Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
bu anlatılarda. Okur, farklı bir dilin, kültüriin yansıdığı yapıyla karşilaşır Mun gan'da. Söylenlerle karışmış nir Mezopotamya esteti^i de denebilir buııa. Ferit Edgü, öykülemede Mungan gibi düşlerc, fanUvilere ycr vermiyor öyle. Sanki, yorumlara kaçmay.ın hiç, yalnızca "okuntu" dnlaştıran bir bilge Edgü. Ya sonunda? Sonunda işte, müthiş öyküler çıkıyor ortaya! Yıllar yılı bcllckteıı silinmeyecek öyküler!... "tnsaıı Kokıı.sıı". Çehov'un (iyküsünü dc birliktc koşan, bu açıdan, belki dc Çehov'un başından geçenlerin anlatıldığı bir öykü o. "Uzıın bir kış mevsimi bo yunca/ onların aralanrıda yaşaınış" olan (s. 40) anlatıcı, artık dönccektir. Otobüse bir kadın biner. "Insan kokusu" taşıyan bir kadın... Edgü, bu kokuyu bize de duyurmak için oİsa gerek, bambaşka bir öykü gergefinde işleyerek sunar "Insan Kokıısu'nu okura. Once yokuş çıkılmış, o insanlarm doğaları, değerleri tanıtılmış, <ır dından dü/lüğe inmck gereği duyulmuştur bclki. Bir açıdaıı bildik bir öykü düzlcmidir bu. Sözgelımi parıltılı, çarpıcı anlatımlara başvurur bu öykiide Edgü. Ör ncksc. "Süıııbül Dağı, Nııh pcygamber den bu yaııa ilk kc/ yıkanmış gıbi," dcr (s. 39); "...Otobüsüımi/lc, bu cbemkuşağınm altından gcçccektik,' der. (s.4O). "Mutluluk", ilk bölünuin soıı öyküsü... "...Mış gibi yapınak" olaıak da özetlcnebılir öykü. Bu kc/ anlatıcı konunuındaki kişj, öykü ya/aı ı ya da lıoca değil, mimardır. Yöredc görevlcndirilmiştir. Mağarada yaşayanlar için sosyal konut üretecektir. Ama örckılcrın gerçeği, çok başkadır. Sonunda, mimar da yerleşip mağarada yaşamaya kovulur. Mağaramn duvarlarında isc, "cski sahipleri'nden kalma rcsinıler, ilk kültürlcrın izleri... Mimar, bunun da bır "mutluluk" sayılması gerektiğini düşünür. ()ykü, öyküler sii rer... Yazar, peşi sıra o "insan kokusu"nu sürüklcyerck, tamklığını yaptığı yaşamı koyar önümüzc. Bu açıdan tanı bir "yüzleşme öyküleri'Vlır I'Aİgü'nün öyküleri. lkinci bölüm, "Minimal Doğu Oyküleri" adını taşıyor. Doğrusu, okuru böylesine yakıp kavuran bir öykü dcmetindc, "minimal" sözcüğüyle kurulan bölüm başlığı, bcni fazlasıyla rahatsız etti. Aynırahatsızlıktan mı, yoksa bir açıklama getirmc gcreği duyuuğu için mi bilemem, Ahmet Oktav da bu başlıgın hemen ardından, şöyle bir tümceye yer vermiş "Dogu Öyküleri "nden söz açtığı yazısında: "Bunlar, duyguyla düşüncenin kaynaştığı meseller (parablc)." (3).., Yine de "Minimal Doğu Öyküleri", yunmuş, arınmış metinler. Dönülüp dolaşılıp arada bir okunacak "dersler" ya da. Yalnız düşünüyorum da, "Fal", uiğerlerinden ayrı mı duruyor acaba? Iladi gelin, bir kez daha dinleyclim KLiçuradi'yi: "Bir çağın ya da bir ccvrerıin, dolayısıyla insanların çoguna kabul ettirilmiş olan insan örncgi moralden moralc değişen bir insan örneğidir. Hcr moralin 'iyi' insanı ve 'kötii' iıısanı başkadır ^üphesiz." (s. 81); "Kişi olarak keııdi problenılerimiz(e), etrafımı/daki insanların problemlerin(c), ülkemi/in ve çagımız insanlığının aııa problemlerin(c)...bakmak; (...) değer problcmiyle hcsanlaşmak, bir varlık hakkı kazanmak gibi bir şey gcliyor bana." (s. 9). tijte "Doğu Öyküleri", "değer problcmiyle hesaplaşmak", bu doğrultuda "varlık hakkı ka/anınak" için bircbir! Okuyunca bu öyküleri, siz ue katılacak MIIIZ bıına! tyi de, çok daha fazla okura ulaştırabilınek, helc hele adı, "devletin ileri gelen!eri"ne çıknıış olanlara okutabilmck için bu öyküleri, ne yapmalı dersiniz acaba.J Fethi Naci, bir "Eleştiri Günliiöü"nde, "hınzırlıgı'ndan söz edıyordu rerit Edgü'nün. . (4). Onuıı keııdi imzasıyla yayınıladıklarına ilgi göstermcyenlerin, Fcrit Hdgü'nün şu sözlcrini haklı çıkartlığını belirtiyordu F'ethi Naci: "...bu ülkede/'cıddiye' alınmak iciıı (...) 'cıddi' önemli konuların/üzcrindc kafa voruyorsanız/bunları Fransızca'dan, Ingilizcc'den, Almanca'dan yapılmış çevi riler olarak yayımlayacaksınız..." Ferit Edgü'yü haklı çıkarmamanın bir tek yolu var: Ferit Edgü'nün ya/dığı "Doğu Öyküleri'ni, kana kana okıımak!« (1) Ferit Edaü; "Doğu Öyküleri", Ya pı Krcdı Yavınları, 1995, 69 s. (2) lonna Kuçuradi, "tnsan ve Değerleri", Yankı Yayınları, 1971, 147 s(3) Ahmet Oktay; "Doğu Öyküleri", Milliyet, 28.3.1996 (4) Fethi Naci; "Roman ve Yaşam/Eleştiri Günlüğü:3/19911992", Can Yayınları, 1992, ss. 4647 48 mmmmimmtsuiu Ferit EdBü'den "Doğu Ovküleri" ı ı ı ı ı rwrT ı ı ıı ı ı ı lı ı JMffıııı ııı ıınıııı ııııııınıııııııJMnır ıınırrtmrırt•!*¥** Prof. Dr. GÜRSEL AYTAÇ B azı yazarların yaratıcılıöını tcmelden biçimleyen önemli oir yaşantı olur. Bu, bazen bir olay, bazen bir ülke ya da bir yerdir. Avusturyalı yazar Barbara Frischmuth için Türkiye yaşantısı, onun anlatım tutumunu belirlemiştir mesela. Bunu, Frischmuth araştırmalarımda saptamıştım(l), Ferit Edgü için de Hakkari'de öğrctmenlikle yaptığı askerlik, "Doğu yaşantısı", bu tür köklü bir yazarlık yaşantısıdır ki onun konu dağarcığını besleyişi bir yana, dilde özlü anlatım, az sözle çok şey anlatmak olarak tanımlayabileceğim Dİr yazarlık anlayışının tohumlarını oluşturmuşttır. "Kimse" (1976) ve "Haktari'de Bir Mevsim" (1977) romanlarından başlayarak daha sonraki öykülerinde de bunun izdüşüm lerini görürüz. Ferit Edgü'nün söz konusu eserlerini incelerken bu noktaya değinmiştim.(2) Son kitabı "Doğu Öyküleri"nin (1996, Yapı Kredi Yayınları) önsözü niteliğindeki "birkaç sözciik", Doğu yaşantısının kendisi için ne denli belirieyici olduğunu, o izlenimlerin bu yeni öykülerin de itici gücünü oluşturduğunu önceden haber veriyor. "Dil" ve "iletişim" ilişkisi üzcrinc Uginç bir savı var Ferit Edgü'nün. Şöyle diyor: "Ortak dilin, ortak sözcükler demek olmadığını biliyordum." (s. 9) "Yıllar sonra, bu e.ski deftcrleri karıştırırken/ görüyorunı ki, orda, dillerinden anlamadığım/ o insanlarla anlaşmışız./ Bu ortak dilin ne olduğunu bilmiyorum./ liilmek de istenıiyorum." (s. 10) "Doğu Öyküleri"nde konuşma alış kanlığı az, kclimc hazinesi sınırlı, buna karşılık doğmak, cvlcnmck, ölmek, öl dürmek gibi insan hayatmın büyük olaylarını tevekkül içinde kolaya indirgemek alışkanlığı çok olan Doğu insanından, onun yaşayışından manzaralar var. Ferit Edgü bu insanların az konuşarak meramını anlatma özelliğini bcnimseyerek bu öykülerin anlatım özelliği katına yükseltmiş. "Ibramın Oğlu Ibramın Oyküsü"yle onu izleyen "Doruk" başlıklı öyküdc bunu en somut şekliyle görüyoruz. Bunlardan ilki beş sayfalık ve açık başaçık son özellikleriyle tipik bir küçÜK öykü. Anlatıcı, 1 lalit'ten babaoğul Ibrahimlerin öyküsünü dinlediğini söylcyerek başlıyor anlatıya. Bu, aslıncla bir başlangıç değil, iki öykünün başa alınmış sonucu niteliğindedir. Çünkü birinci anlatı boyunca o Dabaoğul lbrahimlerin öyküsü kesinlikle anlatılamaz, bir "giz" olarak sürüncemede kalır. Halit, anlatıcının kendisi yanındaykcn o köye uğramasını bile uygun görmemektedir. Sonunda onların Daşından geçenleri anlatmaya razı olur, ama bu kcz de karşısındaki dinleyecek halde değildir: "O gece ben de uyuyamadım ve Halit konuşurkcn kafamın içinde oluşan öyküyü o çıkar çıkmaz yazmaya başladım." Bu sözlerle son bulur öykü. Bunu izleyen "Doruk" ise on safta içinde bir trajediyi, Doğu insanının değcrlcrini, "konuşmanın " bu değcrler sistemi içindeki ycrini, işjevini yansıtır. "'Siz ne biçim insanlarsınız, dedim, birbirinizi öldürmcden yaşayamıyor musunuz?' Ciüldü. 'Bunun için mi, kimi zaman bizden uzak duruyor, ne soru soruyor, ne cevap veriyor, ne de dünya ahvalini anlatıyorsun bizlere?' 'Bilmiyorum' dedim. 'Ben de öyle, dedi, senin gibi... Seıî burda bu odanın içinde tızaklara gidiyorsun, bense bunu yapamadığım için alıp başımı buıalardan gidiyorum. Dağlarıla, kendı kcndimlc konuşuyorum. Ava çıkıııak bahanc, kimi zaman nişan almadan atcsj cdiyorum. "' (s. 31) tbrahim, hapisteyken babasının ihanetine uğrarnıştır. Halil onun hapishane arkadaşıyken bunu bilir, ama fbrahim oııunla bu konuda konuşmaz. Söylediği çok az sözlc beklentıleıini ona iletmiştir. Anlatıcının HalıTden uzuıı MJIC dıııle>c mediği lbram Oğlu Ibram'ın öyküsü iştc böyle az sözle büyük olayları gerçekleştiren bir mentalitenin öyküsüdür: "'Sen de biliyorsun Dİldiğini' dedim. Kckelcyerek, 'Ama biz onunla hiç ko nuşmadık' dcdi. 'Gene de sana bir şey söylemiş olmalf dedim. Bir an duraksadı. Sanırım ilk anda söylemek istemedi. Ola ki aralarındaki gizi dc ele vermek istemiyordu. Ama sonra dayanamadı. 'Evet, dedi, söyledi: 'Ben burdan çıktığımda, bizim ihtiyar ölmüş olur, yazık' dedi. Evet bu kadarını söyledi. " (s.36) "Doğu ()yküleri"nin on ycdişi yarıın şar, birer sayfalık ve "Minimal Öyküler " adlı bölümde toplanmış. Küçük öykü formunun şiiri hatırlatan yoğunluğu bu kitapta adını andığım bölümde doruğa varıyor. Öykülerin tümünde, dilde tasarruf, yalınlık ilkesi bir üslup özelliği oluşturuyor. Doğu yaşantısı, Ferit Edgü'nün yaratıcılığında böyle bir üsluba ulaşmayı sağlamıs. Ne var ki o, Doğu insanının bu giz cıolu yaşayı^ biçiminc tanıklık et mekle yetiniyor, bize bu yaşayıştan insan manzaraları sunuyor. "Karakış," başlıklı, diyalog kurgulu ritnıik nesir, 10 satırlık küçük öyküde son üç satır şöyle: "• Sonra kurtlar incr. Işte o zaman yeniden karakış. Peki o zaman ne yapacağız? O zaman kendi içimize döneceğiz Hocam." (s. 63) "Kendi içine dönmek", bu insanların "giz"idir işte. Fcrit Edgü, o iç dünyayı kurcalayıp tanımak ve okuyucuya yansıtmak gibi zahmetli bir çabayı göze almayacak mı? Onun ilctişimde az sözden "hiç söz"c doğru yolalışı, yazıdan resnıc kaymasından da anlaşılmıyor nıu?l 1) 7995 yılıtrdti Utdnbul'da £erçekle$tmlcıı Avustıırya EJcbıvıilı ScHtpozvuıııu'ndıi \utulu fcum bılJırım 2) ÇıJ^Jıi} Turk Ronıanlan İhcrıııc IncelcDtclcr, (îioıaolfin Yayınları, Ankaru 1')')() CUMHURİYET KİTAP SAYI 324 SAYFA 11