29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

duyuru Aralar nasıl doluyor? Uzun süredir merak ettiğim bir konuda bir cevap bulduğumu 'sanıyorum'; ama bunun nihai cevap olmayabileceği nedeniyle, ortaya atıp gelebilecek görüşlerle zenginleştirmemin doğru olacağını düşündüm. Merak ettiğim soru şudur: Tınaz Titiz eğişik, meslek, akıl fikir düzeyindeki insanlarla konuştukça ki ben de o kümenin bir üyesiyim çeşitli alanlardaki ne niçin nasıl yanıtlarının oluşturduğu zihinsel kurgularının (mind set) eksiksiz bir bütünlükte olduğu izlenimini edindim. Acaba insanlar bu eksiksizliğe nasıl erişiyorlar; zihinlerindeki kuşkusuzluğa dayalı sükunet ortamını nasıl kuruyorlar? Bulduğumu zannettiğim cevap, başlıklarla şöyle: • İnsanoğlu dünyaya tabula rassa (beyaz sayfa) olarak gelmiyor; insanoğlunun genel genetik birikimini ve soyunun özel genetik mirasını beraberinde getiriyor. Böylece bir yandan organizmasının ihtiyacı olan işletim sistemine otomatikman sahip olurken, bir yandan da ana babasından itibaren geriye doğru, Özgürleşmenin, basoyundaki bir takım olumlu olumsuz şın içindeki sağlam özellikleri de kendi iradesi dışında yasanılan yargıların şamının 'verileri' olarak getiriyor. (izlerin) sorgulan'Beyaz sayfa' olmayışının nedeni budur. • Bu noktadan sonra, yaşamının çemasıyla başlayabileşitli yansımaları 'sayfa'ya düşmeye başceğini, aksi halde lıyor. Sayfa'ya ilk düşen yaşam yansıinsanın kendi kendimaları'nın bu ilk izleri çok belirleyici ne ürettiği safsataoluyor. Bir Markov Zinciri'nde olduğu gibi, bu ilk izler, daha sonraki yansıların esiri olarak maları yorumlayıp birer iz haline getikendi ve belki başriyor[1]. (Aynı bir yansımanın, değişik kalarının ömürlerini ilk izlerle başlamış sayfalardaki izleri birbirinden farklı oluyor; bu çok ilginç bir tüketebileceğini olgu!) düşünüyorum. • Sayfadaki izler (insanlık birikimi + genetik miras + ilk izler + gelmeye devam eden izler) arttıkça ki zihinsel kurgu denilen de budur 3 ilginç sonuç ortaya çıkıyor: 1. Kişi, zihin kurgusunun yorumlama algoritmasına uymayan girdileri görmezden geliyor veya bu mümkün olamıyorsa girdiler güçlü ve sürekli ise, o girdileri kendi kurgusuna göre çarpıtıyor[2]. 2. Zihinsel kurgudaki 'ilk izler'den bazıları, eğer diğerlerinin daima sorgulamaya açık tutup, onların 'değişmez, mutlak, kalıcı' izlere dönüşmesini engelleyemiyorsa, izler giderek derinleşip birer 'kesin inanç'a dönüşüyor. Bunun sonunda da kafasındakilerin doğruluğuna ölümüne inanmış tipler ortaya çıkıyor 3. Bu ilk ikisi daha önce farkına varılmış olgular. Şimdi riyle açıklanamaz. Dili kimin, niçin, nerede kullandığı, kullanımın arka planının ne olduğu, doğru sözcük ve yapı seçimi kadar önemlidir. Günümüzde özellikle kitle iletişim araçlarında gördüğümüz kavram kargaşasını, anlam çarpıtmalarını, bilgi karartmasını bilinçli biçimde algılamak için dil kullanım boyutunu anlamamıza yardımcı olacak dilbilim kavramlarını Türkçe öğretimine yansıtmak durumundayız. Son dönemlerde izlencelere eklenen anlatım bilgisi, medya okuryazarlığı gibi dersler elbette önemlidir ancak bu konuların dilbilimle ve çağdaş dilbilim kavramlarıyla tanışıklığı olmayan öğreticilerce öğretilmesinin çokça yarar sağlaması düşünülemez; bu bakımdan Türkçe öğretmenliği programlarının bu ve benzeri konuları da kapsayacak derslerle desteklenmesi gerekir. Dil gelişimi, dil toplum ilişkisi, dilbilimin son yıllarda önem verdiği konular arasındadır. Çocuğun dilsel gelişiminin anlaşılması, özellikle ikinci dil edinimi/öğreti Amatör Gökyüzü Fotoğrafları Yarışması 2009 Dünya Astronomi Yılı Etkinlikleri'nin bir parçası olarak Türk Astronomi Derneği (TAD) Optronik firmasının sponsorluğunda Amatör Gökyüzü Fotoğrafları Yarışması açtı. Son katılım tarihi: 1 Ekim 2009. Bu yarışma Türkiye veya K.K.T.C. de oturan tüm amatör gökyüzü fotoğrafçılarına açık. Her yarışmacı yarışmaya en fazla 5 (beş) fotoğraf ile katılabilir. Fotoğraflar herhangi bir zamanda çekilen gökyüzü veya gökcisimleri konulu olmalı. Kompozisyonda doğrudan bir veya birkaç gök cismi veya bunlarla ilgili olaylar doğrudan bulunabilir veya yeryüzündeki cisimlerle gökyüzü bir arada kullanılabilir. Farklı zamanlarda alınmış görüntülerden oluşan kompozisyonlar da sunulabilir. Yarışmacı, fotoğraftaki gökcisminin, yeryüzü veya gökyüzü bölgesinin ismini, çektiği yeri, tarih(ler)i ve zaman(lar)ı belirtmek zorunda. Fotoğraflar renkli veya siyahbeyaz olabilir. Yarışmaya gönderilecek fotoğraflar daha önce herhangi bir yerde basılı olarak yayınlanmamış olmalı. Yarışmacının kendi internet sitesinde veya internette başka sitelerde yayınlanmış olabilir. Fotoğrafların basılı kopyaları 1 Ekim 2009 tarihine kadar Optronik Ltd. Şti. Reşit Galip Cad. İlkAdım Sok. No.18 06700 G.O.P / Ankara adresine ulaştırılmalı. Dijital kopyaları da ayni tarihe kadar [email protected] Eposta adresine gönderilmelidir. Ayrıntılar yukarıdaki adresten öğrenilebilir. D yeni farkına vardığımı düşündüğüm en önemlisi: • Zihinsel kurguyu oluşturan izler arasında boşluklar olması doğaldır. Kişi bunlara katiyen razı olmaz, rahatsız olur; zihinsel kurgusunun kesintisiz olmasını arzu eder ve boşlukları doldurur. • Eğer akıl fikir izan düzeyi yüksekse, araları nisbeten akla uygun 'sentetik izler' ile doldurur. • Fakat, başkalarıyla olası fikir tartışmaları sırasında, zihin kurgusu içindeki bu dolguların (ek yerlerinin) sırıtması ihtimali vardır. • Bu olasılığı bertaraf etmek için de, o sentetik izleri daha güçlü, zorlamaya varan ısrarla, hatta gerekirse kaba üslupla savunur. Ve böylece izlerin fark edilmesini güçleştirir, hatta neredeyse asli iz dahi sanılabilir. • Eğer böyle değil de akılfikir için düzeyi yeterli değilse, bu defa boşluklar, hurafeler, körkanıtsız inançlar, dogmalar, gibi sentetik izlerle macunlanıp gözden kaçırılır. Bu yaklaşım doğru / doğruya yakın ise 'ilk izler' in ne denli belirleyici olduğu ortaya çıkmaktadır. Erken çocukluk yaşlarından itibaren, 'sorgulanmayan doğrular' ile karşılaşan çocukların ileride birer açık ya da gizli fanatik olma ihtimali yükselir. Bu defo, eğitimle tamir edilemez, aksine pekişir. Çünkü bu defa kişinin sentetik iz üretmesi yerine okul öğretilerine dayalı bilgiler kullanılır. Bu tür kişiliklerin cahil kalmaları eğitilmelerine oranla daha az tehlikeli sayılabilir. Özgürleşmenin, başın içindeki sağlam sanılan yargıların (izlerin) sorgulanmasıyla başlayabileceğini, aksi halde insanın kendi kendine ürettiği safsataların esiri olarak kendi ve belki başkalarının ömürlerini tüketebileceğini düşünüyorum. Bu cesaret gösterilemediği takdirde, bir ömür boyu, "anlaşılmadığı", "kendisine haksızlık edildiği" gibi düşüncelerle kızgınlığını bastırır. Bu pratik olarak kolay yapılabilir bir şey midir bilemem. Ama bir yol, her ağızdan ya da kalemden çıkan yargı için şu sorunun korkmadan sorulması olabilir: söylediğim ya da yazdığımın doğru olduğundan emin miyim ve nasıl eminim? Düşüncelerim şimdilik böyle. 'Ezber' olgusuna böyle bakılırsa, her şey daha berraklaşıyor mu? [1] Edward De Bono, bu olguyu bir pelte üzerine dökülen sıcak mürekkebin yarattığı kalıcı çukurlaşmalar biçiminde örnekliyor. "Chapter 12. The Past Organize the Present", pp 97, The Mechanism of Mind. [2] Thomas Kuhn bu konuda daha ileri gidiyor ve kişinin kendi paradigmasına uymayan verileri fizyolojik olarak algılamasının bloke edildiğini ileri sürüyor. mi ile ilgili bilincimizin gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bu yolla yabancı dil öğretimindeki yanlışlarımız konusunda bilinç geliştirebiliriz. Öte yandan, dilin toplumsal oluşumun yapıtaşı olduğu,toplumsal bütünlüğü temeli olduğu bilinmektedir. Başka bir anlatımla, dil kullanımı toplumsal bileşenlerden ayrı olarak düşünülemez; resmi dilin önemi,yerel ağız ve lehçelerin kullanımı, biçem (deyiş) düzlemlerinin toplumsal anlamı, değişik toplum katmanlarının dil kullanımı, dillerin birbirleriyle etkileşimleri, dil planlaması/devrimi vb konular toplumdilbilim incelenmeden anlaşılamaz. Dilbilimin dil incelemelerine bir önemli katkısı da dili bütünlüğü içinde, bütün kesitleriyle ele almasıdır. Dilbilim bir yandan sözlü dilin önceliğini vurgularken öte yandan yazılı dilin değişik boyutlarına dikkat çeker: Hukuk dili, tıp dili, ekonomi dili, politika dili, gazete dili vb kesitler başta olmak üzere, özellikle yazın dilinin, dilin gücünün ve bütününün anlaşılmasındaki önemi CBT 1127 / 22 24 Ekim 2008 üzerinde durur. Bu bağlamda, daha 1960’larda, dilbilimci R.Jakobson’un, “dilbilime kayıtsız bir yazınbilimci ile yazınbilime kayıtsız bir dilbilimcinin (ikisinin de) çağdışı yaratıklar olduklarını” söylediğini anımsamamız, bu bütünselliği anlamamız için yeterlidir sanırım. Açıkçası, Türk Dili eğitiminde salt göstermelik ve çoğu zaman seçmeli 12 dilbilim dersiyle yetinmekle yetkin bir Türkçe öğretimi sağlanamaz. Türkçe eğitimi bilimsel olarak temellendirilmek isteniyorsa, sesbirim, ünlü, ünsüz, biçimbirim, tümce gibi temel kavramlardan başlayarak derin ve yüzey yapı,sözce, tümce, söylem, metin türleri, sözeylem, edim, dil yetisi, iletişim edinci, dilin değişik kesitleri, yapıanlamişlev ilişkileri gibi, dilbilimde son yıllarda üzerinde durulan temel kavramların Türkçe eğitimine yansıtılması, dil çalışması ve eğitiminin salt dilbilgisisözcük düzlemiyle sınırlandırılmaması bir zorunluluk olarak görünmektedir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear