22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

r başa bırakmama çabasını cok daha başanlı bıçimde yıllardır kendi kcndine yaptığını lark eden ' asteğmen gökyüzünü de Vaıı'da kcşfeder, yeryüzünü de! "Gökyüziine veni ycni baktığının farkındaydı, ^imdiye dek buna pek zamanı olmaınıştı. Doğrıısıı yaptığı o kadar çok şey vardı ki, gökyüzüne bakmanın diğerlerine göre hiç önceliği olmamıştı ya da şiındiye dck hep kaçmış ve hayatını gökyüzüne bakmamaya ça lışarak yaşamıştı." Yaşamı boytınca kendisiyle baş başa kalmamaya çalışmış, işivle, neon ışıklarıyla, perdedeki yanılsamalarla, içkiyle, pek azının adını anımsayabildiği kadınlarla kendini oyalayan "kahraman" asteğmen, bütiiıı bunları kaldırıp yerine daha bilinen, cvlilik gibi alışdmış bir hayat koymak ister ama bu hiç dcnememiş biri için sadece yeni bir oyalanma seklidir. Kabullcnebileceği bir kimlik bulamadığı belirtilen asteğmen, bazı gecelcr kaldığı lojmandaki odasında, aynanın karşısına oturup tabancasını başına dayar, dakikalarca tetikteki parmağını ya da kalkik horozu seyreder. Hayır, intihar etmez! Ama bu kimlik arayışının yoğunluğu, unııtmak istediği anının onu "şu denfi" etkilemesine nedcn olur: Asteğmen ve bırliği, Cudi Dağı üstündc antik kalıntılar buJunan bir bölgede kazı yapan yabancı arkeologların güvenliğini sağlamakla görevlendirilir. Kazı gözetmenı Rawlinson'la asteğmenin tartışmayla başlayan ilişkileri dostluğa dönüşür. Doğu filolojilcri mezunu olan, Sümer dılini bilen ve îstanbıd Eski Şark Eserleri Müzesi'nde henüz kopyası çıkarılmamış Sümer tabletlerinin çevirisiyle uğraşan Rawlinson, daha sonra havaünı Türkiye'de iş yapan yabancı şirkctlere danışmanlık, iş takipeiliği, rehberlik ve milımandarlık yaparak kazanan bir Aınerikalıdır. Bir ara bir petrol arama şirketinin ckip gözetmenliğini de yapar. Uzun süre Güneydoğu iLlerindc yasamıştır. Ardından ortakları yabancı bir hastanede yönettcilik yapar, sadece çeviri vc makalelerinin seliriyle yaşayabileceğini anla yıııca da işi bırakıp zamanını müzelerde ve kürüphanelerdegeçinniştir. Rawlinson, asteğmene çeşitli nikâyeler anlatır. Bunlardan biri de en büyük güciin dinginlik olduğıına ilişkindir. Rawlinson kimi zaman kişıîeri, kimi zaman olayları tanıdık gelen, ama aynntıları asteğmene şaşkınlık vercn başka öyküler de anlatır. Ta ki üç ay sonra tabancayla intihar edene dek. Kendini öldürdüğü gece de anlattığı dokuzuncu hikâyesinden sonra asteğmene anlatacak öy kübii kalmadığını söylemiştir Ravvlinson. Ama asteğmenin hayatını değiştiren olay, birtakım garip davranışları olan ve bir buluntuyıı ve ycni keşfedilen bir mağarayı "sudan gerekçelerle" kapattıran Rawlin son'un ölümünden bir giin sonra, askerli ğinin bitmesine bir ay kala gerçekleşir. Askerlerle birlikte pusuya düşüriilen asteğmen ölmez, ama timindeki on beş asker hayatını kaybeder. Yüzü dipçik darbcleriyle parçalanan asteğmcn yedı operasyon geçi rir, kırık elmacıkkemiğiyle yaşamak zorundadır artık. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra dört kez ziyarct eden nişaniısı taraândan da terk edilir. Kaybettiği askerlerini unutamayan, gördüğü ner şeyi adlanyla, yüzleriyle, sesleriylc eşleştiren ve ordunun bağladığı maaşla karnını doyurmak için evden çıktığı ıssız saatlcr dışmda pek kimsenin göremcdiği asteğmenin yer aldığı hikâyedeki fotoğrafsa, "taburcu olmadan önce birliğindcn hastaneye gönderilen bavulunun içindcn" çıkar. Ama öykünün sonunda o fotoğralı daha tazla büyütmenin artık gereksiz olduğu da çıkar ortaya! Aynntı zenginliğiyle ve en trajik olayı bi le, fotoğraftaki herhangi bir figürii anlatırmı^casına serinkanlılıkla tanımlayan üslııbııyla iki, üç kez okunmasi ecreken bir öykü "Davetiye." Yeniden olcunma ilıtiyacı duyurmasının en önemli nedeniysc kurgudaki ustalık. Başta da söylemiştik, Karcilı lar öyle bir labirent oluşturııvor ki bütiin tamamlandığında bile başa donme gereği duyııyorMinuz. Kurgudaklustakk Yalnız ba^a mı? Bazen dc bir önceki öyküye! "Dehanın Sınırları" adlı ikinci öykiide anlatılan fotoğrat da "ansiklopedüerde, biyograHlcrde, tarih kitaplarıııda rastlanmayan bir totoğrai olsa da, göninen tek kişisi dikkate alındığında birçok askerin c^yalan arasında bulıınabilecek, bir masanın üstünde unutulduğunda kolaylıkla bir ba^kasına ait olduğu düsiinülerek onun bavuluna konulabilecek denli anonim bir fotoğraf." Kimin olabilir sizce bu totoğrai? Isterseniz biraz daha ipucu verclim: "Adam, gösterişli mobilyalarla döşenmiş bir salonun sonundaki saten pcrdeleri aynı kumaştan kurdelelerle pervazları na bağlanmış geniş bir pencerenin sol köşcsinden, karla kaplanmış bakımlı bahçenin, yaprakJarı dökülmüs sık ağaçların, yiiksek bahçe duvannın dıbindeki ahşap nöbctçi kuliibelerinin çok ötesine, onunla aynı yerde dursa da başka kimsenin göremeyeceği bir yere bakıyor. Tüten, f iltresiz bir sigara tuttıığu sol eli göğsünde duruyor, sağ eli ropdoşambrının cebinde." Onunla aynı yerde dursa da başka kimsenin göremeyeceği bir yere bakan kişi malum; Mustafa Kcmal Atatürk! "Dehanın Sınırları" ram bugünlerde okunmasi gereken bir öykü. Kemal Paşa, hikâyede sandalyede oturan, hemşirelere aldırmadan alnındaki tcrbezini ıslatıp değistiren, kısık scsli sayıklamalarını anlamlandırmaya çalışan Ismet Paşa'yla Atarürk'ün çekilnıemiş fotoğrafı da anlatılıyor öykiide. "Bir ara kendine gelip başuıda beklcdiğini gördüğünde gülümsemeye çalıştığını fark cdip umutlanarak, eÜni elinin üstüne koyup o da gülümsemişti." Bu öykünün totoğraiında Fethi Okyar, Refik Saydam, Rmrullah Asaf ve Kılıç Ali gibi tarini şahsiyetler de ycr alıyor, Fevzi Çakmak da. Ama sonııncusunun durumu epey dramatik. Musul'un kaybedilmesinden Fevzi Paşa'yi sorumlu tutan Atatürk'ün tepkisi şöyle anlatılıyor: "Sustu. Birkaç kere daha kesik kesik öksürüp mendili ağzından çekti. Sağ clini birden Fevzi'nin başına dayadı, elinde aJtıpatları vardı. Bir pamuk ipliğinin üstündesin Paşa, bir yanın hiyaneti vataniyye, diğer yanın vatanperverlik. Şimdi şu tetiği çeksem ne yana düşersin?" Bu öyküyü anlatmak zor! Karcılılar'ın Türkiye'nin kırılma noktalanndan biri olduğu bugün çok daha iyi anlaşılan bir konuyu, olayı, fotoğrafı seçmesindeki isabct de, anlatımındaki çarpıcılık da "Dehanın Suıırları" öyküsünün ders kitaplannda yer almasını gerekli kılıyor. ce Empire States'i ve Beyaz Saray'ı yıka caklar. Sonra ülkedeki tiim etnik grııplar yerkapmak için birbiıinegirecek (...) Ide olojilerin sonuyla birlikte uygarlıkJarın da sonu gelecek. Karanlığın, karmaşanın, çözümsüzlüğün ve anlaşılmazlığın dönenıı geliyor. 'l'erör örgütleri devlet kurumlarının içine sızacaklar, böylece gizlenmdcrı ve korunmalan çok kolay olacak. Sızdık lan devletin simgelerine saldıracaklar; diline, dinine, bayrağına, kahramanlarına saldıracaklar. Insanları acımasızca öldii recekler. Katliamlar olacak ve korku başlayacak. Hiçbir zaman yılmayacaklar; ta ki istediklerini elde edenc dek. Sonra yeni den parçalanacaklar; yeniden, yeniden yeniden parçalanacaklar; ta ki hicbir ülke kalmayana dek. Gelecek yüzyılaa sadece şirketler olacak adamım, kendi güvenlik sistemlerini, ordulannı kunnuş büyük şirketler. Devletlerin yerini büyük şirkeder alacak." Yakın tarihin epey aşina olunan bir konusu ele alınmasına rağmen oyküdeki başannın sırrı aynntılar, kureu ve bclgesel anlatımda. Karcılılar bu öyküdc de birtakım şifreler yaratıp, o şifreleri okurla birlikte çözüyor ve ilginin dağılmamasını sağlıyor. Onun en önemli özelliklcrinden bi ri bu zaten; en basit konııyu bile gizemli bir yola sokmak veya bir puzzle'a dönüştürmek. Bir sonraki öykü, "Değişen Yazgı" da sözcüğün tam anlamıyla bir puzzle... Üstelik bu kez yazarın kendisi ve yazma amacı da yer alıyor parçalar arasında. Fotoğraf Hıkâyeleri'ni ilk kez elinize alıp şöyle bir karıştırdığınızda bu öykünün yer aldı ğı sayfalar gözünüzc çarparsa iki düşünce geçeccktir zihninizden. Önce yaklaşık bir sayfayı tutan ve üç büyük harftcn oluşan şifreler dizisine balap "bu neyin nesi" diyeceksiniz, sonra o şifrelerin öyküde nasıl ve neden yer aldığı mcrakı. Bu tür konulara ilginiz olmasa bile öyküyü okuduğunuzda şifreleri de çözeceksiniz, şifrelerin aslında yazınsal bir metnin en sağlam par çalarınaan biri olabileceğini de. Nitekim Karcılılar, kahramanlarından birinin ağzından Schiller'in şu söziinü anımsatıyor: "Berraklığı karışıklık getirir ve hakikat uçurumdur." Bu ııçıırıımun kenaıınuaysa yine yakın tarihe ilişkin olaylar ele alınıyor. Lozan'daki Musul tartışması, Türkiye'nin NATO'ya girmesi, Murshall Planı, silahlı cy lemciler, hem sağ, hem sol örgürlerı kışkır tan vc besleyen gizli bir kıırum hakkında yüksek rütbeli bir askerden bilgi alan ve tam bunları yazmak üzcreyken öldürülen Milliyet gazctesinin eski Cienel Yayın Yönetmeni GazeteciYazar Abdi tpekçi'nin katledilmesi vs. Bu öykü de çarpıcı bir sonla bitiyor ama bir o kadar çarpıcı olan da 12 Eylül öncesinin "terörist" a)an provokatör tipolojisinin kendi ağzından verilen özellikleri: "Milliyetçi değilim, hatta tam tersi, her şeyden nefret eden biriyim. Bütün kurumlardan nefret ediyorum. DevletJerden, dinlerden, dairelerdcn, şirketlerden, okul lardan, ailelerden nefret ediyorum. Gclcneklerden, öğretilerden, alışkanlıklardan, kutlamalardan, törenlerden nefret ediyorum. Bu yüzden düzenli ve sistemli görünen her şeyi bozmak istiyorum. Bunun milliyetirrıle ilgisi yok, bir Amerikalı olsam da bunu yapardım". 12 Eylül öncesindeki bu "rip"in fotoğ rafuıı "Değişen Yazgı "da çeken Karcılılar bir sonraki öyküsünde, "Kahraman ve Hain"de de daha yakın bir tarihin kesiti ni yansıtıyor: PKK'yı! Üyuşturucu ticaretiyle silahlı "mücadele"nin ortasindaki bir örgütün de, Abdullah Öcalan'ın da yer aldığı öykü, öyle aynntılar taşıyor ki, okur bazen bilimkurgn bazen de beİBCsel bir metin okııduğu duy gusuna kapılıyor. "Rastlantı" adlı öyküde fotoğrafın kad rajında Cumhuriyct in büyük kalemi Uğur Mumcu'nun bir yazısı görülüyor. Yazının . okunabilen ve öyküdc yer alan kısmından bir paragraf şu: "Kurtuluş Savaşı'nı hcrCUMHURİYET KİTAP SAYI Yakın taplhelHskln... Ahmet Karcılılar'ın romancılık anlayışı. Türk edeblyatının uzun zamandır eksikllOlni hlssettlği ya da uzak kaldıflı bir kurmaca anlayışına ve dil kullanımına dayanıyor. Ismet Paşa'ya şöyle gürliiyor: "Onca sene binlcrce vatan evladının can vcrdiği muharebelerde, o kadar iblisekarşı direndiğin Mudanya'da, Lozan'da kazandıklarımızı üç günde kaybettik Paşa! îki senedir itinayla takip ettiğim plan birkaç basiretsiz yüzünden üç günde bat tı. Musul'u kaybettik Paşa! Musul'u kaybettik, sen neredesin kuzum? Biz Kıbrıs'tan Musul için vazgcçmedik mir> Ada lan Musul için Italyanlara..." Öksürük nöbetiyle kesilen bu konuş ma kadar, tstanbul'dan Ankara'ya apar topar çağrılan Ismet Paşa'nın Atatürk'ün odasına girmeden önceki sahneyi anlatan satırlar da çok çarpıcı: "Şimdi karşısında dimdık dııran adamın yatağının bulunduğu diğer odaya hemsirclerin birınin girip diğerinin çıktığını, kapının yanına çökmüş Asaf ve Rıza'nın başlârını tutup sar sıla sarsıla ağladıklarını görünce dıırumunun sandığından daha kötü olduğunu anlamış, içindeki korkuyu bastırmaya çalışa rak odasına girmişti. Sağdı, ama on gün dürkomadaydı." Sabaha dek Atatürk'ün başucundaki Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin fotoğraflandığı bir başka öykü de 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980'e göndermelerin yapıldığı "Esnek Karşılık." TüıiuyeABD üişkileri, dalıa doğrusu ABD'nin Türkiye'yi "kullanmak" için yaptıkları, çok başarüı bir kıırgu ve aruatımla yansıtdıyor bu öyküde. Kıbrıs sorunu, ABD'nin Türkive ekonomisindeki etkisi, I'ürk Ordusu'ndaki Amerika düşmanı subaylar vs... ABD'lı General Ryan'ınl2 Mart'ı kastederek I'ürk General Yavuz Gökçeboz'a söylediklcri de zamanın manzarastyla pek ilgili: "Ülken senin eibi onurlu askerlerle dolu, ama treni on yu önce kaçirdınız. Hata yaptınız, hem dc büyük hata. ülacaklann önüne geçmeye, tarihi değiştirmcyc çalışiyorsunuz. (...) Sizi Sovyetler den korumak için Suriye ve Irak'ı işgal etmenizi söyledik, ama siz ne yaptınız? Darbe! Hâlâ darbe yapmayı düşünüyorsunuz, darbe, darbc, darbe..." Oyküdeki Amerikalı General Ryan'ın geleceğe ilişkin öngöriisü de Karcılılar için artı puan: "Amerika en kötüsünü yaşayacak. Ön J SAYFA 8 699
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear