Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com İşte size, teknoloji yeteneğimizi geliştirme bâbında yıllardır tartışılan ama onca öneriye karşın kaç arpa boyu yol alındığı meşkuk bir mesele daha... Kamunun Satın Alma Politikası... Üniversitesanayi işbirliği konusundaki görüşlerini size aktardığım Sayın Ali Akurgal’ın değindiği, “devletin tedarik politikası” meselesine tekrar döneceğimi söylemiştim. Ne diyordu Akurgal: “...gerçekten üniversitesanayi işbirliğini kurmak ve bundan sonuç almak istiyorsak, devletin tedarik politikası, özellikle de savunma tedariki, bu konuda etkin bir araç olarak kullanılabilir. Ne var ki, akademik çaba sonucu elde edilmiş bir temel yetkinliğin, bir Türk firması tarafından teknolojiye çevrilip buradan bir yarar sağlanması, devlet katında bile hâlâ dudak bükerek karşılanıyor. İlk önce bu duvar aşılmalı ya da alçaltılmalıdır.” Belki hatırlayacaksınız, [Güney] Kore Cumhuriyeti’nin Strateji ve Finansman Bakanlığı’yla Kore Kalkınma Enstitüsü’nün uygulamaya koydukları bir program çerçevesinde, adı geçen kuruluşlarla TTGV tarafından birlikte yürütülen bir projenin sonuçlarından söz etmiştim (CBT, 2027 Kasım 2009). Models for National Technology and Innovation Capacity Development in Turkey (Ulusal Teknoloji Modelleri ve Türkiye’de Yenilik Kapasitesinin Geliştirilmesi) başlığıyla kitap halinde yayımlanan bu sonuçlardan en çarpıcı olanı şuydu: “...Türkiye’de mevcut destek programlarının tümü ARGE arzını teşvike yöneliktir. Daha açık bir deyişle, ARGE giderlerinin bir bölümünün doğrudan devlet yardımlarıyla, ARGE personel giderlerinin bir bölümünün de vergi indirimleriyle karşılanması gibi önlemlerle ARGE maliyetleri düşürülerek, firmaları daha çok ARGE yapmaya teşvik etmek öngörülmektedir. Ancak, [meselenin yalnızca ‘ARGE arzını arttırma’ yönünü ele alan] bu programların etkilerinin sınırlı kalması muhtemeldir. ARGE’ye olan talebi arttırmaya yönelik tamamlayıcı politikalara da ihtiyaç vardır. Bu çerçevedeki en önemli politika, kamu satın almaları yoluyla ...yeni ya da daha yüksek kalitede ürünler geliştirilmesi için talep yaratmaktır.” Aklın yolu bir... Eğer, yürüteceği ARGE faaliyetinin sonucu ortaya çıkacak bilimsel ve teknolojik bulgulardan yararlanmak isteyen ya da bunlardan yararlanabilme kapasitesine sahip bir üretici kesim ülkede yoksa, üniversite nasıl, içteki sanayiye yönelik bilgi üretiminde bulunabilir... Ya da bir yerli firma, diyelim üniversiteyle de ilişki kurarak edindiği bilgilere dayanıp, ilk kez yeni bir ürün geliştiriyor ama bu ürünü ülke içinde kimseye satamıyor ve bunu başaramadan kendisini dış alıcılara da kabul ettiremiyorsa, niçin ARGE yapsın... Kullanıcısı olmayan bilginin üretimi ya da o bilgiyi üretebilme kapasitesi, ortada devletin ARGE finansman desteği bile olsa, sürdürülebilir mi? Sorunun yanıtı olumsuz olduğu içindir ki, aklı başındaki bütün devletlerde, ARGE kapasitesi, kamunun finansman desteklerinin yanında, ülkenin uzun dönemli gereksinimlerini, gelecek için öngörülen konumunu hesaba katan kamu satın almalarıyla da desteklenerek geliştirilir. ‘Kamunun tedarik politikası’ olarak da anılan bu düzenlemelerde ‘savunma tedarikinin’ önemi büyüktür. Çünkü silahlı kuvvetler, kamunun satın almalarında çok büyük bir paya sahiptir. Üstelik savunma tedarikinin konusu olan silah sistemlerinde teknoloji muhtevası yüksektir ve çoğu kez, bu sistemlerin başkalarından önce geliştirilecek yeni kavram ve teknolojilere dayanması istenir. Kısacası bu satın almalar ülke içinde ARGE talebi yaratmanın ve mevcut ARGE yeteneğini geliştirebilmenin en etkin aracıdır. Dahası, “ulusal çıkarlar” nedeniyle yabancı firmaların rekabetine kapalı olan bu alanda geliştirilmiş teknolojiler, sivil kullanım amaçlarına da uyarlanabilir ve ülke sanayisinin kullanımına kolayca sunulabilir. Gelişmiş pazar ekonomilerinde öyle de yapılıyor... Denebilir ki, “Silah alımları için muazzam paraların harcandığı Türkiye’de de, bu alımlarda ülkenin sanayi ve teknoloji yeteneğinin gelişmesine katkısı olacak çözümler bulmaya çalışılmaktadır. Savunma Sanayii Müsteşarlığı da 1985’te bu amaçla kurulmuştur.” Evet, ilgili kurum var... Ama o tarihten bu yana geçen 25 yılda alınan sonuç ne; mesele orada... Havaalanlarındaki ‘tam vücut tarayıcıları’ ne kadar tehlikeli? Havaalanlarına güvenlik kontrolü için yeni kuşak ‘tam vücut tarayıcıları’ konulması ve yolcuların çıplak görüntülenmesi son haftaların tartışmalı güncel konusu. Bazı havaalanlarında bunlar denenmekte ya da kullanılmakta. Giysilerin içine gizlenmiş her türlü maddeyi bu çeşit tarayıcılar gösterebiliyor. Alışılagelmiş tarayıcılarla fark edilmeden geçirilebilen metalik olmayan seramik bıçak gibi silahlar ve bazı patlayıcılar, ekranda görülebiliyor. Tartışmalarda özellikle çıplak resimlerin insan onurunu kıracağı ve kişisel gizliliği gözler önüne sereceği üzerinde duruluyor. Ayrıca tarayıcıların, ağız, kulak ve rektum içine yerleştirilmiş maddeleri bulamayacağı da vurgulanıyor. Yüksel Atakan, Radyasyon Fizikçisi, Dr. – Almanya; ybatakan@gmail.com Ç ıplak tarayıcılar Avrupa’da şimdilik deneme amaçlı olarak kullanılıyor, yolculardan izin alınarak. 2008’de ABKomisyonu çıplak tarayıcılara izin verilmesini önerdiyse de Avrupa Parlamentosu bunu durdurdu. Fiyatları 100.000 ile 200.000 dolar arasında değişen bu yeni kuşak çıplak tarayıcılar bugün Londra, Amsterdam, Zürih, Moskova ile ABD’nin, Avusturalya’nın ve İsrail’in çeşitli havaalanlarında denenmekte ve sanıldığından daha çok sayıda kullanılmakta. ABD’de bu çeşit tarayıcılardan 200 kadar var ve 300 adet de ısmarlanmış. ALETLERİN KULLANIMI NEDEN TARTIŞMALI? Uzmanların açıklamalarına göre, çıplak tarayıcılar tümüyle otomatik olup resimleri bilgisayardan başka kimse görmüyor. Vücutta gizlenmiş tehlikeli bir maddeyi alet bulur bulmaz alarm veriyor ve ancak ondan sonra resim izleniyor, sonra da resimler hemen siliniyor. Bilgisayarın sabit diski sıfır kapasiteli olup, izleyen kişinin resmi kaydetme, kopyalama, kâğıda bastırma gibi bir olanağı yok.1 Alet karşıtları ise, başka modellerde bu resimlerin bilgisayarda kaydedilip sonradan kötü amaçlı kullanılmayacağının da bilinemeyeceğini belirtiyorlar. Yolcular arasında da düşünceler farklı. Bazıları bunların havaalanlarında kullanılmasında – “benim için hiçbir sorun yok, çıplak görünmem, ölü görünmemden daha iyidir!” derken, başkalarıysa çok ileri gidildiğini, ya da dini çekinceleri olduğunu ileri sürüyorlar. Vücutlarında silikon ve protez taşıyanlarla, yapay bağırsak çıkışları bulunanların ve başka yapay maddeleri olanların bunları başlangıçta bildirmeleri gerekecek. Bu gibilerin terörist şüphesiyle her yerlerinin aranması ise büyük sorunlar oluşturabilecek. Bir şirketin son model bir tarayıcısında ise görüntü çizgili kesitlerle verildiğinden ekranda çıplak kimse görünmüyor. Tam vücut tarayıcıları üç çeşit: Röntgen ışını yayan tarayıcı, Pasif tarayıcı (pasif terahertz tarayıcılar) ve Aktif tarayıcı (Gigahertz ve terahertz tarayıcılar). bildiğinden, tam vücut tarayıcılarında bu özellikten yararlanılarak vücut, yüksek enerjili röntgen ışın demetiyle taranıyor. Sulu, oksijenli ve karbonlu maddelerden kolayca geri saçılan röntgen ışınlarının duyarlı detektörlerle tutulması sonucunda, vücudun ve buna bitişik herhangi bir maddenin görüntüsü elde edilebiliyor. Bir röntgen tarayıcısında, röntgen makinesinden daha yüksek enerjili ışınlara gerek olmasına karşın, kullanılan ışın demetinin şiddeti, detektörlerin çok duyarlı olması nedeniyle çok düşük olup vücutta yol açtığı doz oldukça az. (Yıllık doğal radyasyon dozunun on binde birinden daha da az). Röntgen ışını yayan tarayıcılar, hücrelerdeki atomlardan elektron sökülmesine ve atomların elektriksel yüklü duruma geçirilmesine (ya da iyonlanmasına) yol açabiliyorlar. İyonlar, hücre içindeki işlevleri bozabileceğinden röntgen ışını yayan tarayıcıların havaalanlarında kullanılmasına, alınan doz az da olsa, yetkili kurumlarca genellikle izin verilmiyor. Pasif tarayıcılar (pasif terahertz tarayıcılar): Terahertz (THz) ışınları kızılötesiyle mikrodalga bölgesi arasında (1 ile 10 terahertz2 arasında) yer alan ışınlardır, vücudumuz da bu ışınları ‘doğal ısı radyasyonu’ şeklinde yayıyor. Bu çeşit ışınlar ‘pasif terahertz tarayıcıları detektörleriyle’ tutulup görüntülenebiliyor. Aktif tarayıcılar (Gigahertz ve terahertz tarayıcılar): Tarayıcıdan vücuda yöneltilen terahertz frekansındaki ışın demetinden geri saçılmaları algılayıp görüntüleyen alet sistemi ise aktif terahertz tarayıcılarını oluşturuyor. Bunların pasiflere üstünlüğü, kontrast ya da daha net görüntü elde edilebilmesi. Aktif terahertz tarayıcıları bilgisayar tomografları gibi çalışmakta; vücut, ışın ve detektörle her noktasında taranmaktadır. Modern tarayıcılarda, aletin yanından geçerken görüntü elde edilebiliyor. Çeşitli alet sistemlerinin teknik özellikleri henüz tam açıklanmamakla birlikte bu çeşit tarayıcıların 10 ile 30 gigahertzlik (GHz), (terahertz bölgesinin epey altında) frekanslarda çalıştıkları kestirilmektedir. Radyasyondan korunma kurumları, vücutta ek bir radyasyon dozu oluşturmayan pasif terahertz tarayıcıları öneriyorlar. CBT 1194/ 6 5 Şubat 2010 NASIL ÇALIŞIYORLAR? Röntgen ışını yayan tarayıcılar: Alışıldık bir röntgen makinesi vücudu delip geçen röntgen ışınlarının (hedef dokuların yoğunluğuna göre) az ya da çok soğurulmaları sonucu röntgen filminde karartılar oluşturmasını sağlıyor. Vücuttan bir miktar geri saçılan röntgen ışınları ise vücut yüzeyinin analizini sağlaya BİYOLOJİK ETKİLERİ İyonlayıcı olmayan radyasyon vücudun çok derinliklerine giremiyor. 10 GHz’lik radyasyon vücuda sadece milimetre derinliğe kadar girebiliyor, daha de