22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 18 HAZİRAN 2020 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘BOZKIRI YEŞERTEN CUMHURİYET ÇOCUĞU’ YAŞASAYDI 100 YAŞINDA OLACAKTI Mustafa Kemal Kurdaş PROF. DR. NECDET ADABAĞ Yaşasaydı 100 yaşında olacaktı. TBMM ile yaşıt. Tartışmasız bir Cumhuriyet çocuğu. Türkiye Cumhuriyeti onu 19 Nisan 2011’de yitirdi. Salt doğumundan ötürü değil, yaşadıkları ve yaptıklarından da ötürü Cumhuriyet ilkeleriyle yetişmiş, ilkelerine bağlı kalarak yaşamış ve çalışmış olduğunu göstermiştir tüm yaşamı boyunca. Çalıştığı her yerde ki çok önemli mevkiler, örneğin Maliye Bakanı olarak, çalışkan, dürüst, ahlaklı bir kişilik ortaya koymuştur. Ülkülerine ters geldiği zaman kapıyı çalıp çıkmasını bilmiştir. Özdeksel varsıllıklar için hiç kimseye, örneğin başbakana bile ödün vermemiş, gerektiğinde tavır koymaktan çekinmemiştir. Haklı olduğunda, karşısında kim olursa olsun, lafını esirgemeyen biriydi. Sevecen, içtenlikli, doğru bir adamdı. Şakacıydı yerine göre. Espri iyi bir silahtı onun için. Anlatmak ya da ulaşmak gereği duyduğu amacı için, zorlandığında, başvurmaktan çekinmezdi. İyi bir bürokrat ve iyi bir rektör oldu. Bugün yüzümüzün akı ODTÜ için ilk taşı koyan ve ormanında ilk fidanı diken o olmuştur. Bakın ne diyor, kitabından*aktarıyorum: “O koskoca arazinin içinde yapayalnız görünen tek bir alıç ağacı vardı sadece. Yanına gidip yakında onu bu yalnızlıktan kurtaracağımı söyledim. O anın nasıl bir heyecan ve mutluluk olduğunu anlatamam.” İdealist tavır Bir özveri insanıydı, almaktan çok vermek gibi bir ilkesi vardı: “Ben ODTÜ’den para almadım; varlıklı girdim, varlıksız çıktım. IMF’de çalışırken biraz para biriktirmiştik, rektör olduktan sonra da bu parayı kullandım. Şimdiki kuşaklar bunu ne kadar anlar bilmiyorum”. Ülkesi için, toplumu ve özellikle öğrencileri için kullandı kazandığı paraları. Bakanlık görevini reddedip rektörlüğü istemesinin temel nedeni ülkeye çağdaş ve demokratiklaik ülküleri benimsemiş öğrenciler yetiştirmek içindi. Bunu başardığından bugün hiç kimsenin kuşkusu yoktur. Bugünkü siyasal çalkantıda kimin kimden yana olduğu bilinmeyen bir ortamda, tohumunu attığı üniversitesinin yetiştirdiği evlatlarımız, hümanistaydınlanmacı ilkelerle kurulmuş olan üniversitelerine ve hocalarına bağlı kalmışlar, arkalarından gitmişlerdir. Önemli saptamalar “Hayatım mücadeleyle geçti” diyor bir kitabının başlığı. Menderes ile çalıştı, İsmet İnönü’nün zamanında rektördü, Erdal İnönü yakınında durdu. Menderes’le anlaşamadı: “Menderes döneminde Türkiye’den kaçmak zorunda kalıp beş yıl ülkeme dönememiştim.” Anlaşamamışlardı, özellikle ülkenin ekonomik siyasasına ilişkin düşünceleri örtüşmüyor, ters düşüyorlardı birbirlerine. Kemal Kurdaş’ın seksen yıllık, özellikle ekonomik süreci değerlendirirken göz önünde tuttuğu değer yargıları, Cumhuriyetin o 27 yıllık ekonomik siyasalarıdır. Saptadığı noktalar çok önemlidir. O kıt kanaat dönemlerde ülkenin sanayileşmeye verdiği önemin altını çizen Kurdaş, Atatürk ve ondan sonra gelenlerin devlet eliyle oluşturdukları kalkınmışlık hamlesinin 1950’den sonra nasıl çökertildiğini ve kamuya sunulmuş toplum çıkarına olanakların nasıl çarçur edildiğini savlar. Kurdaş, o dö Salt doğumundan ötürü değil, yaşadıkları ve yaptıklarından da ötürü Cumhuriyet ilkeleriyle yetişmiş, ilkelerine bağlı kalarak yaşamış ve çalışmış olduğunu göstermiştir tüm yaşamı boyunca. neme ilişkin rakamlar verir kitabında: “Düşünün, 1924’te Türkiye’nin sıfır döviz rezervi var, harpten yeni çıkmışız. Lozan’da İsmet Paşa iyi davranmış ama Osmanlı borçlarını yine de bize yüklemişler. Yeni kurulan Cumhuriyetin daha başlangıçta 100 milyon doların üstünde borcu var Osmanlı’dan dolayı, fakat bir dolar bile döviz rezervi yok. 1950’de Menderes iktidara geldiğinde Türkiye’nin 450 milyon doların üzerinde döviz rezervi ve altını, buna karşılık da 100 milyon dolar dolayında bir dış borcu vardı”. Kurdaş, başka rakamlar da veriyor Cumhuriyet dönemine ilişkin: “15 senenin, yani Mustafa Kemal döneminin yıllık kalkınma hızı üst üste yüzde 9’dur. İsmet İnönü’nün döneminde bu kalkınma hızı(...) yüzde 6 civarındadır. (...) Gene cumhuriyet döneminin ilk 15 yıllık kümülatif enflasyon oranı yüzde 18, yani yıllık yüzde 1’in belirgin biçimde altında olmuştur.” Yasaya rağmen... Sabahları ODTÜ ormanlarında yürüyüş yapan herkesin yüzüne gülen ağaçlar insanlara hem can vermekte hem de dostluk, kardeşlik aşılamaktalar. “Bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeşçesine” yaşamayı öğretiyorlar. Orada yürümeyi bilenler, değil ormanı yakmayı (ki yakmak isteyen hainler oldu) bir dalını bile koparmaya kıyamazlar; çünkü insanca yaşamanın ağaçla, hayvanla, (gene bu ormandaki “gürbüz tilkiyi” anımsıyorum) böcekle olacağının bilincindedirler. Ama ne yazık ki bu ormanı bozdular, yol geçireceğiz diye; ellerinde olsa tümden yok edecek, o yerlere rant uğruna koca koca beton binalar dikecek ve insanları Ankara’nın çorak topraklarında yeşilden tümden yoksun bırakacaklardı. Metin Gökçek ve gibilerinin önünü kesmek için önlem alınmış olduğunun altını çizen Kurdaş şöyle diyor: “Ama bütün bu münakaşa (yol) bitmiştir, devlet 2008 sonunda bir kanun çıkarmıştır. 27 Temmuz 2008 tarihli 5793 sayılı kanunun 14’üncü maddesi ile 3194 sayılı kanunun 11’inci maddesine ‘Hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ağaçlandırılmak üzere izin verilen taşınmazlardan projesine uygun olarak ağaçlandırılanlar, imar planı kararıyla başka bir amaca ayrılamaz’ fıkrası eklenmiştir”. Kurdaşa göre, bu yasa bağlamında Oran Ormanı orman olarak kalacak ve “gözlerimize beton dolmayacak”tır. Yasaya karşın ODTÜ ormanlarına el atılmış ve yol geçirilmiştir. Ödülü reddetti Kemal Kurdaş, Oran ormanlarından ötürü Ağa Han ödülünü kazanmıştır. 50 bin dolarlık para ödülünü almayan Kurdaş şu gerekçeyi ileri sürmüştür: “Biz bu ormanı devlet arazisine, devletin parasıyla, öğrencilerin, hocaların, personelin emeğiyle yaptık.” Sonunda 40 bin dolar üniversiteye, 10 bin dolar da kendisine verilmiştir ama Kurdaş o parayı yardım kurumlarına dağıtmıştır. Biz bu kısa yazıyı kitap okumayan, özetlerle yetinen, siyasa adamlarımız için yazdık. Belki zamanları olur da işlerine yarar umuduyla bu özeti okurlar diye. Mustafa Kemal Kurdaş yaşasaydı 100. yaşını kutlayacaktı. Kendisini şükranla anıyoruz. Işıklar içinde yatsın. *Mustafa Kemal Kurdaş, hayatım mücadeleyle geçti, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İst. 2011 Deli Dumrul Sendromu! Ortaçağda krallık, imparatorluk, şahlık, padişahlık yönetimlerinde, Yakınçağda Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaşta, savaş sonrasında da, daha çok Güney Amerika’da ve Ortadoğu’da görülen “Tek Kişi Yönetimi”ne dayalı rejimlerin yöneticilerini bekleyen çok önemli bir hastalık var: DELİ DUMRUL SENDROMU! HHH Sevgili okurlarım, biliyorsunuz, Batı biliminde, toplumsal ve insani kompleksler, hastalıklar, Yunan Mitolojisi kahramanları ve öyküleri ile adlandırılır. Ben de bu “Tek Kişi Yönetimi”ni bekleyen tehlikeyi Türk Mitolojisinden, Dede Korkut öykülerinden bir kahramanın adıyla isimlendirdim. Sanıyorum yaptırdığı köprüden geçenden de, geçemeyenden de, üstelik geçmeyenden, geçenden aldığından daha fazla parayı döve döve alan Deli Dumrul efsanesini bilmeyen yoktur: Üzerinde akademik çalışmalar yapılmış, zalim ve kibirli olmanın kötülüğünü, insanın ölümlülüğünü, Allah’ın büyüklüğünü, aile ilişkilerinin özelliklerini, herkesin annebabasının ölümüne tanık olmasına karşı kendi kurduğu aileye sığınmasının önemini ve daha pek çok ayrıntıyı vurgulayan bir öyküdür ve benim “Tek Kişi Yönetimi”ne ilişkin olarak adını verdiğim bir sendromu vurgulayan çok önemli bir mesaja sahiptir: “Deli Dumrul, bir kuru derenin üstüne bir köprü yaptırmış. Geçenden 33 akçe, geçmeyenden döve döve 40 akçe alırmış. Bunu ‘Benden güçlü bir er var mıdır ki çıksın benimle savas¸sın’ diye yaparmıs¸.” Böyle başlayan öykü, Deli Dumrul’un sahip olduğu güç ve kibirle Azrail’e bile meydan okumasıyla, Azrail onu öldürecekken, Allah’ın büyüklüğünü kabul etmesiyle ve anne babasının kendi canlarını onun yerine vermeyi reddetmeleri ama sadece karısının onu kurtarmak için canına vermeyi kabul etmesiyle devam eder. HHH Bu öykü, sahip olduğu gücün verdiği kibirle mantıksızlık, haksızlık, zulüm yapan, kendi gücünü herkesten üstün gören bir kişi üzerine kuruludur. İşte sevgili okurlarım, “Tek Kişi Yönetimi”ni bekleyen en büyük tehlike, bu Deli Dumrul Sendromu’dur! HHH Biliyorsunuz Batılı düşünürlerin “mutlak iktidarlara” karşı söyledikleri bir özdeyiş vardır: “Bütün iktidarlar yozlaşır ve yozlaştırır; mutlak iktidarlar mutlaka yozlaşır ve yozlaştırır!” derler. “Deli Dumrul Sendromu, mutlak iktidara sahip olan tek kişinin, sınırsız kibirle, gücünü rakipsiz sanması, mantıksızlık, haksızlık, hukuksuzluk ve zulüm yapmasıdır!” (Kibir hastalığının adı da Hubris Sendromudur: Genelde siyasetçilerde görülen bir hastalıktır, “tanrısal ego” olarak da bilinir.) HHH Deli Dumrul Sendromu sahipleri için Ortaçağdaki krallardan, imparatorlardan, padişahlardan pek çok örnek verilebilir. Hemen akla gelenler arasında Roma imparatorları, Caligula, Neron, “Devlet benim” dediği rivayet edilen Fransa Kralı 14. Louis, Osmanlı Padişahı Deli İbrahim, Mussolini, Hitler, Franco, Salazar, Batista, Noriega, Marcos, gibi “Tek Kişi Yönetimi” liderleri vardır. “Tek Adam Yönetimi” liderleri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü, mutlakıyete dayalı olan İstibdat Yönetimi’ne yani Padişahlığa karşı çıkarak İstiklâl Savaşı’yla, Demokratik Cumhuriyeti kuran liderler olarak tarihteki ve günümüzdeki bütün Deli Dumrul Sendromu’na sahip liderlerden farklı nitelikler taşırlar ve Türkiye Demokrasi Tarihi’nin yıldızlarıdır. Yarın “Deli Dumrul Sendromu’nun Yol Açtığı Önlenemeyen Hastalıklar”. KEMALİZME ADANMIŞ BİR YAŞAM: METİN AYDOĞAN “Bir insanın ideolojisi, hayatıdır” denir. İşte onlardan birisidir Metin Aydoğan... ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR Başta “Türkiye Üzerine Notlar”, “Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye”, “Bitmeyen Oyun” gibi kitaplarıyla tanınan aydınlanma devrimlerinin yılmaz savunucusu Metin Aydoğan’ı geçirdiği ani bir kalp krizi nedeniyle kaybettik. Derin bir uğultu. Her aydınımızı kaybettiğimizde hissettiğimiz aynı, hissettiğimiz bu. Türkiye Cumhuriyeti’ni çok güzel yürekli insanlar kurdu. O yüzden ki her saldırıya rağmen halen yaralı da olsa ayakta. Her saldırıya rağmen Türkiye Cumhuriyeti yaralı da olsa halen ayakta, çünkü sonrasında da güzel yürekli insanların mayası var Cumhuriyetin katığında... İdeolojisi hayatı, hayatı ideolojisi “Bir insanın ideolojisi, hayatıdır” denir. İşte onlardan birisidir Metin Aydoğan... Varlık içinde çok başka bir hayat yaşayabilirdi. Elinde mimarlık gibi bir mesleği vardı. İstese Uğur Mumcu’nun dediği gibi “diplomasını mor binlikler getiren birer senet gibi kullanır, yazlıkkışlık katları ve arabaları” olurdu. Ama onun yüreği de vatanı için attı, Cumhuriyet değerleri için attı. “Yüreği işçiyle, köylüyle attı”, her Kemalist aydın gibi “yaşamının en güzel yıllarını bir taze çiçek gibi topluma verdi”. Gençlerde Kemalizm farkındalığı yarattı Bir fikri savunurken o fikri sağlam temellere dayandırmak ve o fikri savunmanın, tarihsel süreçteki haklılığın özgüvenini okuyucuya aktarmak hem zor hem de önemlidir. Metin Aydoğan’ın kitaplarının son kısmında okuyucu notları vardır. O notları okuduğunuzda, Aydoğan’ın Tekirdağ’dan Van’a, memurdan işçiye, köylüden askere her bölgede her kesimin yüreğine ve aklına dokunduğunu görürsünüz. Kitaplarında merkeze koyduğu “ulusal bilinç” ve örgütlü mücadelenin, Kuvayi Milliye ruhunun Anadolu’nun her karışında karşılık bulduğunu da... Üstelik yalın bir anlatımla, ustaca... Birçok kişiye Kemalizmi öğretmiş, birçok kişiye Kemalist olduğunu fark ettirmiştir kitaplarıyla. Yolu Kemalizmle kesişmiş olup da gözü onun bir kitabına ilişmemiş kişi çok azdır. Evet, onlarca yayınevinden onlarca kez baskı yapan onlarca kitap yazmıştır. Fakat hiçbir yayınevinden kitapları için para almamış, onun yerine kitap istemiş, bu kitapları da başta liseli ve üniversiteli öğrenciler olmak üzere gençlere dağıtmıştır. Yazarlık hayatı boyunca bu biçimde dağıttığı kitap sayısı yaklaşık 150 bindir. Azımsanmayacak bir kısmını bizzat kendi kargolamış, sonrasında da kitapların ulaşıp ulaşmadığının, hatta okunup okunmadığının takibini yapmıştır. ‘Atatürk ve devrimi’ için ödenen bedel Kendi hayatını anlattığı kitabında bile “ben” demek yerine “ben ve ülkem” demiştir. En aykırı görüşteki kişilerle tartışırken bile nezaketini korumuş, eleştirileri her zaman dikkate aldığı gibi fikrini değiştirecek nitelikte bir eleştiri aldığında bundan memnun olmuş, bu memnuniyetini de karşı tarafa hissettirmiştir. Başta organ yetmezliği olmak üzere çok ağır hastalıklar geçirmiş, öyle ki bazı kitaplarını sirozun pençesinde böbrek nakli beklerken hastanelerin acillerinde yazmıştır, tarifsiz ağrılar içinde. Hastanelerde kitabını tamamlamaya çalışırken kendisine uygun böbreğin bulunduğu bildirirdiğinde doktora ilk sorusu şu olmuştur: “Bu nakil işleminin yaşamsal bir riski var mı?” Doktordan aldığı “Vücudunuzun organı kabul etmemesi durumunda bir hafta içinde yaşamınızı kaybedebilirsiniz” yanıtı sonrası hissettiklerini ve yanıtını kendinden dinleyelim, hayret verici bir şaşkın lık içinde: “Bir süre tepkisiz kaldım. Be ni arayan kişi, sessiz kalışımdan olacak, beş dakika içinde yanıt vermezsem organın bir başka hastaya verileceğini söyledi... Ve karaciğerim her an yetmezliğe girebilirdi. Kitabı bitirmeye az kaldığından, bu kitabın amaçladığım kuramsal çerçevenin son kitabı olduğu türünden sözler söyledim. Söyledim yerine geveledim desem herhalde daha doğru olur. Sonuç olarak organı başkasına vermelerini istedim.” Bir ‘yangın’ın ardından “Atatürk ve Türk devrimi”ydi o kitap, kafasında tasarladığı 10 kitaplık serinin sonuncusu. Yaşadığı hayatı savunduğu ideolojinin birikimine dahil ettirebilmek kolay değildir. İşte böyle bir Kemalisti, aydını, vatanseveri kaybettik. İnsana dayanılmaz gelen, yangının büyüklüğünden ziyade yangının denetim altına alınsa da tam anlamıyla sönemeyecek olmasıdır. Metin Aydoğan’ın gidişi, işte böyle bir yangındır ve bizlere düşen görev, Kemalizmin kitaplaşmış ve yaşarken anıtlaşmış hali olan Metin Aydoğan’ı anlatmak, yazdıklarını genç kuşaklara aktarmaktır. Onun dediği gibi: “Emperyalizm var oldukça onun karşısında da Kemalizm her zaman olacaktır!”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear