22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

0 K U R L A RA "Anîik dönemde Yunan ve Komaldar edebivatı üdysseia'yı ezberden okuyan eski Yunanlılar ile yazıdan okuyan bızler aynı edebı hazzı mt altyoruz? Soğuk mermerler üzerine kazınan ve sitndi büyük bir hayranlıkla seyrettiğimiz sekil ve metinler 2500 yıl önce nasıl bir coşkunun ifadesiydi? Bildiğimiz anlamda edebiyat nasıl olustu? 'Edebiyatın Yaratıksı, bu ve benzeri birçok sorunun yanttını ararken eski Yunan ve Roma'da gündelik hayata, kurumlara ve toplumsal yapıya yönelik birçok pencere açtyor. Edebiyatın geçmişine doğru çıkılan bu zevkli yolculuk esnasında şölenlerin, törenlerin, kişi, ailc ve toplumsal iliskilerin bilmediğimiz birçok aynntısına rasthyoruz. Üstelik kitabm yazarı Ftorence Dupont "20. yüzyılın bu son döneminde, coğrafi yolculukların bizi ulasttrabileceği başkayerler pek kalmadı. Ben'in bir Baskast oldug'unu gözlemlememiz için, bir süre sonra, zamanda yapılacak yolculuklardan baska bir sey kalmayacak elimizde" diyerek bu yolculuğa mecbur olauğumuzu, böylesi yolculuklar aracılığıyla Avrupa kültürünü oluşturan yazt ve ayin siiri geleneklerinin kökenleri* ne inebileceğimizi gösteriyor." Yukartdaki sattrlar "Edebiyatın Yaratıftşt'nın kapağtndan altndı. Kitabtın içi sizleri bekliyor. Bol kitaplı günlerl... i^W^3 tllll NHul " t"^, 'TCTUI ilflfll Kalafata çekilmiş hikâvelen C Şehir Kulübünde masalan donatam Kırıkları, Erdal Öz'ün Itıl.ıl <)/ mış, bütün adliyeciler orada, kasadördüncü hikâye kitabı (.AM ba eşrafı da, ileri gelenleri de. Her(Can Yayınları, 2001). KiKllilkl.MİI kes orada. "Içiyoruz." Derken titapta on hikâye var. Ne var ki bun* yatrocular geliyor. Yeşil Ceket kıların yedisi kalafata çekilmiş hikâzıyor: "Geldiler. Aaa, bir baktım, yeler. (Bilmeyenler içın: "Kalafata Î'anlarında iki kaknem karı." (Ançekmek": "Onarma, tamir etme" atıcı kızıyor: "Bakmış. 'Baktık' dedemek.) Cam Kırıkları (1962miyor, 'baktım' diyor.") Masadaki 2001), O Eski Denizler (1960! arkadaşlarına rezil olmuş. (Anlatı2001), Karanhkta Sulara Bata Çıcı savcıya fena halde kızmış: "Sayka (19582001), Babam Resım cıbozuntusu..." diyor.) Savcı, "GiYaptı (19612001), Onca Sevişmedin ulan şu iki tiyatrocu kızı alıp getirin otelden Sonra (19982001), Dövmeye Geldiler den," demiş. "îki kızı da battaniyelere sanp (19992001), Iki Güzel Kadınla (1995getirmişler. "Gülüyor." Anlatıcı da gülü2001). yor: "Keyifle gulüyoruz." Savcı, "Esmerini Dedem Bana Küsmüş (1999) ve Tam De Kaymakam Bey'e gönderdim. Sarışını ben nizeAtlarken(1998). aldım. (...) Sabaha kadar... Hem içtik, Seygili 'Acı' (1998). (Bu hikâyeden bir hem..." diyor. clestirimde söz etmiştim.) Anlatıcı bıkıyor savcının gevezeliklerinllk hikâye, kitaba adını veren hikâye: Cam den: "Bakınıyorum; boş bir masa olsa kalKırıkları. kacağım. Içerisi tıklım tıklım dolu. GarsonHikâye, "Yeşil ceketlisi anlatıyor." diye dan kavun istiyorum. Sigara yakıyorum. başlıyor. Anlatıcı, "masanın ııcunda". "MaÖnümdeki rakı bardağı terlemiş. (...) Birsanın öbür ucunda iki kişi daha. Uzunca bir den bir boşlukta gerilere çekiliyorum." masa. Benim karşım boş. Içerisi dumanla kaplı. Gözlerim yanıyor. (s. 9) Isyan ediyor anlatıcı: "Sıkıldım. Kalkmak 5 istiyorum. Iskemleye yapışmıs gibiyim. Biri Yesil ceketlisi" (Bundan sonra "Yeşil Ceyardım etse. Şu adamlar sussalar. (...) Geceket" oiyeceğim.) "hem içiyor, hem anlatınin içinde yürüsem..." Ve çekip gidiyor. yor": Bir gecede ne kadar para harcamış; Bir hikâye için uzunca bir özet... bilmem ne kulübünde aşka gelip nara atSeygili Doğan Hızlan, 22 Eylül 2001 günmış, silah çekmiş, sonra da kapı dışan edillü Hürriyet'te Cam Kınklan için o yorummiş; bes parasızlıktan parkta gecelemiş, sonları yazmasaydı bu eleştiri bu kadar uzamara ernekli bir albayın paltosunu bozdurup yacaktı. kendine ceket yaptırmıs... Şöyle diyor Doğan Hızlan: "Cam KınlclaYeşil Ceket, alıyor İÇKİ bardağını, anlatın, insanın insanla varolduğu, başkasına ancının karşısına oturuyor, hiç tanımadığı anlatma ihtiyacı içinde çırpındığımız günlerin latıcıya, Bakın bu anlatacağım olay çok ilöyküsü. / Erdal Öz, görünenlerin, yaşananginçtir." diye başlamak ıstiyor. Anlatıcı, Yeların, yaşadığımızı sandıklarımızın, belki de şil Ceket'in sözünü kesmek için, "Bana mı başkasına naklederken, o anda uydurduğusöylüyorsunuz?" diyor. Yeşil Ceket, anlatımuz yalanların ardındaki öykü özelliğini yacının dinlemek istememesine karşın, "Dinkalıyor. / Geçmişte bugünu yakalamak, ya le. Savcıydım o zamanlar." diye başlıyor. Anda bugünü geçmişin projeksiyonu olarak latıcı, gene konuşmak istemediğini belirtiyor: "Siz mi?" kullanmak, bu Gene de Yeşil öykülerin dikCeket'in konuşkati çeken nitemasını önleyeliklerinden biri, miyor; Yeşil Cebana kalırsa biket, başhyor: rincisi. / Savcı "Dinle. Genç, olduğunu söyleyakışıklı. Savcıyyen birinin, dım, bilmem anmeslek gücü ile latabildim mir" birlikte, bugün Bir tiyatro toplubiraz özledıği, luöu gelmişti kabiraz övündusabaya." ğü, biraz acısını çektiği günlerin Anlatıcı, Yeşil anlatüışı." Ceket'in gevezeliğine kızıyor: Anlatıcı, sav"Kasabaya bir ticının gevezelikyatro topluluğu lerinden bıkmış, gelmiş. Savcıybos bir masa mış bizimki. Kızbulsa kalkacak, lardan ikisi çok Doğan Hızlan güzelmiş." Bir "İnsanın insanla şey söylemiyor varolduğu, başavukata ama ankasına anlatma latıcı öfkelenmeihtiyacı içinde ye başlıyor. Yeşil çırpındığımız Ceket, arada bir, günlerin öykü"Savcıydım; bilsü." diyor! mem anlatabilDurmadan dim mi?" demedinlenmeden yi ihmal etmiyor. "başkasına anlatan , o Allahın Yeşil Ceket, 608 TURHAN GÜNAY MİT/MP Imöyaı sahibl: çağ Pazarlama Oazcte Dergl Kltap Basın ve Yaytn A $. Adına Berln Nadlovavın Danısmanı. Turtıan cünay o Sorumlu Müdür: Flkret llklz oCörsel Yönetmerv Dllek llkoruro Basta: Caâdas Matbaacılık Ltd. Stl. oldare Merkezl: Türkocaflı Cad. No: 3941 CaflaloOlu. 34 334 İJtantoul Tel: (212) 512 05 050 Rekiam: PuWi Media belası avukat! Bir diyalogyok! Anlatıcı, "Biri yardım etse. Şu adamlar sussa!" diye fer 1 yat ediyor "Geçmişte bugünü yakalamak ya da bugunü geçmişin projeksiyonu olarak kulldnmak" diyerek bir şey anlatabiliyor mu Doğan Hızlan? "Sıkıldım. Kalkmak istiyorum!" tşte, sıkı1 lan bir insanın feryadı "Şu adamlar sussalar!" Anlatıcının derdi, bu! Sevgili Doğan Hızlan, bu sözlere kulak vermivor! "Meyhane Muhabbetlerı ınsan kişiliğinin tortularının masaya dökülüşünün ustaca saptaması." diyor. Oysa diyalog diye bir şey yok! O, savcı olduğunu söyleyen kişi, kımseye konuşma olanağı vermıyor! Sava, "Kaymakam Bey'e esmerini gönderdim. Sarışını ben aldım. Adı Günay mıydı neydi. Sabaha kadar... Hem ıçtik, hem..." diyor Savcı, "Kaymakam Bey'e" kadın yolluyor düpedüz pezevenklik yapıyor ve sevgili Doğan Hızlan, "Savcı oluuğunu söyleyen biri nin, bugün biraz övünduğü, biraz acısını çektiği günlerin" anlatılışından söz ediyor! • "O Eski Denizde" adlı hıkâyede nefis anlatım ustalıkları var: "Kumkapı'da..., duraksıyor, Kumkapı'da demişım, Ahırkapı'da bir ardiyesi vardı Osman Ağa'nın. tki ardiyesi vardı. Bin Ahırkapı'da, biri Ayestefanos'ta..." (s. 24) • "Babam Resim Yaptı" adlı hikâye, "Bir babanın sevgisi işte böyle anlatılır! dedirten bir hikâye... Benim yaşımdakiler, o, "sevgı dolu ama sevgısini açığa vurmayan" babaları çok iyi tanır. "BaDam Resim Yaptı", Erdal öz'ün en iyi hikâyelerınden biri. • "Onca Sevişmeden Sonra" Erdal üz'ün "hikâye zamanı' üzerinde çalışmalarını da gösteriyor. Hikâye "yakın geçmiş"le başlıyor, sonra "uzak geçmiş", ardından gene "yakın geçmiş", sonra gene "uzak geçmiş", kısa bir "yakın geçmiş", ardından "uzak geçmiş"... • "Dövmeye Geldiler", bir yanJan anlatıcının insanca çabalarını gösterirken bir .yandan belli bir grubun gençlerini anlatıyor. Anlatıcı, "O öldürülen devrimciyle cezaevinde yaptığım dağınık konuşmalan derleyip toparlamış, kitap olarak yayınlatmak üzereydım. Yazdıklanmı ele geçirmek, bazı bölümleri çıkartmak istiyorlardı. Biliyorum, dosyayı almaya çalışacaklardı elimden. Bunu Dİldiğim için dosyayı eve getirmemiştim." diyor. Anlatıcı, bir yandan, "birilerinin gülmeyi bile unutturduğu, sert delikanlılarla" uğraşırken bir yandan "kansının halası"nın nastalığıyla uğraşıyor. Arkasında dört kişiyle gelen Mustafa'nın anlatıcıya " Yaşat bu kadını." demesi anlatıcıyı muhtemeİDİr dayaktan kurtanyor. • "Tam Denize Atlarken", bir yandan "Denize uzanan tahta iskelenin üzerinde yan yana sıralanmış beyaz plastik şezlongları (Hepsi tutulmuş!) , "Ege'nin en sıcak günlerini" anlatırken.birdenbirbaşkadünyayı, bir cehennemi gözler önüne seriyor: "...Hastanede duvarfarla çevrili beyaz bir dünyada günlerce, aylarca bir türlü geçmek bilmeyen günler. Yaralılar, yarım gövdeliler, onların ağlayıp sızlanan yakınları, ilaçlar, ilaçlar.../Yıldızsız gecenin koyu laciverte çalan karanlığında karşılardan gelen kıpırtılar, sesler. Doğanın kendi gece sesleri değil bunlar; canh birilerine aitler. Her sese, her kıpırtıya ateş ediyorsun. Vurulmaktan çekinerek ateş ediyorsun. Az sonra yerini değiştiriyor, yine ateşliyorsun silahını. Kimleri vuruyorsun? Vuruyor musun? Öldürüyor musun? Ne kötü! O da seni öldürecek mi? Ölen sen mi olacaksın? Ya can alacak sın, ya canından olacaksın.../ ... Sonra doğan yeni bir günle derin vadiyi aşıp karşı tepelere tırmanış. Yerdeki ölüler. Nedense ölülerin hepsinin parçalanmış tanınmaz yüz len. Bunun, vurulup öleni geride bırakıp kaçarken tanınmasınlar diye arkadaşlarınca yapıldığını anlatıyorlar. Yüzü parçalanmış ölülerden birinin, uzun saçlarından, genç bir kız olduğunu anlıyorsun. Üzülüyorsun. Daha doğru dürüst sevişemeden, okuyamadan, düşünemeden, yasayamadan ölüp, güzel yüzünün hem de arkadaşlannca taşlarla vurula vurula parçalanması..." Okuyun Erdal öz'ün Cam KınkUn'nı...» SAYFA 3 CUMHURİYET KİTAP SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear