22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr 11 28 EYLÜL 2020 PAZARTESİ Pandemide iş hayatında kadın çalışanlarda kayıtdışılık arttı. Yüzde 41’i güvencesiz Firmalar gelgit yaşıyor TÜRKONFED Başkan Yardımcısı Reyhan Aktar: Kredilerin, ötelenen vergi borçlarının ödeme zamanı geldi. KOBİ’lerin en büyük sorunu bu ödemeler olacak, çünkü işletmeler henüz pandemi öncesi döneme çok uzak. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Yardımcısı ve İş Dünyasında Kadın Komisyonu Eş Başkanı Reyhan Aktar, en öncelikli stratejinin, adaletin kadına yönelik şiddet karşısında tavizsiz ve hızlı işlendiği duygusunu yaratabilmek olduğunu söyledi. Pandemide, birinci dalga bitse dahi ikinci bir dalga belirsizliğinin olduğuna işaret eden Aktar, “Ekonominin yıl sonunda yüzde 13 aralığında daralacağını öngörüyoruz. Enflasyon yüzde 12 seviyelerinde olabilir. Kur tarafında, artan cari açık ve azalan döviz rezervleri risk teşkil ediyor” diye konuştu. Üretmeden bu krizden ve afetten çıkış yolumuz maalesef yok” diyen Reyhan Aktar ile kadına şiddeti ve pandeminin kadın çalışanlara etkisini konuştuk. n Kadına yönelik şiddet son yıllarda çok arttı, neye bağlıyorsunuz? Kadına yönelik şiddet her dönemde en önemli sorundu. Günümüzde bu şiddet çok daha fazla görünür oldu. Şiddet mağduru kadınlar kendilerini eskisi kadar çaresiz ve yalnız hissetmiyor. Bu durum rakamlardaki trajedinin düşmesini sağlamış de382 BIN YOKSUL EV KADINI n Pandemi dönemi kadınları nasıl etkiledi, size ne tür şikâyetler geliyor? Pandemiden en çok etkilenen kesimlerin en ön sırasında kadınlar var. Çalışma hayatında kadınların kayıt dışılıkları arttı. Bu süreçlerde kurumlarda ücretsiz izine ilk çıkarılanlar kadınlar oldu. Uzaktan çalışmak durumunda kalan kadınlar da hem ev işleri hem çocuk bakımı hem de çocukların evden eğitimi gibi işlere de ekstra yetişmek durumunda kaldı. İstanpol’un araştırmasında, Türkiye çapında sayılarının 381 bin 904 olduğu tahmin edilen yoksul ev kadınlarının salgın sonucunda “gelir kaybı riskine” maruz kaldığı ifade ediliyor. n Kadın istihdamını artırmak için ne yapılmalı? Kadınların Türkiye’de öncelikli sorunları, şiddet ve işsizlik. Kadınların eğitim düzeylerinin artırılması, özellikle kırsal bölgelerde kız çocuklarının eğitime ulaşmasının kolaylaştırılması öncelikli politikamız olmalı. Çalışan kadınların yüzde 41’i kayıt dışı. Kadınların yüzde 40’ı doğum sonrası iş yaşamını bırakıyor. İşten uzaklaşan kadınların yüzde 60’ı iş hayatına dönmek istiyor. Yerel yönetimlerin bu konuda daha aktif rol alması önemli. Evde çocuk ve yaşlı bakımlarında sadece vergi teşvik politikaları yeterli olmayacaktır. ğil. BM’ye göre, kadınların yüzde 35’i ömründe en az bir kez şiddete maruz kalmış. En öncelikli strateji, adaletin kadına yönelik şiddet karşısında tavizsiz ve hızlı işlendiği duygusunu yaratabilmek. Cezasız kalacağı düşüncesi mağdur olanı sindirir, mağdur edeni de cesaretlendirir. Uzlaştırma, erteleme, paraya çevirme, ön ödeme, tahrik indirimi gibi uygulamalar kadınlara yönelik şiddet suçlarında eşitsizliği derinleştiren, şiddetin artmasına sebep olan konular olarak karşımıza çıkmakta. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve adaleti toplumun her hücresine işlenmeli. Sözleşme etkin kullanılmalı n İstanbul Sözleşmesi’nin iptali de gündemde nasıl okumak gerekiyor? TÜRKONFED çatısı altındaki 42 kadın derneğiyle ülkemizin en büyük örgütlü kadın gücüyüz. Önemli olan sözleşmelerin etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak olmalıdır. İstanbul Sözleşmesi, insanın insan olma hakkını savunuyor. Sözleşmenin imzaya açıldığı 2011 ile 2019 arasında, ülkemizde 2 bin 807 kadın şiddet görerek hayatını kaybetti. Sözleşmenin feshedilmesi bir yana, tam olarak uygulanması yönünde kararlılıkla hareket edilmeli. TÜRKONFED olarak uzun süredir, “Güçlü KadınGüçlü Toplum” mottosu ile hareket ediyoruz. Ekonomik açıdan kadınların güçlendirilmesi kadar ülkemizin bu konuda zihinsel bir değişimi de başlatması gerekiyor. Reyhan Aktar BORÇ ÖDEMELERINDE BÜYÜK SIKINTI n Covid19’nun, iş dünyasında yarattığı hasar konusunda ne diyeceksiniz? Pandemi en fazla ekonominin yüzde 99’unu oluşturan yaklaşık 3.5 milyon KOBİ’yi etkiledi. Pandeminin altıncı ayını geride bıraktığımız bu dönemde, KOBİ’lerde bir kıpırdanma görülse de işletmelerin yarıdan fazlasının ciddi ciro kaybı yaşadığını gösterdi. İkinci dalga belirsizliği işletmelerimizin gelecekle ilgili öngörü yapmasının önündeki en büyük engel. Son yaptığımız araştırma işletmelerimizin kriz ile toparlanma arasında gelgit yaşadığını gösteriyor. Sıkılaşan likidite koşulları ve kredi faizlerinin artması KOBİ’ler için önümüzdeki dönemde risk oluşturuyor. Geri ödemesiz kredilerin, ötelenen vergi borçlarının ödeme zamanı da geldi. Eylülden yıl sonuna kadar olan dönemde KOBİ’lerin en büyük sorunu bu ödemeler olacak çünkü işletmeler henüz pandemi öncesi döneme çok uzak. Özellikle pandemiyi yoğun yaşayan sektörlerimizde borçların ötelenmesinin ve yeniden yapılandırılmasının gerekli olduğunu da gösterdi. n Türkiye için şu anda en acil çözülmesi gereken sorun hangisi, ne tür adımlar atılmalı? Türkiye’nin iki önemli sorunu yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik. Çift hanelerde seyreden rakamlar refah artışının önündeki en büyük engel. İşsizlik tarafında işten çıkarma yasakları nedeniyle bir öngörü yapmak oldukça zor. Sene başı itibarıyla iş aramayıp çalışmaya hazır olanların sayısı yaklaşık 1.8 milyon artmış durumda ve işsiz sayılmıyorlar. İstihdam da geçen yılın haziran ayına göre 2 milyon azaldı. Özellikle genç işsizlikte ciddi sıkıntı var. Kur tarafında, artan cari açık ve azalan döviz rezervleri risk teşkil ediyor. Para politikasına ilişkin kredibilitenin yabancı yatırımcı tarafından yeniden pozitife dönmesini sağlamak önem taşıyor. Üretmeden bu krizden ve afetten çıkış yolumuz maalesef yok. Sanayi odaklı bir ekonomik modelin oluşturulması gerekiyor. BEKLE GÖR DÖNEMI n Dövizde yaşanan artış reel sektö na erişim sıkıntısı ve finansal tablolarda ga belirsizliği var. Ekonominin yıl sonunrü nasıl etkileyecek? kötüleşme, özellikle ihracat yapmayan ve da yüzde 13 aralığında daralacağını ön Artan maliyetler ve işletmelerimizin iç pazara ithal girdi kullanarak üretim ya görüyoruz. Enflasyon yüzde 12 seviyeleyıl sonu bilançolarıyla gelecek öngörüleri pan firmalar için söz konusu olabilir. Dö rinde olabilir. Kur tarafında, artan cari açık ni sağlıklı yapamaması sonucu ortaya çı viz borcu olan şirketler bir denge sağla ve azalan döviz rezervleri risk teşkil ediyor. kıyor. Kurdaki artışın yatırım kararlarında namadığı takdirde bu borçlarını ödemede İstidamda, işten çıkarma yasakları nedetemkinli bir ruh halini devreye aldığını da zorlanabilir. Üretim maliyetlerindeki artış niyle tahminde bulunmak hayli zor. Mevgözlemliyoruz. Döviz artışı, yüksek enflas da firmalara ek yük getirebilir. simsellikten arındırılmış verilere göre yüzyonun olduğu dönemlerde pek çok karan Yıl sonu istihdam, büyüme, enflas de 27 seviyesine yükselen genç işsizlik rın “beklegör” evresine bırakılmasına ne yon, kur ile ilgili tahmininiz nedir? oranı endişelendiriyor. 2021’de beklenen den oluyor. Yaşanan artış, gelirleri TL, yü Birinci dalga bitse dahi ikinci bir dal büyümeyle toparlanmaya başlayabiliriz, kümlülükleri ise döancak düzlüğe çıkmak viz olan reel sektörde fazlasıyla hisseKAPANMALAR ARTACAK için salgının seyrine göre birkaç yıl daha bekdilecektir. Filememiz genansn Doğu ve Güneydoğu’yu yakından takip Diyarbakır’da pandemi sürecinde işletrekebimaediyorsunuz bölge ekonomisi şu an ne durumda? melerimiz ciddi sıkıntılar yaşadı. Esnaf ve lir. Pandemi süreci şüphesiz ki en yoğun olarak Dosanatkârlarımız tarafında, 9 ayda yaklaşık 900’e yağu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde hissedildi. kın işletmenin kapandığı, gerekli tedbirlerin alınmaması Bölgeler arası gelir dağılımında da Marmara Bölgesi ile kı durumunda bu rakamın yıl sonuna kadar daha da artacağı yaslandığında dört kata varan bir adaletsizlik söz konusu. endişelerini yaşıyoruz. Carrefoursa taze yemek üretip satacak Sabancı Holding ve Carrefour Grup iştiraki Carrefoursa, taze hazır yemek üretimine ve satışına başlıyor. Yemeklerin fiyatları 9.95 TL ile 27.95 TL arasında değişecek. CarrefourSA marketlerinde yer alacak olan hazır yemeklerin, 6 aylık bir ArGe çalışması sonucunda ortaya çıktığı belirtildi. Türk gastronomi kültüründe tencere yemeği olarak bilinen lezzetlerden sandviç çeşitlerine, salata ve ızgaralara kadar mönüde 32 çeşit ürün bulunacak. Tüm ürünlerin hammaddeleri, market içindeki reyonlardan günlük olarak alınacak. Forum İstanbul Lezzet Arası’nda kurulan merkezi mutfakta Carrefoursa’nın profesyonel şefleri eşliğinde hazırlanan ürünler, üretim süreçlerinin tüm aşamalarında hijyenik koşullarda Covid19 önlemlerine de dikkat edilerek üretilip hazırlanıyor. Paketlenen ürünlerin soğuk zincir kırılmadan satışa sunulacağı belirtildi. l Ekonomi Servisi Pamuk ekim alanı yüzde 55 daraldı Artan maliyetler ve fiyatların çiftçiyi memnun etmemesi, Çukurova’daki tekstil hem de yem sanayisinin ana hammaddesi. İstihdam kaynağı, katma depamuk üreticisinin mısır, soya fasulyesi ğeri yüksek bir bitki ama fiyatlardan ve ve buğday gibi alternatif ürünlere yönel yüksek girdi maliyetlerinden dolayı çiftmesine sebep oldu. Bu da pamuk ekim çilerimiz başka alternatif ürünlere yönealanını geçen yıla göre yüzde 55 düşür liyor” dedi. dü. Ekim alanı, 385 bin dekardan 175 bin dekara düşmüş oldu. ‘Primler artsın’ Türkiye’nin önemli tarımsal üretim Kentte 70 bin ton rekolte beklenen merkezlerinden Adana’da, çiftçinin alter üründe çiftçiler, kilogram başına 4.25natif ürünlere yönelmesiyle ekim alanı 4.50 liraya satılan pamuk için desteklegeçen seneye göre yüzde 55 daralan pa me primlerinin artırılmasını istiyor. Doğmukta 70 bin ton rekolte hedefleniyor. ru, “Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan paKentte pamuk hasadının sürdüğümuk üreticimiz adına bir isteğimiz var: Panü belirten Adana Çiftçiler Birliği Başka muk çiftçilerimize 3 yıldır verilen prim kinı Mutlu Doğru, “Pamuk, hem yağ hem logram başına 80 kuruştu. 500 kilograma kadar verim sınırlandırılması getirilmişti. Pamukta, 500 kilogramlık verim sınırlandırılmasının kaldırılarak bu yıla mahsus kilogram başına 1.50 lira prim ödenmesini istiyoruz. Bu sene isteriz ki pamuk çiftçisi kazansın, gelecek sene de pamuk ekimine teşvik edilsin, daÇukurova’daki pamuk üreticisi artan maliyetler nedeniyle mısır, ha fazla pamuk ekilsoya fasulyesi gibi alternatif ürünleri ekmeye başladı. sin.” l AA Soya üreticisi destek bekliyor Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru, pamuğun yanı sıra soya üreticisinin de destek beklediğini aktardı. Türkiye’nin soya ihtiyacının yüzde 93’ünü ithalatla karşıladığına dikkat çeken Doğru, Çin’in ABD’den soya ithalatını artırmasıyla fiyatları yükselen bu üründe yerli üretimin desteklenmesi gerektiğini söyledi. Soya; yüksek ve kaliteli ham yağ verimi ve protein açısından zengin ve besleyici küspesi nedeniyle soya yağı ve yem sanayisinin vazgeçilmez önemli bir hammaddesini oluşturuyor. Türkiye’de soya fasulyesi üretiminin yaklaşık yüzde 80’inin Adana ve Mersin illeri ağırlıklı olmak üzere Çukurova’da gerçekleştirildiğine dikkati çeken Doğru, “Sertifikalı tohum, mazot, gübre ve prim desteğiyle ekimi teşvik edilen soyada kiloda 60 kuruş olan primlerin ve diğer alan bazlı desteklerin artırılması ve Toprak Mahsulleri Ofisi’nin soyayı da alım kampanyasına dahil etmesi, soya üretimini artıracaktır” dedi. ‘Ne oluyor? Ne oluyor?’ Covid19 salgını, ekonomik kriz, ölümcül etkileriyle birlikte hızlanarak ilerlerken rejim, baroları parçaladı, Ayasofya’yı yeniden fethederek camiye dönüştürdü, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma talebini canlandırdı, Tabipler Odası görevini yaptığı için hedefe konuldu, bu arada “Stratejik İletişim” adı altında bir aktif propaganda ve muhalif seslerle mücadele örgütü kuruldu, altı yıl önceki bir olaya atıfla HDP’nin önde gelen isimleri apar topar tutuklandılar. Kılıçdaroğlu ve Akşener’in tutuklanacağı söylentileri de var. Peki, ne oluyor? Beckett’in “Oyunun Sonu” yapıtından, çok sevdiğim o sözlerle, “Ne olacak. Şeyler kendi seyrini izliyor!” Rejim, Covid19 salgını, ekonomik kriz karşısındaki beceriksizliğinden, muhalefetin yararlanamayacak kadar basiretsiz olduğunu fark edince, “siyasal alanın”, “konuşulabilir olanın” sınırlarını “dini hakikat rejimini” egemen kılacak biçimde daraltma sürecinde yeni hamleler yapabileceğini gördü. “Şeyler (hemen hiçbir engelle karşılaşmadan) kendi seyrini izliyor” Çünkü, ana muhalefet partisinin varlığı, “sert” şikâyet ötesine geçemiyor. Sol hareketin durumu da çok farklı değil. Tamam, insanlar bedenlerini direniş çizgisine, sokaklarda polis şiddetinin karşısına koyuyor, emekçilerin ekonomik mücadelesinde yer almaya çalışıyorlar, ama bu çok parçalı hareketler arasında siyasi sonuç yaratacak bir sinerji oluşmuyor. O zaman da akla şu soru geliyor: İktidarı amaçlamayan, “siyasi alanda” bu yönde fark yaratamayan eylemleri, “Siyasi mücadele” olarak tanımlamak olanaklı mıdır? Ne yapmalı? Verilebilecek cevabın ilk kısmı çok kolay. Rejim hakkındaki tanımlamalar çeşitli, ama hemen hepsi bir konunda birleşiyorlar: Demokratik mücadele alanını hızla yok etmekte olan, baskıcı, şiddet eğilimli ve toplumsal tabanı olan “totaliter” bir “şey” var karşımızda. Bu durumda tarih bize, “iş işten geçmeden, güçlerinizi birleştirin” mücadeleyi siyasileştirin diyor. Ve anımsatıyor: Geçen yüzyılın ilk yarısında, sizin çapınızla mukayese bile edilemeyecek kadar büyük komünist partiler, sendikal hareketler, toplumsal örgütlenmeler bir avuç serserinin, yasa, kural, seçim sonuçları tanımayan şiddetli saldırıları karşısında birkaç ayda darmadağın oldular, yok edildiler! Hataları, yalnızca kendi ülkelerinin halklarına değil dünya halklarına çok büyük acılara mal oldu. Verilecek cevabın ikinci kısmıysa, dünün dünde kalmış olmasıyla ilgilidir. II. Dünya Savaşı sonrasında şekillenen, kitlesel, homojen işçi sınıfı ve dayanışma örgütleri, ideolojik kamplaşma (hegemonya altında istikrar), görece demokratik refah devleti, dolayısıyla “sosyal demokrasiyi” ve kitlesel sosyalistkomünist partileri var eden koşullar geride kaldı. Şimdi hem sermaye küresel çapta hareketli hem artıkdeğeri üreten emek süreci hem de emek biçimleri hızla değişiyor, sermayenin ve işçi sınıfının yapısal özellikleri de… Ek olarak, işçi sınıfı hem kendi içinde, gerileyen geleneksel “sanayi sektörü” ve gelişen “toplumsal simgesel” sektör (yeni teknolojiler, yeni “orta sınıf” proletarya bu kesimde) çalışanları olarak ikiye bölündü hem de birbiri ardına gelen göçmen dalgalarıyla kültürel homojenliğini kaybetti. İşçi sınıfının farklı kesimleri, farklı siyasi kültürel refleksler sergiliyorlar. Bir kısmı faşist hareketlere ilgi gösterirken, bir kısmı da “kimlik siyaseti”, çevre ve iklim krizi, virüs salgınları, “yaşam tarzı” korkusu ile sermayenin ileri teknoloji alanında, sosyal medya ve bilişim sektöründe yoğunlaşmış kesimleriyle çıkarlarının çakıştığını sanıyor. Her iki kesim de “kapitalist gerçekçiliğin” sağ ve sol kanadı olarak şekilleniyorlar. Her ikisinin de yüzü geçmişe dönüktür. Biri işçi sınıfının homojen ve kitlesel ve “ulusal” olduğu zamanın “istikrarını” özlüyor; bunun için iradesini “güçlü adamlara” teslim etmeye hazır. İkincisi de sosyal demokrasiyi, çokkültürlü, çevre dostu bir düzeltmeyle restore etmeyi arzuluyor. Hem de toplam hane halkının yüzde 0.8’inin toplam servetin yüzde 45’ine, bu yoğunlaşmanın siyasi sonuçlarıyla birlikte sahip olduğu bir dünyada… Cevabın üçüncü hatta dördüncü kısmı da var. Ancak bunları, güçleri birleştirmeye, “kapitalist gerçekçiliğin” dışına çıkmaya karar verdikten sonra konuşmaya başlayabileceğiz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear