24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

"Doğu Oyküleri"nde "Insan ve Deâerleri" Ferit Edgü'nün "Doğu Öyküleri", sık dokulu bir "değerler evreni"ne taşıyor insanı. Karşı konulamaz bir çckicilikle üstelik! Yazar, peşi sıra "insan kokusu"nu sürükleyerek, tanıkhğını yaptığı yaşamı koyuyor önümüze. Bu açıdan tam bir "yüzleşme öyküleri" Edgü'nün öyküleri. M. SADIK ASLANKARA ££ T""*v eğer" kavramının yer aldığı I j bir va/ı başlığı, kapsamlı bir L^ ıncelemenin, yoğun bir ele alışın ipucmlur aslında. Daha başlangıçta bir iımlii" çünkü Inı. Kapısını aralayacağı evrenin, neyle örüntülenmiş olduğunu kestirir böyfece okıır. Bu yazı, böyle bir sav taşınuyoı! T.ısinııyor ama, bu alana "girdireıı", bu doğıultuda "uyaran ' hiçbir işlcvinin olmadığı savlanabilir nıi peki? Ferit Edgü'nün "Doğu Oykülerl"ııi okurken, doğrusu, bu başlıktan çeleınediın bir tiirlii usumu (1). Çünkü Edgü'nün öyküleri, sık dokulu bir "değerler evrcni'ne taşıyordu insanı. Karşı koııula maz bir çekicilikle üstelik! "Doğu Öyküleri"yle ilgili farklı bir okumamn da, "değer" başlığı altında gerçekleştirilebileceğini düşündüm bu yüzden. Şu da var: Pek çok okuma baslığından, yalnızca bi rini ele alıp, bu başlığın bağlayıcılığı öte sinde okumalara kapalı kalan "at gözlüklü" bir okuma edinıı olarak da düşünülmemcli bu yazı. Olsa olsa "öykü değerleri"yle, "değer" kavramının açılımları, anıştırmalarıyla, "Doğu Oyküleri'ni ilin tilendirmek biçimindc özctlcncbilir bu yaklaşım... Gelin, şu değerdeğerlcr kavramı üzerinde duralım ilkin. Değer deyince lonna Kuçuradi'yi nasıl anımsamazsınız şimdi? Kuçuradi'nin "İnsan vc Değcrlcri" adlı yapıtını? (2). Sonra ötcki yapıtlarını?.. Değerle değerler arasındaki farkı, şöyle çizer Kuçuradi: "'Değerle 'değcrlcr' ayrı ayrı şeylerdir. 'Değerler' bir şeydir, var olan imkânlardır; 'değer'se bir şeyin değeridir; bir şeyin bir çcşit özclliğidir. (...)/"tnsanın dcğcri' baska, insanın değerieri' başkadır. (...) 'İnsanın değcri' derkcn kastedilen, insanın cins olarak insanın, diğer varlıklarla (insan olmayan her şeyle) ilgisi bakımından özel durumu; bu özel durumdan dolayı kişilerin insanlararası ilişkilcrde sahip olduğu bazı haklar, başka bir deyisle insanın varlıktaki özel yeridir. (...(/'Insanın değerleri'nden kastedilen şey, cins olarak insanın bütün başarılarıdır: Bilgi, btlimler, sanatlar, felsefe, teknik, moraller, kültürleridir. Bunlar, insanın varlık imkânlarının gerckleşmesidir; varlık şartlarının ürünü olan fenomcnlcrdir." (ss. 5657). Böyle bir girişi nedcn mi gerekli gör düm? Fdgii, bizi, apayrı bir değerler cvrenine buyur ediyor da ondan! Elbet, ister roman, ister öykü, ister oyun vb. her anlatı, bir sorgulama icerir! Ne ki, anlatı düzleminde, bu sorgulamaların, çokluk, bir yalınkatlığa yaslandığı da, sıkça rast lanan bir ılurunı değil midir? Oyle ya, bir kanıksama, bir bıkkınlıkla iştanınızın tıkandığını duyumsamaz mısınız bu anlatılar karşısında? Bu sorgulanıaları, yazm sal bağlanıda, daha önce dc, bir biçimde yaşadığınızı düşündüğünüz olıııamış ını dır? Hatta burun kıvırdığınız, bunlara dudak büktüğünüz:\. lştc "Doğu Öyküleri", bu tür anlatılardan aynlıyor. Aynı SAYFA 10 Ferit Edguden bir yüzleşme sanları anlayamayacağı, onları doğru değerlendiremeyeceği apaçıktır. O istesc de istemese de, ona kabul ettirilnıiş olan insan örncğine göre değer biçecektir b.ışkasına." (s. 80). Edgü, kendi değcrlerimizle öykülerin yaslandığı değerieri, aynı bir tiüzlemde karşılaştırma olanağı veriyor. Kendilerini uygar sananlarla, uygar olnıadıkları sanılanlar yan yaııa duruyor bu düzlemde. Edgü'nün öyküleri sayesinde bir yandan bu değerieri kavramaya çalışıyoruz biz, öte yandan bu değerlerle nesaplaşıp "yüzleşme" olanağı buluyoruz. Birbirimizi anlamanın bir yolıı tfa bu değil mi? Yoksa politikacılardan alıp, yazıncılarıa ını vermeli dersiniz bu görevi? Yüzlesmeden söz açmışken, Kuçuradi'yi dinleyelim vine: "...Değer felsefesiniıı baş görevlerindcn biri, hazır değer yargılarının temelini veya temelsizliğintgöstermek; sonra da insanı olduğu kadar kişiyi de araştıran bir antropolojive dayanarak problemın düğıiınlendiği noktayı ve tarihî sonuçlarını ortava koymak, böy lece de olan bitenlerc etik, sanat felselesı, dcvlcr hııkıık felscfesı veya felsefenın başka bir alanı olarak ışık tutınaktır " (ss. 5152); ". . T'ek tek şeyleri değerlendiı mekten, onlarla ilgılı ıleğer vargıları orta ya koymayı değil, onları anl.ınıayı ve de ğer bakımından durumlarını görmeyi an larsak; doğru değerlendirme imkânından şüphe etmek ve doğru değerlendirmele rin yapılaınayacağını ilcri sürmek yersı/ olur/'(s. 60j. Öykülerin dünyasına da girelim nıi bı raz?.. "Mirza'da Edgü, Mardtnli duvar usta sı Mirza'yı öyküler bi/.e. Süryani yapısı "dolambaç"tan yola çıkarak yaşama ba kışını, yaşam fclscfcsini yansıtır Mırza nın. Sonra dingin, sessiz bilgelığini onun. Güneydoğu'nun Süryani kültürüyle sarmalanmış bu yöresi, tarihsel derinfiğiyle sunulur okura... Satır aralarında ise apayrı diller, apayrı söylemler oluşturur Edgü. Anlatılanlar, öykü olarak kalmaz yalnızca. Earklı farklı yataklar oluşturur kendine. Evet, öykü olmasına öyküdür. Ama bakarsınız, bir söylence dünyasındasınızdır, sonra bir bifim tarihi fragmenti içinde dolaşmaya koyulursunuz, ardından etnolojik, arkcolojik bir mctinde gezinirsiniz... Öyküler, öykü diliyle değil de söylen diliyle kurulmuş sanki. Anlatır gibi değil de, en kestirmeden olay aktarır gibi. Usulca anlatılmaya başlanan bir olay, bir durummuşçasına... Başlangıçta, hani ilgi nizi bile çekmeycceğini düşündüğünüz anlatılar vardır ya, öyle. Yalın, süşleme den uzak, ama ille de büyülü... Üstelik öyle bir büyüdür ki bu, okuru kendine bağlamakla kalmaz, çarpar da aynı za manda onu! Öyküler, bu yalınlığı, üzerine oturduğu coğrafyadan, o yalın yaşamdan alıyor Kuşkusuz. Bunu öteki öyKİilerde de görebilmek plası. Örnekse "îbramın Oğlu lbramın Öyküsü ". Uçsuz bucaksız o karlı ortamlar nasıl dinginse, öykü de öylesine dingindir. Ama olası mı bur1 "Ya kurt/avında ..., ya insan," (s. 29) koşullandırmasında olan o insanların bunca dingin kalabilmesi olacak iş miH Toprağın kadınla buluştuğu ana eksen, bir ölümyasam çizgisi değil midir? Olümlcrlc böylcsint1 iç)j dıslı yaşayaıı bu in.sdj)lann yaşamı, artık tam bir tragcdya dokusu oluşturur... Toprağı kollayan baba, babaya arka çıkıp ciııayet işleyen oğul, hapisteyken gelini gebe bırakan baba... Bu üçgcn, bir tragedya üçgenidir kuşkusuz! tlginçtir, Muralhan Mungan'ın yöreye oturan kimi oyunları, öyküleri de yalın dır aslında. Katıdır, acımasızdır. Ne ki in ce bir bezcme, kendini hemen eleverir CUMHURİYET KİTAP SAYI 324 Öykülerin dünyası Ferit Edgu, "Doğu öykulerrnl, Onat Kutlar'ın anısına sunuyor. bısan değerieri bir dille, apayrı bir evrene götürüyor insanı! Belki şimdiyc dek yaşamadığınız yoğunlukta bir değerler sorunsalıyla yüzyüze geliyorsunuz. Buna bir açıdan, aynı dille yaratılmış farklı boyuttaki değerler dizgesinin, karşılıklı girişmesi de dcnebilir bclki, Fedit Edgü, "Kimse"deki (1976), "O"daki (1977) anlatısıyla gcldi kuşkusuz "Doğu Öy küleri"ndeki bu çağıltıya! Ama "Doğu Öyküleri", kcndi başına apayrı bir söyleme ulaşmış görünüyor. Onat Kutlar da "Bahar îsyancıdır'Vla (1986) böyle bir doruk olıışturmuştu yanılmıyorsam. Bu nedenle her iki yapıt da, yazınrelsefe bileşkcsindcki söylcmiyle farklı bir konuma sahip! Üstelik bu söylem, büyülcyici bir kesişmeyle de örtüşüyor. Ferit Fdgü'nün, "Doğu Oyküleri'ni, Onat Kutlar'ın anısına sunmuş olmasını, bu açıdan da dikkate.değer bufdum ben. "Doğu Öyküleri'', iki ayrı bölümdcn oluşuypr: "Doğu Öyküleri", "Minimal Doğu Öyküleri". Ilk bölümde okuru çarpan dört öykü yar: "Mirza ", "îbramın Oğlu Ibramın Oyküsü", "İnsan Kokusu", "Mutluluk"... Doğu ya da Güneydoğu insanları, kendi değerlcriyle geliyor bu öykülerdc. Bu değerler, pek çok örncğinde görüldüğü üzere, bir şablona yaslanılarak aktarılmıyor hiçbir zaman. "Va/etmc" (konma) anlanıında bir değer diretmesi de değil bu! Kahramanlar tartışmıyor bunları. Yaşıvor yalnızca. Ama apayrı bir düşün me biçimiylc, bakış açısıyla, bambaşka değerler dizgesiyle. bu nedenle okur, öy kii kahramanlarının dünyasına gircrken, şimdiyc dek ayırdında bile olmadığı bu değerler evreninin de kapısını aralıyor... Sonuçta ise, çok farklı bir "insan orma nı"yla karşılaşıyor bu evrende. Edgü, "Bildiğim, ben onlara yaKİaştıkça/onlar benden uzaklaşıyorclu./ Onlar bana yaklaştıkça/ ben onlardan uzaklaşıyordum," diyor (s. 9) "birkaç sözcük"te. Sonra öykü kahramanı Halit'in sitemi: "kimi/ zaman sanıyorum ki, bizleri bizden daha fazla merak ediyorsun./ Sonra bakıyorum, sanki burda değilsin, bizleri hiç tanımıyorsun./ Konuşulanları, sana anlatılanları kös dinliyorsun." (s. 27). Sonra anlatıcının (hocanın, öykücünün) yapayalnızlığı, "ötekilcr'Me örülü o evrcnde: "Bu gece, ktmsenin öyküsünü dinleyecek/ cıurumda değilim. Ölmck istiyorum." (s. 27) Halit'le anlatıcı arasındaki diyalog, sürüp gidiyor böyle: "Sen burda bu odanın içinde uzak/lara gidiyorsun, bensc bunıı yapamadığım için alıp başımı/ buralardan gidiyorum." (s. 31). Anlatıcı, çok daha trajik bir durumdadır ama: "Sanki burda değil dünyanın en/uzak, en yalnız bir yerindey(im)." (s. 36). Bu etik değerler ortamında ölüm bir yaşama biçimine dönüşecektir elbette! Oykülerse, insan dramlarıyla örülmüştür zaten. Bu yanlarıyla can alıcıdır onlar, sarsıcı, silkeleyici. Kolayca çarpar duru, derindeki yeraltı suyunun akışını, uğultusunu duyumsarsınız yanı başınızda. Ne dersiniz, Kuçuradi'ye kulak verelim nıi yine: "Bir olaya veya bir insana Ahmet belli bir de&ri, Fatma ise başka bir değeri atfedebilir; çünkü onların bu insanla veya olayla özel ilişkileri farklıdır. (^)ysa değerlendirilen olay veya insan, aynı olay ve insan olduğuna görc, onıın kendisine özgü bir değeri vardır. Olsa olsa bu olay veya insanın önemi Ahmet için başka, Fatma için bir başka olabilir." (s. 40); "...Insan, son derece 'iyi niyetli' bir insan olsa bilc, kcndi çapını aşan in
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear