14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY 11 8 TEMMUZ 2020 ÇARŞAMBA Tutanak tutmayan birbirinden habersiz bir sürü kamu kurumu, aynı sertifikalı yerleri denetliyor Oteller denetim yılgını İncelenmeyen birçok işyeri varken sürekli aynı sertifikalı otellerin denetlenmesinden yakınan otelciler: “Devletin bir sürü insanı iş yaptık diye kâğıt üstünde kontrol ettiklerini gösteriyor. Dostlar alışverişte görsün.” Pandemi esaslarına uygunluğu açısından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca denetlenip güvenli olduklarına dair sertifika alan oteller, bu denetimlerin çoğunlukla ko naklama tesisleri üzerinden gitmesine tepkili. Ege Turistik İşletmeler ve KoGAMZE naklamalar BirliBAL ği (ETİK) Başkanı ve Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkan Yardımcısı Mehmet İşler, dışarıda denetlenmeyen AVM’ler, restoranlar varken, “virüsün kaynağı oteller” gibi davranıldığını söyleyerek bu duruma tepki gösterdi. İşler, “Biz zaten Kültür ve Turizm Bakanlığı Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’ndan (TGA) “Güvenli Turizm Belgesi”ni alabilmek için 15 ayrı uluslararası akredite firma tarafından denetleniyoruz. Sertifika alsak bile denetimler sürüyor. Buna rağmen tesise hiçbir katkı sağlamayan, belge vermeyen, tutanak tutmayan birbirinden habersiz bir sürü kurum denetlemeye geliyor. Zaten 200 odalı otelde 30 oda dolu. 30 oda için devletin bir sürü insanı denetliyor. Sertifikalı yerlere gidip, iş yaptık diye kâğıt üstünde kontrol ettiklerini gösteriyorlar. Dostlar alışverişte görsün” dedi. Önce sahayı düzeltin! “Ne hikmetse AVM’lere, sokaktaki esnafa karşı aynı hassasiyet yok” diyen İşler, şöyle devam etti: “Siz önce sahayı düzeltin. Enerjimizi sertifikalı yerler yerine sahayı düzeltmek için harcarsak, pandemiyle daha etkin mücadele etmiş oluruz. Fakat oy kaybı endişesiyle bazı yerlerin denetlenmediğini düşünüyorum. Siyaset, sağlıktaki hijyen kurallarının üstünde gözüküyor. Aksi olsa cezalar ve sahalardaki denetim yayılır. 18.5 milyon insana istihdam sağlayan bir sektör, işten uzak olan bu insanların hegemonyası altına bırakılmıştır. Bu maalesef, Türkiye’nin çelişik hayatının dışa vurulmuş bir ayıbıdır. ” Öte yandan, TGA verilerinde de ülke genelinde sertifika alan otellerin, restoranlardan daha fazla olması dikkat çekiyor. 17 Haziran itibarıyla 545 otel ve 53 restoran/kafenin denetlenmek üzere başvuruları alındı. Bunlardan 144 otel ve 12 restorana sertifika verildi. Hangi işletmelerin bu sertifikayı aldığına TGA’nın internet sitesinden ulaşılabilir. Yüzde 25 doluluk, havuzun ışıklandırma maliyetlerini bile karşılamıyor. TESİSİNİ AÇMAYAN KÂRDA Ege Bölgesi’nde yüzde 80 oranındaki işletme, bu yaz tesislerini açmadı. Açanlar da yüzde 25 dolulukla çalışıyor. Bu doluluk oranının havuz ışıklandırmasına ya da suyun klor masrafına yetmeyeceğine dikkat çeken Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği (ETİK) Başkanı Mehmet İşler, “Tesisini açmayan daha az zarar ediyor” dedi. Bu yıl için bazı otellerdeki konaklama ücretlerinin geçen sene ile aynı iken, bazı tesislerin de yüzde 100 fiyat artışına gittiğine dikkat çeken İşler, “Ortalama yüzde 1015 civarında bir fiyat artışı var. Zaten insanlarda para da kalmadı. İzinleri bitti. Yarı ücretlere çalıştılar, birikimlerini harcadılar. Tatile çıkmak isteyen kesim de eridi” diye konuştu. İşler, bu yılki kişi başı konaklama fiyatlarının ise sertifikalı otellerde her şey dahil 350400 TL’den başlayıp, 9001200 TL aralığı na kadar çıktığını dile getirdi. İşler, şöyle devam etti: “Pandemi koşulları uygulandığında bir otel en fazla yüzde 60 dolulukla çalışabilir. Keşke görsek bu oranları. Mevcut doluluklar bu sektörü kurtarmaz. Turizm sektörü hapşırdığında diğer sektörler nezle oluyor. 54 yan sektörü besliyoruz. Hükümetin yeni birtakım teşvikler vermesi lazım. Aksi takdirde sektör bu gemiyi yürütemez. 2021 de kayıp yıl olabilir.” Y kuşağı, Z kuşağı... Sosyal medyadan kopan, mesajlara sığmayan bir efsane yaratılmakta: Z kuşağı. Sadece Türkiye’de bundan sonraki seçimlerde oy kullanacak yaklaşık 7 milyon küskün, toplumsal duyarlılığı yüksek, sosyal medya ve dijital iletişim sayesinde çok çabuk organize olabilen, katılımcı, hareketliliği yüksek, vb. vb... Kısacası hem ülkemiz hem de insanlık için yepyeni, taptaze bir umut ışığı... Her nesil, kuşkusuz kendisinden sonra gelenlere biraz kıskançlıkla, ama kesinlikle umutla bakmak ister. Binlerce yıllık insan soyunun birikimi belki de. Bir yandan da insanlığın en yüce değerlerini bir sonraki nesillere aktarma umudu... Z kuşağı diye adlandırılanlar, çoğunlukla 1995 sonrası doğumlu, küremizin “sanayi 4.0” günlerine hazırlanmakta olduğu(!) dijital dönüşümün, sanal dünyanın nimetlerinden kıyasıya yararlanan, insanlığın şimdiye değin hiç tatmadığı ölçüde bilgiye erişim olanaklarına sahip, sınır tanımayan gençlerden oluşmakta. Biraz zorlama da olsa, kendilerinden önce gelen kuşaklar ile birlikte karşılaştırıldığında kendilerine özgü bir dizi ekonomik ve toplumsal ortak paydalara sahipler. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan nüfus artışının baş aktörleri olan (bazen 68 kuşağı diye de anılan) bebek çoğaltanlar nesli (baby boomers) veya bundan sonraki (ükemizde ’78 kuşağı diye anılan) X kuşağı ve/veya bencil, hırslı, “ben” merkezli milenyum ya da kısaltımış adıyla Y kuşağı. Kuşkusuz ki bu ayırımlar bir yandan da kapitalizmin küresel tarihçesinin inişli çıkışlı evrelerine denk düşmekte. McKinsey derecelendirme kuruluşunun araştırma dairesine sunulan Tracy Francis ve Fernanda Hoefel imzalı bir rapor, söz konusu kuşakların davranışlarını bakın nasıl özetlemiş: Sel hasarları için 38 milyon TL ödenecek Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkanı Atilla Benli, geçen ay Ankara, Burdur ve Bursa’da yaşanan sel ve dolu felaketleri ile ilgili açıklama yaparak sektöre 1500 adet hasar ihbarı ulaştığını söyledi. Sigorta sektörünün bu yaraları sarmak için afetlerin hemen ardından çalışmaya başladığını belirten Benli, şöyle devam etti: “Son dönemde yaşanan sel felaketleri sonrası sigortalıların hasarlarının en kısa sürede tespiti ve hasar ödemelerinin yapılması için sektör olarak çok hızlı bir şekilde koordine olduk. Bugüne kadar 2.8 milyon TL hasar ödemesi gerçekleştirildi. Ekspertizlerin ve ödemelerin tamamlanmasının ardından toplam hasarın yaklaşık 38 milyon TL’ye ulaşacağını tahmin ediyoruz.” Benli ayrıca, selin yaşandığı illerde tarım arazisi, hayvanları, evi, işyeri veya aracı hasar gören sigortalıların bunların tespit işlemleri için sigorta şirketleriyle iletişime geçmesi ve işlemlerini başlatması gerektiğini de hatırlattı. l Ekonomi Servisi Selle ilgili 1500 hasar ihbarı yapıldı. 2 milyon 751 bin kişi uçtu Covid19 salgını kapsamında seyahat kısıtlamalarının kaldırılmasıyla havayollarında da hareketlilik arttı. 1 Haziran’da iç hat, 11 Haziran’da dış hat uçuşlarının başlamasıyla, haziran ayında havayolunu kullanan yolcu sayısı 2 milyon 750 bin 992 kişiye çıktı. Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin (DHMİ) verilerine göre, ülke genelinde hizmet veren havalimanlarında iç hat yolcusu 2 milyon 403 bin 971, dış hat yolcusu 346 bin 448 oldu. Yine haziranda havalimanlarına inişkalkış yapan uçak sayısı, iç hatlarda 38 bin 550, dış hatlarda 8 bin 210 olmak üzere toplamda “üst geçişler” ile birlikte 55 bin 814 oldu. Havalimanları yük (kargo, posta ve bagaj) trafiği de iç hatlarda 25 bin 925 ton, dış hatlarda ise 89 bin 248 ton olmak üzere toplam 115 bin 173 tona ulaştı. Yılın ilk 6 ayında iç hat yolcu sayısı 21 milyon 899 bin 134, dış hat yolcu sayısı 14 milyon 552 bin 909 ve toplamda direkt transit yolcular dahil 36 milyon 486 bin 729 kişi oldu. l Ekonomi Servisi Merkez’den yeni TL adımı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, TL zorunlu karşılıklara uygulanan faiz oranını (nema oranı) 10 Temmuz’dan itibaren uygulanmak üzere indirdi. TCMB’nin internet sitesinde yer alan duyuruya göre, 20 Mart9 Temmuz arasında yüzde 6 olarak uygulanan faiz oranı 10 Temmuz’dan itibaren yüzde 5 olacak. Ayrıca 26 Haziran (dahil) zorunlu karşılık faizi, ilgili düzenlemedeki koşulları sağlayan reel kredi büyümesine sahip bankalara yüzde 7, diğer bankalara yüzde 0 uygulanacak. Görünen o ki bankaların ellerinde çoğalacak TL likiditesini krediye dönüştürmeleriyle ilgili yeni bir adım daha atıldı. l Ekonomi Servisi İşçinin can güvenliği patronun insafında Türkİş Genel Başkanı Ergün Atalay, Sakarya’nın Hendek ilçesindeki havai fişek fabrikasında meydana gelen patlamada 6 işçinin hayatını kaybetmesine tepki göstererek, her yıl 1500’den fazla işçinin yani her gün 4 işçinin iş kazası nedeniyle yaşamını yitirdiğini söyledi. Denetim yok Atalay, “Kaza yaşanan iş yerlerinin yüzde 90’ında maalesef sendika yok, birçoğu ise kayıtdışı. Sendikal örgütlülük sağlanır ve kayıtdışı da engellenirse iş kazalarının önüne büyük ölçüde geçilir” dedi. Türkİş Başkanı Atalay, iş kazaları nedeniyle her gün 4 işçinin hayatını kaybettiğini belirterek, “Denetimler artırılmalı” dedi. Denetimsizlik, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin yetersizliği nedeniyle her gün yüzlerce iş kazası yaşandığını aktaran Atalay, “Kaza yaşanan işyerlerinin yüzde 90’ında maalesef sendika yok, birçoğu ise kayıtdışı. Sendikal örgütlülük sağlanır ve kayıtdışı da engellenirse iş kazalarının önüne büyük ölçüde geçilir. Her seferinde, bu son olsun diyoruz ama olmuyor” dedi. Atalay, şöyle devam etti: “Ülkemizde yakın dönemde Soma, Ermenek ve Siirt’te maden facialarını yaşadı. Traktör römorklarında tarlalara taşınan tarım işçileri kazalara kurban gitti. Canımızı yakan, yuvaları yıkan, çocukları yetim bırakan bu kazalardan maalesef kimse yeterli dersi çıkartmadı. İş sağlığı ve güvenliği konusunda belki mevzuatta eksiklik yok ama denetleme yok. İşçilerin can güvenliği patronun insafına bırakılmamalı. Kimi işverenler 1520 liralık baretin, 5060 liralık koruyucu kemerin hesabını yapıyor.” İşsizlik korkutucu boyutta artabilir Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ekonomideki olumlu gelişmelere rağmen küresel koronavirüs salgını nedeniyle üye ülkelerde işsizliğin güçlü bir şekilde artabileceği uyarısında bulundu. İşsizlik oranının yılın dördüncü çeyreğinde yüzde 9,4’e kadar çıkabileceği belirtilen OECD açıklamasında salgında ikinci bir dalga yaşanması halinde üye ülkelerde işsizlik oranının yüzde 12,6’ya kadar çıkabileceği öngörüsünde bulunuldu. OECD ülkeleri arasında 2019 yılında işsizlik oranı ortalama yüz de 5,3 olarak kaydedilmişti. OECD bu tahminlerin gerçek leşmesi halinde 1930’lu yıllarda etkili olan “ekonomik buhrandan” bu yana kaydedilen en yüksek işsizlik oranına ulaşılabileceği ifade edildi. Bu süreçte dünyada 50 milyon insan işsiz kalmıştı. FATURALARDA INDIRIM TALEBI Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Yüzde 20’si vergi ve kesinti olan elektrik faturalarında mutlaka indirime gidilmeli” önerisinde bulundu. Bu yıl elektriğe hiç zam yapılmadığını ve 3 ay boyunca da yapılmama kararının alındığını anımsatan Palandöken, “Bu sevindirici fakat bunun yanında bir de indirim yapılırsa, esnafımız büyük oranda rahatlar. BOTAŞ’ın maliyetlerinin düşmesiyle sanayi doğalgazına indirim yaptığı gibi elektrikte de indirim müjdesi bekliyoruz” diye konuştu. ARÇELIK ‘DESTEK KREDI’YE KATILDI Arçelik Ziraat Bankası, VakıfBank ve Halkbank ile işbirliği yaparak, kamu bankalarının hazırladığı sosyal hayatı destek kredi uygulamasına Türkiye’nin 81 ilindeki tüm Arçelik ve Beko bayileri ile katıldı. Arçelik Türkiye Genel Müdürü Can Dinçer, “Yaz aylarının gelmesi ile birlikte düğün alışverişlerinin başlaması, konut sektöründeki hareketlenmeler, Kurban Bayramı ve artan sıcaklar birçok ürün grubunda satışları artırdı. Bu kampanya, müşterilerimizin finansman ihtiyacını karşılarken bayilerimizin işlerini canlandıracak” dedi. l Ekonomi Servisi Tablonun hücrelerindeki vasıfların gerçekçiliğini ya da anlamlı olup olmadığı tartışmasını okurlarımın değerlendirmelerine bırakarak, ben burada birkaç başka gözlemimi dile getirmek arzusundayım. Öncelikle, bebek çoğaltanlar ve bunların bir anlamda devamı olan X kuşakları kendileri için atfedilen tüm devrimci sıfatlara karşın, unutmayalım ki gezegenimizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını ve atmosferini gerçekten koruyabilmek yerine, aslında özünde çılgınca bir büyüme, teknolojik ilerleme ve (daha da fazla) tüketim fetişizmi ile birlikte insanlığın belki de sonunu getirecek koşulları hazırladılar. 1980 sonrasının “neoliberal” dönüşümlerine, emeğin haklarına, demokratik katılım ve toplumsalcılık içeren her şeye düşman bireyciliğin, yıkıcı rekabetin ve “dibe doğru yarışın” önkoşullarını yaratanlar da bu kuşağın gençleri idi. Bebek çoğaltanlar ve X kuşağı kendilerinden sonrakilere sadece onarılamaz bir kurumsal kargaşa ve tüm yerel/küresel ekonomileri paralize eden bir borç yükü devretmekle kalmadılar, bir taraftan da neredeyse yaşanılamayacak derecede tahrip edilmiş, sağlıksız ve kurak bir gezegeni de miras bıraktılar. Kendilerinden büyük umutlar beslenen Z kuşağı gençler ise bir yandan yapay zekâ ve robotikleşme içeren teknolojik dönüşümler ile rekabete, bir yandan da şimdiden dayanılmaz boyutlara ulaşmış genç işsizlik ile mücadeleye hazırlanmak zorundalar. Kapitalist küresel sistemin belki de son barutlarından birisi olan finansallaşma ve neoliberal birikim rejiminin tıkanmasıyla birlikte, (yeniden) dini köktenciliğin, cinsiyet ve mezhep ayırımcılığının yükseltilmesi, göçmenlere ve azınlıklara karşı körüklenen milliyetçilik dalgalarının yaygınlaşması ve açık faşizm tehditlerini göğüslemek zorundalar. Son olarak, unutmamak gerekir ki, Z kuşağı kendi içinde homojen bir bütün değil. Bu hafta başında Cumhuriyet’te İpek Özbey’in söyleşisinde Evrim Kuran Hoca’nın uyarılarıyla, “kuşakları değerlendirirken bilinçsiz önyargı tuzağına düşmeme(liyiz)”. Bir başka ifadeyle, Z kuşağı kümesine dahil gençlerin aynı olanaklara ve özelliklere sahip olduğu düşüncesi son derece yanıltıcı. Zira, yukarıdaki tabloda ve konu üzerine yapılan değerlendirmelerde Z kuşağına atfedilen vasıfların, nihayetinde aslında çoğunlukla profesyonel işlerde istihdam edilen, elit, beyaz yakalı ebeveynlerin çocukları olan bir azınlığa yakıştırılmakta olduğunu göz ardı etmememiz gerekiyor. Gelir ve servet eşitsizliğinin insanlık tarihinde belki de zirve yaptığı; 2.6 milyar kişinin sanitasyon hizmetlerinden, 1.5 milyar kişinin de elektriğe erişimden yoksun olduğu bir çarpıklıklar dünyasında dijital dünyaya erişim lüksüne sahip bir azınlığa ait vasıflar dünyamızı değiştirmeye yeterli olabilecek mi? Demokrasiye, özgürlüğe, insan ve doğaya saygılı, kardeşçe yaşanacak bir dünyanın mehdi bir kuşak beklentileriyle, kendi kendine gerçekleştirilemeyeceği çok açık. Örgütlü toplumsal muhalefet olmadan, kapitalizmi aşacak bir dünyanın tahayyülü mümkün değil.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear