14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 8 TEMMUZ 2020 ÇARŞAMBA EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: SERHAN EREN HABER CHP lideri Kılıçdaroğlu, Sakarya’da patlamanın ardından yenilen yemeğe tepki gösterdi: Otoriter rejim emekçiye karşıdır Özelleştirme, güvencesiz çalıştırma, sendikasızlaştırma, aşırı kâr hırsıyla az işçiyi çok işe koşturup hakkını vermeden emeğini sömürme… Türkiye’nin 12 Eylül darbesinden sonraki sosyal modeli budur; bunu iyiden iyiye yerleştirense 18 yıldır iktidarda olan AKP’dir. Özelleştirmeler bu dönemde rekor kırdı, işçi ölümleri bu dönemde katlanarak arttı. Birileri zenginleşiyor, birileri de ya ölümle ya da yoklukla sınanıyor. Tesadüf mü? Değil elbette. Halkın kazanılmış haklarını elinden almayı; özelleştirmelerle malını, mülkünü yerli, yabancı acentelere dağıtmayı; işçiyi patron karşısında yapayalnız, sendikasız bırakıp sonuna kadar sömürülmesinin önünü açmayı ancak zorlayıcı bir siyasal düzenle kabul ettirebilirsiniz. 12 Eylül darbesi bunu askeri zor yoluyla yaptı. Patronlar, “şimdi gülme sırası bizde” diye boşuna demiyorlardı. Bugün de böyle. Bunca özelleştirmeyi, bunca güvencesiz çalıştırmayı ve yokluğu, bunca işçi ölümünü, bunca kayırmayla adam yerleştirip milyonları işşiz bırakmayı sadece gönül rızası kazanarak aklayamaz hiç kimse. Bu da bir zor düzeni gerektirir. Nitekim bu da oldu. AKP adım adım ördüğü fiili otoriter düzeni, mühürsüz bir anayasa referandumuyla resmileştirdi. Adına başkanlık sistemi dediler; sermayenin ve siyasi iktidarın denetimsizliğini eşzamanlı olarak güvence altına aldılar. Eldeki yetkilerle, yeri geldi “milli güvenlik”, yeri geldi “olağanüstü hal” gerekçesiyle işçi grevlerini ertelediler; yeri geldi, virüs bahanesiyle, hak arayanların toplanma ve gösteri özgürlüğü, yani anayasal hakları ellerinden alındı. Medya da büyük oranda susturuldu ki, bunlar görülmesin, duyulmasın. Halk haberdar olmasın. Bizde çoğu zaman yapılan hata, kurulan bu otoriter rejimin üzerinde yükseldiği sınıfsal dinamiği yok saymaktır. Oysa bu otoriter rejimin bir sınıf karakteri var. Sakarya’daki patlama Son olarak Sakarya’da bir havai fişek fabrikasında patlama oldu. Daha önce de birkaç kez patlama olmuştu; ders alındı mı? Hayır. “Şu gazeteci bizi şöyle eleştirmiş, şu akademisyen bizim için sosyal medyaya şunları yazmış, şu öğrenciler dislike butonuyla bizi beğenmediklerini ilan etmiş” diyerek her şeyden haberdar olduğunu, herkesi izlediğini, her durumu kontrol altında tuttuğunu ima edenler; her ne hikmetse, göstere göstere gelen Sakarya’daki patlamayla ilgili kör ve sağır olmuş. Diyebilirsiniz: “Ama yeni sistemde sorunları hızlıca çözmek mümkün, sonuçta ‘yürütmede çokbaşlılık, bürokratik yavaşlık’ ortadan kaldırıldı.” Yeni sisteme geçildiğinden beri otoriterlik, her şeyi tek kararnameyle belirleyebilme gücü, işçinin, emekçinin çalışma koşullarına, yaşam şartlarına, iş güvenliğine; sermayenin daha sıkı denetlenmesine gelince niye işlemiyor acaba? Yanıtı belli. Bu otoriter rejimin bir sınıfı, bir tarafı var çünkü. Bu ne demek? “Otoriter rejim dediysek, herkese karşı otoriter değil” demek. İşçiye otoriter, gariban köylüye otoriter, siftahsız dükkân kapatan esnafa, pazarcıya otoriter; günlerce ölümüne çalışmak zorunda kalan sağlık emekçisine otoriter; halkı doğru bilgilendirmeye çalışan akademisyene otoriter; gerçekleri yazan gazeteciye, işsizliğe, adamını bulma düzenine itiraz eden gençlere otoriter. Ama yandaşa, patrona, semirdikçe semirmek için kuralları askıya alanlara, milleti bölüp iç savaşla tehdit edenlere, Atatürk’e hakaret edenlere karşı hükmü yok o otoriterliğin. Yoksul köylüyü, işsizlik ve parasızlıkla sınanan gariban halkı, geçmişte patlamaların yaşandığını bile bile o fabrikaya ölümüne sokan mecburiyet düzeni bu; bu ekonomik cebir görülmeden yeni rejimin otoriterliği üzerine konuşmak, havanda su dövmektir. Bakın, fabrikada çalışmış ya da çalışmakta olan işçilerin basına yansıyan cümlelerinden aktarıyorum. Patlamada eşini kaybeden, kendisi de “sigara içiliyor” diye şikâyette bulunduğu için işten çıkarılan bir işçinin sözleri: “Oraya ancak muhtaç olan biri gider. Ben de muhtaçtım.” “Bu fabrikanın kaçıncı patlayışı. Her patlamadan sonra isim değiştirilerek yeniden kurulmaz ki. Neden incelemiyorsunuz?” Fabrikada çalışmış bir başka işçinin sözleri: “Burada çalışan insanların hepsi ihtiyaç sahibi. Yokluk olmasa kimse burada çalışmazdı. (BBC Türkçe haberi)” Bir başkası: “Patlayacağız diye uyardık. Biz işçiyiz, onlar müdür; sözümüz geçmedi. Denetimciler birer yemek yer giderdi.” Denetimsiz fabrikalar, güvencesiz işçiler, yokluktan o şartlarda çalışmaya mecbur kalmış köylüler… Kendiliğinden mi oluyor bunlar? Saray merkezli yeni sistemin otoriterliğinin, halkın emeğine, ekmeğine, işine, canına ne fayda getirdiğini biri bana söyleyebilir mi? İşsizlik mi azaldı, pahalılık mı geriledi, işçi ölümleri mi bitti? Bu sistem kimlere yaradı öyleyse? Söylemeye gerek var mı? HDP’li Özdemir’e 8 yıl 9 ay İçişleri Bakanlığı tarafından 21 Aralık 2019’da yerine kayyım atandıktan sonra tutuklanmasının ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakılan HDP’li Sur Belediyesi Eşbaşkanı Cemal Özdemir hakkında Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen davada karar çıktı. Mahkeme, Özdemir’e ‘Örgüt üyesi olmak’ iddiasıyla 7 yıl 6 ay, “Örgüt propagandası” suçlamasıyla da 1 yıl 3 ay hapis cezası verdi. l Haber Merkezi Çetin 11 gün sonra tutuklandı Geçen 26 Haziran’da Diyarbakır’daki evine yapılan baskında, polisin köpekli ve fiziki işkencesine maruz bırakıldığı iddia edilen HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu üyesi Sevil Rojbin Çetin, gözaltına alındıktan 11 gün sonra, dün adliyeye sevk edildi. Çetin ‘örgüt üyesi olmak’ iddiasıyla tutuklandı. HDP’den yapılan açıklamada “İşkence insanlık suçudur, tutuklama kararıyla bu işkence meşrulaştırılamaz” dendi. l Haber Merkezi İNSAN ETI YEDILER! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 7 işçinin hayatını kaybettiği fabrikanın sahibine MÜSİAD’ın verdiği yemeğe tepki göstererek, “Daha cesetler defnedilmedi; sizin yediğiniz yemek değil, sizin yediğiniz insan eti. İnsan eti yiyorsunuz siz” diye konuştu. CHP lideri Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında özetle şunları dile getirdi: Sicili temiz değil: Bu fabrika sicili temiz bir fabrika değil. 11 yılda 4 ayrı patlama oluyor. İnsanlar hayatlarını kaybediyorlar, fakat bu fabrikanın sahibi nereden güç ve destek alıyorsa fabrikasını her seferinde hiçbir önlem alamadan yeniden açıyor. Utanmadan paylaştılar: Bir ziyafet. Bir de sıkılmadan, utanmadan ziyafeti de paylaşıyorlar sosyal medyadan. Daha cesetler defnedilmedi; sizin yediğiniz yemek değil, sizin yediğiniz insan eti. İnsan eti yiyorsunuz siz! İktidar kapatmak isteyecek: Adım gibi eminim; bu iktidar, Saray’da oturanlar bu olayı kapatmak isteyecekler. Erdoğan’ın patlamadan sonra aradığı ilk kişi fabrikanın patronu. İşçiyi aramıyor, başsağlığı da dilemiyor. “Nasıl olsa benim Sakarya’da oyum çok yüksek; ben Sakaryalıların sırtına binerim, ensesine de atarım tokatı... Zaten bunlar bana oy verirler.” Ama bu sefer öyle değil. Bu se ‘HAYATIMDA HIÇ BIR BARAJIN KAYBOLDUĞUNU GÖRMEMIŞTIM’ Barajı yok ettiler: Sihirbazlar bir şeyi gösterip yok ederler. Hayatımda hiç bir barajın kaybolduğunu görmemiştim. Bu kadar büyük bir sihri nasıl yaptılar, bilmiyorum. Çankırı’da Kızlaryolu Barajı’nın temeli atılmış. Paralar harcanmış, TV’ler canlı yayın yapmış. Arkadaşlar gidiyorlar, ortada baraj yok, barajın temeli de yok. Bu kadar milletin gözünün içine baka baka törenler yaparsınız, temelini atarsınız, vekiller orada sonra bir bakıyorsunuz ortada hiçbir şey yok. Kılıçdaroğlu fer işçilere biz sahip çıkacağız. Tüzüğe uyulmamış: Patlayıcı madde lerin üretimiyle ilgili bir tüzük var. Bu tüzüğe aykırı bir biçimde fabrika ile binalar arası güvenlik mesafelerine uyulmamış, beton duvarlar çekilmemiş. Tüzüğe uygun bir havalandırma sistemi yok. Duvarların yanmaz ya da 120 dakika dayanıklı olması hükmüne uyulmamış. İçişleri Bakanı diyor ki; “3 ay önce araştırma yaptık, hiçbir eksiği yok.” Peki, bunlar ne? Nerede bu beton duvar, havalandırma. Bakansan, haktan, hukuktan yanaysan derhal müfettişlerini görevlendir. Tirajlar denetlensin: Bu tür haberlerin kamuoyuna yansımasından baskıcı hükümetler, diktatörler büyük rahat sızlık duyarlar. Halk TV ve Tele 1’e verilen ceza bunun örneğidir. RTÜK en ağır cezayı veriyor. Basın İlan Kurumu (BİK) kalemini satmayan gazetelere ceza veriyor. BİK besleme basına kaynak aktaran bir kuruma dönmüş durumda. Kimsenin okumamasına karşın 150 bin, 300 bin tiraja göre para alıyorlar. BİK yöneticilerine seslenmek isterim: Bu tirajları bağımsız bir denetim kuruluna denetlettirin. Ama bunu yapamazlar. RTÜK ve BİK birer sansür kurumuna dönüşmüş durumda. Şiddet, aile yapısını derinden sarsan ve ensest ilişkileri gündeme getiren bir kanal hakkında 90 bine yakın şikâyet geliyor, bir tek dosya bile görüşülmüyor. RTÜK Başkanı’na sormak lazım: Sen gerçek ten o kurumun başkanımızın yoksa talimatla görevlendirilmiş eleman mısın? Yediniz, doymadınız: Bir de Saray IBAN numarasıyla para topladılar. Yediniz de doymadınız mı? Nerede bu paralar? Milletvekili soruyor nerede bu para diye “Bana sormayın Çalışma Bakanı’na sorun.” Çalışma Bakanı’na soruyorsun; “Bana sormayın falan adama sorun” diyor. Kimsiniz siz ya? Şehit yakınlarının, gazilerin paralarını yiyenlerdir bunlar. Bir bölücülük projesidir: Devletin dini adaletse, adaletin temeli savunmadır. Avukatlar meslek kuruluşu olarak gelirler bir araya baroyu oluştururlar. Baro da kamu tüzelkişiliğine sahiptir. Yani bölünmez, ayrışmaz. Şimdi baroları parçalıyorlar. Baroları parçalamak, çoklu baro maskesi altında yapılan hareket Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bir ihanettir ve bir bölücülük projesidir. Paralel devlet olmaz, paralel baro da olmaz. Paralel vali de olmaz. Adalet Komisyonu, en büyük adaletsizliklerin yapıldığı komisyon oldu. Baro başkanları görüşlerini söyleyecekler izin vermiyorlar. Adalet Bakanı’na sesleniyorum: Bu kanun TBMM’den geçiyor, sen de sesini çıkarmıyorsan sen gerçek Adalet Bakanı değilsin. 100 yıl önce emperyal güçlerin yapamadığını Erdoğan şimdi yapıyor. l ANKARA/Cumhuriyet 2012’DE CHP’LI BAZI ISIMLERIN YOLSUZLUKLA SUÇLADIĞI ÇAĞLAR, GENEL SEKRETER OLDU İBB’de tartışmalı atama HDP, ‘DEMOKRATİK MÜCADELE PROGRAMI’NIN 2. AŞAMASINDA Buluşmalar için Ankara’dan Türkiye’nin dört bir yanına HDP, 1 Haziran’da başlattığı “Demokratik Mücadele Programı”nın ikinci aşamasına geçti. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, ikinci aşama kapsamında TBMM’den Türkiye’nin dört bir yanında buluşmalar için yola çıkacaklarını söyledi. Sancar, Meclis’te, üzerinde “Hep birlikte savunmayı savunuyoruz” yazılı önlükler giyen partisinden bir grup milletvekiliyle düzenlediği basın toplantısında, 1 Haziran’da başlattıkları “Demokratik Mücadele Programı”nın ilk aşamasının, Edirne ve Hakkâri’den Ankara’ya yürüyüş şeklinde gerçekleştiğini söyledi. Sancar, “Şimdi de ikinci aşamayı TBMM’den, Ankara’dan başlatıyoruz. Ankara’dan Türkiye’nin dört bir yanında buluşmalar için yola çıkacağız. Bu buluşmaları mız emekçilerle, inanç gruplarıyla, ekolojistlerle, kadınlarla, gençlerle, aydınlarla olacak. Adaletsizliğe itiraz ediyorduk şimdi bu buluşmalarla adaleti inşa edecek gücü yaratmak istiyoruz” dedi. “İktidarın dize getiremediği toplumsal çevreler için hareket ettiğini” söyleyen Sancar, “Gençliğin itirazına sosyal medyayı kapatarak cevap vermek istiyor. Gençlerden ‘dislike’ın intikamını almak istiyor. Barolara diz çöktüremiyor, şimdi Meclis’te bulunan kanun teklifiyle barolara, savunmaya bir intikam operasyonu gerçekleştiriyor” dedi. Barolara ilişkin yasa teklifinin “biat operasyonu” olduğunu da söyleyen Sancar, TBMM Genel Kurulu’nda teklife güçlü ve etkili bir biçimde muhalefet edeceklerini kaydetti. l ANKARA/Cumhuriyet TBMM’DEKI ÜÇÜNCÜ TUR OYLAMADA 328 OY ALARAK SEÇILDI Şentop yeniden Meclis Başkanı TBMM Genel Kurulu, 27. dönem ikinci devre Meclis başkanını seçmek için toplandı. Başkanlık için TBMM Başkanı ve AKP Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop, CHP Ankara Milletvekili Ahmet Haluk Koç, HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, İYİ Parti Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz, TİP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, aday oldu. Genel kuruldaki oylamaya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de katıldı. Birinci tur oylamada 556 milletvekili oy kullandı. İlk tur oylamada, Mustafa Şentop 324, Ahmet Haluk Koç 131, Erol Katırcıoğlu 50, İmam Hüseyin Filiz 34, Erkan Baş ise 9 oy aldı. 8 oy da geçersiz sayıldı. İlk turda adayların hiçbiri seçilmek için gerekli olan üye tam sayısının üçte iki çoğunluğuna, yani 400 oya ulaşamadı. Yapılan ikinci tur oylamada ise Şentop 329, Koç 133, Katırcıoğlu 53, Filiz 36 oy aldı. 7 oy geçersiz sayılırken, 1 oy boş çıktı. Ardından üçüncü tur oylamaya geçildi. Bu arada TİP Genel Başkanı Erkan Baş, ikin ci tur oylama öncesinde Meclis Başkanlığı adaylığından çekildi. Konuya ilişkin konuşan Baş, “Resmi olarak partiler aday gösteremiyor ama hangi milletvekiline ‘Sizin partinizin adayı kim?’ diye sorsak, bir isim söyleyecek. Buna işaret etmek istedim” dedi. Haluk Koç’a 134 oy Genel Kurul’daki üçüncü tur oylamaya 557 milletvekili katıldı. Şentop 328, Koç 134, Katırcıoğlu 51, Filiz 37 oy aldı. 7 oy geçersiz sayıldı. Buna göre, Cumhur İttifakı adayı Mustafa Şentop, üçüncü tur oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu olan 301’in üzerinde oy alarak, tekrar TBMM Başkanı seçildi. Seçildikten sonra konuşma yapan Şentop tarafsızlık vurgusu yaparak “Seçildiğim bu şerefli görevi yürütürken, Türkiye’nin ali menfaatlerini, milletimizin hukukunu, sivil siyasetin ve demokrasimizin sıhhatini, yüce Meclisimizin izzet ve itibarını korumak için bütün gücümle çalışacağım” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreterliği görevinden emeklilik gerekçesiyle ayrılan Yavuz Erkut’un yerine Can Akın Çağlar’ın atanması tartışmaları beraberinde getirdi. CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Çağlar’ı daha önce yolsuzluk yapmakla suçlarken, eski CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek de kumpas davaları döneminde tayin isteyen eşini sürgüne gönderen kişi olduğunu söyledi. Atama kararının ardından Erdoğdu’nun 2012’de Çağlar’ı yolsuzlukla suçladığı ifadeleri yeniden gündeme gelirken, parti içinde de tartışmaların yaşandığı kaydedildi. Erdoğdu, 9 Ağustos 2012’de CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda bir basın toplantısı düzenlemiş ve dönemin Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar’ın tarımda hiçbir geçmişi olmayan, son çalıştığı işyeri ile alacak davası bulunan Dursun Akdağ adlı bir kişinin henüz kurmadığı 20’nin üzerindeki şirketin her biri için 77.5 milyon TL tutarında kredi sağladığını iddia etmişti. Erdoğdu, BDDK üyeliğine atanan Çağlar’ı istifaya, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı da göreve çağırmıştı. Eski CHP Milletvekili Dursun Çiçek de atama kararının ardından sosyal medya hesabından dikkat çeken bir açıklama yaptı. Yargılandıkları dönemde eşinin İstanbul’a tayin istediğini anımsatan Çiçek, “Can Akın Çağlar kimdir? Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarında FETÖ suç örgütü ve ortaklarının işlediği hukuk cinayetlerinin mağduru olduğumuz dönemde İstanbul’a tayin isteyen sevgili eşimi Ardahan’a süren genel müdürdür. Bu infaz talimatını kimden aldı” ifadelerini kullandı. l İç Politika AKP GETIRDI, ORA GÖTÜRDÜ JALE ÖZGENTÜRK “Can Bey ile ilk zamanlarda çok iyi çalıştık ama son zamanlarda bizi biraz gücendirdi.” 2003 yılında AK Parti iktidarının en önemli kamu bankalarından biri olan Ziraat Bankası’nın genel müdürlük görevine getirilmişti Can Akın Çağlar. 2011’de istifasının ardından ise dönemin başbakanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çağlar’ın ayrılmasını bu sözlerle yorumluyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yeni genel sekreteri olarak tartışma yaratan Can Akın Çağlar, finans sektörünün yakından tanıdığı isim. Öğretmen anne babanın oğlu olarak 1962 yılında Sivas’ta doğdu Çağlar. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. ABD’de Boston Üniversitesi’nde, finansal ekonomi alanında yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra önce Egebank ardından Ülker Grubu’nun 2001’de kurduğu faizsiz finans kurumu Family Finans A.Ş’ de genel müdürlük yaptı. 2003’te AKP iktidarıyla Ziraat Bankası’na ge nel müdür olan Çağlar, 2011’de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu üyesi oldu. 2014’te ise kamu görevinden “askerlik bitti” sözleriyle ayrılarak Eureko Sigorta’da göreve başlamıştı. 8 yıl genel müdürlük yaptığı Ziraat Bankası’nda verdiği bazı krediler nedeniyle CHP’li Aykut Erdoğdu’nun yolsuzlukla suçladığı Çağlar’ın, Bayrampaşa’da ORA Alışveriş Merkezi’ne verdiği kredi büyük eleştirilere neden olmuştu. Bu büyük kredi TBMM KİT Komisyonu’na da CHP milletvekilleri tarafından taşınmıştı. Ziraat Bankası’nın Bayrampaşa’daki ORA İstanbul Alışveriş Merkezi için verdiği ve 270 milyon Avro’su ana para, 20 milyon Avro’su faiz olmak üzere 290 milyon Avro’yu, yaklaşık 720 milyon lira bulan kredi, CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu tarafından “Cumhuriyet tarihinin en yüksek batık kredisi” olarak yorumlanmıştı. Çağlar, beraber çalıştığı DEVA Partisi Başkanı Ali Babacan’a da yakınlığıyla biliniyor. İBB’de neler yapacağı ise merakla bekleniyor!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear