22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 23 MART 2021 SALI gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AKP’nin faizle bitmeyen imtihanı SELİM SOMÇAĞ EKONOMIST Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasıyla Türkiye 21 ay içinde dördüncü merkez bankası başkanını gördü. Çok teknik bir görev yapan Merkez Bankası başkanları, önceden belirlenmiş bir süre için göreve gelirler. Bu süre dolmadan görevden ayrılmalarına rastlanmaz. Türkiye’nin 21 ayda dördüncü Merkez Bankası Başkanıyla tanışması, Merkez Bankasında, daha doğrusu AKP’nin ekonomi yönetiminde ciddi sorunlar olduğunu gösteriyor. Bu çalkantılı gidişin ekonomi ve dış politika boyutları var. Ekonomideki temel sorun, büyüme ve istihdam artışını sanayileşme ve kalkınma üzerinden sağlamayı hedefleyen, dış kaynağı ithalat finansmanında kullanan geleneksel ekonomik modelin AKP döneminde terk edilerek dış kaynağın hane halkının tüketimine ve inşaataltyapı yatırımlarına yönlendirilmesine dayalı büyüme modeline geçilmesidir. Süreç nasıl başladı? AKP’nin iktidara gelmesinden kısa süre sonra FED’in (ABD Merkez Bankası), ABD halkının konut kredisine ulaşma şartlarını kolaylaştırmasıyla birlikte ortaya çıkan küresel kredi bolluğu sayesinde ilk başta bu modelle yüksek büyüme hızları yakalandı. Bu arada cari işlemler hesabı rekor düzeyde açıklar verse de döviz kurları üzerinde baskı oluşmadı. Türk ekonomisinin bu “vur patlasın” dönemi, ABD konut piyasasında oluşan balonun 2008 sonbaharında patlamasıyla sona erdi. Dünya, finansal sistemin çöküşünün eşiğine gelirken TL dolara karşı, 6 ayda yüzde 45 değer kaybetti. Türk ekonomisi daraldı. Hem AKP hem finans camiası, Türk ekonomisinin ne kadar kırılgan bir yapıya büründüğünü gördü. 2008 krizi sonrasında, küresel likidite bolluğu FED ve diğer büyük merkez bankalarının doğrudan para basmaya başlamalarıyla sürdü. Bu Naci Ağbal’ın 5. ayını doldurmadan görevden alınması, yerine düşük faiz politikasına geri dönmesi beklenen Şahap Kavcıoğlu’nun atanması, yalnızca AKP’nin ekonomik büyümeden vazgeçememesiyle açıklanamaz. Karar aynı zamanda küresel finans sermayesine yüksek faiz ödeyerek ABD’yle uzlaşma arayışından vazgeçişi de ifade ediyor. rüzgâr Türk ekonomisinin yelkenlerini yeniden şişirdi. Türkiye 20102013 döneminde yeniden yüksek büyüme oranlarına ulaşabildi. Ne var ki FED’in bu stratejisi 2012’de emtia fiyatlarında büyük artışa yol açtı. Bu yüzden FED 2013’te parasal genişlemede frene basma işareti verdi. Hem Türk ekonomisinin küresel likidite daralmasına karşı ne kadar hassas olduğu 2008’de görüldüğünde hem de AKP iktidarının ilk 10 yılında Türkiye’nin dış borcu 130 milyar dolardan 370 milyar dolara yükseldiğinden, FED’in bu sinyali, Türkiye’ye derhal sıcak para çıkışı ve devalüasyon olarak yansıdı. Böylece TL bugüne dek süren uzatmalı devalüasyon sürecine girdi. Riskli yol tercihi 1994 ve 2001’deki devalüasyonlar ihracatın ve ithal ikamesinin artmasını sağlamıştı. Ekonomi kısa bir şokun ardından dış dengesini sağlayarak yola devam edebilmişti. Ne var ki 20032008 arasında yerli sanayi ürünü fiyatları yılda ortalama yüzde 11 artarken, döviz kurları hemen hiç artmadığından bu dönemde çok sayıda sanayi işletmesi dış rekabet yüzünden tasfiye oldu. Ayakta kalanların ise ithal girdi oranı çok yükseldi. Bu yüzden 2013’te başlayan devalüasyon dalgalarından sonra, ekonomi dış açığını kapatarak büyüyemedi. Kurlar ne kadar yükselirse yükselsin, ekonomi sadece iç taleple büyüyebiliyor, iç talep de ancak ucuz krediyle artırılabiliyordu. Fakat bu yolla sağlanan büyüme, ithalatı patlatıyor, cari açığı riskli noktalara taşıyordu. Cari açığın yükselmesi ise sermaye kaçışına, dolayısıyla devalüasyona yol açıyordu. Krize zemin hazırlandı Bu şekilde TL 20132020 arasında hemen her yıl devalüasyon dalgasına maruz kaldı. Bu dalgalar dolar kurunu 1.79’dan 8.56’ya kadar yükseltti. Enflasyonu tek hanelerden önce yüzde 10’lara (2017), sonra yüzde 20’lere (2018) taşıdı. Enflasyon hedeflemesi yapan Merkez Bankası bu gidişata politika faizini yükselterek cevap verdi. Merkez Bankası’nın bankalara sağladığı fonlamanın faizi 20132018 arasında yüzde 5’ten yüzde 24’e yükseldi. Bu da ekonomiyi 2019’da durma noktasına getirdi. Bunun üzerine Temmuz 2019’da Merkez Bankası başkanlığında 2. yılını henüz doldurmuş olan Murat Çetinkaya görevden alındı. Yerine Murat Uysal atandı. Çetinkaya’nın şok faiz artışlarıyla kontrol altına aldığı enflasyon, Kasım 2019’da yeniden yükselişe geçtiği halde, Uysal Mayıs 2020’ye dek politika faizini indirmeyi sürdürdü. Böylece bankaların kredi maliyetini düşürerek kredi hacminin tırmanmasına zemin hazırladı. Bu da 2019’da fazlaya dönmüş olan cari hesabın, 2020’de yeniden büyük açık vermesine yol açtı. Sonuçta dolar kuru 8 TL’yi aştı. Tek etken yok AKP dövizdeki yükselişten ürkse de Uysal’ın sonunu, ABD’deki başkanlık seçimini Türkiye karşıtlığını gizlemeyen Biden’ın kazanması getirdi. Türkiye’yle ABD arasında iplerin gerileceğini öngören hükümet, gerginlikten dolayı dövizin kopup gitmemesi için Merkez Bankası’nın başına, yabancı yatırımcıyı rahatlatmak misyonuyla eski Maliye Bakanı Naci Ağbal’ı atadı. Ağbal 10.25’te bulduğu politika faizini, 4 ay içinde 19’a yükselterek kur artışını frenledi. Fakat böylelikle ekonominin büyümesine takoz koydu. Dolayısıyla Ağbal’ın 5. ayını doldurmadan görevden alınması yerine düşük faiz politikasına geri dönmesi beklenen Şahap Kavcıoğlu’nun atanması, yalnızca AKP’nin ekonomik büyümeden vazgeçememesiyle açıklanamaz. Karar aynı zamanda küresel finans sermayesine yüksek faiz ödeyerek ABD’yle uzlaşma arayışından vazgeçişi de ifade ediyor. O nedenle karar ABD’nin Türkiye’deki yumuşak güç alanlarından olan Boğaziçi Üniversitesi’ne ABD’nin istemediği bir rektörün atanmasıyla, HDP’ye kapatma davası açılmasıyla, bir AB inisiyatifi olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla birlikte okunmalıdır. Kadına şiddeti onaylayan karar PROF. DR. HIKMET SAMI TÜRK Resmi Gazete’de yayımlanan 19.3.2021 tarih ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı şöyledir: “Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2826 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3 üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.” Bu cümlede eksik bırakılan, sözleşmenin onaylanmasının TBMM tarafından 24.11.2011 tarihli ve 6251 sayılı kanunla uygun bulunduğu ve bu kanunun 29.11.2011 tarih ve 28127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiğidir. Onaylanmakla anayasanın 90. maddesinin son fıkrasına göre “kanun hükmünde” bir metin haline gelmiştir. Böyle bir yetkisi yok Hemen söyleyelim ki anayasanın 104. maddesinin XI. fıkrasında uluslararası antlaşmalar bakımından cumhurbaşkanının görev ve yetkisi, bunları onaylamak ve yayımlamaktır. Fesih yetkisi tanınmamıştır. Dolayısıyla gerek hukuki dayanak olarak gösterilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 3. maddesinde, gerek 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararında sözü geçen “fesih”, uluslararası antlaşmalar bakımından cumhurbaşkanına verilmeyen bir yetkidir. Anayasa böyle bir yetki öngörmemiş, Meclis böyle bir İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, Türkiye’yi kadınlara karşı şiddeti, aile içi şiddeti, cinsel tacizleri onaylayan bir ülke durumuna düşürecek; Avrupa Konseyi ülkeleri arasında yalnızlaştıracak, Avrupa Birliği kapılarının tamamıyla kapanmasına yol açacaktır. yetki vermemiştir. 80. Madde ayrıntısı Kaldı ki 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 46 ülke tarafından imzalanmış ve şimdiye değin 34 ülke tarafından onanmıştır. Türkiye imzalayan ve onaylayan ilk ülke konumundadır. Çok taraflı bir uluslararası sözleşmenin imzacı devletlerden biri tarafından tek yanlı feshi söz konusu olamaz. Ancak çekilme söz konusu olabilir. Nitekim İstanbul Sözleşmesi’nin 80. maddesinde çekilme öngörülmüştür. Sadece “çekilme” değil Erdoğan’ın bu sözleşmenin “feshedilmesine” karar vermesi, çekilme anlamında yorumlansa bile doğru değildir. Çünkü İstanbul Sözleşmesi, adında da belirtildiği gibi kadınlara yönelik şiddeti, aile içi şiddeti, cinsel tacizleri önlemeye yönelik bir uluslararası sözleşmedir. Birtakım gerici çevrelerin baskısıyla Erdoğan’ın kendi başbakanlığı zamanında imzalanmış ve Meclis’te bütün partilerce onaylanması uygun bulunmuş, başında bulunduğu bakanlar kurulunca onaylanmış bir sözleşmenin feshine karar vermesi dramatik bir gelişmedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, Türkiye’yi kadınlara karşı şiddeti, aile içi şiddeti, cinsel tacizleri onaylayan bir ülke durumuna düşürecek; Avrupa Konseyi ülkeleri arasında yalnızlaştıracak Avrupa Birliği kapılarının tamamıyla kapanmasına yol açacaktır. Ayrıca 3718 sayılı Karar, kadınlara karşı doğuracağı sonuçlarla anayasamızın 2. maddesindeki “insan haklarına saygılı … hukuk devleti” ilkesine, 10. maddesindeki cinsiyet eşitliğine aykırı olduğu gibi, devletin kadınerkek eşitliğinin “yaşama geçmesini sağlamak” yükümlülüğüne de ters düşmektedir. Verilen karara karşı bütün kadın kuruluşlarının Anayasaya aykırı idari bir işlem olarak Danıştay’a başvurma hakkı vardır. Ayrıca bütün kadınlarımızın kendilerini her türlü şiddetin önüne atan bu karara karşı gerekli demokratik tepkiyi göstereceklerine şüphe yoktur. Bu direnişte erkeklerimizin de onların yanında yer alması gerekir. İstanbul Sözleşmesi feshedildi: CB milli iradeye karşı mı? “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ya da kısaca istanbul Sözleşmesi denilen uluslararası anlaşma, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan bir “İnsan Hakları Sözleşmesidir”. Bu sözleşme 24 Kasım 2011’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 247 milletvekilinden 246’sının kabul oyu vermesiyle 1 çekimser oya karşı kabul edilmişti. O bir çekimser milletvekili de sonradan yanlışlıkla çekimser tuşuna bastığını belirtmiş, oyunun kabul olarak değiştirilmesini istemişti. Türkiye Sözleşmeyi Meclis’inde kabul eden ilk ülkeydi. Özet olarak İstanbul Sözleşmesi, Meclis’te temsil edilen partilerin hepsinin katıldığı tam bir “Milli İrade” ile onaylanmıştı. Bu açıdan Sözleşmenin tek bir kişinin kararı ile fesh edilmesi hem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkisinin, hem de orada, bütün partiler anlaştığı için, “oybirliği ile tecelli eden (yüzde 10 barajının elverdiği ölçüdeki) gerçek Milli irade”nin gaspı niteliği taşımaktadır. HHH Ünlü İnsan Hakları Hukukçusu ve Savunucusu Kerem Altıparmak Meclis’e ait bir yetkinin Cumhurbaşkanı kararı ile kullanılması ve Sözleşmenin feshi konusunda Twitter’da şöyle dedi: @KeremALTIPARMAK 20 Mart “Cumhurbaşkanının Meclis yerine geçip yasama işlemi yapması durumunda “fonksiyon gaspı” vardır. Bu işlemin yaptırımı “yok hükmünde olması”dır. #Istanbul Sözleşmesi’ni kaldıran CB kararı ancak yasayla yapılabilecek bir işlem olduğu için yoklukla malüldür. Sözleşme de yürürlüktedir.” HHH İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Adem Sözüer de Twitter mesajıyla bunun bir “yetki gaspı” olduğu görüşünü belirtti: @AdemSozuer 20 Mart “ANAYASA MADDE 90 Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz Anlamı #IstanbulSözleşmesi yürütme tasarrufuyla feshedilemez. Yetki gaspıyla TBMM devre dışı bırakılamaz.” HHH Eski istanbul Barosu Başkanı ünlü hukukçu Turgut Kazan da aynı görüştedir: @turgutkazan 20 Mart “Istanbul Sözleşmesi Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca yasayla onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Böyle bir sözleşmeden Cumhurbaşkanı kararnamesiyle çıkılamaz. Dolayısıyla, TBMM yeni yasa yapmadıkça istanbul Sözleşmesi yürürlüktedir.” HHH Sevgili okurlarım, dün, internet sitem “www.kongar.org”da iktidar mensuplarının “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin feshedilmesini, tam tersine anlam taşıyan mesajlarla nasıl duyurduğunu sekiz örnekle paylaşmıştım. Bugün burada bunların hepsini tekrarlayacak değilim. Yalnız ilk işaret fişeğini ateşleyen ve öteki mesajlara yol gösteren CB iletişim Başkanı’nın “tweet”ini alıntılamakla yetineceğim: (Meraklısı elbette internet siteme bakabilir.) Fahrettin Altun @fahrettinaltun Türkiye devlet görevlisi 20 Mart “Dünden bugüne Cumhurbaşkanımız @RTErdogan liderliğinde kadınların toplumsal, ekonomik, siyasi ve kültürel hayata daha fazla katılmaları için verdiğimiz mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz. Kadınlar, hayatın nesnesi değil öznesidir! Her zaman #GüçlüKadınGüçlüTürkiye diyeceğiz.” Altun’un bu mesajından sonra iktidar mensuplarının bütün mesaj ve söylemleri aynı doğrultuda, sanki gerçekten kadın haklarını korumak için bir adım atılmış gibi, devam etti. HHH Bu konuda şöyle bir özet yapılabilir: 1) CB’nin fesih kararı “Şahsım Devleti Anayasasına” göre bile Anayasa’ya aykırı görünmektedir. 2) Sadece TBMM’nin yetkisinin değil, anlaşmanın onayı kararı oybirliğiyle alınmış olduğu için, “Milli İradenin” de gaspı söz konusudur. 3) iktidar mensupları fesih kararıyla kadınları hem korumasız bırakmakta hem de kadın haklarını geliştirdiklerini iddia etmektedirler. 4) Meclis’teki bütün partilerin oybirliği ile kabul ettikleri bir anlaşmanın, tek bir kişinin kararı ile fesh edildiğinin açıklanması, “Şahsım Devletinin” ne denli Antidemokratik olduğunun bir göstergesi olarak düşünülebilir. 5) Bu karar, siyaseten, iktidarın oy kaybettikçe, “kitle partisi” olmak iddiasından iyice vazgeçtiğini ve “ideolojik bir azınlık partisi” konumuna razı olduğunu göstermektedir. 6) Alınan garip ve tutarsız kararlar ve yapılan uygulamalar sadece “İnsan Hakları”, “Kadın Hakları”, “Hukuk Devleti” ve “Demokrasi” gibi hukuk ve siyaset alanlarında değil, ekonomi ve dış politika alanlarında da dikkati çekmektedir. Bu bakımdan İstanbul Sözleşmesi’nin feshi münferit bir olay gibi görünmemektedir. HHH Türkiye, “ideolojik bir azınlık partisi konumuna düşmüş bir iktidar adına” tek bir kişinin aldığı garip ve tutarsız kararların ve yapılan uygulamaların yarattığı şok dalgalarına daha ne kadar dayanabilecektir bilemiyorum! http://www.cumhuriyetkitap.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear