22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 18 NİSAN 2021 PAZAR YORUM / HABER ‘Güvercin tedirginliği’ ve ‘Hiç Oldum’ 2014 yılından beri Cumhurbaşkanı Sözcüsü ve Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın, sözlerini ve müziğini kendi yazıp bestelediği, Erkan Oğur’un düzenlemelerini başarıyla gerçekleştirdiği, hatta sazlarda Kalın’a eşlik ettiği bir şarkının klibi geçen hafta içinde yayımlandı: “Hiç Oldum”. Doğrusu ben merak edip izledim. Tabii merak ederim, klip yedi yıldır Saray Sözcüsü ve Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanına ait. Ayrıca devletin üst kademelerinde yıllarca çalışmış biri. Gazetecileri fişleyen SETA Vakfı’nın kurucusu. Klip, eskiden ramazanda sahur zamanı yayımlanan kliplerin biraz hallicesi. Ama o da ne! Birden şaşıp kalıyorum. Şöyle: İbrahim Kalın saz çalıp pişmanlıklarını anlatırken klibin her yerinde güvercinler uçmaya başlıyor. Öyle böyle değil, klip sanki güvercin istilasına uğramış gibi ve benim şu hiçbir şeyi unutmayan belleğim onlara ad vermeye başlıyor: Şu bembeyaz, tek başına dolaşan Hrant Dink (Agos gazetesinin önünde vurularak öldürüldü). Türkçemize kazandırdığı çok acılı bir söz var: “Güvercin tedirginliği.” Şu arkadaki Tahir Elçi olmalı, kanatlarını açmış, tüm güvercinleri kucaklamak ister gibi hiç durmadan onlara sesleniyor. (Diyarbakır’daki Dört Ayaklı Minare’nin önünde vurularak öldürüldü.) Şu sürekli gökyüzüne doğru uzaklaşan Berkin Elvan. Kâkülleri yıldız ışıltılarıyla dolu. (Ekmek almaktan dönerken polis kurşunuyla vurularak öldürüldü.) Şu narin narin yürüyen Dilek Doğan. Ben onun çocukluğunu bilirdim, Armutlu’da yapılan bir da“Bir çift güvercin havalansa/yanık yanışma gününde bana bir çift kırmızı bebe pabucu armağan etmişti. (Evinin kapısında polis kurşunuyyanık koksa karan la öldürüldü.) fil” Melih Cevdet Şu çevresindeki yavru güvercinAnday. Fotoğraf: lere göz kulak olan, uçamadığı için Işıl Özgentürk. üzülen, kuytulara çekilmiş kanadı kırık güvercini teselli eden Taybet Ana olmalı. (Silopi’de evinin bahçesinde otururken keskin bir nişancı tarafından vurularak öldürüldü. Çocukları sıkıyönetim koşulları nedeniyle ölü bedenini alamadıkları için köpekler yemesin diye bir hafta gece gündüz nöbet tuttular.) Şu güvercin, sürekli gökyüzüne bakıyor bir şeyler arar gibi, o Servet Turgut. (Askerler tarafından helikoptere bindirildi ve yüksekten aşağı atıldı. Öldü.) Güvercin o helikopteri arıyor, söyleyecek bir çift sözü var. Şu hiç durmadan taklalar atan güvercin, mutlaka Ali İsmail Korkmaz. (Onu Eskişehir’de Gezi olayları sırasında döverek öldürdüler.) Şu gökyüzünde halkalar çizen gencecik güvercin Kemal Kurkut. (O, güzel sanatlar öğrencisiydi, Nevruz bayramında polis tarafından kurşunlanarak öldürüldü.) Hâlâ şaşkın gökyüzünde halkalar çizerek dolanıyor. Annesine, kardeşlerine, dostlarına sanki yıldız tozlarıyla boyadığı rengârenk bahar çiçekleri gönderiyor. Hiç türkü söyleyen güvercin görmemiştim ama İbrahim Kalın türküsünü söylerken arkasındaki ışığın içinde duran güvercinlerden biri, kar beyaz bir güvercin usuldan bir başka şarkı söylemeye başlıyor. Grup Yorum’un solisti Helin Bölek bu. Usulca söylüyor şarkısını, çünkü ölüm orucunun 288. gününde, az sonra ölecek. Birden karanlık aydınlanıyor ve o, en gür sesiyle şarkısını söylüyor, söylüyor... Kalın’ın sesi duyulmuyor artık. Ve bütün güvercinler onun söylediği türküye katılıyor. Ne oluyor klibin bir yerinde? Onlarca güvercin kale gibi yerde çırpınıp duruyor. Uçacak yerleri yok, bu güvercinler bana hiç yabancı değil. Uludere’de bilgisayar borçlarını ödemek için kaçağa çıkan ve tüm askeri ekiplerin haberdar olduğu bir yoldan geçerek köylerine ulaşmaya çalışırlarken F16’ların bombardımanında, kimisi dereye uçan, çoğu katırların altında kalıp ölen 1315 yaş arası çocuklar. Ana babalarının acısına bizzat köylerine giderek tanık olmuştum. Yer gök ağlıyordu. Bu çırpınıp duran güvercinler onlar: Özcan Uysal, Celal Encü, Adem And, Mehmet Encü, Şervan Encü, Cemal Encü, Şıvan Encü, Bilal Encü, Salih Encü, Serhat Encü, Savaş Encü, Bedran Encü, Hüseyin Encü, Aslan Encü, Orhan Encü, Fadıl Encü, Vedat Encü, Cihan Encü, Erkan Encü. Benim artık yüreğim bu kadarına dayanamıyor, klibi kapatıyorum ve bir bardak su içip düşünüyorum: İbrahim Kalın, Saray Sözcüsü, onlarca güvercin ölürken hiç sesini çıkarmayan, en yumuşak tabirle seyirci kalan bir siyasi, neden böyle ansızın ölümü hatırlayarak bir dünyalının pişmanlıklarından söz eden bir şarkı yapar? Doğrusu buna hiçbir yanıtım yok. Kendine güvenen herkes istediği şarkıyı söyler, istediği müziği yapar ama aklımın almadığı bir şey var: Neden Erkan Oğur gibi saz ve söz ustası bir sanatçı bu işin bir parçası olur? Erkan Oğur, Hrant Dink’in Türkçemize kazandırdığı “güvercin tedirginliği” sözü hiç mi size değmedi, hiç mi kıymetli şair Melih Cevdet Anday’ın “Bir çift güvercin havalansa/ yanık yanık koksa karanfil” dizeleri aklınıza düşmedi. Bu ülkeden bu kadar uzak mısınız? Ne yazık ki bu ülkede “güvercin tedirginliğini” yaşayanlar, bir klip uğruna güvercinlerin harcanmasına dayanamazlar. Bu, böyle bir yazı. 18 NİSAN 2021 SAYI: 34889 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ekler) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Koordinatörü Esra Bozok l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: l İstanbul: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Yenibosna mh. 29 Ekim Cd. no: 11A/41 Bahçelievler/İstanbul Tel : 0212 454 35 10. l Ankara : İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Saracalar mh. 57. cd. no: 21/A Akyurt/Ankara Tel : 0312 353 29 61. l İzmir: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Fatih mh. 1199 sok. no:1/7 SarnıçGaziemir/İzmir Tel : 0232 483 96 60. l Adana: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Levent mh. 1791 sok. no: 33/A Yüreğir/Adana Tel : 0322 346 36 25. l Trabzon: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Organize sanayi Bölgesi no: 2 Arsin/Trabzon Tel : 0462 711 40 20. Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 004:41 06:14 13:09 16:53 19:53 21:20 Ankara 04:29 06:00 12:53 16:37 19:36 21:01 İzmir 04:56 06:25 13:16 16:58 19:57 21:19 Yirmi bin nüfuslu kentte, 18 Kasım 1912 günü, fısıltılar başladı: Türk ordusu yenilmişti. Azalan top sesleri, nizami adımların sertliğinden uzak, ayaklarını sürüyerek toplanan birlikler, paramparça olmuş, apoletleri sökülmüş, kan izleri taşıyan üniformaların içinde beti benzi atmış askerler, her şeyin bittiğini gösteriyordu. Mösyö Hasid, haberi doğruladı: “Ne mermileri kalmış ne de erzakları. Mustafa Paşa, teslimi imzalamış. Kurmay Başkanı Nuri Bey, az önce vedaya geldi bana. Ağlıyordu...” Sordum: “Peki, nereye gidiyorlar?” Hasid: “Çareleri yok. Başkente sırtlarını dönüp işgal altında olmayan tek yön Arnavutluk’a.” Ricat gecesi, bu yenik ancak cesur ordu, terk ettiği topraklarda son kez Allah’ın adını anarak namaza durdu. Sonra yürümeye başladı. Gürültüsüzce, korkunç bir suskunluk içinde, taşıdıkları yükün altında bükülmüş sırtlarıyla yürüyorlardı. Daha düne kadar bu ülkenin kaderini elinde tutanlar, Türk askerleri, eğik başlarını kaldırmadan, isyana kapılmadan, kendilerini yenen düşmana en küçük bir beddua etmeksizin gidiyorlardı. Uykusuz gecelerin, yorgunluğun, yoksunluğun izlerini taşıyordu, bembeyaz yüzler. Kasım ayının dondurucu soğuğunda, haftalardan beri bir kaşık bulgur ve bir kaşık yoğurttan başka bir şey girmeyen boş mideleriyle, hüzünlü şövalyelerdi. Yorgun askerin hayaleti Arkalarında kadınlar ve çocuklar bırakıp giden bu askerler, bir an için bile disiplini bozup muzaffer Hıristiyan ordularına küfretmeyi niçin geçirmediler akıllarından? Açtılar, kırgındılar ve geri çekilirken, lerine bakarken yorgun askerin hayaletini, tozlu Arnavutluk yollarına gömülen o koca ordunun kaderini düşünürüm...* Düyunu Umumiye Reisi, Biz bize hallettik, Fransız casusu Okuduğunuz satırlar, 1870’leryabancıya gerek yok! den öteye Osmanlı mülkünü bir uçtan ötekine dolaşarak Franhiç olmazsa düşmanla işbirliği yapanları cezalandırabilirlerdi. Oysa yapmadılar. Hiçbir şiddete başvurmadılar. Bayraklarıyla geçen Mustafa Paşa, adamlarını tanıyordu. Onlarla birlikte yaşamış, dövüşmüş ve acı çekmişti. O bir askerdi ve savaşın onur ve cesaret kurallarına mağluplar da uymalıydı. Ricatı izleyen halk, yüzyıllardır efendisi olan mağluplara saygılı ve suskundu. Belki de güzel günlerin bittiğini düşünüyordu. Muzaffer Sırpları tanımıyordu. Oysa Hıristiyan olarak, bugüne kadar efendileri Türkleri sömürerek işbirliği yaptıklarının bilincindeydiler. Acaba yeni efendiler, Sırplar da kendilerini sömürtecek miydi? Önlerinden geçen askerlere, son bir veda olarak “Yolunuz açık olsun!” diyor ve elinde avucunda kalan son yiyecekleri ve para veriyordu, halk. O kargaşa içinde galiba verilenlerden nasibini alamayan bir garip asker, bana elini uzattı. Birkaç kuruş ve yandaki manavdan aldığım erzakı verdim, ona. Elini böğrüne koyarak teşekkür etti ve bir tespih uzattı: “Tanelerini her gün ordumuzun zaferini ve sılaya dösız Dışişleri Bakanlığı’na istihbarat sağlayan Fransız casusu Ernest Grenier’nin anılarından bir alıntıdır. 1881’de Osmanlı borçlarını düzenlemek için kurulan Düyunu Umumiye İdaresi’nin reisliğini de yapan Ernest Grenier’nin anılarına Paris muhabiri olduğum yıllarda aziz dostum, iktisatçı ve antikacı Ahmet Benli sayesinde ulaştım. Osmanlı’nın 167 bin 312 km2’lik Avrupa topraklarının kaybıyla sonuçlanan Balkan Savaşları’nın Manastır Muharebesi’ne tanıklık eden casus Ernest Grenier’nin meşum 1912 ricatına ilişkin anısında söz ettiği Mösyö Hasid, Manastır’daki Fransız konsolosu. Mustafa Paşa’nın kim olduğunu bulamadım. Günce yazarı belki de Manastır’da yenilen ordu komutanı Zeki Paşa’yı, daha yaygın bir isim olan Mustafa ile karıştırmıştır... Ama bu kısacık metnin asıl önemi, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak için çalışan, savaşan dış güçlerin casusu, yani düpedüz düşman Ernest Grenier’nin yenik Türk ordusu ve askerlerine duyduğu derin saygı, hatta hayranlıktır. nüşü düşünerek ovaladım. Al! Belki sana uğur getirir...” O gün bugündür, bu tespih hep baOsmanlı sarayda, Türkler savaşta şucumda durur. Parlak nar rengi taneDeğerli okurlarım da farkına varmışlardır ki tek bir satırda bile Osmanlı ordusu, Osmanlı askeri yoktur. Türkler vardır, Türk ordusu ve Türk askeri vardır. Osmanlı, parlak yükseliş sürecini çok daha uzun bir can çekişme tarihinin izlediği ve her yoz, yolsuz, gerici, müstebit, emperyalist devlet gibi çöküşü kaçınılmaz olan bir devleti, çökertenlerin adıdır. Osmanlı, sömürgeleri uğruna cepheden cepheye sürüp ölüme gönderdiği yüz binlerce Türk askerine ve dahi sivil halkına bir soyadı bile vermemiş, çünkü değer vermeyen sömürünün adıdır. Ekonomisi sömürgeleri üzerine kurulu, üretimi sıfır Osmanlı’yı kısacık fetih dönemine bakıp başarılı sanan cahiller; özendikleri liyakatsiz, çapsız, yoz ve yolsuz sultanların izinde küllerinden doğan Türkiye’yi çökertiyorlar. Dış düşmana ne hacet? Dünya tarihinin en acı çekmiş uluslarından biri olup, o acıları inceleyip ders çıkarmaktansa unutmayı yeğleyen Türkler, adeta 20. yüzyıl başına geri döndü. Tüm paradigmalar aynı, ne iç düşman değişti ne dış düşman. Tek farkla: Bu kez iç düşmanlar ülkeyi batırmakta daha becerikli, daha acul. Yargısını, ekonomisini, ordusunu dış düşmana hacet kalmadan çökerttiler. Yurtsever subayları içeri tıkıp komutanların apoletlerini bizzat söküyorlar. Topraklarını, sularını ve zaten tüm varlıklarını satıyorlar. Boğazlarını bile satıyorlar... Kanlı savaşlar sonunda yenilip düşman işgaline uğrasaydık, işgalciler bundan daha beterini yapabilir miydi, emin değilim! *Ernest Grenier, Makedonya Yollarında/ La Nouvelle Revue, 1936 “Vaka ve ölüm sayısında dünya liderliğine gidiyoruz” diyenler bunı Org. Necip Torumtay istifa ederek ödedi. H na Reyiz’i virüsten korumayı da Özal da dünya liderler liekleyebilirler. ginde oynama sevdalısı idi. Yıldırım Akbulut’un cenaBaba Bush “Dostum Preze töreni için camiye gelenlerin zidan Bush” olmuştu. maskeleri girişte tek tek çıkarıABD’nin 1. Körfez lıp çöpe atıldı. Saray korumaları tarafından “özel üretim maskeler” takıldı. Fazla tevazu Savaşı’na destek olarak ilk adımı atmak istiyordu. 1 koyup 3 alacaktık. VIP önlem imiş. O dönemi Akbulut yıllar göz çıkarır mı? Keşke kalp rahatsızlığından hastanede yatan Yıldırım Akbulut’a da o maskelerden tasonra bir grup ANAP milletvekiline şöyle anlatmıştı: Başkan Bush, Özal’a kılsaydı ve eşi Samia Hanım’a da virüs bulaşmasaydı. H Reyiz, tabutu başında aynen şöyle konuştu: “Yıldırım Bey’in gerçekten en önemli ve en büyük özelliği tevazuu Esin kaynağı, “Anayasa bir kere delinse bir şey olmaz!” diyen Özal’dı. Oradan “Anayasa Mahkemesi derhal kapatılmalıdır!” diyen Bahçeli’ye geldik. “Biz güneyden gireceğiz. Siz de kuzeyden Irak’a girin. Musul ve Kerkük’te hakkınız var. Buraları alın!” diye Türkiye’ye yeşil ışık yaktı. Ama Özal, “Bugün gir diyorsunuz. Yarın da çık derseniz ne olacak!” Bush en iştah açıcı yanıtı vermiş: idi. Tevazuundan hiçbir an sapmadı.” Demek ki devlet adamının en önemli, en büyük özelliği tevazu imiş! Ne mutlu bize ki bu siyasi ve etik gerçeği ülkenin en yetkili ama tevazudan da en az nasiplenmiş liderinden öğrendik. Akbulut’un, ülkesine son hizmeti de bu oldu. H Reyiz şöyle devam etti: “Bütün tecrübelerini bizlerle İstişare Konseyi’nde paylaştı. Gerçekten çok istifade ettik.” H “Benim memurum işini bilir”den “Bizim müteahhitler işini bilir”e evrilmiştik. Özal, tarih yazmaya meraklı, “çağ atlatan” liderdi. Reyiz ise Trakya’yı da yarıp coğrafyaya da damga vurma peşinde. Özal, eşini partisinin İstanbul il başkanı yapmıştı. Reyiz çıtayı çok yükseltti. Damadına Maliye’yi ve Hazine’yi de teslim etti. “128 milyar dolar nerede” sorusundan hakaret çıkaran savcılara iş alanı yarattı. “Kim girdiği yerden çıktı ki siz de çıkacaksınız... Kıbrıs’a girdikten sonra çıktınız mı?” Çıkmadık elbette. Ama bu da Batı’nın aklından hiç çıkmadı. H Akbulut’un yazılmasın kaydıyla anlattığı bazı hadiseler de bendenizin aklından çıkmıyor. Sağ siyaset, müteahhitlerle “yakın” ilişkiyi herhalde zorunlu kılıyor. Cumhurbaşkanı Özal’ın da hususi müsaadeye mazhar müteahhitleri vardı. Ama halkımız bunu pek fark edemedi. Rahmetli “Tevazudan tasarruf olmaz. Fazla tevazu göz çıkarmaz” gibisinden bir vecize de bırakmadı maalesef. H Dün 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da ölüm yıldönümüydü. Reyiz, kısa bir mesaj ve İstanbul’a gidip mezarı başında Kuran okumakla yetindi. Oysa gönlüne tek adamlık ateşi düşüren Özal’dır. 2010 referandumu sırasında ortalık “Özal’ın Menderes’in Devamıyız!” afişleri ve “Asrın Lideri Ümmetin Önderi” ilanlarıyla donatılmıştı. H Siyasette ve hayatta tevazu tek başına yetim kalıyor. Dürüstlük ve yurtseverlik de şart. Bunu Bülent Ecevit’ten biliyoruz. İsmet İnönü’nün yanında genel sekreterlik ve bakanlık yapmıştı. Adını dağa taşa yazdıracak kadar benimsendiği için işi çok kolaydı. Oysa Akbulut’un Özal’a rağmen dik durabilmesi, hukuka ve anayasaya bağlı kalması, ulusal çıkarları tehlikeye atmadan savunabilmesi kolay değildi. Ama zoru belli ölçekte başardı. Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına sürüklenmesini en az 25 yıl geciktirdi. Faturayı ise Genelkurmay BaşkaBunlardan biri de Ankara’da inşa ettiği gökdeleni TOKİ’ye 10 yıllığına peşin para ile kiralamak istiyormuş. Özal da Akbulut’a bu binayı kiralayın diye bastırıyor. Ama Akbulut uzun süre ayak diriyor. Sonunda müteahhit dile düşmekten korktuğu için olmalı, talebinden vazgeçiyor. H Arada Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül olsa da aslında Özal ile Reyiz tarihecoğrafyaya hâkim olma ve çağ atlama ihtirası bakımından birbirinin ardılı, halef selefidir. Ay ile uzay boyutu da kattığı için de Reyiz’e selamet, ölen seleflerine rahmet dilemekte beis yoktur. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Şehit Günaydın toprağa verildi Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde dereye düşerek yaralandıktan 4 gün sonra önceki gün tedavi gördüğü hastanede şehit olan 35 yaşındaki Piyade Uzman Çavuş Ramazan Günaydın için dün memleketi Adana’da cenaze töreni düzenlendi. Törene, şehidin acılı yakınları, Adana Valisi Süleyman Elban, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, askeri ve mülki erkân katıldı. Törende şehidin 8 yaşındaki kızı Elçin, sakinleştirmeye çalıştığı annesi Serap Günaydın’ın başına asker kepi taktı. Şehidin diğer yakınları da törende gözyaşlarına boğuldu. Cenaze namazının ardından Günaydın’ın naaşı, asri mezarlıktaki şehitlikte toprağa verildi. l AA IŞİD’in Musul emiri yakalandı Adana İl Emniyet Müdürlüğü’nün IŞİD’e yönelik 13 Nisan günü günü düzenlediği operasyonda 3’ü Suriye, 4’ü Irak uyruklu 7 şüpheli gözaltına alındı. Şüphelilerden Yusuf Abdulkerim Yusuf Neccar’ın, Irak’ın Telafer ilçesinde istihbarat polisi olarak görev yaparken IŞİD’in işgalinin ardından saf değiştirdiği ve sözde “Musul emiri” olarak örgütün dış güvenlik sorumlusu şeklinde görevlendirdiği belirtildi. Ayrıca Neccar’ın, IŞİD’in Türkiye, Suriye ve Avrupa’daki sözde liderleriyle irtibat kurduğu da saptandı. El Selami ile Neccar, tutuklandı. l DHA Emniyet müdüründen gazeteciye darp iddiası SEYFETTİN METE Ferdi Karabıyık, İskilip Web Tv’de yayımlanması planlanan bir programın sokağa çıkma yasağına denk gelmesi nedeniyle izin almak için gittiği İskilip Emniyet Müdürlüğü’nde Emniyet Müdür Vekili Erol Karasu’nun kendisini darp ettiğini iddia etti. Polisin şikâyet dilekçesini almaması üzerine İskilip İlçe Jandarma Komutanlığı’na giderek, Karasu’dan şikâyetçi olduğunu belirtti. Önceki gün yaşanan olayla ilgili Karabıyık, “İzni kendisinden değil ‘kaymakamlıktan almamı’ söyledi. Ben de ‘tamam ben gidiyorum’ dedim. ‘Dur gitme’ dedi. Sen ‘Hüseyin Bodur’un borcunu neden ödemiyorsun’ dedi. Ben de kendisine, ‘Bu olay bizim aramızda siz bu işe karışmayın’ dedim. Oda ‘ne demek karışma ben sizin aranızı bulmak zorundayım, bu mevzuyu uzatan sensin’ dedi. ‘Seni döverim’ diyerek üzerime yürüyerek duvara yaslayıp boğazımı sıktı” diye konuştu. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com SEDAT PEKER SUÇ ÖRGÜTÜ 10 KIŞI TUTUKLANDI İstanbul merkezli 7 ilde, Sedat Peker’in elebaşı olduğu organize suç örgütüne yönelik düzenlenen operasyonda gözaltına alınan ve adliyeye sevk edilen 49 şüpheliden 32’si ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. Tutuklanma talebiyle sevk edilen 17 kişiden 10’u “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, “suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma”, “nitelikli yağma” suçlarından tutuklandı. 7 şüpheli ise adli kontrol tedbirleri kapsamında serbest bırakıldı. l AA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear