22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KÜLTÜR 13 14 AĞUSTOS 2020 CUMA Ebru sanatçısı Ebru Uygun’un son çalışmaları eylülde çevrimiçi açılacak Pandemi sürecinde farklı bir teknik deneyen Uygun, küre ve küplerle çalıştı. Uzun, mavi bir yolculuk... ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Bu bir başarı hikâyesi... Çok klasik mi ya da klişe mi oldu bilmiyorum. Ama bugünün başarı ve azim dolu hikâyesi atölyesinde buluştuğum adı ile aynı sanat dalı ile ilgilenen ebru sanatçısı Ebru Uygun’un hikâyesi... Bu sayfalara sığmayacak kadar uzun bir yolculuk... Uygun, 1994 yılında (TOÇEV) Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı’nı kurdu. İlk önce vakfa maddi destek sağlamak için pazarlarda giysi sattı arkadaşları ile. Vakıf adına para kazanmaya ilk öyle başladı. 1994 yılında 5 çocukla başlayan serüven, şu an milyonları aşkın çocuk ile devam ediyor. 2005 yılında, hayata geçirdiği ve köy okullarını onardığı “Yaşasın Okulumuz” projesi ile ilk ulusal kampanyayı başlattı. Uygun, 2001 yılından sonra 3 yıl boyunca üst üste çok büyük ameliyatlar geçirdi. Bir yandan Akdeniz Ateşi (FMF) hastalığıyla mücadele ederken bir yandan da Türkiye’nin neredeyse her yerini dolaştı ve okumak isteyen ama imkanları olmayan çocuklara ulaştı. Ebru Uygun, hastalığı nedeniyle 2001 yılında yürüyemez ve konuşamaz hale geldi. Hastalığını ve hastane günlerini “102 No’lu” adlı kitapta kaleme aldı. “Dokunduğum Yürekler”de ise küçük bir dokunuşun çocukların hayatında yaptığı değişimleri anlattı sonrasında “Birlikte Büyümek”... Bugün ben bu uzun soluklu hikâyenin ebru sanatı kısmını soruyorum, Uygun anlatıyor. Uygun, tıpkı yapıtlarının tonlarında, rengârenk giyinmiş. Pandemi sürecinde küçük objelerle çalışan sanatçı ile yakın zamanda açılacak sergisi üzerine konuştuk. n Yapıtlarınızda gördüğüm kadarıyla ebru sanatına çağdaş bir yorum katıyorsunuz. Kumaşlar ve kâğıtlarla da çalışmışsınız. Evet, çok doğru, biraz daha ebruyu günümüze uyarlamaya çalışıyorum. Farklı malzemeler epoksi mesela kullanıyorum, bu son sergimde, o malzemeyi ebru tekniğini kullanarak büyük küplere yaptım, 80’e 80, 60’a 60, 40’a 40 küplerde çalıştım. ‘FARKLI BIR TEKNIĞIM VAR’ n Peki, yapıtlarınızda kullandığınız bir simgesel çizginiz ya da vazgeçilmez renginiz var mı? Çizgim yok ama mavi! Mavisiz çok az ebrum vardır. Yazdığım kitaplarımı imzalarken imzamı yan atarım mesela. Ebrularımda da vardır bu. Düz ebru yok, yamukluk vardır. Farklı bir tekniğim var, kendime has, kendime özel bir şey, Ebru yaparken onu oynuyorum ve maviden vazgeçemiyorum. n Her cümlenizde su diyorsunuz, neden? Suyun şöyle bir önemi var çünkü. 40’lı yaşlarımda hastalıktan dolayı ciddi bir rahatsızlık geçirdim ve Amerika’ya gidip, üç yıl hastanede yaşadım. O zaman esas hastalığıma teşhis konuldu. Vücudumda sıvı üreten organlarıma saldırıyor hastalık. Yani tükürük bezlerime, gözlerime, gözyaşım yok benim yeterli ve pankreasıma saldırdı, şu an bağırsaklarıma takıntılı gibi... Ve benim suyu sevmem enteresan bir şey. O yüzden ebru hayatımda olmazsa olmaz. n Son yaptığınız yapıtlara bakıyo rum ve diğerlerinin aksine koyu renkler hâkim gibi... Neden? Bu pandemi döneminde insanların yaşadığı karanlığın bir dışavurumu sanırım. Siz söyleyince daha çok dikkat et Ebru Uygun ile atölyesinde buluştuk. tim de içimde tutamamışım demek ki... Ama kıpkırmızı yapıtlarım da var. Kırmızı heyecanı anlatıyor ama içinde siyah var, bir şey sizi heyecanlandırır sonra dibe vurursunuz. Birdenbire sarı geliyor, güneş açıyor ve beyazı görüyorsunuz ve yükselmeye başlıyorsunuz. Pandemi öncesi, 12 Şubat’ta benim sergim vardı. Pandemi sırasında da onların ufak minyatürlerini yaptım. Art objelerini yaptım. Yani 10’a 10, 7’lere, 5’lere kürelere de yaptım. Ebruyu seçmemin nedeni bir yerde de ülkemi çok seviyorum, Türkiye’nin her yerini dolaşıp yedi milyon çocuğa ulaştım vakıfla beraber. Dolaşırken o dokuyu aldım. Geleneklerimizden kopmayı sevmiyorum. Ama tek başına da beni yoruyor. Küçük obje zor... n En zoru bu çalışmalarınız olsa gerek, çünkü küçük objelere çalışmak sabır ister. Aynen öyle. Büyükten daha zor, bravo, nasıl yakaladınız? Kimse bana inanmıyor, küçüğe yapmak o kadar zor ki. Ve evin içindesiniz. Sevdiğiniz mesleği yapmak böyledir ya zaten, o dünyaya girdiğim zaman kapatıyorum bütün algılarımı ve direkt oraya odaklanıyorum. O beni çok başka bir noktaya çıkarıyor, görmüyorum küçüğü, büyüğü, renklerle yakalamaya çalışıyorum. Bütünün içindeki duyguları oraya aktarmaya çalıştığım için yaptığım bütün sanat eserlerinde hepsinde o var. Bütün yaşan mışlıkları esasında suya nakşetmeye çalışıyorum. Burada boyalarla küplerin üzerine yapmaya çalıştım. O başka bir dünya, başka bir şey. Küreler lolipop gibi oldu. Farklı bir mekanizma, ebruyu akışına göre yapıyorsunuz, hayal ettiğiniz bir eser çıkarıyorsunuz, fakat onu dengeli kurutmanız gerekiyor. Eğer baş aşağı kurutursanız, boya aktığında yaptığınız eser kalmıyor. Ve ben devamlı küreleri çevirerek kuruttum. Her sanatçıda vardır, eseriniz sizin bebeğiniz oluyor, bebek hassasiyetinde bakıyorsunuz. O kuruyana kadar onunla yaşıyorum. n Pandemi sürecinde farklı bir tarz yakalamışsınız. Evet, aynı zamanda başka bir tarz deniyorum. Farklı ebruları yine ellerimin şekillendirmesiyle farklı bir noktaya getirmeye çalıştım. Bu kâğıt, bu mesela epoksi malzemesi. Kâğıt ebrulardan, kumaş ebru, kâğıt ebru üzerine, kumaş ebru yapmaya çalıştım. Tahta boyalarını biraz daha akıcı hale getirip, ebru tekniğiyle tahtaların üzerine boya yapmaya çalıştım. n Hastalık sürecinde mi Ebru sanatına başladınız? Evdesiniz ve sanatın inanılmaz iyileştirici gücü var, başka bir şey sanat. Hastalık sürecinde başladım, evet... O zaman kendi içimde, şimdi hep beraber karantina sürecini yaşadık ama ben çocukluğumdan beri devamlı karantina sürecini yaşadığım için böyle evreler çok oldu hayatımda. O yüzden benim psikolojimi bozan bir durum değildi. Ben 2011’de başladım ebruya ve tamamen gözlerimle yaşadığım bir sorundu. İzole ve karanlık bir ortamda yaşamak zorundaydım, yaklaşık altı ay sürdü. O dönemde ebru ustası Ali Saraçoğlu’na telefon açtım. “Gel atölye kuralım, sana ebru yaptırayım” dedi. Ve bunun benim hayatıma çok önemli bir etkisi var. Bir de suyun çok önemli etkisi var. Çocukluğumdan beri suyla başka bir iletişim kuruyorum. Ve ebruda bunu yakaladım. Devamlı suyun içindesiniz. Suyun çok şifalandıran bir yönü var, arınırsınız. Dışardan gelince bile direkt banyoya girersiniz ya, onun gibi... Ebruda böyle hissediyorum ben. Bütün o yaşanmışlıkların, hastalığımla alakalı, o süreçteki o bütün zorluklar, üzerime konan bütün o duyguları atıyorum. Böyle hissediyorum ve böyle başladı zaten. İlk yeşil festival Gümüşlük’te Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali, Hollanda Kraliyeti Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu ile birlikte Türkiye’nin ilk yeşil festivalini 17 Ağustos17 Eylül tarihleri arasında düzenliyor. Festivalin tüm enerjisi Hollandalı enerji firması Volta Energy’nin güneş panelleri vasıtasıyla sağlanacak. Festival, dünyada az sayıda örneğine rastlanan ve Türkiye’de ilk defa yenilenebilir kaynaklardan üretilen yeşil enerji ile festivali düzenleyecek. İlk defa 2004 yılında Bodrum’da festivale ismini veren balıkçı kasabası Gümüşlük’te düzenlenen festivalin açılış konseri, 17 Ağustos Pazartesi akşamı Hollandalı Rosanne Philippens & Michail Lifits tarafından verilecek. Detaylı konser programına www.gumuslukfestival.org adresinden ulaşılabilir. Kişisel ve siyasi anılara özel baskı Gazeteciyazar Altan Öymen’in ilk yayımlandığı günden bu yana büyük ilgi gören kişisel ve siyasi anıları şimdi yeni kapakları ve özel kutusuyla satışa sunuldu. Öymen’in 1930’lardaki çocukluğundan 1960’larda Kurucu Meclis üyeliği yaptığı yeniden demokrasi yıllarına uzanan uzun bir dönemi anıları ve tanıklıkları ile anlattığı beş kitap, “Bir Dönem Bir Çocuk” dizisini oluşturuyor. Dizinin ka pakları canlı renkler ve sıra numaralarıyla yenilendi. Ayrıca koleksiyoncular ve meraklı okurlar için beş kitabın bir arada yer aldığı özel kutulu set de hazırlandı. Sette yer alan kitapların isimleri şöyle: “Bir Dönem Bir Çocuk, 1930’lu Yıllar”, “Değişim Yılları, 1949’lı Yıllar”, “Öfkeli Yıllar, 1950’li Yıllar”, “Ve İhtilal, 196061”, “Umutlar ve İdamlar, 1960’lı Yıllar”... Baba Sahne oyunları Küçükçiftlik’te Baba Sahne’nin çok sevilen kahkaha dolu iki oyunu, “Bir Baba Hamlet” ve “Basit Bir Ev Kazası”, 2021 Ağustos tarihlerinde Küçükçiftlik Bahçe Tiyatrosu’nda izleyiciyle buluşacak. KüçükÇiftlik Bahçe Tiyatrosu’nda sahnelenen oyunlar için biletler Biletix’te satışa çıktı. Kapı açılış saatinin 19.30 olduğu program kapsamında oyunların başlama saati ise 21.00. Doğa tutkunu Sınırsız yararı olan Facebook, herkese açık, ilgi duyanların aralarındaki etkileşimi gerçekleştiren bir bilgi alanıdır. Ne var ki, her iyi şeyde olduğu gibi, amacından saptırılıp kötüye de kullanılabiliyor. Şu sıralar, neredeyse her alanda, etkileşimi denetim altına alan yasalardan söz ediliyor. Twitter, Facebook da bunların arasında. Özgür düşüncenin yolunu tıkayıp toplumu suskun kılacaklarını sanan iktidarlar, bir gün bunun hesabının sorulacağını göze almalıdır. Kötülüğün önü alınamaz. Sorun, insanı daha küçük yaşlarda iyi ile kötüyü ayırt edebilecek bilince erdiren bir eğitim ortamının yaratılmasıyla çözülür. Prof. Dr. Emrullah Güney’in Anadolu insanını gerçeğiyle kavrayan şu gözlemleri, etkileşimin ne denli önemli olduğunu açıklamaya yeter. Erdemli olmak “Değerli Öğretmenim, Cumhuriyet’teki ‘Çorum Kadını’ adlı yazınız beni aldı götürdü Van Gölü kıyılarına. Bir yaz dinlencesi başlarken, kestirmeden Ürgüp’e gitmek yerine Van Gölü’ne, Iğdır’a, Ardahan’a, Hopa’ya gidip gezmeyi planladım. Tatvan’da bir gün gezip dolaştım. Bindiğim minibüs kıvrım kıvrım yollardan ilerlerken sürücüye durmasını söyledim. Burası bir küçük körfezdi. İndim. Yürüdüm. Güneş yakıcı olsa da rahatsız etmiyordu. Elimde ayrıntılı harita vardı. Küçük koylarda dalgalar gide gele alca kumluklar oluşturmuş. Yol epey yükseklerde kalmıştı. Dayanamadım. Soyunup, serin sulara bıraktım gövdemi. 73 yıllık yaşamımda en tat aldığım anlardan biriydi. Anadolu kadını Bir köye ulaştım. Çocuklar sevinç içinde koşturup oynuyorlardı. Sanki beni bekliyormuş gibi bir evin kadını, kızı, gelini kapılarını açtılar. Oysa bilirim, evde erkek yoksa, birçok yerde konuk alınmaz. Bir sinide tereyağlı bazlama, yanında ayran geldi. Acıkmıştım, tadına vara vara yedim. Kilimlerle döşeli, rahat yastıklarla bezeli tek katlı evin serin odasında söyleştik. Kaç göç yoktu. Bakırca yanık yüzlü güzel gelinler beni hiç yadırgamadılar. Hanımımı, çocuklarımı sordular. Anlattım. Gülümseyerek dinlediler. Erkekleri gurbete gitmişler para kazanmaya. Ayrılırken ‘Çocuklara biraz harçlık vereyim’ deyince kaşlarını çattılar. ‘Sen yolcusun. Para lazım olur’ dediler, kabul etmediler. Selamlar, saygılar.” Bilim insanı Güney, iletisinde, politik çekişmelerin yaşandığı, Covid19 salgınının binlerce kişiyi aramızdan kopardığı, ekonomik dengesizliğin dar gelirlinin soluğunu kestiği; her gün kadın cinayetlerine, çocuk tecavüzlerine bir yenisinin katıldığı bu umutsuzluk ortamında, ekmeğini aşını konuğuyla paylaşan gözü tok Anadolu insanının erdemini ortaya koyan bir aydındır. Darlıkları aşarak önce kendini yetiştirmiş, coğrafya alanındaki bilimsel yapıtlarıyla üniversitede yüzlerce öğrencinin öğretmeni olmuştur. Emekli olduktan sonra bir an boş durmamış, küçüklükten olgun yaşlarına Anadolu insanının yaşam yolundaki savaşımlarını, deneyimlerini, bilgilerini belleklere kazımıştır. Kendini bilgiyle donatmakla kalmamış, öğrendiklerini, gözlemlerini yaymaya çalışmıştır. “İçinde tane olmayan başak dik durur”, “Deliyle devletli, ikisi de bildiğini yapar”, “Ata eyer gerek, eyere er gerek” türünden atasözlerini bu bilinçle katmıştır kültür dünyamıza. Yüreği yetiştiği yerin insanıyla ortak atan, “Ben kendi halimce Bedreddin’em!” deme hoşgörüsüne eren yetkin bir bilim insanıdır. Düzelti: Geçen haftaki yazımdaki cümlenin noktalanması şöyle: Oysa akılsa akıl, duyumsamaysa duyumsama, yaratıcılıksa yaratıcılık, beceri ise beceri, özveriyse onun bin katı; erkekte ne ise, kadında da o! Meral Niron yaşamını yitirdi Türk tiyatro ve sinema oyuncusu Meral Niron, 83 yaşında hayatını kaybetti. Dostlar Tiyatrosu ve Ankara Sanat Tiyatrosu gibi topluluklarda rol alan sanatçı, birçok sinema filmi ve dizide de oynadı. Usta oyuncu, 1986 yılında senaryosu ve yönetmenliğini Ülkü Erakalın’ın üstlendiği, şarkıcı Bergen’in hayatını anlatan ‘Acıların Kadını’ adlı sinema filminde; Bergen, Yalçın Gülhan ve Asuman Arsan ile birlikte rol aldı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear