Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 26 NİSAN 2020 PAZAR EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/yorum Ölen sağlıkçılar için ağıt (Karantina günlüğü 6) Sessizce öldünüz, bilerek öldünüz, tıpkı herhangi bir savaşta kurşunlar yağarken oracıkta, hemen köşe başında her şeyden habersiz salçalı ekmeğini yiyen bir çocuğu kurtarmak için kendi ölümünü hiç düşünmeden koşup çocuğu kucaklayan bir nefer gibi öldünüz. Dünyanın daha adil, daha yaşanası bir yer olması için savaşanların düşman tarafından kurşuna dizilerken “Yaşasın halkların kardeşliği!” diye gür bir sesle haykıran militanları gibi öldünüz. Toprak sizi şefkatle bağrına bastı. Kimseler sizi zorlamadı, hayatın insana sunulmuş bir armağan olduğunu iliklerinizde hissederken, Covid19 hastası bir genç kadının soluk alması için, soluk borusuna tüpü ustaca yerleştirdiniz ve bunu o kadar çok yaptınız ki, virüsün sizin bedeninize yerleştiğini artık biliyordunuz. Kimselere hissettirmeden, en sevdiklerinizle vedalaşmaya başladınız. Koronadan sonra bir gökkuşağının tüm dünyayı değiştireceğini, dünyanın tüm çocuklarının gökkuşağının altında dans ettiğini hayal ederek artık ölümün yaklaştığını hissettiğiniz bedeninizi usulca ölüme yatırdınız. Öyle güçlüydünüz ki doktor arkadaşlarınıza “ben gidiyorum, yeni bulduğunuz her şeyi benim bedenimde deneyebilirsiniz” dediniz ve onlar gözyaşlarını tutarak size el salladılar. Güle güle can arkadaşım. Geçenlerde bir resim gördüm, çizgi romanlarda ve filmlerde dünyayı kurtaran gerçeküstü kahramanlar sıraya dizilmiş, üç mavi tulumlu hemşireyi eğilerek selamlıyorlardı. Erkekkadın ben de tüm hemşireleri minnetle selamlıyorum. Geçmişte ben atölye yaparken öğrencilerimin arasında bir yoğun bakım hemşiresi vardı ve kendi yaşamından yola çıkarak bir kısa film yaptı. İşten çıkıyor, otobüse biniyor, evine geliyor, yorgun argın uyuyor, sonra bir diskoteğe gidip çılgınca dans ediyor. Buraya kadar ne var, sıradan bir film diyeceksiniz ama bütün bunları yaparken altta bir ses onu izliyor, yoğun bakımdaki makinenin sesi. Bitmek bilmeyen, bittiğinde yoğun bakımdaki kişinin öldüğünü size anlatan bir ses. Şimdilerde yoğun bakımdaki hemşirelerin yaşamına neler eklendi hiç düşündünüz mü? Ölen yakınlarına camın arkasından el sallayanlar, yoğun bakımın hemen önünde ölümün soğuk elinin oğullarına, kızlarına, babalarına, analarına uzandığını gören hissedenlerin gözyaşlarını. Hemşirelik, tıpkı doktorluk gibi kutsal bir meslektir. Çünkü tüm sağlık çalışanları, antik çağdan beri binlerce doktorun, hemşirenin, eczacının yaptığı gibi Hipokrat yemini ederler. Yemin şöyle biter: “Din,milliyet,cinsiyet ve parti farklılıklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlük ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üstüne yemin ederim.” Bu yemin pek çok doktorun, pek çok sağlık hizmetlisinin adeta yüreğine kazılmıştır. İşte bu nedenden onlar ölümü hep yanıbaşlarında hissederler. Bu nedenden pek çoğu hayatı hepimizden daha çok sever. Çünkü hayat kurtarmak yaşamın en anlamlı anlarıdır. Bu nedenden savaşlarda hastaneler, bakımevleri bombalanmaz. Cümlelerime sağlık görevlilerine ağıt diye başladım ama bunu söylemek zorundayım, bu kıyamet günlerinde en çok ölüm vakası olan kent Zonguldak’ta vali şöyle dedi: “Sağlıkçılar kendilerine dikkat etmiyor bize yük oldular.” Utançtan kendimi yitirdim. Sağlıkçılara polis evinde yer açmış, yemek vermiş. Ve hâlâ bu vali koltuğunda oturuyor. İçinde azıcık onur varsa babalarını koronadan yitiren o güzelim kız çocuklarından özür diler. Öyle mesajla filan değil, evlerine giderek, o çocukların ellerinden öperek! En çok sağlıkçılar ölüyor, ölecekler de çünkü evimize hapsolduk diye sürekli yakınanların, sokağa çıkma yasağına rağmen sitenin bahçesinde komşularla rakı masası kurup bunu da “korona direnişi” diye paylaşan solcu amcaların, “atın ölümü arpadan olsun, bize bir şey olmaz” diyen gençlerin, maskesinin altında sigara içen insanların, onları parasını verdikleri otellerden virüslü diye atanların, markalar yaşasın diye AVM’leri ay başında açmayı düşünenlerin, sağlıkçıların ölümlerini bile meslek hastalığı diye niteleyen insanların yaşadığı bir ülkenin sağlıkçıları onlar. Gün gelir, bu korona belası biterse, ülkenin bütün sağlıkçılarına onur madalyaları verilmelidir. Hiç ihtiyaçları yoktur ama bizim onları onurlandırmaya ihtiyacımız var. Yeniden insan olduğumuzu anımsamaya ihtiyacımız var, Ben sadece onların ellerinden öpüyorum. Ve sessizce kendi kendime Cumartesi Anneleri’nin yiğit anası Berfo Ana’nın kulağıma fısıldadığı bir ağıtı yineliyorum. 26 NİSAN 2020 SAYI: 34535 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 04:25 06:02 13:07 16:55 20:02 21:32 Ankara 04:14 05:48 12:51 16:39 19:45 21:12 İzmir 04:42 06:14 13:14 17:00 20:05 21:30 Savunma hakkı, hukukun kutsalıdır. Her sanık gibi Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütü davası sanıklarının da avukatları vardır, olmalıdır. Ama Adnancılar gibi toplumun dayandığı tüm etik kurallarını altüst, dinsel ahlakı tersyüz ve kandırdığı çocukları taciz, hatta tecavüz ettikten sonra fuhuşa dayalı şantaj metası olarak kullanıp avucuna aldığı muktedirler aracılığıyla da devletin içine FETÖ’yle birlikte sızan bir casusluk mafyasını savunmak; “meslek icabeti” ya da “savunma hakkı” gerekçeleriyle sıradanlaştırılamayacak bir tercihtir. Her tercih gibi, böyle bir tercihin de bedeli vardır. Adnancılar türü bir suç örgütünü savunanlara “mafyaya avukatlık yapıyor” denir. Av. Uğur Poyraz gibi hem mafyanın avukatı, hem kanal kanal TV gezip devlet, hukuk, ahlak nutukları atan sosyal demokrasi havarisi olunmaz. Prof. Dr. Ümit Kocasakal gibi hem mafyanın avukatı hem ulusalcı Kemalist hukukçu da olunmaz. Kısaca hem mafya avukatı hem erdemli hukukçu olmaz! Olmaya kalkmak, en hafif tanımıyla hadsizliktir. Tutuklu gazetecilere çakma ziyaret Mafya savunma kariyerinde, “kumarhaneler kralı” Ömer Lütfü Topal, Ayvaz Korkmaz çetesi ve seri katil Atalay Filiz’in avukatlığını da yapan Av. Uğur Poyraz, 2006 yılından öteye Adnancıların baş avukatı oldu. 2018’de bizzat Adnan Oktar’ın Edirne Cezaevi’nden kendisine yenilenmiş vekâlet gönderdiğine bakılırsa gizliden gizliye hâlâ avukatı... Gizliden gizliye diyorum, çünkü Uğur Poyraz, 7 Eylül 2018’de attığı bir tvitle Adnan Oktar’ın avukatı olmadığını ilan ettiyse de savcılığa yansımış bir istifa belgesi yok. Ümit Kocasakal’ın 2019 Ağustos ayın da Adnan Oktar suç örgütünün iki numa ralı “içtihat yetkili si”, dijital veritaba nı sorumlusu, FE TÖ bağlantılı Didem Ürer’in lehine yar gıya on dokuz say Hayaller baro falık “bilimsel görüş” bildirdiği orta başkanlığı, gerçekler ya çıkınca, kendisine sosyal medyadan tek cümleyle ör mafya avukatlığı gütten kaç para aldığını, GSÜ’den müta laa izni alıp almadı Zaten Uğur Poyraz, gizlemeye id ğını sordum. Hakkın manlı bir zat. da kitap yazmışım, Adnancıların pek 11 Mart 2020 tarihinde attığı tvit sevdikleri bu tür hukuki mütalaalar te, kendisinden toplumsal duyarlılık için büyük tutarlar en az 100 bin TL bekleyen takipçilerine müjde veriyor: ödediğini elbette biliyorum! “Bugün öğleden sonra Silivri 9 No’lu Kocasakal, tek soruma yirmi dokuz Cezaevi’nde Osman Kavala, Ba (!) karşılıkla eveledi geveledi, ama ce rış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Mu vap vermedi. Kendisini şöyle savun rat Ağırel’i ziyaret ettim. Hepsinin çok du: “Çok şükür küreselci değil, ulusal selamları var. Enseyi karartmak yok.” cıyım, milliciyim, antiemperyalistim, Ama aynı gün, aynı cezaevinde Ad Kemalistim. Hiçbir maske takmıyo nan Oktar’ı ziyaret ettiğini saklıyor! rum, olmadığım gibi görünmüyorum. Zaten aslen onunla görüşmeye gidi Gerektiğinde bu güzel vatan için değil yor ve hem tutuklandığından beri ikin mangalda kül, mangal da bırakmayız.” ci kez ziyaret ettiği Adnan Oktar’la Bir ay sonra dava başladı, mahke ilişkisini gizlemek, hem de kamuoyun mede kimi görelim? da olumlu izlenim bırakmak için tu GSÜ Hukuk Fakültesi’nin antiem tuklu gazetecileri paravan olarak kul peryalist hocası Ümit Kocasakal hay lanıyor! siyet mangalında hakikaten yutulma Çünkü hukukçu kariyerinde para dık kül bırakmamış ve emperyalizmin sal çıkara dayalı olmayan, siyasal ya bayraktarı Evangelist Kilise’nin yara da sosyal tek bir dava üstlenmemiş tılış safsatasını Türkiye’ye kakalayan olan Av. Uğur Poyraz, İstanbul Baro Adnan Oktar örgütünün “hukuk ima su Başkanlığı’na oynuyor. mı” Noyan Orcan’ın avukatlığını üst lenmiş! Mangalda kül bırakmayan Savunduğu Noyan Orcan, rastlan ulusalcı tıya bakınız ki Adnancıların adliyeleri boğduğu binlerce davada, üniversite Peki, eski İstanbul Barosu Başkanı hocalarından “bilimsel görüş” teminiy Prof. Dr. Ümit Kocasakal ondan daha le ünlü ve... Halen örgüt yöneticiliği mı matah? Ne yazık ki hayır. nin yanı sıra, Adnancıların turnike de nilen tecavüz seanslarında “ECİR kazanmak” amacıyla küçük bir kız çocuğu ile dört erişkine “anal ve oral yoldan organ sokmak suretiyle, cebir kullanarak” cinsel istismar, saldırı vb. suç isnadıyla yargılanıyor. Hukuk imamlığının marka patent vekili Ve koskoca hukuk profesörü Kocasakal, bitmek bilmeyen nutuklar attığı mahkemede böyle bir sanığı şöyle savunabiliyor: “Hukuk imamlığının yani hukukla ugˆras¸manın neresi suç onu anlayabilmis¸ değilim. Birçok yapıda hiyerars¸ik ilis¸kiler olabilir. Siz (hâkim) her hiyerars¸ik yapıyı örgüt mü kabul edersiniz, yoksa önce örgütü saptayıp bu örgüt sebebiyle bu hiyerars¸inin varlıgˆını mı saptarsınız? Merak ettim bir marka patent vekili olarak.” Her sanığın savunulmaya hakkı vardır, evet. Ama hukukun da bir ahlakı ve avukatların da tercih hakları vardır. Büyük tutarlar karşılığında mafyaya avukatlık yapan hukukçuların, toplumda ve politikada rol modelliğine soyunma hakkı yoktur. Bana kimse inanmadığım yazıyı yazdıramaz, düşünmediğim sözü söyletemez, zaten bu satırları da böylece yazabiliyorum. Pek çok yoldaşım da yazmaz, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel de zaten kalemlerini kimse satın alamayacağı için tutuklular. Savunma hukukçularında da aynı ahlakı aramak, bizim hakkımız. Ulusalcılığın acıklı marka patent vekili Ümit Kocasakal, “ben sevimli diktatörüm” diye dolaşmakla yetinsin. Frapan giyimi giderek müvekkili Adnan Oktar’a benzeyen Uğur Poyraz ise sakın baro başkanlığına aday olmaya kalkmasın. Y.N. Yazıdaki tüm alıntılar iddianame ve duruşma tutanaklarından yapılmıştır. Büyükelçi Tanşuğ Bleda, 42. yılın gözlemlerini ve deneyimlerini “Maskeli Balo” adlı kitabın da toplamıştı. Tahran ve Paris büyükel çimize göre diplomasi, ger Maskesiz.. çek düşünce ve duyguların gizlenerek yapıldığı “maskeli” bir görevdi. Çok sayıda başbakanla ve sayısız hükümetle çalıştığı halde, politikayı da “maskeli” bir iş olarak gördüğünden siyasete hiç bulaşmadı. HHH Lafı fazla uzatmadan, “Maske takıla!” diye buyuran Reyiz’e gelelim. Ama önce “maske”: Asırlardır korunmak, korkutmak ve eğlenmek için kullanılıyor. Şu sırada bizde korunmak için olanını almaksatmak yasak. Kalabalık içinde takmak da kanunen ve tıbben zorunlu. (Bedava dağıtılanlarda burnu kavrayan tel yok. Kulaklara takılırken de ya sapları kopuyor ya da kulakta durmuyor.) Belediyeler ve bir ara baş tacı “Koskoca yalan”ın 100. yılını kutluyoruz. Partisi içinden katılmasını bekleyenler çoğunlukta. Taşıdığı unvanlar (CumhurbaşkanıBaşkomutanParti Lideri) ve “zamanın ruhu ve korona” Gazi Meclis’in kuruluş yıldönümüne “maske” takıp katılmasını gerektiriyor. Ama “maske” ile “koskoca yalan” ile arasına koyduğu “ruhsal mesafeyi” aşamıyor. Belli ki “maske” ile fotoğraf vermek de istemiyor. Medya virüsünün hangi fotoğrafı ne amaçla kullanacağı hiç belli olmaz! Ankara’ya da gelmiyor. Böylece 1056 odalı Saray’ına o kadar da düşkün olmadığını anlıyoruz. Yaşasın. edilen muhtarlar devre dışı. Ekranlarda akşam saat 9’da İktidarın maskeyi ne amaçla kısa bir nutuk atmakla ve bir kullanmak istediği ise belli değil. grup çocukla İstiklal Marşı söy HHH lemekle yetiniyor. Dikkat çekmeye başladığı ilk Bu görüntüyle milleti topyekun yıl 1995. Ümraniye’de parti kür çocuk yerine koyarak “çocuk süsünde. bayramı”nın hakkını vermiş olu Ve elbette “maskesiz” konuşuyor: yor. “Allah, hâkimiyetin kesin sahi Yine maskesiz. “Eyy korona bidir. Egemenlik kayıtsız s¸artsız morana” der gibi. milletindir Kendisi gibi korkusuzmaske demek, koskoca bir yalan!” siz kuşaklar yetiştirmek ister gibi. HHH HHH “Maske”, doğup büyüdüğü 23 Nisan günü Anıtkabir ve semte “harbi” ve “dobra dobra” TBMM’deki törenlere katılmadığı olmaya ihanet demek, “ikiyüzlü için kendisini takdir etmeliyiz. lük” demek. “Koca bir yalan” dediği “Ege HHH menlik milletindir” etkinliğine ka KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK tılmaması, çeyrek asırlık çizgisini koruduğunun kanıtıdır. Kendisiyle iftihar etmeliyiz. HHH Çünkü.. “Şahsının” gerçek 100. yıl töreni “29 Ekim 2023”tür. Çünkü.. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade ile ilkelerin tasfiye süreci o tarihte tamamlanacaktır. Hesaplar, planlar ona göredir. Yıllardır “Hedef 2023” demesi, bu tarihi parti programına koyması boşuna değil. Zaten 23 Nisan 2020 diye bir hedefi hiç olmadı ki! (Yine de bu tarihe küçük bir çentik attı: Adı Atatürk düşmanlığı ve çocuk istismarı ile anılan bir vakıf yetkilisini Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu Başkanı yaparak bu tarihin de hakkını verdi!) HHH “Egemenliğin tecelligâhı” edebiyatına konu Meclisimizin artık. Darbeci paşalarının “Danışma Meclis”inden bile pejmürde durumda olduğu dünyanın malumu. Reyiz’in buraya gelmesi, sterilize edildiği açıklanan özel locada “N95 maske” ile saksı gibi oturması karizma israfı olacaktı. HHH Aslında bir ara Başkomutanlık üniformasını giyip gelebileceğini bekleyen AKP’liler bile oldu. 15 Temmuz saldırısını izleyen günlerde AKP’liler, tapu müdürlüğüne gidip TBMM’nin tapu siciline “Gazi” unvanını işletmişti. TBMM zaten Kurtuluş Savaşı’nın karargâhıdır. “Gazi Meclis” unvanı da bundandır. AKP’liler için de acaba 15 Temmuz bir “kurtuluş” mudur ki tapuya koşup “Gazi” yazdırmışlardır? Oysa Meclis, artık “Niyazi”dir. behicak@yahoo.com.tr 32 TERÖRİST ETKİSİZ HALE GETİRİLDİ Şehidin evine Türk bayrakları asıldı. Kuzey Irak’ta 1 asker şehit Milli Savunma Bakanlığı’ndan (MSB), yapılan açıklamada Irak’ın kuzeyindeki Haftanin bölgesinde PKK’li bölücü teröristlerce havanla yapılan taciz atışında bir askerin şehit olduğu, biri ağır 3 askerin de yaralandığı belirtildi. Bölgede tespit edilen hedeflerin Hava Kuvvetleri unsurlarınca ve ateş destek vasıtalarıyla yoğun şekilde ateş altına alındığı bildirilen açıklamada, hedeflerin tahrip edildiği ve bölücü terör örgütü mensubu 12 teröristin etkisiz hale getirildiği aktarıldı. Bakanlıktan yapılan diğer açıklamada terör örgütü PKK/YPG’nin Ba Ahmet İnce rış Pınarı bölgesinde sızma girişiminin komandolar tarafından önlendiği belirtilerek, “20 PKK/YPG’li terörist başarılı bir operasyon ile amaçlarına ulaşamadan etkisiz hale getirildi” ifadeleri kullanıldı. Acı haber verildi Şırnak’tan geçici görevlendirmeyle Irak’ın kuzeyine giden şehit sözleşmeli er Ahmet İnce’nin (30) haberi, Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde yaşayan ailesine ulaştı. Kırıkhan Kaymakamı Zafer Karamehmetoğlu, Belediye Başkanı Ayhan Yavuz ile askeri görevliler tarafından verilen haberle anne Meryem İnce ile şehidin 2 kız kardeşi, gözyaşlarına boğuldu. Fenalaşan şehit yakınlarına sağlık görevlileri müdahale etti. Haber üzerine ailenin yakınları ve komşuları, eve akın etti. Şehit evi, bayraklarla donatıldı. Kaymakam Karamehmetoğlu ile beraberindekiler, baba Ali İnce’ye ise oğlunun şehit haberini rahatsızlığı nedeniyle gittiği Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde verdi. Şehit İnce’nin bugün toprağa verilmesi bekleniyor. l ANKARA / Cumhuriyet / DHA ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com