Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Hikmetçetinkayadan GülünÖlümYüzyılı' 'Alev Kuşağı'yız hepimiz 'Cülün ölüm Yüzyılı' Hikmet çetinkaya'nın Cumhuriyet gazetesinde cumartesi ve pazar günleri yayımlanan yazılarından oluşan bir kitap gibi görünse de, kitapta Çetinkayanın hiç yayımlanmamış yazıları da yer alıyor. • Gamze AKDEMİR yen gözlerime / Bir ağızdan söyleniyor şarkılar: / Şımdı yabancısıyız / Yaşadığımız toprağın / Eİlerimiz, gözlerımız, bacaklarımız / Toprak oldıığu haldc." Hepsi 'Gülün Ölüm Yüzyıh'nda tek tek önümüzc serili. Yalnız bunlar değil. Hikmet Çetinkaya'nın, lspanyol şairi Jorge Guill'in yaşamöyküsünden yola çıkarak hazırladığı ve çağrışımlarından esinlenerek kitabın bütününe uyarladığı bir deneme aynı zamanda 'Gülün Olüm Yüzyılı'. Cumhuriyet gazetesinde cumartesi ve pazar günleri yayımlanan yazılarından oluşan kitapta Çetinkaya'nın hiç yayımlanmamış yazıları da yer alıyor. Kitapla aynı adı taşıyan ilk bölümdeki yazısında, güvenlı bir ıımut, göğün bağrındaki yaşam ile Arjantinli şair Jorge Luis Borges'in fırtınalı yaşamı iç içe. Arduvaz tahtalarda yazan bir isim gibi Rusya'dan îspanya'ya doğru bir yolculuğa çıkartıyor ve Arjantin'de şair Borges ile buluşturuyor bizleri. Ve sevgiyi, yalnızlığı, hüznü, bir yerde yakalayıp başka bir evrene, başka bir ıklıme taşıyor. Yaşamın sığ değil dcrin sularında kulaç atan, zorluklarla mücadele eden, umudu ön planda tutan, sevgiyi çoğaltan bir öykü anlatarak. UMUT VE AŞK Umut, ille de umut ve aşk diyor Hikmet Çetinkaya... "Yıldızlar kavşağında durmalı insan... Umutlarını hiç yitirmemeli... Insani harflerin içinden seyretmeli dünyayı... Yılmamalı!.." diyor. Gülün Ölüm Yüzyılı'nda uyuyan ırmakları buluşturuyor. tnatçı, korkudan tireyen aşkı gündeme getiriyor. "Sevgisiz bir yaşam olmaz" sözleriyle, hoşça kal diyenlerin, elveda diyebilcnlerin, terk edilişin/edişin ardındaki, kovuğuna çekili 'sevgi'ye işaret ederek. Gerekirse acının içinden gelecek olan sevinçten çekinmeden. Sabri Altınel'in 'Taştan Sesten Bir Denize' adlı şürinden dizeler anımsaya/anımsata... "Şafak söktü sökecek /Bir kıymık kopuyor ufuktan / Bizim olan bir dünyada / Duyan ve susan / Umudun ve sabnn vakti yok artık / Suyun ve ekmeğin vakti yok / Acının içinden geliyor sevinç / Ve gecenin içinde aydınlık." Fazla manevi, içsel bir dünya olarak algılanıp itilir şiir. Yazık ki nice toplum şiirden uzak durur, sakınır, diyorum. "Doğru. Nedense böyle bu. Oysa dünyayı algılayabilmek, yaşamı görebilmek, çoğaltabilmek için başvuracağımız kaynakların başında gelmeli şiir. Şiir aşktır, şiir sevgidir. Ve umuttur, umut. Bakmak ve görmek gibi... Farkına varmaktır" sözleriyle kanımı paylaşıyor Hikmet ÇetinkayaBu bağlamda 'Gülün Ölüm Yüzyılı'nda aşk, sevgi, umut var. Terk edişler, hüzün ve acı var. Ama Türkiye'nin, yaşadığımız coğrafyanın fotoğrafı da var. Çetinkaya, şiirsel dille aşkı, sevgiyi, umudu yüceltirken salt manevi dünyanın koridorlarından değil yabanıl gerçeklerine göndermeler yaptığı reel dünyadan da kesitler sunuyor, imge denizinden süzerek. "Yazık edildi" dediği çağımızın suretinden dem vurarak canı çekmezce. Savaşa, işgale, kıyıma, işkenceye, faili meçhullere, SANSÜRE DUR diyor, demezlere, 'dedirtmezlere' rağmen, gözüne gözüne. Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide yıldızlar kavşağında dururken aydmlık günlerin özlemi içinde olduğunu anlatarak: "Türkiye'de 1990'dan 2005'e kadar geçen 15 yıllık sürece baktığımızda tüylerimiz diken diken oluyor. Susurluk'ta ortaya çıkan devlet içinde örgütlü silahlı güç, faili meçhul cinayetler, yoksulluk, yoksul insanların, tarikat şeyhlerinin eteklerine yapışması, hepsi iç ıçe. Ulkemde ne başbakan, ne bakanlar dinci terörden bahsetmiyor, El Kaide'nin Türkiye'de taşeronlarının nerelerden bcslendiğini anlatmıyorlar. Televizyonlarda tartışanları, yorumları, haberleri izlediğimizde ne görüyoruz? Kocaman bir hiç. OnK İ T A P S AY I 804 H ikmet Çetinkaya imzalı 'Gülün Ölüm Yüzyılı' (Günizi Yayıncılık)... Derdi düşü, rengi sözü deli mavi bir kitap... Açmazlarda yaşayan bizleri biraz soluklandırmak, yaşamı sevdirmek için yazılmış... Katillerden hesap sorulmadığı bir ülkede yaşamak ... Sosyal devlet yok... îhmal kemikleşmiş. Kıyakçdık da öyle... Eşitlik mi, o da ne? Faili nıeçhuller mi, alışın alışın!.. Din baronları, tarikatlar, çeteler, eroin kaçakçıları, mafya liderleri 'yurtsever' artık!.. Derin devlet ulvi! Işkenceciler baştacı. Türk Islam sentezi ırkçı dinci kadrolann elinde. Varoşlar kaynıyor. Büyük kentlere göç altnış başını gitmiş. Kent canhıraş. Eğitimli, eğitimsiz 10 milyon işsiz. SEKA'nın faturasını işçilere çıkaran zihniyet dört başı mamur. 'Yandaşını zengin et' zihniyeti tuz biber. Değişen dünyanın değişmeyeni baskı ve adaletsizlik hükmünü sürüyor. Insan hakları çiğneniyor Türkiye'de, hâlâ!.. Türkiye, AB'nin kapısında teslimkâr, sinirleri bozuk, itilmiş, dürtülmüş. Yüz yüze olduğumuz gerçeklik bu kadarla da bitmiyor. Köşe yazarının dizelerinde boyveriyor kimi kursaklardan inen akçe akçe yeşil sermayeler. Yıkıntıların üzerinde canla başla çalışan insanlar. Yüzlerine korku sinmiş savaş acdı anne babalar. Düşleri yitirtilmiş, yaşarken ölü çocuklar. Sömürünün karşısına çıkan emekçi yığınların, biraz sevda biraz ay ışığı bayramı 1 Mayıs'ların, öcü gösterildiği çocuklar. Hani o karanlıkta kaybolan yıldizların, çığlıklarında buluştuğu, erken büyümüş çocuklar. Acıya, hor görülmeye mahkum edilmiş kadınların yanı sıra dinci gönüllü hemcinsleri. Sıkmabeyinler... Ote yanda yeniden 'hortlatılan' teröre, töreye, işgale direniş... Örgütlülük... Hikmet Çetinkaya'nın dediği gibi, uyku dolu bir zamanın, bir kopuşun, çığüğın tutsağı olmamalı insan dediğin. Kaypaklığın, insan harcamanın, yaşam biçimi olmadığını anlamalı. Açığa çıkarmayan şafağın seherini, inişleri, çıkışları, gelgitleri duymalı ve yaşamalı. Sevmeli, sevgiyi örmeli, türkülü, çiçekli dallarda çoğaltmalı. Irak'ta ölen çocukları, ABD işgalini, bombalanan kentleri özgürlük ve de16 J mokrasi olarak görmemeli. Eğer gazeteciyse kalemini satmamalı. Ulusalcılığı, yurtseverliği kör milliyetçilik sanmamalı. Faşizmin ne olduğunu bilmeli. Yoksullu ğun smırında milyonlar olduğunu bilmeli. Sevgiyi yitirmemeli. Kadere boyun eğmemeli. Kıyımın, baskının, işkencenin, yurtseverleri, demokratları, sosyalistleri işsiz bırakmanın, zulmün adını, şeyhleri, şıhları, tarikatları ihya eden, 12 Eylül'ün ne olduğunu unutmamalı. rumsuz geçiştiriyorlar. Sivil kıyımda rekora koşan bir Irak, savaşın açık hava müzesi değil sanki. Felluce'de 1500 sivil ölmedi, değil mi? Laik Cumhuriyet demek, ülkenin bölünmez bütünlüğünden bahsetmek zinhar 'sakıncalı' sanki. Temeller sarsılıyor art arda. Neden? Kamuoyu kanıksasın diye. Kanıksasın ki sorgulamasın. Değil mi ya? Bir dönem Güneydoğu kan gölüne evrildi. Durdu derken tekrar başladı. nsanlarımız ölüyor. Türkiye nereye gidiyor? Kimseden hesap sorulamıyor. Bugiin devlete borcu olanlar ya da bankalannı hortumlayanlar V1P salonlarından eşlerini yolcu ediyorlar. Banka patronlanna ayrı ayrı muamele ediliyor. Güçsüz ruhlar, tribünlere oynayan, korkaklar, satılmışlar, ikiyüzlüler çepeçevre. Kan, isyan, şiddet ortamında efsunlanıyor kitleler. Ortaçağdan gelinen süreçte artık daha çok ölüyor, öldürüyoruz. Geriye dönüşün böylesi... Dünyada tutuculuk bir garip yükselişte. Ölüm yüzyılı... Alev kuşağı... Cahit Irgat'ın şiiri ne de güzel anlatır halimizi: "Birer birer dert yanıyor Gaziler: / Biz ne kazandık bu harpte? / Kesilen ayaklarım / Ama siyah gözlük lazım / Görme TOPLUMSAL D A G I L M I Ş U K Şalaklar söküyor... Gökyüzü, bir açık bir kapalı. Çağrışımlar, çağrışımlar... Uzaklara gitmeye gerek yok. Bingöl, Muş, Mardin şuracıkta. Adım başı, kışlaya benzeyen camiler; süngüyü andıran minareler, kaçak Kuran kursları; kara çarşaflı kadınlar, sarıklı, cüppeli, çember sakallı erkekler... Az ötede kaçak apartmanlar!.. Blucinli kızlar, erkekler, gazinolar!.. Televizyonda da televole... Toplumsal dağılmışlık, kaos diz boyu. Kültür ortamına, sosyal hayata, her alana bıçak vurulmuş. Gazeteler Allah'a emanet. Televizyonlar da öyle. Demeçlerde kaypaklık diz boyu. 'Yorum' yok. Kınama yok gibi. Aymazlar, terörü, işgali, din baronlarını yo Î SAYFA C U M H U R İ Y E T