05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

dan çıkmayışıyla rahat bir soluk alır. Anne kılavuzluk görevini eskisi kadar inançla olmasa da sürdürür.. Akşam yemeğinde bile siyahlar giyinmektc vc gerdanını kapalı tutmaktadır. îçinde yaşadığı toplumun kendisine yüklediği misyonun baslusıyla kendisi gibi davranamayan bir kadının ilgisini sevdaya dönüştüren tutkulu bir gencin kırılıp ölümü seçişini anlatan bu öykü, toplumsal dayatmaların insanlarırı yaşamlarını nasd yönlendirdiğini vurgulanıaktadır. Borges hayranı olan Alejandra Pizarnik'in Kanlı Kontes" başlduı öyküsü Borges'in yerleştirdiği gelenekten birmasaldır aslında. TeanPaul Sartre'den alınan, "Katil güzelliği yaratmaz; güzelliğin ta kendisidır." sözüyle başlatdan öyküde anlatdanlara gerçekÜk izlenimi verebilmek için, Valentine Perrose'nin, alışdmaddt bir kişilik sergileyen, en az alu yüz genç kızın katili, Kontes Bathory'nin cinsel sapıklıklan ve deliliklerini belgelerle veren bir kitabından yararlamldığı ifade ediliyor. Kontes ortaçağ şatosundaki özel odasında bulunan krallığında tahtına oturup işkenceleri gözlemekte ve çığlıklara kulak vermektedir. "Kontes ölümdür belki. Hiç kimse yaşlanmamayı yani ölmemeyi bu kadar istememiştir. Belki de Kontes bu vüzden ölümün rolünü üstlenmiştir. Çünkü ölüm nasd olup da ölebdir?" Yaşlanmamak için her yolu deneyen Kontes sonsuza kadar yaşayacak kadar taştan bir düşe dönüşerek güzelliğini dondurmak istemekte ve kan banyosunu bde daç olarak kullanmaktadır. günlerinin çoğunu kocaman kara aynasında kendini seyrederek geçirir. KarasevdaJı rulıu, zanıanı ölümcül vekısacdc ömürlü şiddetin öncesinde ve sonrasında asdı görür. Ikı sessizldc ya da iki ölüm arasında hızın olağanüstü kısa anı, kara tutkunun çeşidi kalıplarına bürünür, masum bir sarhoşluktan cinsel sapkınlddarına ve cinayete kadar. Macar Imparatorluğu'nun Uk günlerinden ben ün salan bir sülaledendir ve hanedan armasında kurt dişleri vardır. Çünkü Bathory'ler acımasız korkusuz ve tutkularında gözü karadırlar. Kandaşlar arasında yapdan evlilikler sonucu doğan kalıtımsal sapınçlar ve hastalddar yaygındır. Böyle bir kişilik zemini olan Kontes'in 11 başlık altında anlatdan tüyler ürperitici işkence yöntenderı şurdarcur: Demir Bakire denden ve insana benzeyen robot, gerdanlığındaki değerli taşlardan birine dokunur dokunmaz nareketlenir ve kolları arasına aldığı genç kızı göğsünden fırlayan hançerle öldürür. Gerdanındaki bir başka taşa dokunulduğunda kıındtısız kakr. Bir başka sefer karla kaplı yolda giderken canı sdalan Kontes emrindeki kızlardan birini getirtip onu ısırır ve etine iğne batırır. Onu karda bırakır. Yeniden arabaya alır. Arabayı durdurup çınlçıplak kızın üstüne su döktürür. Gece çöker ve su buza dönüşür. Ya da bıçaklarla, keskin demir çubuklarla bezenmis, yainızca bir kişinin sığabdeceği ve bir makarayla kaldırdaoden kafese kapatılan çıplak bir kız kafese kapatdır ve kafes yükseîtdir. Kontes beyaz giysüer içinde yavasça eğilip kafesin altına oturur. Kafesteki luz meşaleyle itilir; kız demirlere saplanır Kontes'in elbisesi artdc kırmızıdır. Kontes bir sürü uzun boylu, güzel, yaşları 12 de 18 arasında birçok genç kızı işkence odasına sürükler. Ellerini bağlatıp derilcri yüzülünceye kadar kırbaçlatır, varalar şişer kütle haline gelir, maşalarla dağlatır; parmaklarını keser. Çığuklarını duvmamak için ağızlannı diktirir, baydan kızlann bacakları arasına yağa batırdmış vanan kâğıt parçaları tutar. Dikişte kusur bulan Kontes terzi kızlan soyup kara kedilerle dolu bir odada dddş dikmeye zorlar. Insan sütüyle yıkanır. Insan salgısının diriltici gücüne inanır. Özellüde genç kız kanının bunaklık şeytanını yeneceği görüşü yerlesir kafasında. Yaşlı ve çirkrn nizmetçileri bu yüzden, işkence oaasında durmadan atardamar kesip kan biriktirir. Altı yd boyunca hiç hesap vermeden öldüren Kontes 1619'da Kral ın eline kanıtlarıyla ulaşan uğursuz bdgüer üzerine ansızın şatoya gönderden askerlerin, ölüm kokan kan sıçramış duvarlar, sayısız işkence aleti, cesetler ve hücreCUMHURİYET KİTAP SAYI 536 İkl ölüm arasında lerinde ölüm sırasını bekleyen kızlan; Kontes'in odasında 610 kurbanının adlarını ve tanımlarını el yazısıyla döktüğü defteri bulmalarıyla ölünceye kadar şatosunda bir hücrede yaşamaya mahkum eddir. Kontes'in işbirlikçderi yargıç önünde suçlarını itiraf edip anında yok eddirler. Üç yd sonra en ufak bir pişmardık duymadan ve neden mahkum edildiğini anlayamadan öldüğünde çağdışı bir tarihçi, "Tan ağarırken öldü, herkesçe terk eddmişti." notunu düşer. Kontes ve işkenceleri, gemlenemez tutkular kuyusunun diplerini zorlanmış korkusuz biri olarak insan denden yaratığın tam anlarnıyla özgür olmasının korkunçluğunu gösteren bir örnek olarak sunulmuştur. Aynca ölüm korkusu ve sonsuzluk özlemi de güzellik tutkusu evrensel temalar olarak yine karşımızdadır. Angelica Gorodischer'in "tnsanoğlunun Barınağı" başlıkb öyküsü tayfalanyla birlikte bir sabah vakti güneşe yakın üçüncü gezegendeki keşrf sırasında bir kente gi ren kaptanın ağzından anlatılır. Bahar çoktan yardanmıştır, güneşli bir gündür ve çev re ıssızdır. Evler, dayah döşeli, her şeyiyle oturmaya hazır ama bomboştur. Bu esra rengiz ıssızlıktan ürken tavfalar geri dönmek ister ama kaptan sdan zoruyla onları alıkoyar. Kent bütünüyle bir yuva, bir yaşam alanı olarak kurulmuş mutlu, altın ve yeşil bir kenttir. Sonradan karşdaştıklan kent halkından öğrenddderine göre evler çok uzun bir süredir kendi kendderine iş lemiştir. Mekanizmalan onlan diri tutmakla, temizlemekte, yağmurda pencerelerini kapatmakta, hava soğuduğunda ateşi yakıp çarşafları değiştirmekte, bulaşıkları yı kayıp yazm taze meyve suları, kışın rom hazırlamaktadır. Sonunda bir alana gelirler. Galiba göçebeÜkten ve avcddctan vazgeçen insanoğlunun keşfettiği topraktır bu. Kent halkı kıra uzanmış, gözleri iri ıri açık yatmaktadır. Kaptan ve tayfalan bütün çabalarına rağmen onlarla iletişim kuramazlar. Toprakla bütürdeşip kendi değişmez inançlarının derinine gömülerek sessizce ölümü bekleyen; elektrondc evlerinin bakımına muhtaç, kendi kurdukları tepegöz yuvaların güttüğü sibernetik araçlarla yedinlip içirilmeye, giydirilmeye, döllendirilmeye, tarandmaya, kokular sürünülmeye, pabuç giydirdmeye razı olmuşlardır. Insanların tembelldderine tanık olan kaptan, uzanıp ölümü beklemektense savaşı, kıyımı, işkenceyi yeğlediğini anlatır. Insanların rahata alıştıklarında insan olmaktan çıkacakları ve kendi yarattıkları teknolojinin kölesi durumuna düşmekten kaçınmalan gereğini vurgulayan bu öykü belki de insanın gâeceği konusunda bir önsezidir. 1941 Arjantin cjpğumlu Ülady Kociancich'in "Şövalye, Ölüm ve Şeytan" başlıklı öyküsü bütün gün at süren ve babasının şatosuna doğru derleyen bir şövalyenin gece vakti şatonun yakınlarındaki ormana ulaşmasıyla başlar. Şövalye erkek olduğunu kanıtlamak için, savaşkanlığını tartıp yabancı bir ülkede can vermek ya da zafer kazanıp ülkesine dönmek üzere ayrılmıştır baba evinden. Zırhını çdcarıp göle girer. Çınlçıplak sudan çdap ay ışığı altında giyinir. Atına bineceği sırada elinin ydansı kaygankkta nemli bir şeye değdiğini duyumsar. Karanlık çökmüştür ve yalnızdır. Gövdesi oransız ve gülünç, kahkahası insan kahkahasına benzeyen iğrenç kokulu şeytanla burun buruna gelir. Şatoya yaklaşırken, ne o görkemli savaşı, ne savaşın acdarını, ne denizin büyüsünü, ne de yolculuğun çdelerini hiç yaşamamış gibi gelir ona. Onu ayakta tutan tek şey nakfi bir dava uğruna dünyadaki en kutsal şeyi savunmak adma savaşıyor olmasıaır. Alman şövalyelerin hiçbir şövalye örgütüne katdmadığı için sevmeddderi arkadaşı Guy'u düşünür. Bir süre sonra köprüyü geçip bir şenlik ateşi içinde acıyla kıvranan Guy de karşdaşır. Ona doğru giderken halk engeller. Guy'un son söz leri: "Önemi yok." olur. Halk şövalyeyioradan uzaklaştırıp parlak giysder giydırerek annesiyle babasının yanına götürür. Şövalye yanlış zamanda gelmiştir. Uyur gibi yatan babasının başında duran annesi onun gitmesini isr. Babasının öldüğüne, ter. Guy'un ölüme mahkum edi lişine, annesinin ölmek üzere oluşuna tandddc eden şövalye kendisinin de ölüme yazgıL olduğunu anlamıştır. Çaresizdır. Atına Dİnip ormana döner; ölümü beklemeye başlar. Sabah uyandıginda ölmediğini anlar; acının verdiği gu rurla haykırarak ayağa firlar. Yaşaması için bir H B £ L neden kalmadıgını; bu anlamsız yakıp yıkma, bu gözü dönmüşlük ve boşluk duygusu dışında bir şeye inanması gerektiğini düşünür. Suyun kıyısında dd karaltı vardır: ölüm ve Şeytan. Şatoya döner; halkın önüne dddlir ve: "Efendiniz, Dükünüzüm ben" der ve köprüyü kaldırtır. Savaşların, ydumların ve uğruna ölümlerin zafer getirmeyeceği vurguîanan öykü insanın yanıbaşında gezen ölüm ve şeytandan kurtulmak için varoluşunu kanıtlaması gereğini işlemektediı 1928'de doğan Meksika'lı yazar tnes Arredondo'nun "Şunem" adh öyküsü, yetmiş yaşını aşmış enistesi Apolonio'nun ölmek üzere olduğu haberini alıp yola çıkan genç bir kızm hayatını karartan gidişini anlatır. Yalnız ölmeyeceği için sevinen ihtiyar, Tanrı'ya şükürler ederek karşdar onu. Şunem enistesinin bakımını mudulukla üstlenir. Doktor iydeşme belirtderi görmekle bera ber umutsuzdur. Bir gün hizmetçi ihtiyarın ölmek üzere olduğunu haykırır. Doktor ve papaz çağrdır: Cenaze haarlddarına başla nır. Bir süre sonra Şunem çağrdır ve enistesinin mırasçısı olabdmesi için ölüm anında nikâh yapdması isteği iletilır. Baskı altında "Evet!" der. Günlerce süren yağmuru dinleyerek ölümü gözlemeve başlar. Ölümle yaşam arasındaki bu bekleyiş bir karabasandır. Bu ölümcül bir oyundur; ihtiyar bir türlü ölmek bilmez; ölümle umut yer değiştirir. Ancak ihtiyar gözle görülür bir biçknde iydeşir. Yan ölü bedeni yavaştan ısınır ve yatağında doğrulup şehvetle Luısa yı izle meye başlar. Luısa iğrenti veren bir düş gi bi onunla birldcte olmak zorunda kalır. Kur tuluşu kendi ölümünde görmeye başlar; bir sabah yanına hicbir şey almaaan çekip gi der. Kocasının ölüm döşeğindc olduğu haberini alır. Ihtiyan diri tutan şeyin, duydu ğu kara tutku olduğunu, günahların en kö tüsü olan bu durumdan kurtulması için ölmesi gerektiğini savunur ama döner. Ve kara tutku dıtiyan bir kez daha mezanndan çıkanr. Mutlu olarak ölür. Ancak Luisa eski kendine dönemez; kendini yapayalnız ve kirlenmiş bir günahkâr olarak görür. Başkasının iydiği için kendinden vazgeçen bir kadının, duygusal bir bakışla çevresinin baskı ve etkisiyle hiç istemeaiği şeyler yaparak hayatını mahvetmesini anlatan öykü, kadınlarm kendderini nasd feda etmek zorunda bırakddddarını gerçekçi bir biçimde anlatmaktadır. "Gerillero", 1939 doğumlu Kolombiya'L yazar Albalucia Agel'in kendi kendini sorgulayan bir kadının iç konuşmalanndan oluşan bir öyküdür. Birazdan, kendini, yargı cezalandırmaya gelecek olanlara, onu ele vermediğinde başına gelecekleri düşünür. Konuşmazsa ya üıtiyarlan alıp götürecekler, ya ellerini yakalayıp ateşe sokacaklar, ya da hepsi birer birer üstünden geçtikten sonra Karnını deseceklerdir. Onunla gitmediğine pişmandir. Pantolonu paramparça; beyaz gömleği kana bulanmış bir halde geldiği gece onu içeri aldığına da pişmandir. Çünkü her zaman uyanık davranıp tuzağa düşmeyen Felicidad, ona bakıp ıydeştirmiş, ne kadar yakışıklı olduğunu düşünerek ürpermistir. Iz bırakmadan öldürmek için gelmek üzere olduklarını bderek korkar. Yaşadığı mutlu birleşmelerin tanığı yainızca kendisi ve Tann iken nasd olup da birderinin yargdama yaptığını sorar. Ne yaparlarsa yapsınlar, asla konuşmama karanyla korkusunu atmaya çaJışır. Çünkü o uzaklardadır ve yaşaması, kavgayı sürdürmcsi gerekmektedir. Ağlayıp zırlamayı bırakıp toparlanmaya, kapıyı açıp eşikte dimdik durarak gözlerinin içine Dakmaya karar verir. Bir suçlu de yaşadığı aşk yüzünden acı çeken bir kadının suçluluktan armıp, yaşadddarıyla gururlanması noktasma gelişıni anlatan öykü, kadınların, kendderinde cinsel bir varkk olarak algıladddarı kadınlar üzerinde söz sahibı olma hakkını gören başkalarına karşı, bedeıılerine ve duygulanna sahip çdunalan gereğini vurgulamaktadır. "HauteCuisine", 1928 doğumlu Ampara Davtla'nın, erkeklerle kadınlann düşlerini ve düşlerindeki yaratıkları etkdeyen kısıdamalarmı anlatan bir Öyküdür. Öyküde anlatdan ve anlatıcının asla unutamadığı çocukluk andanndan kalma yaratddar, yağmur mevsiminde bostanlarda doğan, yapraklar arasına gızlenip saplara tutunarak ya da ıslak odarda pusuya yatan yaratıklardır. Pahalıdırlar. Her yağmur yağışında annesinin ustalıkla pişırdiği ve pazar yemeği olarak saptadıkları bu yaratıkların çığlıklarını duyar. Pişerken küçücük siyah bonçuk gözleri yuvalarından fırlamaktadır. Ölmeîeri uzun sürer. Anlatıcıya çektirddderi işkence ise sonsuza dek sürecek gibidir. Birkac kez ahşverişe gönderdiği halde, bulamaaığına yemin ederek eli boş döner. Kuşku üzerinc çarşıya gönderden aş çı, kibirle homurdamarak ve dolu bir bakraçla döner. Bu zor hazırlanan bir yemektir. Önce dibine çimen serdmiş bir kutuya konur, önlerine ender bulunan kokulu otlar konur. Aynı anda bağırsak söktüren otIan keyifle yiyen yaratddar dk günü kutuda geçirirler. Sonra özenle yıkanıp kurutulur, malzemesi katdarak soğuk suyla dolu bir tencereye atdırlar. Su ısınmaya başlayınca yeni doğmuş bebekler, ezdmiş tareler, yarasalar, boğazlanmış kedi yavrulan, isterdc kadınlar gibi ciyak ciyak bağınrlar. Anlatıcının evdeki son günü de zanf bir şölenle onlar yenir. Insanoğlunun kendi zevki için başka canldara verdiği acdara bir örnek olan yaratddar acaba doğa yasası gereği mi böyle tüketilirlerdi? Ne de olsa yaşamak için yemekgerek... 1923 doğurrüu Meksikalı yazar Elena Poniatowska'nın "Gece Ziyaretçisi" başlddı öyküsü beş kocalı bir kadının zina suçundan yargdanmasını anlatır. Sesi dıüyar, kafasınaan geçenler epeski olan Bakanldc temsdcisi yargıç, Bayan Loyden'i aşağdarcasına alaylı sorular sormaktadır. Sorulan sorulara umursamaz ve yalın cevaplar veren kadına hakaret eden yargıç onun aldırmazlığı karşısında öfke krizi geçirmektedir. Zapta adres olarak babasının adresini yazdınr. Taruk olarak dinlenen Garcia, beş eslilik ve zina iddiasıyla açdan bu davada ülkenin çeşitli yerlerinde imzalanmış ve dki yedi yıl önce düzenlenmis bulunan evlddc sözleşmelerini belgelerle aoğrular. Dava ilginçtır, çünkü çokkardı sanıklar sürüyle olmasına rağmen çok kocalı bir sanığa dk kez rasdamışlardır. Yargıç kocalann karıştınbp kansurdmadığı sorusuna, birbirine benzemeyen ve saygı duvulan kocalarm kanştırdmadığı yanıtını aür. Kocaları Bayan Loyden'in çocukları gibidir. Hepsivle ona ihtiyaç duydukları anda tanışıp evlenmiş, kendini haftanın birer günü onların istek* SAYFA 15 OiümciU oyun "Şövaiye, ölüm ve Şeytan" Bas kocalı kadm
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear