Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Baska kadın vazarlar "Başka Ateşler", 1948 Buenos Aires doğumlu, roman, deneme, biyografi yazarı ve çevirmen Alberto Manguel'in, Latin Amerikalı kadın yazarların öykülerinden seçerek oluşturduğu bir antoloji. On dokuz farklı yazaraan on dokuz farklı öykü. Kitap Can Yayınlan'nın 'Çağdaş Dünya Yazarlan' serisinde yayımlandı. GULAY TALASLI "V zgün adı "Other Fires" olan kita• bın "önsöz"ünü, "Bu seçkidcki S öykülerde Latin Amerika'lı bir kadın olarak duygularımın ve düşüncelerimin yansımalarını buldum.", diyen ve "Latin Amerika'da (ya da herhangi bir Üçüncü Dünya ülkesinde) kadın olarak doğmak, sığınak olduğu söylenen ve bir serserinin işlettifii yıkık evi aramaktadır. Soğuktan kaskatı lcesilmek üzereyken eve ulaşıp, yatan bedenlerle tıklım tıidım dolu olan odada, iki kişi arasındaki hendeğe çınlçıplak uzanır. Evin sahibi lambayı söndürünce, karşı duvardaki rafta Beyaz Leydisi'nin imgesini görür. Bir titreyip bir yanarak uyumaya çalışır. Tam o anda, uzaktan küçücük görünen Bevaz Gül raftan inmeye başlar ve yanına yaklaştıkça canlanır. Siyah adam öldüğünü sezer. Utanç içinde yattığı yerde çivılenmişken Bakirenin adını sesîenerek yanma diz çöküşünü izler. Bakire onun beyaz adamı öldürdüğü elini tutup öper. Çocuğuna kıyılmasına dayanamayarak ağlaya ağlaya mermere, balmumuna, tahtaya, fildişine dönüşen Bakirenin öç almak için, onu öldürmesine yardım ettiğini öğrenır. Bakire Tristan'ı ödüllendirmek ister ve yanına uzanır; kendi üstündeki giysileri çıkarması konusunda adamı zorlar. Tristan'dan dokunarak kendisini balmumu olmaktan kurtarmasını ve kanlı canlı tene kavuşturmasını ister. Tristan inatla karşı koyar; ama sonunda öperek ve okşayarak Bakirenin önce ayaklannı, sonra bacaklannı, baldırlannı ve en son altın tomurcuğunu, kilitli bahçesini eritir ve birden Bakireyle sevişmek arzusu duyar. Ancak ölmek üzeredir. Bakire kendisini eriten bu adama müteşekkirdir. Bütün gün iz sürenlerin birazdan gelip onu götüreceklerini bilen Bakire, Tristan'ın diri diri yakılmasmı engellemek ister ve sımsıkı sanlarak onunla vedalaşır. Pencereden çıkıp bir cehennem rüzgânyla evi herkesin başına yıkar. Yağmur kesilmiştir. Sucluluk duvgusuyla acı çeken ve üşütüp hastalanan yoksul bir zencinin kurtulusunu sağlayan ölüm, kutsal bir kadın, oğlunun öcünü almak isteyen bir anne kılığında gelir; onu masum ve tertemiz bir hazza boğarak kurtanr. Zenci için linç edilmek dışında bir seçenek yoktur; ölüm anının cinsel doyumun doruk noktasındaki hazzı icermesi de çarpıcı bir biçimde işlenmiştir. Ölüm bu suçlu erkeğe bağışlayıcı bir kadın yüzüyle gelmiştir!*' îkinci öykü, kadınlann geleneksel edilgin rolüne karşı çıkan Brezilyalı yazar Rachel De Querez'in "Metonimi va da Kocanın tntikamı" başlıklı öyküsüdür. Yazdığı bir romanda kullandığı bir istiare (metonimi) yüzünden eleştiriye uğrayan yazar, bir sözcüğü onunla bağlantılı bir başka sözcük yerine kullanma olarak tanımlanabilecek bu sanatm yalnızca edebiyata ilişkin olmadığını, bunun pratikte ya da uygulamada da var olduğunu kanıtlamak için örnekler vermeye başlar. Anlattığı olayın kahramanı, ihtiyar olamayan ama tükenmiş bir adamdır. Gençliğinde beriberiye yakalandığı için hastalıklı ve güÇsüzdür. Zengindir ve hemen evinin yanında bir bakkal dükkânı açmıştır. Yazgısını zorlamaz, yoksul ve cılız bir kızcağızla evlenir. Kocasının sunduğu olanaklarla gittikçe dolgunlaşıp güzelleşen, kendine de bakarak çekici hale gelen genç kadın zamanla kocasını bir yük, kadanılmaz bir sıkıntı olarak görmeye başlar. Kocasının ilgisizliğiyle de iyice tatsızlaşan ilişki, genç, sağlıkh, sokulgan ve hareketli bir çavuşun ortaya çıkışıyla sallanmaya başlar. Sigara almak için dükkâna giren çavuş, o sırada yemek için yandaki evine geçmiş olan kocanın yokluğundan da yararlanarak flört eder. Koca üşütünce de ilişki flört sınırını aşar. Bu yasadışı aşkı cezalandıran yazgı çavuşun bir başka yere atanmasıyla sıonuçlanır. Kadın aynlık acısıyla yemeden içmeden kesilir. Kadının uykudaki sayıklamasına kulak kabartan koca gizli aşkı keşfeder ve aldatıldığını anlar. Kıslcançlıktan inleyerek, beş ay boyunca karısına balayı sırasmda sırlarını saklaması için verdiği kasada aşk mektuplanrun çoğalışını izler. Güneşli bir sabah, müşterilerinin tanıklığında, yıllar önce bir müşterinin borcuna lcarşılık olarak bıraktığı tabancayla üç el ates eder ve bir kadın çığlığı duyulur. Evin açık olan ön kapısından yüzüstü uzanmış, başı ve gövdesi evin içinde haki pantolonla çizme giymiş bir erkeğin bacaklan görülür. Adam, sorguda Komiser'e bunca işe yarayan karısını öldürmeyi hic düşünmediğini, âşığını da uzaklarda olduğu için öldürmeyi başaramayacağını bildiğini, asıl düşmanının mektuplar olduğunu anlatır. Kafasından atamadığı mektuplardan kurtulmak için kansının âşığını aeğil, her gün sıntarak o iğrenç zarn uzatan postacıyı öldürmüştür. Bu olayı bir tür uygulamadaki metonimi sayan yazar, aynı zamanda kadın erkek ilişkilerindeki bskanclık krizlerinin doğurduğu kötü sonuçlar aa örneklenmiştir. Burada kadının yoksunluklan karsısında yetcrsiz kalan bir kocanın nedenlerden kaçıp sonuçla ilgilenmesinin acı faturasınm da yine kadın a ödetildiği görülmektedir. "Latin Aşık" başlıklı üçüncü öykü Ariantinli yazar Marta Lynch e aittir. Tutkuyla sev'diği âşığının, tepeden bakan ve ukala tavırlarla önce rüküş diye tanımladığı, sonra da "Fcna değil!" diycrek kabullenmeye çalıstığı eve yerleşen bir kadının gelgitleriyle başlayan öykü, ne yardan ne serden geçen evli ve çocuklu bir erkekle birliktelığmi irdeler. Adam tapılmayı olağan karşılayan biridir. Kadın, "Hiç kimse bir erkekle bir kadının aynı anda aynı köşeye varmalarmı bekleyemez" savıyla kenduıi rahatlatır. Yatak odasmdaki pencereden adamın aynı sokaktaki evi görünmektedir.. Çok programlı ve düzenli bir yaşamı olan bir erkekle böyle bir aşk yasamanın kişijd yabancılığa zorlayan kötücül bir döngü olduğunu düşünen kadın burada yasamaya başlar. Sık sık aşkından söz eden adam bir sevişme sonrası giyinip sokağa bakan evini seyreder. Bu kadını çok incitir. Böyle yaşarken ilişkinin zamanla geçmeyeceğine inanmaktadır. Her gün taze güller alır. Cuma günü çıkıp gidişinden pazartesi sabahı ^ gelişine kadar geçen süreyi bunalarak, *" içerek ve ölümü düşünerek geçirir. Önun kendisiyle olmayı seçmedıği anlarda jKireğinde ölümün başlamasını, yeniden yaşamama, engeller, sonunda da bitkin bitîun düşme duygusunu yaşar. Cumartesi günleri öğretmenlerini mutlu etmeye çalışan bir öğrenci havasıyla görevlerini yerine getirmeye çalışan adamın bir kez olsun basını kaldınp pencereye bakmasını boşunabekler. Pazarlara pazartesi telefonda duyacağı ses için dahakolay kadanır. Sürgün cumartesilerden birinde adamın kansı ve çocuklanyla alışverişe gidip dönüşlerini iz Alberto Manguel'den bir antoloji "Başka Ateşler" C ı gelebilmek için yılma yen bir direnç, şaşmaz bir sağduyu, biraz da şansın yardımı gerekir. Bu vazarlar o yolu seçmişler." sözleriyle de yalnız kendi ülkelerinde değil tüm dünyada geçerli olan, ataerkil aile yapısının kadına bıçtıği rolü ve değeri vurgulayan îsabel Allende kaleme almış. Yazar, Seçki için, "Bu Seçki, Latin Amerikalı kadınlann, dünyaya özel bir gözle baktıklannı ve görüslerini kendilerine özgü, kişisel, uysal, öfkeli, fantastik, alaycı, şiirsel bir dille dışa vurabildiklerini kanıtüyor." saptamasını yapmış. Anlaşılıyor ki, Şiii'E yazar îsabel Allende'nin ortaya koyduğu ilk kesin gerçeklik, "LatinAmerikalıbirkadınyazar olduğudur. Alberto Manguel'in "Giriş" bölümünde ileri sürdüğü savlarla çelişen bu durum kitabı daha başında, içindeki öyküler kadar ilginc lulıyor. Seçki'yi yapan Manguel, kitabı nenüz eline alrnıs okura kılavuzluk edercesine bir gerçcği naürlatıyor ve kitabın okunması, anlaşılması ve değerlendirilmesi konusunda ışık tutmaya çaüşıyor. Latin Amerika'nın düşlenmiş Dİr yer olduğu nu belirten ve "Latin Amerika kavramını kendisi de dahil olmak üzere çoğu okurun tembellikten ötürü kullandığı Dİr yafta olarak niteleyen Manguel, îsabel Allende'nin aksine "Başka Ateşler"de yer alan öykülerin salt Latin Amerika ülkelerinde yaşayan kadın yazarlarca kaleme alındıklarından ötürü ortak bir biçem, tek bir dünya görüşü, benzer bir tarihsel geçmiş, hatta aynı dilde buluştuklannm sanılaDİleceğini; oysa gerek gerçeklere, gerek seçkeyi yapanın amacına bundan daha ters düşen bir anlayış olamayacağını ileri sürmektedir. Manguel'e göre, "Latin Amerika" diye bir yer yoktur, "Latin Amerika Yazını diye bir yazın da." Arjantin yazını vardır, Venezuela yazını, Brezilya yazını; Şili'nin de bir yazını vardır, Peru'nun da, Kolombiya'nın da Uruguay'ın da. Bu yazrnlardan her biri kendi başına veşermiştir, yazgılan da birbirinden farkudır. Şili li îsabel Allende ile Juan Rulfo arasında, Alman yazar Gunther Grass ile Italyan yazar Elsa Morante arasında bulunabilecek ortak noktalardan daha azını bulabilirsiniz." Bu bilgiler ışığında okunması gereken Seçki'dekı her biri ayn bir inceleme konusu olabilecek öykülerin ilki, 1918'de Uruguay'da dünyaya gelen ve.Angel Roma'nın uk gerçeküstüculerin mirasçısı gözüyle baktığı Armonia Somers'in 'Çökiiş başuklı öyküsüdür. Bu öykünün kahramanı yağmur altında, bir âşık sesiyle, Kutsal Bakıre'den yardım dileyerek ağır ve inatçı adımlarla ilerleyen bir zencidir. Canavar bir beyaz adamı o gün öldürmüştür. Güvenli bir SAYFA 14 ler. Tıpkı babasına benzeyen oğlandan çok etkilenir. O gün vüreğinaen bir şey kopar. Valizini toplar; ner şeyi öylece oırakarak evden çıkar ve onca el üstünde tuttuğu sevgilişinin yüzünü bir daha görmez. Öyküde, sevdiğini başkalanyla paylaşmayı önceleri kabullense de zamanla içine sindiremeyen bir kadının, kınlarak onu terk edişini anlatan bu öykü, kurulu geleneksel duzenlerine gölge düşürmeden, aşk arayan erkekler ile küçük tutamaklarla yetinerek içlerindeki boşluğu doldurmaya çalışan romantik kadınlann ilişkiye yükledıkleri anlam arasındaki fark vurgulanmaktadır. 1922'de Ukrayna'da doğan Qarice Lispector'un "Güle Oykünme" başlıklı öyküsü seçkinin dördüncü öyküsüdür. Hastalıktan yeni kurtulmuş olan Laura kocasının işten dönmesini beklemekte, bir yandan da akşam ortak dostlanna yemeğe giderken ne giveceğini tasarlamaktadır. Uzun zamandan beri kocasıyla dışan çıkmamıştır. Hizmetçi Maria çıkıp gitmeden evi düzene sokmak telaşıyla ortalığı toparlamaya çalışırken, Kalp Manastınndan beri tanıJığı arkadaşı Carlota'mn çılgınlıklarını düşünmektedir. Kendini evdekonukmuş gibi hisseder, "Ne güzel geri gelmek, gerçek anlamda geri dönmek." dive gülümser, doygunlukla. Takıntılan ve dengesizliği yüzünden hastaneye yattığmda Armando'nun ona karşı nasıl sabırla kadandığını anımsar. O sırada gözü o sabah pazardan aldığı güllere takılır. Bu kusursuz güzellik karsısında irkilir, tedirgin olur. Güllerden kurtulmaya ve onları çıkmak üzere olan Maria aracıhğıyla Carlota'ya göndermeyc karar verir. Sonra vazgecer. Elıne geçen güzellikleri başından atmak istediği için kendine kızar. Nasılsa bir gün solacaklarını düşünüp paket yapmaya başlar. Her dakika fıkir değiştirip bocalarken gülleri Maria'va vermiş bulunur, koşup geri almayı planlarken ön kapının gürültüyle kapandığını duyar. Güllerini özler, içinde birTboşluk duyar. Güllere öykünür. Kocası geldiğİnde, "Döndü Armando, geri geldi. der ve "Çok çalıştım, olmadı." diye yineler. "Güller yüzünden." diye de ekler. Bir trende gidercesine durgun ve dingindir. Gardan çoktan aynlmış bir trende. Bunalımlanndan kurtulup iyileşmek, eskisi gibi olmak, evine ve kocasına dönmek isteyen takıntılı ve dengesiz bir kadınm çabalannın güller yüzünden boşa gidişini anlatan bu öykü, her şeye, kendine Dİle yabancılaşan bir kadının iç dünyasını anlatır. 1911 Brezilya doğumlu Dinah Silveira de Queiroz'dan seçüen "Kılavuzluk" başlıklı öykü, erdem, ahlak ve ahlaksızlık, doğru ya da yanlışa ilişkin kavramlarla annesini, daha doğrusu annesinin ak pak gerdanını özdeşleştiren anlatıcının .annesinin keyüli ve bakımlı haline hayraniığmı dile getirmesiylc başlar. Annesinin en önemli özelliği insanlan etkileyebilme gücüdür. lspiritizmacı bir kadının, medyumluk gücünden kaynaklandığma inandığı bu yeteneğini insanlara yol göstermekte kullanması önerisine uyan anne hemen her konuda insanlara akıl vcrmeye başlar. Ünü öylesine yayılır ki Laterra papazsız kalınca, papazlık teklifî bile alır. Her pazar vaaz vermeye başlayan anne, uzak yerlerden bile dinleyici toplar. Bir gün kendisinden yardım isteyen tuhaf bir delikanlıyı kocasının yanında işe aldınr. Hevesle çalışmaya başlayan, kendine güvensiz, kız çocuğunu anaıran genç anne tarafından desteklenir. Akşam yemeklerinde de aileyle birlikte olan delikanlı onun yanından aynlmaz olur. Anne de her zamankinden daha büyük bir keyifle etrafı neşelendirir. Delikanlı zamanla iyileşmeye, çekingenliği azalmaya başlar; erkeksi tavırlar edınir. Ancak her verde birlikte oluşlan kasabada dedikodulara yol açar. Bunu en son farkeden anne olur. Kocası oğlanın gönderilmesini ister. Önce karşı çıkan anne, hastalanan oğlanı yoklamak için girdiği odadan bağırarak çıkar ve oğlanın gitmesine karar verir. Ertesi gün dua saatinde her zamanki gibi yanına sokulan oğlanı herkesin gözü önünde kovar. Daha sonra oğlanın kendini bir ağaçta asarak intihar ettiği öğrenilir. Bütün lcasaba ahlak hocasının yolCUMHURİYET KİTAP SAYI 536