22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 17 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ HABER/YORUM SEYFİ OKTAY’IN ANILARIYLA YAKIN TARİH Çözüme nefret kalkanı CHP’nin bölünmesi CHP kurultayı sonrasındaki tartışmalar halen devam ediyor. CHP’nin bir önceki genel seçimde cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce’nin yeni parti kuracağı iddiaları ve “1000 Günde Memleket Hareketi” adı altında bir çalışma başlatacağını ilan etmesi, CHP’nin bir bölünme sürecine gireceğine yönelik endişelerin artmasına neden oldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve kendisine yakın genel başkan yardımcılarının ve il başkanlarının, kurultayda, parti içi birlik ve beraberliği sağlamak, partinin eski ve yeni kadrolarını bir araya getirmek, parti yönetimine zaman zaman eleştiriler getiren kesimleri de kadrolarına katmak ve onlardan yararlanmak, partinin programında ifade edilen temel ilkeleri özümsemiş kişilere yönetim kadrolarında daha fazla yer vermek, dar bakışlı nepotist yaklaşımları kırmak konularında yetersiz kalmaları sonucunda, parti içinde sancılı bir sürece girilmiştir. “Küçük olsun, benim olsun, herkes benden olsun” biçimindeki hastalıklı zihniyet, CHP’nin çalkantılı bir döneme girmesine neden olmuştur. Öte yanda, Muharrem İnce’nin, parti yönetiminin bu hatalarına verdiği orantısız tepki, partideki bölünme sürecine hız kazandırmıştır. Mahalle, ilçe, il kongresi ve kurultay süreçlerinde parti yönetimine eleştirilerin getirilmesi son derece doğaldır. Bu eleştirilerin ortaya konması, partinin sağlıklı bir biçimde gelişmesi açısından zorunludur. Ancak CHP’den istifa edip başka parti kurmak veya parti içinde çift başlılık yaratacak paralel yapılanmalara girişmek, üç yıl boyunca CHP yönetimini tartışmalı hale getirmek ve seçim döneminde CHP’yi zaafa uğratmak, partiye de ülkeye de çok büyük bir zarar verir. Böyle bir yol izlemek siyaseten de intihar etmekten başka bir anlama gelmez. HHH Bununla birlikte, kongre ve kurultay süreçlerinde parti yönetimine getirilen eleştirilere, “listeye giremedi ondan eleştiriyor” veya “seçilemedi ondan eleştiriyor” gibi bayatlamış kasaba kurnazlıklarıyla yanıt vermek de partiye hiçbir katkı sağlamaz, sorunların halının altına süpürülmesi dışında hiçbir işe yaramaz. Hele, yönetime yönelik bu eleştirileri yapan kişiler, seçilsin veya seçilmesin, listeye girsin veya girmesin, eleştirileri konusunda her zaman tutarlı davranmışlarsa, geçmişte seçildikleri dönemde de parti yönetimine eleştiriler getirmişlerse ve eleştirilerini ideolojik gerekçelerle ilkeler üzerinden ortaya koymuşlarsa, ayrıca bu kişiler, adil bir yarışın sonucunda değil, “anahtarın anahtarı” entrika listeleriyle, delegenin özgür iradesi baskı altına alınarak seçtirilmemişse, “listeye giremedi ondan eleştiriyor” veya “seçilemedi ondan eleştiriyor” yaygarası kopartanların haddini bilip susması gerekir. HHH CHP’de, yönetim kademesinde olanlardan en sade üyesine kadar herkesin bilmesi gereken bir şey vardır: CHP bir siyasi partidir. CHP bir akademik düşünce ve tartışma platformu veya bir öğrenci kulübü değildir. CHP’nin, partinin en üst karar organı olan kurultay tarafından onaylanan bir parti programı ve parti tüzüğü vardır. Her üye bu program ve tüzükteki temel ilkelere uymakla yükümlüdür. Bu ilkelerin ne olduğu açıktır: Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Ulusçuluk, Devrimcilik, Sosyal Demokrasi, Demokratik Solculuk. Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu ve ilk genel başkanıdır. Atatürk aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanıdır. Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Ulusçuluk, Devrimcilik 1920’li ve 1930’lu yıllarda partinin temel ilkeleri olarak ortaya çıkmıştır. “Atatürk de tartışılabilir” veya “1930’ların koşulları artık geçerli değildir” gibi söylemlerle partinin temel ilkelerine aykırı hareket etmek, tüzüğe göre parti suçudur. Cumhuriyetin yerine monarşinin, halkçılığın yerine oligarşinin, devletçiliğin yerine serbest piyasacı neoliberalizmin, laikliğin yerine teokrasinin, ulusçuluğun ve vatandaşlık bilincinin yerine ümmetçiliğin, devrimciliğin yerine neoOsmanlıcı muhafazâkarlığın getirildiği 21. yüzyılda, bu ilkelerin artık geçerli olmadığını savunmak, ancak bir akıl tutulmasıyla açıklanabilir! 17 AĞUSTOS 2020 SAYI: 34645 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 04:33 06:09 13:13 17:01 20:07 21:37 Ankara 04:22 05:55 12:58 16:45 19:50 21:17 İzmir 04:50 06:21 13:21 17:06 20:10 21:35 Gazeteci Necdet Saraç’ın, “Adaletin İzinde Seyfi Oktay” adlı kitabı Asi Yayınevi’nden çıktı. Raflarda yerini alan kitapta 86 yaşındaki Seyfi Oktay, anlattıklarıyla yakın tarihin perdesini aralıyor. Kitapta, eski Ada let Bakanı Seyfi Oktay, 1963 yılında İsLEYLA met İnönü başbakanKILIÇ lığında kurulan koalisyon hükümetinin, Türkiye’nin temel sorunlarından mezhep ayrımcılığına karşı laiklik ilkesini güçlendirecek, demokratik çözüm önerisini aktarıyor. Ancak bu önerinin önü “nefret yayınlarıyla” kesiliyor. Necdet Saraç’ın, “Adaletin İzinde Seyfi Oktay” kitabında, memleketi Malatya’nın Ballıkaya Köyü’nden çıktığı andan itibaren hayatının her aşamasında Alevi olduğu için Seyfi Oktay’ın ödediği bedeller de gözler önüne seriliyor. Oktay’ın, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuduğu dönemde, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Alevilere yönelik ayrımcılık yapıldığını kabul eden açıklamalarda bulunuyor. Hatta 1961 Anayasası için görevlendirilen Anayasa Komisyonu Başkanı Sıddık Sami Onar, Sünniler için yapılanların Aleviler için de yapılmasını savunan açıklamalar yapıyor. Kitapta bu bölüm şu ifadelerle yer alıyor: “1963’te, İsmet İnönü başbakanlığında koalisyon hükümeti Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yetkilerini artırarak diyanette mezhepler müdürlüğü kurulmasını ve içinde Alevi masası oluşturulmasını önerdi.” Necdet Saraç’ın kaleme aldığı “Adaletin İzinde Seyfi Oktay” kitabı raflardaki yerini aldı. Oktay’ın anılarının yer aldığı kitapta 1963 koalisyon hükümetinin laikliği güçlendirecek önerisi aktarılıyor. Alevilere yönelik karalama kampanyasına karşı hazırlanan bildiriye İlhan Selçuk’un sahip çıktığı da anlatılıyor. Ancak hükümetin bu önerisi nefret dili içeren ve adeta Alevilere savaş açan manşetlerle, karşılık buluyor. ‘İlhan Selçuk sahip çıktı’ Basının nefret içeren tutumu üzerine öğrenci Oktay ve fakülteden birkaç arkadaşı ilk Alevi Bildirgesi’ni yayımlıyor. Oktay, bildiriye giden süreci ve sonrasında yaşananları şöyle anlatıyor: “Bu saldırılara biz de karşılık verelim dedik. Zaten her birimiz ayrımcılığa uğramıştık. Tavır almaya karar vermiştik. Bütün fakülteleri gezmeye başladık. Birlikte davranacak Alevi öğrencileri arıyorduk. Sonunda 5253 öğrenciye ulaştık. Alevilere karşı yapılmış iftiralara ve saldırılara cevap veren ve ‘Mezhepler Müdürlüğü’nün kurulmasını isteyen basın bildirisini yazdık, ‘Alevi Talebeler’ olarak dağıttık. Ertesi günü müthiş bir şey oldu. Bize saldıran gazeteler dahil, bizim açıklamamızı yayımladılar. Bu bildiriye o zaman Cumhuriyet gazetesinden İlhan Selçuk ilk sahip çıkanlardan oldu. Onu Fikret Otyam takip etti.” Bildiri ve sonrasında düzenlenen açıkoturumların etki sağladığını ancak hükümetin olası bir “SünniŞii çatışmasını” gerekçe göstererek yasayı geri çektiğini ve tarihi bir fırsatın kaçırıldığını ak taran Oktay, “Bugün dönüp bakıyorum da o zaman bir ‘Mezhepler müdürlüğü kurulmuş olsaydı, devlet bütün inançlara eşit yaklaşsaydı, laiklik konusunda da ciddi bir adım atılmış olacaktı” diyor. Siyasi yaşamına 1963 yılında Ankara’nın CHP Altındağ Gençlik Kolları Başkanı olarak başlayan Oktay, 1991 yılında SHP ve DYP koalisyonunda Adalet Bakanı oluyor. Oktay’ın görevi 1994’te son buluyor. Kitapta, “Sünni olunca sorun yok ama Alevi olunca işler zorlaşıyor” diyen Saraç, Oktay için “Bir Alevinin bakan olması ‘hoş’ karşılanmıyor. Siyasal İslamcılar ve rant grupları Seyfi Oktay’ı hemen hedef tahtasına oturtuyorlar” ifadelerini kullanıyor. Siyasal İslamcılar demişken, kitapta da görüyoruz ki Oktay, hayatının her aşamasında bu zihniyetin karşısında yer almış. Yaşamının her noktasında kamuoyuna yaptığı konuşmalarda, yazılarında siyasal İslamcı dalganın gelişimine dikkat çekiyor, FETÖ ve diğer cemaatlere karşı çıkıyor. Kitapta, Fethullahçı çetenin basın organlarının Oktay’ı hedef aldığını, Ergenekon kumpasına dahil edildiğini görüyoruz. Yeni kitaplar yolda Necdet Saraç, Oktay’ın Ergenekon Davası’nda yaptığı savunmanın yer aldığı ikinci bir kitabın hazırlıklarına başladığını ayrıca hukuk alanında yardımcı ders kitabı olarak kullanılabilecek “ders notları” niteliğinde üçüncü bir kitap hazırlığında olduğunu ve bu kitabın özellikle anayasa ve CMUK konusunda Oktay’ın yaptığı çalışmaları içerdiğini söyledi. l İSTANBUL ‘KHK’ler bizim 4 yıldır süren pandemimizdir’ İstanbul KHK’liler Platformu “KHK’ler bizim 4 yıldır süren pandemimizdir” sloganıyla Kadıköy’de basın açıklaması yaptı. Basın metnini, işine geri dönme talebiyle 836 gündür eylem yapan Kenan Güngördü ve Meki Kaplan okudu. Açıklamada, “Pandemi ilan edildiğinde yaşadığınız şok ve şaşkınlığı hatırlıyor musunuz? Biz de KHK’ler ilan edildiğinde aynı şoku yaşadık. Vebalı muamelesi görmüş ve halen de görmeye devam ediyoruz. KHK’ler bizim pandemimizdir. Toplum buna tepkisiz kaldıkça bu virüs daha çok insanı etkileyecek. Gelin bu KHK virüsünün kaynağını kurutalım” denildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Pınar için eyleme katılan öğrenciye soruşturma İzmir Ege Üniversitesi öğrencisi Emine Akbaba hakkında, Muğla’da vahşice katledilen Pınar Gültekin için düzenlenen eyleme katıldığı gerekçesiyle Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından soruşturma başlatıldı. Ege Üniversitesi yönetim kurulu, Akbaba’yı ifadeye çağırdı. Akbaba, “Soruşturma konusu eyleme katılmam ve gözaltına alınmam. Soruşturma evrakları polisin olay yeri tutanağı. Yanıt istenen sorular ise eyleme neden katıldığım, eylemin nasıl organize edildiği. YÖK savcılık gibi hareket etmekte. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılar sürerken açılan bu soruşturma tesadüf değil” dedi. l Haber Merkezi BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Su kıyılarında yaşayan, pembe tüylü ve iri bedenli bir kuş. 2/ “Efelek” de denen ve yaprakları sebze olarak kullanılan bir bitki... Bir nota. 3/ Önemli tarihsel olgu... Gerçek. 4/ “Kışlanın önünde sesi var / Bakın çantasında acep nesi var” (Türkü)... Derinliğin bittiği yer. 5/ Terlemekten ya da sıcaktan vücutta görülen küçük pembe kabartılar. 6/ İskambilde bir kâğıt... Ukrayna’ya özgü bir halk dansı. 7/ Henüz olgunlaşmamış üzüm... Kenar süsü. 8/ Sürülmemiş, ot bürümüş tarla... Gümüş. 9/ Tanrıtanımaz... Alan Parker tarafından sinemaya da aktarılan ünlü bir müzikal. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Yelve” de denen ötücü bir kuş... Fas’ın plaka kodu. 2/ Eskiden ağır hapis mahkumlarının 1 234 5 678 9 1 H A C I MUR A T 2 UMA R T İ N İ 3 MAĞ S EM İ Z 4 OD KÜRE 5 REZE ULAÇ 6 ARAS LA 7 B AĞAN MA L 8 ERAT SERA 9 KARAK İ TAP 1 23 4 5 6789 1 2 3 4 5 6 7 8 9 boynuna geçirilen demir halka... Üç kişi arasında oynanan, briçe benzer bir iskambil oyunu. 3/ Hattatlar tarafından kullanılan bir tür iyi cins ipek kâğıt... İspanyolların sevinç ünlemi. 4/ Kuzeybatı rüzgârı. 5/ İlkel benlik... Mavi renkli bir süs taşı. 6/ Bir meyve... Arnavutluk’un para birimi. 7/ Yazar, edebiyatçı... Bir nota. 8/ Yağlarda gliserin ile birlikte bulunan renksiz, kokusuz ve tatsız sıvı madde. 9/ Orta Avrupa’daki dağ sırası... Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre olan adı. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr AKP’nin tarihle mücadelesi Cumhurbaşkanlığı Arşiv Daire Başkanı Muhammet Safi, elinin altındaki belgelerden birini sosyal medyada paylaşıyor ve İsmet İnönü’nün Türkiye’ye teklif edilen adaları almadığını söylüyor. Belgenin, AKP hükümetinin “iyi ayyaş” yaklaşımına uygun olarak İnönü’yü sıkıştıracağına o kadar emin ki “belgeler Osmanlıca değil, herkes okur” diyerek paylaşıyor. Arşiv Daire Başkanı yapılmış Muhammet Safi’ye anımsatalım; tarihi belge okuyabilmek için sadece okumayazma bilmek yetmez, tarihi de bilmek gerekir! Almanya’nın teklifi Baştan belirtelim, bu belgeler öyle gizlenmiş de Muhammet Safi arşivin başına geçince ortaya çıkarılmış değil, daha önce de İnönü karşıtlığı için piyasaya sürülmüştü. Belge şu: Eylül 1943’te Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nin istihbarat şefi, Türk istihbaratının başında bulunan Naci Perkel’i ziyaret ediyor ve şöyle diyor: “Sefirimiz Von Papen bana şunları söyledi: Karargâhı Umumi’den bir telgraf aldım ve bu telgrafta ‘Adaları Türklere teslim etmek istiyoruz. Kendileriyle konuş, bu teklifimizin kabul edilip edilmeyeceğini bize bildir’ deniyor.” Başbakan Şükrü Saracoğlu da durumu Kars’ta yurt gezinde bulunan İsmet İnönü’ye telgrafla bildirip talimat istiyor. İnönü’nün yanıtı şu: “Adaları kayıtsız şartsız kullanmak üzere alabiliriz. Yoksa bu yüzden İngilizlerle ve Yunanlarla ihtilafa girmeyiz.” Çok kısa On İki Ada tarihçesi Belirttiğimiz gibi tarihi belge okumak için okumayazma bilmek yetmez. İkinci Dünya Savaşı tarihini ve o dönemin devletlerarası ilişkilerini bilmek gerekir. Yetmez, konu On İki Ada olduğu için emperyalistlerin Afrika’da sömürge edinme yarışını, Birinci Dünya Savaşı öncesini, Balkan Savaşları’nı, Birinci Dünya Savaşı’nı ve iki savaş arası süreci de bilmek gerekir. Dahası Von Papen’in teklifinin kapsamını anlayabilmek için Von PapenRibbentrop yazışmalarını da bilmek gerekir! Arşiv Daire Başkanı için buradan yapabileceğimiz özetin özeti ancak şu kadar olabilir: İtalya 1911’de Trablus’u işgal etti. Enver ve Mustafa Kemal Beylerin Libya’da “gerilla savaşı” yönetmesi, İtalya’nın işgalini güç hale soktu. İtalya On İki Ada’yı işgal edip yeni bir cephe açarak elini güçlendirmeye çalıştı. Ne yazık ki Osmanlı Devleti’nin bu işgali önleyebilecek gücü yoktu. Osmanlıİtalya savaşı 18 Ekim 1912’de Lozan’ın Uşi semtinde imzalanan anlaşmayla sona erdi. Uşi ya da Birinci Lozan Antlaşması denilen bu anlaşmaya göre Osmanlı Devleti Libya’daki askerlerini geri çekecek, İtalya da karşılığında On İki Ada’yı verecekti. Ancak bu gerçekleşmedi. İtalya, Libya’da Osmanlı subayları bulunmaya devam ettiği için adaları teslim etmedi. Aslında Osmanlı Devleti bunu bile isteye yapmıştı. Zira İtalya’nın çekilmesi halinde Yunanistan’ın adaları işgal edeceğini, bunu engellemenin de mümkün olmadığını hesaplayarak Libya’daki askerlerinin bir kısmını orada tutmayı sürdürmüştü. Araya önce Balkan Savaşları, ardından da Birinci Dünya Savaşı girdi. İtalya’nın On İki Ada’yı işgali bir statükoya dönüştü. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nın 15. maddesi ile bu fiili durum hukuken tescil edildi. Tıpkı 17. maddede Mısır ve Sudan’da, 20. maddede de Kıbrıs’ta İngiliz egemenliği tanındığı gibi... On İki Ada’nın statüsü İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar böyle sürdü. İkinci Dünya Savaşı koşulları Artık Muhammet Safi’nin “İnönü adaları almadı” dediği döneme gelebiliriz. Belgenin tarihi 26 Eylül 1943. Yani Almanya’nın artık savaşı kazanamayacağının görülmeye başladığı dönem. Almanya bu süreci tersine çevirebilmek için Türkiye’yi savaşa kendi cephesinde dahil etmeye çalışıyor. O nedenle de Türkiye’ye On İki Ada’yı teklif ediyor. İnönü karşıtlarının anlamaya çalışması gereken şu: Almanya yeniliyordu ve bu teklifin hayata geçebilmesi zaten mümkün değildi. Zira On İki Ada, Almanya’yla birlikte yenildiği için İtalya’ya da kalamadı, galipler 1947’de Paris Antlaşması’yla Yunanistan’a verdi. Kuşkusuz tarih “şöyle olsaydı, böyle olsaydı” diye yorumlanmaz ama diyelim ki Muhammet Safilerin istediği gibi İnönü adaları aldı ve Türkiye de savaşa dahil oldu. Sonuç ne olacaktı? Muhammet Safi bugün Arşiv Daire Başkanı bile olamayacaktı! Zira 55 milyon insanın öldüğü o savaşta Muhammet Safi’nin babası da pek çoğumuzun babası gibi yaşamını yitirecekti ve bizler olmayacak, bu tartışmayı da yapamayacaktık. Hatta belki de başkaları On İki Ada için yapılan tartışmayı, Batı Anadolu için yapıyor olacaktı! Tarihi eğip bükemezsiniz Siyasal İslamcılarımızın tarihe bakışı tamamen sorunlu: Bir yandan Alman teklifini kabul ederek Birinci Dünya Savaşı’na girdiği için İttihatçıları suçluyorlar, diğer yandan da Alman teklifini kabul etmeyip İkinci Dünya Savaşı’na girmediği için Kemalistleri suçluyorlar! Bu çelişme, 1908 ve 1920 devrimlerine düşmanlıklarından! AKP “150 yıllık masal” dediği devrimci tarihimizle savaşıyor. Bunun için de tarihle mücadele ediyor, tarihi çarpıtıyor, dünün güneşiyle bugünün çamaşırını kurutmaya çalışıyor... AKP kadrolarının Atatürk ve İnönü karşıtlığı üzerinden tarihi eğip bükebilme şansı yok. Ama tarihi öğrenme, tarihten dersler çıkarma fırsatı var!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear