Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
a E Ç M İ Ş İ N G E L E C E Ğ I 'Ortaçağ Kentleri' F.n cahil olduğumuz konular, bıldiğımizi sandığımız konulardır. Henri Pircnne'in kitabı, bu açıdan bakıldığında "şaşırtıcı" bir yapıt. MELİH CEVDET ANDAY Devrim her an her yerde Mülksüzler / Ursula K.Le Guin Çeviren: Levent Mollamustafaoğlu Metis Yayınları / 314 s. ^ Kod No: 079.093 BÜLEHT SOMAY Mülksüzler: Olmayan iki gezegenin gerçek öyküsü "^ Bundan daha tatlı bir kit.ıp okumadığımı söyleyebilirim, çünkü kentin nasıl tanımlanabileceğıni hiç düşünmemişim, bu kitaptan öğrendım. Hn cahil olduğunuz konular, bıldiğimizı sandığıını/ konulardır. Henrı Pirenne'in kiubı, bu açıdan bakıldığında jaşırtıcıdır. "Hiçbir uygarlıkta kent yajamı ticaret ve sanayiden bağıms:z olarak gelişnıemiştir, Ne antik çağda, ne de modern /.amanlarda bu kuralın dışında kalan bir durıım olmamıştır." Bu kadar basit! Peki ama ticaret (alışveriş) kimle kimin arasında işliyor? Tarihyimizde bulalım yanıtını: "Gerçekten bir kent gjubu, yiyecck maddelerini dıjarıdan getirerek yaşayabılır. Ancak bu dışalımın, buna denk düşen ya da bununla cjdeğerdeki mamul ürünlerin dışsatıniıyla dengelenmesi zorunludur. Böylccc, kcnıle çevresindcki kırwl bölge arasında sıkı bir karşılıkh hızmet ili>kısı kuıulur. Bu karşılıklı bağımlılığın sürdürijlebilmesi içın ticaret ve sanayi vazgeçilnıez ögelerdir, sürekli bir altşveriş sağlamak ıçin de ikincisi olmasaydı, kent yokolup giderdi." Bu meslek, ticaret mesleği, Veneaik'te ortaya çıkmış. Sonra Ceneviz ve Pıza. Daha batıya yönelirsek, Map>ilya Böylece deni/kıyısına inmiş olduk. Oyleyse, bir pazar yen olan kenti, ya kara Avrupasfnda ya da limanlarda bulacaeız. "Kasabada hemen hemen her zaman, çevredeki köylülerin ürünlerinı gcürdikleri haftalık pazarlar kuruluyordu. Hatta kinıi zaman yıllık panayırlar yerahyordu." Ya kıyıUrdaki durunı neydi? "Yunanıstan ve Iskandinavya'da denizcilık en azından larım kadar eskiydi?" Şunu da not edelim: "Homeros döneminde Yunanlılar arasında da, korsanlık, deniz ticaretinin başlatıcısı olmu$tur; bu iki ij, uzun süre uyum içinde gelişmiştir." Şinıdi bu büyuk tanhcinin verdiği bilgilere dayanarak bir şcma oluşturalım... İlkçagm buyük ımparatorluğu Roma, kuzeyde Rein ve Tuna nenirleriyle, doğuda Fırat'la, güneyde Sahra ile sınırlannııj bir Akdenı? devletiydi; "Mare nostrum"un anlamı, "Bizim deniz"dir. îşte imparatorluğun temeli, bu iç denızde yapılan ticarete dayanıyordu. Mısır'ın buğdayı, Suriye'nin baharatı ve kumaV, İtalya'nın şarabı, ' Dalmaçya'nın keresıesi, imparatorluğun egemenliğindeki Akdeniz'de rahatça oradan oraya taşınıyordu. Fakat kuzeyden barbar akınları başladı. Vandallar Afrika'ya, Vizigotlar, Akitanya ve Ispanya'ya, Ostrogotlar İtalya'ya yerleştiler. Evet imparatorluk ytkıldı, ama Roma düzeni bozulnıadı, 7.1ten Germen kabilelerinin, güneyin bereketli topraklarında ve ılık lıavasında yaşamaktan başka bir istekleri yoktu. Dcrken beklenmedik bir olay yıka gekli; Muhammed'ın getirdiği dine inanmış Arap orduları, önce Suriye'yi, Mısıt'ı ve biitün kuzey Atrıka kıyıların! ele geçirdiler, Ispanya'ya girdiler. İşte Roma Imparatorluğu asıl bu olaydan sonra yıkıldı; Hıristiyan inancının yerini Müslümanlık, Roma hukukunun yerini İslam hukuku, Yunan ve Latince dillerinin yerini Arapça aklı. Böylece ilkı,ağ kapanmış oldu, çünkü Akdeniz ticareti son bulmujtu. Akdeni/ ticaretinin yerini, Avrupa^daki kara ticareti aldı. Onbirinci yüzyılda bu ticaret canlandı. Artık yeni kentler ortaya çıkıyordu. Civitas'ın yerini Bourg, Karolenj İmparatorluğu'nun yerini feodalite alıyordu. İletişim Yayırıları arasında çıkan Ortaçağ Kentleri adlı yapıtı neden "jaşırtıcı" bulduğum, sanırım, anlaşılmıjtır. Tarihin en önemli dönemeçlerinden biri, kent konusu yolu ile aydınlanıveriyordu. Şiir tadı taşıyan bir kitap, Henri Pirennein kitabı.G Ortaçağ Kentleri / I lenri Pırcııne / İletijim Yayınları Türkiye'dc bilimkurgu yayıncılığı vok yeni değil. Benim hatırladığım en eski bilimkurgu kitapları, yirmiotuz yıl önce Çağlayan Yayınları'nın Yeni Dünyalarda dizisinden çıkan küçük, çoğu kısaltılarak çevrilmiş kitaplardı. Çoğunun yazarı bile belli değıldi, bu yüzden Isaac Asimov'u ve A.E.Van Vogt'u isimlerini bilmeden tanıdım ilk kez. Daha sonralan Asımov, Robert Heinleın, Leight Brackett, Philip K. Dick gibi "kalburustü" yazarların romanları sık sık yayımlanır oldu. Ancak bilimkurgu hâlâ ciddiye alınmayan bir türdü; özensız, eksik çevirileriyle, kötü baskılarla yayımlanıyordu. 1980'lerin ikinci yarısında iş biraz değişti: Asimov'un neredeyse "toplu eserleri" Türkçeye çevrildi, yalnızca romanlar değil (bilimkurgunun asli biçimi olan) öykü kitapları da piyasada bulunabiliyor. Ancak bilimkurgunun yerini "anaakım" (gerçekçi/natüralist) edebiyatın karşısında, alternatif bir edebiyat türü olarak sağlama alan önemli romanların hemen hemen hiçbiri çevrilmiş değil henüz. Bilimkurguyu bir tür ikinci sınıf "macera romanları" akımı olarak gören anlayış hâlâ egemen. Türkçede çağdaş bilimkurgunun 20. yüzyıl edebiyatı için gerçek anlamını or 1929 yılında Kalıfornıya'da doflan Ursula Kroeber Le Guin SO'lı yıllardan bu yana bilimkurgu ve fantezı öykuleri, romanları yazıyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 9 taya koyabıltjcek iki roman vardı yalnızca (Stanislaw Lem'in Solaris'i ve Arkadi ve Boris Strugatski karde$lerin Uzayda Piknik'i). Mülksüzler üçüncüsü. Mülksüzler, yazarının tabiriyle "ikircikli bir ütopya". Hem "iki yanlı iki veçheli" anlamında hem de "kararsız, mütereddit" anlamında ikircikli bir ütopya Mülksüzler. Mükemmel, bitmij, tamamlanmı; bir toplumu anlatmıyor. Ursula Le Guin, kendine bir tür "usta' bellediği Yevgeni Zamyatin'in ta 1920'den gelen "son sayı, son devrim yoktur" uyarısına uymuş. 1960'ların yeni devrimcı kuşağının hemen hemen tüm talcplerinin gerçekleştirilmis olduğu bir toplum Le Guin'in anlattığı. Kadınların kurtuluşu, doğal çevrenin kurtuli'şu, devletten, polisten, askerlerden, bürokrasiden, kapitalistlerden kurtuluj gerçekleşmiş, ancak gene de ortaya çıkan şey, mükemmel bir toplum değil. Çelişkileri ve sınırları olan, sınırları olduğu için de isyancıları olan bir toplum. Bir bütün olarak düşünüldüğünde bir devrim sonrası toplumu olmasına rağmen, içinde devrimcileri ve tutucuları, ufukları gcnişletmeye çalışanlarla alışkanlığın, geleneğin katılığına sarılanları bir arada bulunduran bir toplum. Yani bir ütopya olmasına rağmen, bize hiç de yabancı değil. Le Guin, kelimenin bildiğimiz anlamıyla bir sosyalist değil. Düşüncesi Taocu bir dıyalektikten hareket ediyor ve anarşizme (Bakunin'in değil Kropotkin'in anarjizmine) yaklajıyor. Bir radikal feminist değil, ancak sosyalist/anarşist bir feminizm, ataerkil topluma kökten bir karjı çıkış, düşüncesinin temeünde yer alıyor. Le Guin düşüncesini ütop yalaştınrken sona erdirmiyor, duvarlar arasına hapsetmiyor; bu nedenle de ütopya tarihinde ilk kez gerçekten roman olan bir ütopya yazmayı başarıyor. Çünkü Le Guin : in ütopyası çelijkisiz değil; böyle olduğu için de içinde bir örnek, mutlu ütopya kişileri değil, gerçek bireyler var; yajayan, acı çeken, sevinen, mücadele eden, değişen ve değiştiren bireyler. Mülksüzler'de birbirine zıt, ama birbirini tamamlayan iki dünya var (tıpkı Taocu düşüncedeki birbirine özdeş, ama simetrik olmayan, taban tabana zıt ama bir arada bir daireye tamamlanan Yin ve Yang gibi): İki dünya: Biri devletçi, kapitalist, bürokratik, sınıflı ve sömürülü ülkelerden oluşuyor, kadınlar birer mal, mülk sahiplerinin her jeyi var, halkın hiçbir şeyi yok; diğeri anarşist, eşit, paylaşmaya, dayanışmaya, işbırliğine dayanıyor, hiçkimsenin hiçbir şeyi yok (romanın adı buradan geliyor), ama ortaklaşa bir dünyaları var. Bu iki dünya arasında bir tercih yapmaya kalkarsanız, tercih önceden belli. Ancak sorun bir tercih sorunu değil: İki dünya birbirinden yalıtılmı; kaldığı, arada duvarlar olduğu sürece, hiç kimse gerçekten özgıir değil. Ve tam "öyleyse duvarlan kaldıralım" demeye hazırlandığınız sırada, roman size evrenin iki dünyadan ibaret olmadığını söylüyor. Yıkılacak duvarlar sonsuz. Tam "sonuna geldim" dediğinizde ise daha işe yeni başlamı; olduğun'uzu görüyorsunuz. Mülksüzler bu anlamda "tek gezegende sınıfsız toplum" düjüncesine de bir eleştiri ancak bir farkla, gezegenler sonsuz. Bu yüzden varılacak bir son nokta, inja eoilerek tamamlanacak bir bina yok; ancak tam da bu nedenle, bütün dünyada (bütün güneş sisteminde, bütün evrende) devrim tamamlanana kadar beklemek diye bir seçenek de yok. Devrim her an ve her yerde, devrim onu yaşayanlarla özdeş. Mülksüzler bu kadar radikal ve önemli noktalara dokunan bir siyasal tartıjmayı, bir bireyin dramı içinde özümseyebildiği, anlattışı hayali dünyanın ya da dünyaların, bizim dünyamızı da ılgilendiren çelijkisini, bir bireyin kişilik oluşum süreci boyunca, bizi inandırarak ve taruşmanın tam ortasına çekerek hikâye ettiği için önemli bir roman. Yirminci yüzyılın en önemli birkaç bilimkurgu romanından biri olduğu ku$ku götürmez bir gerçek. Belki de tırtıjılması gereken, yirminci yüzyılın (bilimkurgu ya da değil) en önemli romanlan arasında yer alıp almadığı. D S A Y F A •