Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
te kalmaktan kurtulamamıştır. Böylece şiire doğru koşarken, birden ondan kaçmaya başlamıştır. Bir uçurumla şiir arasında hep giuip gelmiştir. Böylece şiir bir arınma edimi olamamış onda. Bu nedenle de bir yaşam biçimine dönüşememiş. Burada, oldukça çokyinelenen "yaşam biçimi" tamlamasına biraçıklık getirmekte yarar olabilir. Fiyakalı bir söz olarak dilden düşürülmeyen bu tamlamanın anlamsal içeriği, şiirin de, yemek, içmek, uyumak, Darınmak.. gibi temel gereksinmelerden biri sayılmasıdır. Hatta, zaman zaman bunların yerine geçmesidir. îhtiyaçlar hiyerarşisinde ilk sıralara konmasıdır. Yoksa şiirin yaşamsal hiçbir ilişkisinden söz edifemez. Tam bu noktada şiir eşitlik değil egemenlik üreten bir kültürel öğeye dönüsür ve düşer. Bu söylediklerimin Tuğrul'Ia ilişkisi şu: Artık o, acılarına da dönememektedir. Çünkü üretim ilişkileri tarafından toplumsal konumu farklı belirlenmektedir. Bu, bireyin tragedyasını yaşayamamasından başka bir şey değil. Zor olan da budur işte. Tuğrul'un şiirindeki zıtların buluşması, çefişen toplumsal öğelerin birlikte kavramlaştmlması açıklayıcıdır. Hep bu bağlamaa birbirine sürtünür, birbirini yadsır kelimeler: Tacir, cinayetle buluşur, ipeğin yumuşakhğı olmayanı özletir, bir suyun kıyısı gidişleri, dönmemeyi dayatır gırtlağına, kınlan kar sesi, uygarhğın yıkıcı yanının karşıtlığıdır. Tuğrul'un bireyselliği ve imgelemi yaşamsal karşıtlıklarda açığa çıkar ve niçbir gizem oluşturmadan açıklanır. Dilin, gizem üreten yanında (olanaklarında) aramaz şiiri. İpekler çoğaltan bir şair AHMETTELLİ T uğrul Keskin için yazmak, anılarımı yazmak gibi bir şey benim icin. Yirmi yılı aşan bir zaman dilimindeki iliskilerime baktığımda, aralıksız süren ilişkilerin ilk sırasını Tuğrul alıyor. Nice dostluklar, arkadaşlıkJar, aşklar yitip gitmiş bu sürede. Böyle olunca, Tuğrul Keskin'in yaşam ve sanat serüvenine, tanıklıktan da öte bir konumda olduğumu biliyorum. Babası (o seksenine dayanmış sırım gibi Azeri), Ertuğrul diyor oğluna. İlk şiirlerini ve ilk kitabını A. Tuğrul Keskin olarak yayımlayan şaire sorulsa, Ertuğrul'un da, A. kısaltmasının da, soykütüğündeki anlamı öğrenilebilir. Bunun saptanıp geçilmesi yeter diye düşunüyorum şimdilik. 1980'li yıllann basında birkaç şiirini yayımlamış bir şair olarak Türkiye Yazılan dergisiyle tanıştığında, kendini yakın bulduğu çevrenin, bu dergi çevresi olduğunu düşünmüştü. Şiir yayımlamanın zorluğunu da, keyfini de Türkiye Yazıları tattırdı dersem, yanlış yapmıs olmam. Izmir'de yaşasa da, bu yıllarda şiir ve dostluk duygusuyla Ankara'ya sık sık gelir. O günlerin birinde Ankara'ya geldiğinde, benim, cezaevinde olduğumu öğrenir. Dönüşte: "Yaralı Bir Şiir"i yayımlar: "Seni hiç görmedim bil Ankara / sisli sokaklannda hiç yürümedim/ dostlanm vardı benim rüzgâr gibiydiler / geride bıraktığın yarah Dİr şiir / kilometreler sayıyorum çok oldu / sorgulanıyorum durmadan valizim aranıyor / sen aykırısın her şeyi nerede saklıyayım / Anmet ağabeyim kanayan hüzün... / yedeğinde acılar taşıyor gün batışları / o insanlar yok ki hançer saplı kalbime / şimdi kollarımdasın bulutlarla sevişiyorsun / kaçışlarımda bir daha sana sığınmam Ankara. / 1982'de Türkiye Yazıları çevresinden Veysel Çolak'ın tzmir'e yerleşmesi, Tuğrul'un, Veysel'e yakınlaşmasını pekiştirmiştir. Bunu şunun için belirtiyorum: Tuğrul, ilişkilerini, dostluk için olduğu kadar, kendi şiirinin gelisimi için de bir olanağa dönüştürmesini oilir. Veysel ile birlikte gerçekleştirdiği etkinliklerle, edebiyat çevresinin Izmir'deki belli başlı adlanndan biri olmuştur artık. Şiirindeki imge örüntüsü de gittikçe yetkinlik kazanmaktadır. Tuğrul Keskin'in yaşamına girenler, onun şiirlerinin imgelerinde de bir yer bulurlar daima. Veysel Çolak'tan Behçet Aysan'a, Cemal Süreya'dan Ismail Mert Başat'a, Adnan Satıcı'dan Doktor Süleyman'a, yontucu Serco'dan kızı Nehir'e kadar... Ama bir farkı belirtmek gerekir burada, tanıdığı yüzler, onun şürinde bir ithaf düzeyinde ya da okura bir takdim olarak yer almaz, şiirin özgül ve özel imgelerini oluşturur. Söyledim; Tuğrul Keskin, dostluklarını, kendi şiiri için bir olanağa dönüştürme yolunu arar. Cemal Süreya, Ataol Behramoğlu, Doğu Perinçek gibi tanıdıkları, onun şiirindeki imgelerin yaşam ve sanat kesişmelerinin ipuçlarıdır sanki. Şaire göre birey ilişkilerindeki sıcaklık, sanatın ütopyasındaki sıcaklıktır biraz da... Tuğrul Keskin, her aşkı, kendini şiire yaklaştıran bir imge yumağı olarak düşünmekten geri durmaz. Her imge de, aşkın nehrinden toplumsal olguların şafağına ağar. Böylece, sanki, raîine bir şiirin toplumsalcı, bireyci vb. gibi kategorize edılişine karşı durarak, aynı imgenin çağrışımlarıyla hepsini birden içselleştirebileceğini gösterir. "Siyaset bir damla kan düşürür akşama / yüzünün harlayan yerine sığınırım" gibi aizeler az değildir. Diğer yandan, sözcük seçiminde, imler...; kaçtp saklansam, gıdip gizlensem, diye iç geçirir. Soluk camlara yaslıyorduk almmtzı (...) gizli siirler okuyor ve ağjıyorduk. Sürdıirür mınldanarak, ve bir dipnot kalacağım kuyumcunun defterinde; ömrüm nasıl sığar bir çek koçamna. ...Rjüyalardan ctkar rüyalara girerim / binlerce kez intihar ederim. Bir çocuğun resim kâğıdına düşmüş, yaralı bir Kafkas suretidır o. Formatı ve kurgusu şiirine müdahil olan ve ayrı bir yerde duran Babek dışındaki diğer yapıtlanndan süzülen Tuğrul Keskin: göçebe ve naif. Ben bir eleştirmen değilim; üstelik Tuğrul Keskin'in bir tür "manevi baba larından birisi olarak yanıbaşında durduğumdan, ona okur önünde şunu söylemeliyim: Tuğrul Keskin, kendisine dair yaptığı bu sorgulamalara karşın, hayata karşı duruşunu yeniden, bir daha sorgulamalıdır. Kaygım, Tuğrul'un duyarlılıklannın aktığı yataklarm, giderek onun ŞJirini örseleyebileceğidir. O nedenle Tuğrul Keskin içe çekilme ve sürgünlükler yerine, şiirinde "değistirme irade ve eylemliliğiyle" yeniden buluşmayı denemelidir. Ve bu öneri, ondaki tözün haklı kıldığı bir ayrıcalık adınadır. O zaman Tuğrul Keskin, daha dingin ve o sıradışı duyarlılığı, zengin şiirbirikimi ve ışütüı yaratıcılığı ile her zaman gürül gürul bir şiir damannın sahibi olacak ve şiirimizi daha zengin kılacaktır. Bunu Tuğrul Keskin'den istemeye hakkımız vardır ve o, bunu gerçekleştirecek güçtedir. • (*) Metinde italik dizilenlerin tütnü, Tuğrul Keskin'in dizeleridir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 530 hngsnin ç&ğpışımlsn ŞÜrdenuımıdukesmek Tuğrul Keskın, içeriğinde şiir yükü olan izlekleri seçer daha çok. Yani temalar kendiliğinden duygu yüklüdür, böylesine bir olanakla yazılmış olan bir şiir, ikinci kişideki duyarhkla örtüsür hemen. Buradan bakınca Tuğrul Keskin'in yazdığı şiir büyük kitlelerle bulusmaya açıktır denilebilir. Bugüne kadar bunun gerçekleşmemesinin nedeni, şairi tarafından sürekli gündemde tutulmasıdır bu şiirin. Zaman zaman bu söylediğimin tersi yapılmış bile olsa, sonuç değişmemiş, en çok yalnızhğı anlatan DU şiir daha Dİr tenhalaşarak bir varhk aramıştır kendine. Bana kalırsa bunu başarmıştır. Işin tuhafı, Tuğrul Keskin'in şiirinin kendiliğinden bir tanımı, anlamlandınlması olmuştur bu da. Ama, tam bu noktada şiire olan inancın eksikliğini de düşündürüyor bu sonuç. Şiirden umudu kesmekle de bir bilişkisı olmalı gibime geliyor. Yoksa zekânın lirizmini önemseyen, hayat kadar dağınık ve örgütlü olan, dilin öncü yorumunu dayatan, insani politikleşmenin vurgusunu yapan, bireyin kendine birikmesini öne çıkartan, geleneği dönüştürmeyi amaçlayan Yenibutüncü Şiirin Manifestosu na imza koyduktan sonra, bu şiir hareketine ilişkin hiçbir açıklama yapmadan, her türlü iktidarı yadsıyan Sanat Hareketi Düşüncesi aranışma katılmazdı. Bu savrulma, şiirde de bir savrulmayı gündeme getirmiştir doğal olarak. Şiirden gitme isteği, sonuçta hep şiire dönme isteğini Soldan, sauarünal Ersözlü, Tuflrul Keskin ve Namık Kuyumcu. Naif ve göçebe I.MERT BASAT Sonra olanlann olanlann olanlann ardından çekip giderdi ve arkasında bir tarih (*) uğrul Keskin'in tarihi, sürgün ve göçebe bir tarihtir. Belleği Kafkaslar'ın diri rüzgânnda, Babek anlatılanyla, keklik sürüleriyle dağ insanının yalın dilinde ve duru sıcaklığında oluşturulmuştur: doğumundan çok önce. Düşlerinde büyüyen bir dünyadan, verili bir yaşama; dağdan kıra, kırdan kente; dostluklardan devrime, devrimden evrime, evrimden tacirliğe uzanan bir sürgünlük. Düşlerinin ve yüreğindeki tözün öldürülüşünü bir çocuğun gözleriyle ve dehşetle izler; bir cinayettirbu! Ve ıajüen,fiziksel bozukluğa uğramt} uygarltk, kendisini bir bononun kirli, kan akıtan yeri'ne sıkıştırıp üstüne yürüyen, yollart tıkalı bir damar halindekı kent ve yaşamın dayattığı tacirliğe (tacirleşmeye) karşı yeterince direnemediğini düşündüğü için de, bizzat kendisidir. Bu tespit, değistirme iradesi ve eylemi yerine, edilgin bir içe çekilmeye, bir iç sürgüne sürükler onu; bu kez kendisine göçebedir. Çekip gidiyorum günlerinizden, der. Açmazdan, yalnızlaşmayı derinleştirerek kurtulmayı denemektedir. Ama çoklu parametreler dinginleşemez. Yalmzlığın bir ormandan ayrtlmak olduüunu görüyordum, diye not düşer ve ekler: kimsesizbir şairim ben. Yalmzım, üşüyorum. T Îişkınin, gelgit'in şiiridir onun yazdık şeliştirmiştir Tuğrur da. Belki de bu çe ları. Derinliğine tanıdığım biri haklunda yazı yazmanın zorluğunu anladım Tuğrul'u anlatmaya çalışırken. Çünkü bifinenler, gözlemler, beklentiler oldukça çok olunca, söylenenler de taşkınlaşıyor. Bu söylediklerimde öznel, nesnel, karşılaştıran bir yan var. Ama bütünü birbirini açıklıyor bunlann. Öte yandan kesin olan bir şey var, şairi, şaire anlatmak da gerekiyor belki de. Aynca herkes için yararlı olabilecek bir yöntem bu. Bir camı sırlayıp yepyeni bir ayna oluşturmak gibi bir şey. Gerekirse kınlacak bir ayna. Evet! Acılannıza dönün, şiir aradadır, demek gibi. • Bir ses bekler hep, kapı çalmacak gibi sanki. Ama kapının çalınması beklentisi, bir kaygıyı da büyutür; kapıdan dolacak kentsoylu rüzgân içine çekmek istemez, düşürür ktrartm yoksa elimdeki mutluluğu, diye ürker. Kendi soluğunu da rüzgara solumak istemez, sicilinde kendisine dair cinayetin faillerinden birisi olmak vardır çünkü: Nefestmi gizliyorum hohladtkça aynalar kınltyor, diye açıklar bu kaygıyı. Naiflik ile çoktan buluşmuştur. Sancılar içinde, kendisini kendinden gizlemeyi dener bu kez, dünyanın yalnızhğına üzülüyorum diye, duruşunu değistirmeye yönelir, olmaz. Çünkü o düşsel, bozunmamış yaşam, o ebedi safkğı simgeleyen "sevgüi", "yalnızlık" değildir; ve o sevgili artık hiç olmayacaktır. 5«/«lim su vermiyor sesimin çıçeğine, diye ktrtlan kar sesiyle seslenirken gerçekle yüzleşir; itirazı baştan yenik düşmüstür: Sesleniyorum ve yeniliyorum. Vardığı noktada, kendisinin özetini çıkartır; yersiz yurtsuz bir kaçak;... böyle yurtsuz böyle gözsüz böyle..." Bu kaîkülasyon, nefes alabilmenin çözümünü eetirirona; "öteki" dünya ile, kendi belleğindeki duyarlılıklar dünyası arasına camdan bir bölme çeker. Bin parça olmuşluğunu özenle eksiltir, yapışurır parçalarını ve iki parça olmayı başarır: camın berisindeki Tuğrul ve camın ötesine her gün sürgüne çıkan, sonra geriye dönen Tuğrul. Yine de camın ötesine, o kan pıhtısı kente yapacağı günübirlik göçebelikler ürkütmektedır onu: anlatttmaz biractydt kent SAYFA