25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

VAT ÇAPAN ikiye bölüneceğiz yeniden, bir zamanlar sevginin tanıdığı ve ölümün birbirine kenetlediği iki neykel: hiç bunca ayrı düşmemiş ve apayrı kalmayacak artık: ah varoluşun en yüce avı, ne bir maske ne paçavra: sen, kutsal gerçeğin ışığı, bu ışıkta akladın yaşamımı. Yazgı Artık akşam olmakta. Bıldırcın sığınıyor karanlıktan paltosuna. Insan da öyle. Kış: sudan ve buzdan bir tapınak. Ğhelerde umursamaz göklerde gözüpek haybrışlar! Bulanarak, karararak damla damla alcan ışık, taşkınlaşan pervane, kucağımızda can verecek. 'Ötelerde umursamaz goklerde gozupek havkınslar!' Pere Gimferrer/ Şiirler/ Çeviren: Ayşe Nihal Akbulut Düzenekler bir aynalar düzeneğidir fırdolayı dönen, uyumla tökezleyen, prova odasında ışıklarla gölgelere yer değiştirten: neden parıldamaktadır cam? Konuşur gibi söyıeşidir masa örtüleri ve hafif müzikle süren diyebuirim ki, şekerim, işte şuradaki yansıma ya da divelim buradaki, siirdir, ya da şiirin görünümlerinden biridir: Ekaterinburg'da ölmüş bir düşes üstüne bir şiir olabilir bu, ve kızıl güneş vurunca camlara, anımsanm onun mavi gözlerini... Bilmem, nice saatler geçirdim gece trenlerinde, hafiye romanları okuyarak (bomboş evde tek başımıza, dolapları açardık), ve bir gece, Bern yolunda, iki adam öpüştü benim kompartmanda ünkü bomboştu vagon, ya da ben uykudaydım ya da er yan karanlıktı (bir el ötekini aranır, bir beden bir başkasını) ve şimdi dönmekte cam ve örtmekte bu görünümü: gerçek olan ve kurmaca, uzlaşım, demek istediğim, ve yaşanmış olanlar, kışın koruluklarda başından geçenler ışığın, tutarlılık kazandırmak güç bunlara aynaların oyunu, gerçekdışında eriyip yiten eylemler, eski fotoğrafları kaplayan asitler, imgeleri silen sararma, cüzam, pas ve yosun. canotier hasır şapkalı kürekçi çocukların yüzlerine sıvanmış katran, bir aksam üstü bisikletle ölen her şey, sarnıçıarda suyun yüzüne vuran kırmızı krom kaplama parçalar ağır çekim bedenler (boşlukta, zamanda olduğu gibi) suların altında. (Kırık bir aynanın dibi gibi karmakarışık, prova odası eksenidir bu şiirin.) Şiir, 1945 Barcelona doğumlu. Barcelona Üniversitesi'nde hukuk, felsefe, yazın eğitimi gördü. Ispanyolca yazdığı ilk üç kitaptan ((Mensaje del Tetrarca (1963), Arde el mar (1966), La muerte en Beverly Hills (1968)) sonra şiirlerinde anadili Katalanca'yı kullanmaya karar verdi. Jose Austin Goytisolo'ya göre, Ispanyolca yazdığı şiirlerin başarısı anadilindekilerae katlanarak arttı. Şiir, resim üstüne denemeleri yanı sıra, bir de roman (Fortuny) yazdı. Barcelona'da bir yayınevinde çalışıyor. Fransız, Ingiliz, Portekiz ve Alman şiiri ile ilgileniyor. Yayınevindeki çalışmaları dışında evinde yazılarını sürdürüyor. îspanyol Kraliyet Akademisi (Real Academia Espanola) üyesi, Şiir kitapları: EÎs miralls (1970) (Aynalar), Hora foscant (1972) (Akşam), Focsec (1973) (Kör Ateş), Trespoemes (1974) (Üç Şiir), L'espai desert (1977) (Bırakılmış Yer), Mirall, espat, aparicions (1988) (Ayna, Boşluk, Hayaletler), El vendaval (1988) (Lodos), Mascarada (1996) (Maskeli Balo). S Zaman Ne bağnaz dindarlık ne de hırçın bir tövbekarhk: bilmek ne olduğumuzu: Böyle kabullenir düşüşünü akdiken ve bilinir gecenin içinde çınlçıplak esen yele kapılmışken bile cuken, öylcsine usul, kara ve katı ki süzülür sazlar arasından soluğu duyulmadan. Geceleyin duymak gibi atlıların geçişini demirlerin şakırtısıyla yoldan kıvıfcımlarla metali. Işte, çöken zaman gibi, boşİuğun mavi derinligine, kutsal alacakaraniıkta: eldeğmemiş çıplak ışık erinçten başka bir şey olmamak artık sabah vakti Tkoruluk gibi! Gün Durumu Yaz mevsimi sürdü attı kuru kadavrasını ilkbahann. Ve artık göz kavrayamaz oldu kararan dalgaları, kurşuni mor yanardöner bez. Otlar tutuşur, yanan bir şimşek, kurban venlen ağaç. Bitkiler Jcol atmış, köklerin kükürtlü kavgaları, toprağın fısıltısı. Onca savaşçıdan kışın kışlasından, vay insanın yüreğine! Yazlar ve ivecen ilkbaharlar. Ateşli atılganlığı zamanın, geçmişimi tırnaklayan ve bize gösteren yanan, kara güneşi. Biz uğursuz bir satrancm bekçileri miydik, kederli bir gösterinin kaleleri, iyonlan mıydık? Sessizliğin hüküm sürdüğü, meşelik Öğlen Yalazlar içinde bir kelebek gibi ya da delilenmiş bir mayıs boceği görecek tniyiz, ışıkta, körlüğü? Güneş mi yaralayacak bizi, yoksa gece mi? bulut, yiğitlik taslağı: incelik, boyun eğer haz. Gün, katıksız duru aydınlık, bir kuşu beklemekte ya da çığlığı. Tıplu keskin buz; sımsıkı gece. Ağaçlar: yolda alegoriler. Işık, katılmış kalmıs, sessizliği dayatıyor. Benliğim beni benden atacak. tstek Ne öfkeli bir hızla, yazın okları! çılgına dönmüş bağ bozmaktalar sevgilinin fildişi bedeninde, gülümseyen değersiz gümüş. Bir ırmak şimşek çakacak, tam da bir pırlanta gibi. Daha çok yaz olma ısteği saracak bedenini sevgilinin. Gündoğumu Nice isterim, sevgilim, kollannda ölmeyi, hoş kokulu baygın üzüm tadı alırdı yaşam: ömrün yükü çeiulir gibi değil; sevgimiz bağlayacak yasanacakları ve çalacak kapısına kızıl bir öfke gibi fildışinden düşlerin. Ve hem katıksız, apaçık ölüm hem senin kolların, hem de sana söylediğim yakası açılmadık sözcükler, uyandıracak olursa beni döşeğinde sevgimizin, zevk bir keski gibi iner üstüme, ve seninleölüm bu şeytansı ve duru gecenin mavisinde, Ah Gül, sen, Gülüm benim, artık tam bir gülsün çünkü, onca gül arasında, sen ışıyorsun direnerek ta ötesine ölümün, kaynayarak birbirine, direnecek, ta ötesine karanlığın, cl yordamıyla, gülecek bir ırmak sessizüğinde birleşirken bedenler, ererken biz erince, durduracak bizi doğuracak ölüm, E varolmanın sonbaharı. Ve metaller, kanı çekilmiş Olüm Bahçedeki alev gibi, susamak gibi, daha yüce ve katıksız, gerdek yatağıma işkence eden ak ışığından sabahın. CUMHURİYET KİTAP SAYI 530 ayaklar altında, en yücenin baskısında. Yaz, baş eğmiş yaz! Bir geçirgenliktir buzdan gökyüzü. Deniz, dalgasız, yansıtır elması, kabrine defnedilmiş ayı, saklanan güneşin hükümdarlığını. Sözcükler derin bir alanı beklerler, ve yazı yaralar açar kaplanın bedeninde. Ateşle yazılmıştır ve ışıkla yazılmıştır, aynı bölgesine, ölülerin otlağına. Seçer gözleri sevgilinin, kenetlenmiş kolların ötesini, karanlığı. Ve körler kıpırdamaz yerinden. Bedenler gibi, sessizlikle beslenmişlerdir. Susuzluk ve şimşektendir ülkeleri, açar gözlerini, faltaşı gibi. Kargamn çığlığı kurşuni gökte kanar. Kütük ve safirler: en son ışıltı bu, can çekişmekte, yeryüzünün ışığı. SAYFA 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear