Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1940'larda eski Pera dokusu Beyoğlu'nun Adı Pera İken Said Duhanî / Türkiye Turing Otomobil^Kurumu Yayınları ÇELİK G O L E R S O Y Duhanî'nin yazdıgı "Beyoğlu'nun Adı Pera İken"yeniden yayımlandı Ilkinı, Istanbul edebiyatı ile ilgili hemen herkes biliyor: Eski Adamlar, Eski Evler. Hey gidi Said Bey Duhanî! Bu kitabın çıktığı yıl 1947, ben kurunu gırmıştım. Küçük boyda, saman kâğıdına Fransızca olarak (Vıeilles Gens, Vieilles Demeurs) yayımlanmıs eser, ortalıkta bile görülmüyordu. Bajkan Alabineıı, acılı dostuDııhanı na bir "cemîle" olmak üzcrc bastırmıs,tı. C) da beşon dostuna yeşil mürekkepli kalemi ile ithafiar yazarak vermekteydi. Beyoğlu'nda o tarihte, günümüzde düsünülemeyecek çapta ve zenginlikte bir kirap<,ı da var: Bugün Beymcn mağazasının bulunduğu yeni blok binanın yerindekı eski yapıda, boydan boya 7 vıtrinlı, neredeyse adı gıbı bir tesıs: Beyoğlu Kıtap Sarayı. Bunun 3 sahibinden biri olan Ziyad Ebüziya da Duhanî'nin dostu. ü yüzden eser vitrinlerin birinde uzun süre arzı en dam ettı. Aynca Tüncl'de, Duhanî'nin güna^ırı, akşamları uğradığı Lcbon'un çok yakınında Hachette de var. Ama her ıkı kültür yuvasmda esenn toplam 50 adet sattığını sanmıyorum. Yahut o kadar bir jcy. 1940'lar, hatta 50'lcr başı Beyoğlu'sunda, (1956 eylülü vahşetine kadar), eski Pera dokusundan azımsanamayacak miktarda adam yaşıyordu. Duhanî de kitabında onları anlatıyor. Ama Istanbul'un tnayasında, beyaz kâğıt üzerine dizilmiş siyah saıırlarla ilgili olmamak duygusu vardır. Frenk olsun, Müslüman olsun, boyledir. Birinciler, haka boyu çalışır, aksamları ve hafta sonları nıadaınını koluna takar, bir restaurantta yeınek yer, Cafechantant'ta konyağını, bırasını ıjer, operayı kaçırmaz, buz patcnlerınde, sırklerde eğlenır. Ikinciler, camiye gider, mukabele dinler, bostanda salatalık üstüne tuz süriip lezzetle yer, mesire yerlerine hasır serer, saz ve ud dinler, ama hiç kimse, zinnini ve gözünü yormayı sevmcz. Bu gerçeği ben, Duhanî'den 23 yıl sonra Galata Köprüsü'nün hikâyesinı yazıp adam tutarak köprü bajında salısa koyduğumda, eser 1 nüsha satınca ve Dolmabahçe kitabrmın Türkve baskısını yabancılar alınca anlayacaktım. Said Bey dostumuz, ılkınden 78 yıl sonra, .ınılarının ıkınci kitabını y.ızdı: Quand Beyoğlu S'.ıppelaitPera. (Beyoğiu'nun Adı Pera İken.) Size tuhaf bir sey söylcyeyim mi: 1950'lerde Pera adını bilen çok az kişi kalmıstı. Cumhuri yet Türkiyesi ve temiz, onurlu 1920'lerle 40'lar arasında geçen bir çeyrek yüzyıl, imparatorluk ortamını unutturmaya yetmis ve Constantinople ile Pera gibi eski adları, sosyal yaşamda gerçekten tarihe gömmüş bulunuyordu. Cumhuriyetin ilanında doğnıus olan ı,ocuklar, Said Beyın ikincı kıtabı ı,ıktığında 30 yasını gevmi} insanlardı. (.)nlar icin jehrin eski yakası "tstanbul tarafı"; bu yakası artık sadece "Beyoğlu" idi. Said Bey de Pera iken diyerek, uzak kalmış bir geçmişi hatırlatma adını bu nedenle seı,mısti. Başka bir tuhaflığın altını çizeyim: Pera adını, bugün bız yok daha yaygın jekılde kullanıyoruz ve nüfus da artmıs olduğu i(,in, bu lafı, sayıca çok daha fazla genç insan biliyor. Bir şcyi daha ekleyeyim: Bu da benim sinirime iyice dokunuyor! Çünkü bu olgu, tarihi bilmek, ge\mişi okunıak ve tanımak anlanuna gelmiyor. Bir özenıi, bir sıklık ve züppclik göstergesi yanı daha ağır basmakta. Her neyse, bu yeni bir Beyoğlu'nda, yaşlı dostumuz anılarının ıkinci bölümünü yazmıştır. Bunda birinci etken, ilk kıtabına koyamamış olduğu bilgileri aktarmak isteği olsa gerek. Çünkü "Eski Adamlar, Eski Evler", adamları değil, daha çok evleri içerir. Kapı sırasıyla yapıları veren, kendı türünde tek eserdir o, bilindiği gibi. İçinde oturanları ad ları ile anıp, biriki niteliklcrine dokunan bir yazımdır. Halbuki Beyoğlu yapılarına biçim verenler ve içinde bir ömür geçirenler, o binaların kendisi kadar belki daha da çok ilginç, karakteri belirgin ve rcnkli kisiliklerdiler. Duhanî Bey, ikinci kitabında iste bunu yapıyor. İyi tanıdığı, dostluk ettiği ya da sadece davetlerinde bulunduğu ünlü Beyoğlu seçkinlerini tanıtıyor, serüvenlerini nakledıyor ve karakter analizleri yapıyor. Bu bilgiler, şehrimi? yasamına olduğu kadar, ülkemiz tarihinc dc en azından ckonomik tarihinehizmet edecek yardımcı bir kaynağı oluşturur. Duhanî'yi bu ikinci kitabı yazmaya götüren ikinci etkeni, kendisini çok yakından tanıdığım için tahmin edebiliyor, anlayabiliyorum. Dobtum, dünyadan elini ayağını çckcn bir inzivaya, bir "târiki dünyalığa" kendi kendisini mahkum etmişti. Eski lnsanlar'ın başına koyduğum hayat hikâyesinde bunu yazdım. Geçırdığı trajık olayuan sonra kendisini buna nıecbur hissetmişti. Ama hayat devam ediyordu. 40'lar vc 50'ler Beyoğlu'sunda Pera'dan arda kalmış olanlar hâlâ yaşadığı gıbı 50'lerde artık dış gezıler açılıyor, basın gelisıyor ve Avrupa'ya gidip gelenler de 30'lu yıllara göre çok art mıs bulunuyordu. Âvrupa, Duhanî için bu Fransa demekti. l'ransa ıse Parıs'te özetlenmışti. Çevresınde, Markiz'de, Löbon'da bırçok ınsan, gıttıkçe daha çok sayıda ınsan, Parıs'ı konuşmaktaydı. Hepsini, içinde bir sızı duyarak dinleyen Said Beyımizin bunlarla kendi altın çağına gidipgidip gelmemesi mümkün müydü? Her sohbet, kulağına çalıııan her yankı, okuduğu her haber ya da makale, ona 1900'ler başlarının Paris'inden bir panjur ^çıyordu. Kendisinin genç, alabildiğine mutlu, paralı ve Fransız başkenıinin de en görkemlı olduğu yıllar, birer havai fişek gibi 1950'ler Kt.uı bul'unun puslu, yagmurlu havasında pırıldayarak canlanıyor ve dükülüyordu. 'îırçok genç, yeni yetme ya da sonr.ıdan görme insanın Parıs'ı konustugu bir dönemde ve diyarda, asıl kendisinin o ışık sehrini en iyi tanıyan, en iyi yaşamış ve en çok sevmıs bir genç olduğunu anlatabilnuk ve anılarının lo/lu vc paslı sandığını açıp, yaslı ellerini içine daldırarak geçmisin bütün mücevherlerini, avuç dolusu göstermek, onun için ruhunda önleyemediği bir ıhtiyaçtı. Her şeyi elleriyle öıiliigü, ıttığı ve yaklıeı bir hayatta, ona k.ıl.uı bir zcvk: H.ı tırlamak ve yazmak. Onun için Beyoğlu'nu bir ke/ daha ya'arken, İstanbul' un bu Avrupa köşesinin kaçmılmaz bir şekildc bağlı ve ilıskılı olduğu I'ans'e sık sık bahsı k.ıydııır ve olayların, kışilerın, konakların ve servellerın bağlantıl.ırını kuraı, çağnşınılarını yanMtır. En başta da kendi yasamının. U Bu yuzyılın başında Galatasaray kavşağı C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 8 S A Y F A 7 3