22 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 22 MAYIS 2020 CUMA EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET Rahatsız ediyoruz! CUMHURIYET, MESLEK ÖRGÜTLERININ SESI OLUYOR 5 ORHAN SARIALTUN TMMOB ŞEHIR PLANCILARI ODASI GENEL BAŞKANI TMMOBve bünyesindeki odalar, dayanağı anayasa olan kamu kurumu niteliğinde, demokratik meslek kuruluşlarıdır. Barındırdığı 100’ün üzerindeki meslekle sayıları bugün 24’e ulaşan meslek odaları, meslek alanlarında toplum yararını esas alan politikalar üreterek bilimsel ve teknik birikimlerini toplumun çıkarlarını korumak adına kullanırlar. Üyeleri ve meslek alanları için faaliyet yürütmekle beraber, aynı zamanda meslek alanlarındaki merkezi ve yerel yönetim faaliyetlerini kamusal yarar adına denetler, toplumu aydınlatır ve gerektiğinde anayasal yetkileri doğrultusunda yargı denetimini devreye sokarlar. TMMOB’ye bağlı odaların bu toplumcu yönleri, onları bireysel menfaat temelli kurulmuş sanayi ve ticaret odaları gibi meslek odalarından ayıran en temel özellikleridir. Bu nedenle de, ülkede uzun yıllardır sermaye çıkarını önceleyerek kamusal kaynağı tüketen yönetim anlayışlarının hedefinde olmuşlardır. Liberaller ve FETÖ Küresel bağlantıları da kuvvetli olan Türkiye sermayesinin son icadı AKP, 18 yıldır ülkeyi yönetmektedir. Bu süre içerisinde değişti, dönüştü, evrildi ancak temel olarak hizmet ettiği sermaye kesiminden hiçbir zaman kopmadı. Liberaller ve FETÖ ile yola çıktıkları iktidarlarının ilk yıllarındaki duble yol stratejisi, zaman içerisinde kentlerde kamusal alanları yok eden ve yoksulları mülksüzleştiren kentsel dönüşüm projelerine, toplumu ve doğayı zehirleyen enerji projelerine, kıyıları, tarım toprağını, yaylaları, ormanları yapılaşmaya açan uygulamalara dönüştü. Bu alanlarda rant edinimi doyuma ulaşınca, akla hayale gelmeyecek ve hiçbir rasyonel gerekçesi olmayan yapılaşma odaklı çılgın projeler ardı ardına ilan edilmeye başlandı. Şimdilerde ise şehir hastaneleri, millet bahçeleri gibi uygulamalarla yandaş müteahhit firmalarını beslemeye çalışan iktidarın, ortakları değişse dahi hizmet ettiği sermaye kesimi hiç değişmedi. Kamusal kaynak ve doğanın sermaye emrine sunulduğu rant projeleri, üretimden kopuk inşaata dayalı bir ekonomiyi de beraberinde getirerek düne kadar tamamen üretim ve ihracat temelli çalışan sermaye çevrelerini dahi, rantın yarattığı kolay paranın odağı olan AVM, rezidans ve doğayı yağmalayan enerji projelerine yöneltti. Kaz Dağları’nda Kanadalı Alamos firmasının yapmak istediği altın ve gümüş madenine karşı doğa savunucuları, “Su ve Vicdan” nöbeti başlatmış, eylemlere yöre halkı ve Türkiye’nin pek çok kentinden yaşam savuncuları da destek vermişti. l Fotoğraf: VEDAT ARIK ? MESLEK ODALARI NEDEN HEDEFTE l Sermayenin kentsel ve kırsal alanlardaki müdahalelerine karşı mücadele örgütlediğimiz ve mesleğimizin bilimsel ilkeleri doğrultusunda toplumsal yarardan yana faaliyet yürüttüğümüz için örgütlü yapımız zayıflatılmaya çalışılmaktadır. l Şehir Plancıları Odası olarak iktidarların doğal alanlara, kamusal alanlara ve toplum sağlığına aykırı faaliyetlerine karşı yıllardır devam ettirdiğimiz mücadelemizi, doğal alanların, kentlerin savunucusu olma görevini bu yasa hayata geçse dahi sürdüreceğiz. Orhan Sarıaltun Dönemi içerisinde yaşanan 15 Temmuz darbe girişimini dahi bir fırsat olarak gören iktidar, devlet içine sirayet eden FETÖ üyelerinin temizliğini bahane ederek ülkeyi uzun süre olağanüstü hal baskısı altında tutuğu gibi, şimdi de küresel salgın sürecini bir fırsat olarak değerlendirme niyetindedir. Ardı ardına Salda, İmrahor, Saraçoğlu, Çeşme, AKM, Olympos’ta korunması gerekli alanlar yapılaşmaya açılmış, koruma kavramını yozlaştıran yasal düzenlemeler de peşi sıra gerçekleştirilmiştir. Bütün bunlara itirazı engellemek için son olarak, Cumhurbaşkanı’nın AKP Merkez Yürütme Kurulu toplantısı öncesi yaptığı açıklama ile meslek kuruluşlarının yasal yapısına ilişkin düzenlemenin de acilen gerçekleştirilmesi gerektiği yönünde ifadesi talimat kabul edilerek, 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yasası’nda değişiklik bir kez daha gündeme gelmiştir. Görünen o ki; siyasi iktidar yıllardır seçimlerle, baskıyla ve korku salarak sindiremediği ve pasifleştiremediği odaları yasal düzenlemeyle dizginle mek istemektedir. Bu yasa değişikliği antidemokratik bir müdahaledir, doğrudan ilgilisi olan örgütümüzün yasa değişikliği için herhangi bir talebi olmadığı gibi, toplumsal eşitsizliklerin ve bunun mekânsal ilişkilerinin daha da belirginleştiği salgın döneminde, ülkenin önceliği de değildir. Hiyerarşik, ayrıştırıcı Söz konusu yasa teklifi ile odaların yapısı, seçim süreçleri, mesleki denetim yetkileri, gelir kaynakları tırpanlanarak baskı oluşturup etkisizleştirilmek istenmektedir. Bu düzenleme ile, mesleklerin kamusal yarar doğrultusunda etik ilkelere uygun yürütülmesi ve gelişmesi amacıyla herhangi bir mekanizmayı kullanım olanağı bırakılmadığı gibi, yargı denetimi olmaksızın doğrudan ve keyfi soruşturma, cezalandırma yöntemleri ile odaların siyasi iktidardan ve sermayeden bağımsız karar alma gücü de hedef alınmaktadır. Şehir plancıları odası gibi mekânla ilişkili meslek alanları açısından siyasi iktidar ile olan çatışma, kapitalist kent mekânı oluşumu ile doğrudan ilişkilidir. Hiyerarşik, ayrıştırıcı, dayatmacı, asimetrik güç ilişkileri kurarak eşitsizliğe neden olan mekânsal pratikler, teknik bir konu olmaktan öte toplumsal ve sınıfsal nitelik taşımaktadır. Bu çerçevede kamucu politikaları benimsediğimiz, sermayenin kentsel ve kırsal alanlardaki müdahalelerine karşı mücadele örgütlediğimiz ve mesleğimizin bilimsel ilkeleri doğrultusunda toplumsal yarardan yana faaliyet yürüttüğümüz için örgütlü yapımız zayıflatılmaya çalışılmaktadır. MESLEK ODALARINA DESTEK OLMAYA ÇAĞRI Hedef olduğumuzu biliyoruz Şehir Plancıları Odası; genel kurullarında oluşan ortak irade çerçevesinde demokrasi, eşitlik ve insan haklarını önceleyerek bilimsel bilgi birikimini, şehirciliğin özünü oluşturan toplumsal yarar üzerine mesleki politikalar üretmektedir. Bu doğrultuda; n Gezi Parkı’nda, Kültürpark’ta, Atatürk Orman Çiftliği’nde kent içindeki kamusal, doğal ve korunması gerekli alanlara el konulmasına; n Sinop’ta, Mersin’de sağlığımızı, doğal ve kültürel varlıklarımızı tehlikeye atan nükleer enerji santrallarına; n Amasra’da, Gerze’de, Çanakkale’de termik santrallarla doğanın ve halk sağlığının tehlikeye atılmasına; n Karadeniz’de, Munzur’da, Hasankeyf’te derelerimizin hapsedilerek sermayeye peşkeş çekilmesine; n Kaz Dağları’nda, Bergama’da, Arhavi’de doğamızın, ormanlarımızın maden şirketlerine satılmasına; n Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de kadim kültürlerin hayat bulduğu kentlerin tahrip edilmesine; n Megaçılgın projelerle kamu kaynaklarının ve kamusal varlıklarımızın yok edilmesine, sermayeye aktarılmasına, geleceğimizin bir grup sermayedarın yararı için ipotek altına alınmasına; n Kamusal deprem toplanma alanlarının AVM’lere, ticaret merkezlerine dönüştürülmesine; n Tarım alanlarımızın, meralarımızın, yaylalarımızın, kıyılarımızın yapılaşmaya açılmasına; n Devletin sağlık hizmetini yok edip, şirketlere “müşteri” garantisi verilerek inşa edilen şehir hastanelerine; n Yandaş müteahhitleri ihya etmek için ardı ardına ihaleye çıkılan millet bahçesi projelerine; n Kent içindeki kamusal alanlarımızın parsel parsel “siyasi iktidarın ortağı” cemaatlere, yandaşlara devredilmesine karşı yürüttüğümüz mücadele sebebiyle hedefte olduğumuzu; n Bütün bunların sonucu olarak, kamu yararını gözettiğimiz için bu düzenden istifade edenleri ve her türlü değeri yok eden bu politikayı sürdürenleri rahatsız ettiğimizi biliyoruz. Bilinmelidir ki, Şehir Plancıları Odası olarak, yukarıda sıralanan tekil örneklerin çok daha ötesinde, iktidarların doğal alanlara, kamusal alanlara ve toplum sağlığına aykırı faaliyetlerine karşı yıllardır devam ettirdiğimiz mücadelemizi, birliğimiz olan TMMOB ve bağlı odalarımız ile birlikte aynı amaç ve hedefler ekseninde yürüterek doğal alanların, kentlerin, kamusallığın ve kamu yararının savunucusu olma görevini, tarihsel ve toplumsal sorumlulukla, bu yasa TBMM’de hayata geçse dahi sürdüreceğiz. Bu doğrultuda, iktidarın demokratik usullerle kapılarından sızamadığı meslek örgütlerini, otokratik yönetim anlayışı ile ele geçirme girişimini reddediyor, demokrasiye ve Cumhuriyete olan inançla mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha kararlılıkla ifade ederek tüm toplumumuzu da kamusallıklarına ve demokrasimize sahip çıkmak için, meslek odalarına destek olmaya davet ediyoruz. Y A R I N l MUĞLA BAROSU BAŞKANI CUMHUR UZUN l TÜRMOB GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İRFAN HÜSEYIN YILDIZ Ankara’da darp edilerek gözaltına alınan HDP’liler: Barış Pehlivan’ın darp edilmesine ilişkin karara itiraz: Öldürmeye çalıştılar Takipsizlik kaldırılsın HDP Ankara İl Başkanlığı önünde önceki gün belediyelere kayyım atamalarına karşı basın açıklaması yapmak isteyenlere polis izin vermedi. 12 kişinin gözaltına alındığı olayda HDP’liler bir arkadaşlarının polis tarafından öldürülmek istendiğini ileri sürdü. Gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan HDP’liler Gazeteduvar’a konuştu. Polisler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirten HDP Ankara İl Eşbaşkanı Vezir Coşkun Parlak, “Beni yere vurdular ve başımdan yaralandım. Araca götürürken de kaldırıp vururcasına araca bindirdiler. Son iki üç yıldır Ankara’daki tüm barışçıl gösteri, yürüyüşlere karşı son derece tahammülsüz olduklarını görüyoruz” dedi. HDP Ankara Kadın Sözcüsü Zeyno Bayramoğlu da “Son derece caniceydiler. Birkaç arkadaşımızı öldürmeye çalıştılar. Aracın içinde tehditler, tacizler yaşandı. Can güvenliğimizden endişe ettim” dedi. Öte yandan HDP Ankara İl Örgütü, gözaltılara tepki göstermek için dün parti binası önünde yine açıklama yapmak istedi. Eyleme HDP milletvekilleri ile MYK ve PM üyeleri de destek verirken, açıklama devam ettiği sırada milletvekili Faruk Gergerlioğlu ve İl Eşbaşkanı Vezir Coşkun Parlak’ın darp edildiği kaydedildi. l İç Politika SEYHAN AVŞAR OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın Silivri Cezaevi’nde infaz koruma memuru tarafından darp edilmesine ilişkin soruşturmada verilen takipsizlik kararına itiraz edildi. İtiraz dilekçesinde Pehlivan’ın darp edilmesine ilişkin kamera kayıtlarından alınan fotoğraflar tek tek konularak Pehlivan’ın yaşadığı olay anlatıldı. Pehlivan’ın yaşadığı kötü muamelenin çok net bir şekilde kameralara yansıdığının aktarıldığı dilekçede, “Savcılık tarafından görevlendirilen Emrah Ç. hazırladığı 20 Mart 2020 ta rihli Bilirkişi raporunda şüphelinin sol elini kaldırdığı ve müvekkilin sırtına götürdüğü hususuna dahi yer verilmemiştir” denildi. Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına gerekçe gösterdiği hususlardan bir diğerinin ise, 6 Mart 2020 tarihli Barış Pehlivan’ın ad ve soyadını taşıyan tutanak olduğunun belirtildiği dilekçede, bahse konu tutanağın darp olayının gerçekleşmesinden önce imzalandığı aktarıldı. Kamu görevlilerinin görevlerinin gereklerine uygun davranma sorumluluğuna aykırı olarak davrandığı aktarılarak soruşturma makamı tarafından verilen takipsizlik kararının kaldırılmasını istendi. DİZİ/HABER Entübe T ıp dünyasının profesyonelleri ya da yolu bir şekilde yoğun bakım servislerine düşmüş olanlar dışında kimsenin pek bilmediği bir tabirdi, “entübe”. Yani, “suni solunum borusuna bağlı” veya “cihaz yardımı ile nefes alabilen” hasta. Bugün, maşallah (belki de maalesef) günlük hayatımızda kullandığımız en harcıâlem kelimelerden biri haline geldi. Sokakta kâğıt toplayan çocuğa sorsan anlatır. O kadar yani. Her Allah’ın günü Sağlık Bakanı’nın yayımladığı günlük “Corona Veri Tablosu”nun en “havalı” maddelerinden biri. Daha doğrusu, insanların birbirine “hava yaptığı” verilerden biri. “Onu bunu boş ver abi. Entübe sayısı kaçmış?..” diyecek neredeyse insanlar birbirine. İşin esprisi bir yana, yoğun bakım kapısından içeri girmiş, hatta kafayı şöyle bir uzatmış olanlar bilirler, “Allah göstermesin düşürmesin” denecek bir durumdur “entübe” olmak. Ciğerlerin işlevsiz kalmasıdır, resmen. O “tüp” ya da o fiş çekildi mi, maazallah yaşamın sonudur. Aslında bugün sadece hastanelerde değil, hayatın her alanında “entübe” bir durumdan söz ediyoruz. Önüm, arkam, sağım, solum entübe Ekonomiyi saymıyorum bile. Dış politika da öyle. Uzun zamandır entübe. İç politikada bırakın gelecek seçimi, gelecek hafta sonunu bile doğru dürüst “okuyabilecek” bir babayiğit bulabilir misiniz bana? Şu an ülkede, “hangi sektör tam randımanla ve tıkır tıkır” çalışıyor diye sorsanız, herhalde “sağlık sektörü” yanıtını alırsınız. Orası da, sonuçlar itibarı ile bakıldığında yani elde edilen verilerin gizlenmesi ve kamuoyu ile tam olarak paylaşılmaması anlamında bir tür “Yoğun bakım” koşullarında faaliyet gösteriyor. Binlerce hayat kurtarılıyor. Ama geleceği, yani önünü tam olarak göremiyor. Çünkü bugüne kadar on yıllardır görülmemiş olağanüstü hal koşullarında bir mücadeleden söz ediyoruz. Ama bütün bunların ötesinde en “entübe” vaziyette olan 2 şey var, bence… Biri ülkeyi artık yönetemediği apaçık belli olan “Yeni Rejim”, yani ATATÜRK Cumhuriyeti’ne alternatif olarak 16 Nisan hileli referandumu ile tesis edilen rejim. Diğeri de dünya çapında kapitalizm adı verilen “sıfırı tüketmiş” düzenek. Birincisine, yani Yeni Rejim’e baktığımızda hemen her şeyin tek bir şahsa bağlandığı ve neredeyse köşe başında yandaş birine yol sorsanız “Ben bilmem o bilir. Bilsem de söyleyemem. Başıma bir iş gelmesin abi. Neme lazım” moduna bağladığı bir acayip ortamdan söz ediyorum. Sağlık Bakanı’na, üstelik salgın hastalık koşullarında (Bakan diyorum yahu) sorulan neredeyse en basit bir soru bile, “Sayın Cumhurbaşkanımız karar verecek ona. Yarın açıklar herhalde” karşılığını buluyorsa, varın gerisini anlayın. O zaman her akşamüzeri attığı tweet’lerdeki verilerin “Bilimsel sağlığı ve otantizmi” konusuna varın, siz karar verin. Hâkim ve savcılar için kura çekimi yapılıyor, aynı “En Üst Otorite” Adalet Bakanı’na dönüp, “neden şöyle şöyle bir yöntem uygulamıyorsunuz..” diye adeta fırça atıyor. Koskoca Adalet Bakanı ezilip büzülüp “Efendim, düşünmemiştik bunu. Bir bakalım…” diye adeta “Allah kahretsin, bunu nasıl akıl edemedik, herkesin önünde mahcup olduk” duygusu içine giriyor. Milli Savuma Bakanı, İçişleri Bakanı filan askeri birlik denetlerken bile “Ben geldim hoş buldum” demeden önce “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı ile onun sizlere selamlarını getirdim” diye söze giriyorlar. Yahu bir kere de “Siz” gidin ve “Siz” denetleyin, “Siz” hal hatır sorun. Yok. Asla! Özetle Yeni Rejim’in temel karakteri bu. Bir “Yaşam borusu” (tüp) var ve oradan “nefes” alınmadan yaşayamıyor sistem. İlla ki o “kaynak”tan gelecek oksijen. Kapitalizme dönelim: Pandemi koşullarında bütün dünya ekonomisi ve sosyal yaşamı felç durumda seyrederken, en zengininden en yoksuluna tüm devletler “burnunun ucunu” görmekte güçlük çekerken, kapitalizm, bir gerçeği hâlâ kabullenmek istemiyor. Emeğe ve emekçinin üreticiyaratıcı gücüne muhtaçlığın asla sona ermediği gerçeğini. Hayatlarını tehlikeye atmak pahasına emekçiyi, (üstelik ölümcül koşullarda) fabrikaya, tarlaya, atölyeye, ulaşım aracına, dükkâna, mağazaya sürüp çalıştırmaktan söz ediyorum. Onların alın terinin ve üretici gücünün, ezelden ebede görmezden gelinmesi üzerine kurulu bir sistemin (düzeneğin) iflasını gözlerden kaçırma çabasından söz ediyorum. Bir yandan da bu milyarlarca insanı üretim sahasına sürerken koparılan “Artık normale dönmek lazım” yaygarasının müelliflerinin kendilerinin ve ailelerinin yaşamlarını güvenli koşullarda sürdürebilmek için dağa, ovaya, yaylaya, açık denizlere, adalara kaçma telaşından söz ediyorum. Normal ya da (en moda deyimle) “Yeni normal” diye bizlere yutturmak istedikleri, aslında ölmüş, kokuşmaya yüz tutmuş, “Entübe” koşullarda bir düzen değil de nedir? Oksijen tükenmek üzere. Ciğerlerimiz daha ne kadar dayanabilir buna? Cevabını acilen bulmamız lazım. Yoksa durum hiç iyi değil.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear