25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 20 NİSAN 2020 OKUDUKLARIM İZLEDİKLERİM Bİ DÜNYA İNSAN Attila József’in 115. doğum günü Onu bir kardeş gibi sevdim M acarlar soyadını başa alarak József Atti DÜŞÜNDÜKLERİM iri Eugène Guillevic’in, bence mükemmel Fransızca la diyor. 20. yüz çevirileriyle ta yıl Macar şiiri nıdım. nin en büyük şa Fakat József’in irlerinden. 11 Ni şiirleriy san 1905 Budapeş le tanışmam, te doğumlu. Ya Guillevic’le şah şamına 3 Aralık 1937’de aynı şehirde, 32 yaşın ATAOL BEHRAMOĞLU sen tanışmamızdan daha önce, 1970’li yıllardaki da, bir trenin te Fransa yıllarım kerlekleri altında da olmalı. son veriyor. İkinci Dünya Sa Çünkü ülkeye dönüşümde, vaşı denilen insan kasaplığı 1974’te yayımlamaya baş nın kapkara günlerine, o yıl ladığımız Militan dergisinin ları anlatan siyah beyaz film 3. sayısını onun şiirlerine ve lere yaraşır bir ölüm. ona ilişkin yazılara ayırarak Sorbonne’da okumuş, Na bu büyük çağdaşımızı Türk zizme karşı Avrupa demok çede ilk kez tanıtmış oldum. rasi güçlerini örgütlerken Bu şiirleri okuduğumda ve Macaristan’a da gelen Tho yaşamını öğrendiğimde, Atti mas Mann’la birlikte bu ça la József bir daha hiç çıkma lışmaya katılmış; içi özgür macasına girdi yaşamıma. lük ateşiyle, şiirle, bu demek Onu çok büyük yetenek tir ki yaşama tutkusuyla do li, bahtsız bir kardeş gibi sev lup taşan genç bir adam, kul dim, içselleştirdim. lanılamayacak duruma gel Ve belli başlı şiirlerini sö miş bir eşyayı hurdalığa ya zünü ettiğim Fransızca çe da çöp bidonuna atar gibi ya virilerinden sevgiyle, özenle şamını bir trenin altına neden çevirdim dilimize. fırlatıp atar? 1993 yılında bir Viyana Yaşamöyküsüne baktığı seyahatimde sırf onun şeh nızda bu acılı sonun ipuçları rinde bir köprüden Tuna’ya nı görüyorsunuz. bakmak için Budapeşte’ye Yurtdışına işçi olarak çıkıp bir günlük bir yolculuk yap bir daha dönmemiş, izi timi be tım... Bu yolculuğun bir gün lirsiz olmuş bir baba... öncesinden yazmaya koyul Hizmetçilik yaparak üç ço duğum anbean izlenimleri, en cuğunu büyütmeye çalışan, At sevdiğim şiirlerimden birini, tila 14 yaşındayken yaşamdan “Attila József’in Şehrinde Bir ayrılmış bir anne. Köprüden Tunaya Bakmak”ı Tahmin edilebilecek yoksun oluşturdu... luklar içinde yaşanmış bir ço İki gün farkla (o 11 Nisan cukluk, ergenlik, ilk gençlik. ben 13 Nisan doğumluyuz), Tırnakla kazınırcasına el neredeyse aynı ay ve gün de edilmiş bir öğrenim ve bil de doğduğumuz sevgili şairi gi birikimi. mi, doğumunun 115. yılında Büyük bir şiir yeteneğinin derin sevgi ve saygıyla anı ürünlerinin, edebiyatın genel yorum. geçer ortamlarında ye terince ilgi görmeyişi. Anne Derken İkinci Dünya Savaşı. Macaristan’da Bütün bir hafta, aralıksız faşist baskı rejiminin Annemin görüntüsü geçti gözlerimden karanlığı. Kolunda ağır çamaşır sepeti Üyesi olduğu Macaris Çatı katına tırmanırken tan Komünist Partisi’nden Ve ben yaramaz, delişmen çocuk arkadaşlarıyla anlaşmaz Bağırır, tepinirdim yerimde lıklar. Marksist düşünceyle Freud’cu düşünce arasında ilişki kurmaya çalışmakla suçlanması... Bıraksın da koca sepeti Çatıya beni taşısın diye O, söylenmeden, bana bakmadan Çıkar, sererdi çamaşırları Göz kamaştıran aklıkta çamaşırlar Ruhsal bunalımlar... Sallanır, döner, hışırdarlardı. Karşılıksız bir aşk.. Ağlamak için çok geç şimdi; HHH Annemi uçuşan kır saçlarıyla Attila József’in şi Görüyorum gökyüzü sonsuzluğunda irlerini, 80’li yıllar Göğün suyuna katarken çivitini... da Fransa’da tanıştı ğımız ünlü Fransız şa Türkçesi/A.Behramoğlu Oyuncusundan, hakemine, kantinciden, top toplayıcısına kimseyi unutmadı Artık sıra dijital voleybol müzesinde ÖZLEM YÜZAK Voleybolumuzun bir ansiklopedisi var artık. Geliri ise Voleybolcular Derneği’ne bağışlanacak. Ancak ansiklopediyi hazırlayan Görgün’ün isteği dijital bir Voleybol Müzesi oluşturulması... “Bu benim voleybol camiasına vefa borcum” dedi, koca 5 cilt hazırladı. Voleybolcusu, hakemi, top taşıyanı, kulüp yöneticisi, antrenörü, spor yazarı... Kısacası yolu voleyboldan geçen herkesi aldı içine. Voleybolun tarihi, yaşam öyküleri, fotoğraflar...Adını Voleybolun Unutulmazları koydu. Ama belki de en anlamlısı Gülnur Özfer Görgün’ün bu işe neden ve nasıl soyunduğu... Gülnur Özfer Görgün eski voleybolcularımızdan. Lise yıllarında gönül vermiş voleybola. Galatasaray Lisesi, ardından üniversite yılları... “1978 2003 arası sürekli oynadım” diye anlatıyor. Sonra uzun yıllar öğretmen ve yönetici olarak eğitim sektöründe geçen iş yaşamı. Görgün’ün lösemiye yakalanan kulüp arkadaşı Yücel Aslan’a trombosit donörü bulmak amacıyla kurduğu Facebook grubu ise sürecin başlangıcı olmuş. Kahramanlar ölmez! “Yücel için kan ve trombosit gerekiyordu. ‘Yaşatmalıyız’ diye yola çıktık. Duyurumuzu sosyal medyadan yaptık. Bu, bir çığlıktı aslında. Buradan yola çıkarak tüm camia ile iletişime geçmiş oldum. Facebook’ta 11 ay boyunca Yücel’in hem sağlık durumunu hem de voleybol hikâyeleri paylaştım. 3 kez ilik nakli oldu. 300 trombosit ve kan desteği oldu; 1500, 2000 kişi onu yaşatmak için hastaneye gitti. Yücel ve eşinin dışarıya açılan penceresi olduk. Yücel bu öyküleri, anıları okudu, kendisine anlattık. Ama ne yazık ki 11 ayın sonunda kaybettik onu..” Arkadaşı Yücel’in isteği üzerine voleybol hatıralarını toplayıp bir kitaba dönüştürmüş; Kahramanlar Ölmez adını koymuş. Gelirini de Yücel’in eşine ve oğluna vermiş. Bu kadarla kalmamış iş. Onlarca anı, onlarca fotoğraf... “Ancak artık ok yaydan çıkmıştı ve kapalı Fa cebook grubumuz alabildiğine genişliyordu. Sonunda bu gruba katılanların hikâyelerini ekleyerek kitabı bir ansiklopediye dönüştürmeye karar verdim” diye anlattı. Sonuç: 2.218 sayfa olan, 17.5 kilo ağırlığında 5 koca ansiklopedi. 19051965 yılları arasında voleybolun içinden, kenarından, file önünden geçen, tribünlerin gediklilerine kadar herkes var. Tarihi Burhan Felek Spor Salonu’nda 30 yıldır sosisli satan kantinciden tutun, yıllarca düdük çalan hakemlere, müdavim voleybolseverlere, yöneticilere, malzemecilere, antrenörlere, voleybol muhabirliği yapan gazetecilere kadar herkes... 712 kişinin biyografileri, 10 bini aşkın fotoğraf... Peki kimler var ansiklopedide? Memet Fuat Bengü örneğin. Nâzım Hikmet’in şiirlerinde ‘Oğlum Memet’ olarak tüm dünyaya tanıttığı Memet Fuat, 197280 arasında Voleybol Erkek Milli Takımı’na antrenörlük yaptı. Müthiş bir Altınyurt ekolü oluşturdu. Altuniza Gülnur Özfer Görgün de ve çevresindeki küçük çocuklara ve gençlere futbolu ve özellikle voleybolu aşıladı ve sevdirdi. Bununla kalmadı, bu gençleri, Altınyurt Spor Kulübü çatısı altında amatörce toplayarak, gizli profesyonellerin oynadığı Deplasmanlı Voleybol Ligi’ne taşıdı... İSTEĞİNE KULAK VERİN Başka? Erdoğan Teziç, Şakir ve Faruk Eczacıbaşı: Semih Oktay, Lucien Arkas... 30 yıl aynı koltukta maç izleyen ihtiyar heyeti bile var, top taşıyıcıdan hakeme... Görgün “Bu mecrada birikenlerin sadece grup üyelerini değil, geniş toplumu ilgilendirecek bir düzeye ulaşması, dijital medyadan analog ortama aktarılıp kapsamlı bir yayına dönüşmesini de doğurdu ki, bu da çok rastlanan bir durum değil” diyor. Ansiklopedinin geliri Voleybolcular Derneği’ne bağışlanacak. Ancak Görgün’ün tek bir şartı var: Dijital bir Voleybol Müzesi oluşturulması... Her tanışma iyi bir başlangıç olmayabilir. Ama öyle tanışmalar var ki tarihe geçmiştir Bazı mükemmel tanışma anları H ep ilgimi çekti. Hep merak ettim o mükemmel tanışma anlarını. Öyle anlar ki, ya sonsuza kadar bir beraberliğin ya da yine sonsuza kadar bir araya gelmemenin başlangıcı olabiliyor. Sanırım cezaevindey ki, çok ilginç gelir bana. Birbirlerinin eserlerinden haberdar olmalarına karşın o ana kadar hiç karşılaşmayan iki büyük yazar, bir davette ilk kez bir araya gelirler ama birbirleriyle tanıştırılmazlar. Eğer doğruysa davet sahibinin çağırdığı bir taksiyle davetten lında Dingo adlı barda ilk kez karşılaşır iki büyük ya MUSTAFA K. ERDEMOL zar. Edebiyat tarihçilerinin yazmaktan en çok yoruldukları dostluklardan biridir bu. Meraklısı her iki yazarın dostluğunun anlatıldığı ken miydi acaba? odaya (ya da koğuşa) girer girmez elini uzatıp “merhaba ben Dr. Hikmet” diyen, Türkiye sosyalist hareketinin en orijinal figürü Hikmet Kıvılcımlı’yla tanışması böyle olmuştur Vedat ayrıldıklarında birlikte bindikleri o takside ilk kez tanışmış olurlar. Birbirlerinden pek de hoşlandıkları söylenemez. Romantizm tarihinin en büyük, sonuçları açısın Matthew J. Bruccoli tarafından yazılmış olan Fitzgerald and Hemingway: A Dangerous Friendship adlı kitabı okusunlar, öneririm. Hayli keyiflidir. Türkali’nin. Yıllar süren bir yoldaşlığın, fikirlerin dan da en trajik olan aşklarından biri malum, Abe ÇILGIN KLEOPATRA den daha önce haberdar olsa da Türkali açısından lard ile Heloise’in aşklarıydı. Döneminin (12. yüz Bunların içinde bana en ama en ilginç gelen ta fiziki olarak başladığı andır işte bu tanışma anı. Tabii, sosyalist tarihin en ünlü (elbette mutlu) tanışma anı da Marx ile Engels’in ilk karşılaştıkları andır. Birbirlerine tanıştırıldıklarında, Engels’in bir çalışmasını okumuş olan Marx, bu konuda düşüncelerini söylerken, Engels’e biraz üstten bakar gibi olmuştur ama bu, tarihin görüp görebileceği en muhteşem dostluğun, yoldaşlığın başlamasına engel olmamıştır. KÖTÜ DE BAŞLAYABİLİR Her zaman böyle olmuyor tabii. Her tanışmanın sonu iyi geliyor değil kuşkusuz. İlk kez bir salon toplantısında Marcel Proust’la karşılaştığında ondan hiç hoşlanmadı örneğin Andre Gide. “Sağ görüşlü bir yalaka bu” demiştir derler Proust için. Sonraki yılın yani) en iyi entelektüellerinden, en iyi akademisyenlerinden biri olan Abelard, (Petrus Abelardus) yakın dostu Fulbert’in evine gittiğinde Fulbert’in yeğeni, kendisinden 20 yaş küçük Heloise’yi görünce tam anlamıyla vurulur. Yunanca, Latince, İbranice bilen, son derece akıllı genç bir kız olan Heloise de Abelard’a ilgisiz kalmamıştır. Bu aşkı onaylamayanların çifte yaşattıkları anlatılır gibi değildir. Şu bilinsin en azından: Heloise’in yakınları bir gece Abelard’ın evini basar, testislerini kesip giderler. Albert Einstein ile Henry Bergson ilk kez buluştuklarında yanıtını merak ettikleri soru, üzerinde saatlerce tartıştıkları “Zaman nedir?” sorusu olmuştur. Birbirlerinden elbette haberdar olan bu iki büyük insanın ilk tanışma anları, entelektüel doğalarına uy Jean Paul Sartre ile Simon de Beauvoir lendiği (aslında baloda Napolyon’u gözüne kestirip önüne çıkan Josephine’dir) bu güzel kadına ilk ne dediğini bilmiyoruz. Ama sıktığı o eli uzun süre bırakmamıştır. Kendisi 26, Josephine 32 yaşındadır o sıralar. Simon de Beauvoir ile Jean Paul Sartre’ın tanışmaları da aslında sıradan sayılır. Genç kadının henüz tanışmasa da Sartre’ı görmüşlüğü vardır, hatta Sarte ile arkadaşları ondan “güzel mavi gözlü kötü giyimli biri” diye söz etmişlerdir gördüklerinde. Simon de Beauvoir bir araştırmasıyla ilgili görüşlerini almak amacıyla, 1929 Haziranı’nda, Sartre’ın Cite Universitaire’daki odasına girer. İlk tanışma anı nışma anı, yöntemi açısından özellikle, Kleopatra ile Sezar’ın birbirlerini gördükleri ilk andır. Tarihin bu en önemli kadın hükümdarı, döneminin en büyük fatihi Sezar’ın karşısına, sandığımız gibi bir törenle çıkmış ya da önemli figürler tarafından Sezar’a takdim edilmiş değildir. Bunun belki de olanağı yoktur. Ancak Kleopatra, kafasına Sezar’la tanışmayı koymuştur bir kere. İmdadına Sicilyalı kölesi Apollodores yetişir. Akıllı köle Kleopatra’ya bir kilime sarılmasını önerir. Kilim içinde Sezar’ın odasına taşınan Klepatra öylelikle Sezar’la tanışır. Zekasıyla Sezar’ı da etkiler. Sesini duyduğunda Sezar’ın büyülendiği söylenir. Romalı ünlü tarihçi Plutarkhos Kleopatra için “sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kul yıllarda hayli inişli çıkışlı olan ilişkilerinin başlangı gun bir tanışma olmuş demek ki. budur. Sonrası elbette dünyanın tanık olduğu en çal lanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi” der. O cında en azından Gide’in yargısı budur Proust’a iliş Tarihe kaydı düşmüş en bilinen ilişkilerden kantılı “aşk” ilişkisidir. zaman Sezar’ı etkilemesine şaşırmamalı. kin. Ama hakkını yemez yine de sonra kendisini bu (aşk mıydı gerçekten emin değilim) Josephine ile Amerikan edebiyatındaki en ünlü dostluklar Umarım hepimizin, ileride hep mutlulukla anaca yargısı nedeniyle sorgulayacaktır da. Napolyon’un tanışmaları da 1795’te düzenlenen bir dan biri de F. Scott Fitzgerald ile Ernest Heming ğımız tanışma anlarımız olsun iyi insanlarla. Proust’un bir de James Joyce’la tanışması vardır baloda olmuştur. Napolyon’un görür görmez etki way arasındaki dostluktur tabii.. Paris’te 1925 yı Karantina günlerinde daha iyi anlıyor insan bunu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear