlatıcıdır oradaki. Öteki'nin ötekisi yani... Karşıtlıklar hoş bir gerilime götürecek şekilde birarada kuflanılmaya çalışıldı.. Kâftarküski'de de bireyci yaratıcılığım, hünerim daha iyi aydınlanır sanki. Kurgu öne çıkar orada. Kurguyu ayrı halkalar halinde iç içe geçmiş Ibölümlerle, patikalar halinde ayrı ayrı yapılandınp "gerçek" arayışı anayoluna çıkardım. Çocuksu bir öyküde gerçeğin sorgulanışı üzerine bir tür deneme girişimi... Akçam soyadı bana "Babalar ve Oğullar'ı antmsatıyor. Yazar olan baba ve oğulları düşundürtuyor Dursun Akçam öykü dünyamtzda önemli bir yerde. Aynı kulvarda olmak nasıl bir duygu ? Babamla aynı izin arkasında olmam, yaşadığım coğrafyaya, çağa uzanmaya, yetişmeye çalışırken bir yandan da kendimi sorguluyor olmam onun o güzel anısı önünde bana ayn bir burukluk, özel bir tat veriyor. Kendimi aynı yazgıyı paylaşıyor gibi duyumsuyorum. Yaşadığımız, kendimizi var ettiğimiz, çevremize uzanmaya çalıştığımız zaman kesitlerinin özelliği birbirinden ayrı olmasına karşın benzer şeyler yaşadık, yaşayacağız, ya da yaşamış olacağız. O bir öğretmen mücadelecisiydi, politik uğraşlan oldu, bir de yazardı, sanatçıydı. Çok biliniyor olmasa da benim dc politik bir geçmişim var. Üniversite yıilarında, 12 Eylül 1980 öncesinde hekimlik uğraşı beni kendi içime kapanma zorunda bırakana kadar çok yoğun bir politik cylemlilik içindeydim; en azından duşünce bazmda, yazıp çizerek... Onde görünmedım, adım çok bılınmedi ama oyleydı. Gece sabaha kadar afişleme yapıp hiç uyumadan amcliyatlara girerdım. Ayrıca lıırk Tabıpleri Bırliği içinde, jn* 1. Baskı 1924 2. Baskı illeti nasfl aldatıyorlardı? Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın ihaneti, Ahmet İzzet Paşa'nın hatası. Sultan Vahdettin'in cahilliği. Kuvayı Milliye hakkında sakat fikirlerT I Günümüz Türkçesi ve orijinal metin furuosmaniye Cad. No:28 Cağatoğlu/İSTANBUL Tlf: (0212) 526 37 34 527 39 49 Faks: (0212) 526 37 34 SAYFA 14 ORGUN YAYINEVI I Y E T "Ki fk P
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear