22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 22 MART 2020 PAZAR EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: SERPİL ÜNAY KÜLTÜR Yorulmak bilmez bir sanat emekçisi... Bir aydınlanma örgütçüsü... EGEMEN BERKÖZ Cengiz Bektaş’ı yitirmişiz. Bu sözcükleri telefonumda okuduğum an inanamadım. Evet, yoğun bakımda olduğunu biliyordum, ama o bunu da yenerdi, iyileşip evine döndüğü haberini beklerken... Onu tanıyan kimse inanamazdı bence Cengiz Bektaş’ı artık göremeyeceğimize. Çünkü, o yorulmak bilmezdi. Yorulmak bilmez bir sanat emekçisiydi. Mimardı. Ama yalnızca mimar mıydı? Şair di, yazardı, öğretmendi, örgütçüydü, restoratördü, aydındı aynı zamanda. Ama bütün bu sözcükler de yetmez onu anlatmaya. Mimardı, Mimar Sinan Ödülü, Ağa Han Ödülü başta pek çok ödülü olan bir mimar; aynı zamanda da özel bir mimardı, tasarımlarında doğayla, çevreyle uyumu gözeten bir mimar, Anadolu halk yapılarını, bu sanatın gizlerini bilen bir mimardı... Öğretmendi, konunun özünü veren bir öğretmen, sayısız öğrencisinin tanıklık edeceği gibi... Temelindeki Anadoluluk bilincine, eskil Anadolu ekinine borçluydu bunu... Çünkü ilk Anadoluculardandı Cengiz Bektaş; Sabahattin Eyüboğlu’larla, Azra Erhat’larla, Balıkçı’larla birlikte eskil Anadolu örenlerini adım adım gezip ortaya çıkaranlardandı. Şairdi, Dağlarca’nın Türkçe dergisinden sayısı onu geçen şiir kitabına ulaşmış bir şair... Yine şairliğinin ürünü, Azra Erhat’la birlikte çevirdiği “Sappho” şiirlerini yayımlamıştık Cumhuriyet Kitapları arasında. Restoratördü Cengiz Bektaş bir yandan da eski yapıların özgün biçimine saygıyı önde tutan, bilgili ve titiz... Ve gerçek bir aydınlanma örgütçüsüydü. İşliğindeki Sabahattin Eyüboğlu toplantıları, türkülerle anlamlanan; Bergama’daki Akdenizli Ozanlar Şenlikleri, TYS’deki, PEN’deki birlikte çalışmalarımız, Afrodisias, Bergama öreni, Troya gezileri, sayısız ödül töreni, söyleşiler, söyleşiler... Anılar bitmek bilmiyor... Mimar Cengiz Bektaş’ın inşa ettiği Muğla Bölge Müzesi’nin yapımı bitmek üzere Anadolu’yu tanımak, tanıdıkça sevmek ve geleceğini düşünmek Bu sayfa iki gün geç kaldı... YAZGÜLÜ ALDOĞAN Cengiz Bektaş’ın kaybını duyduğumdan beri içim yanıyor derler ya, aynen öyle. Çünkü daha yeni projelerini konuşmuştuk, nasıl da heyecanlıydı Muğla Bölge Müzesi’ni anlatırken. Oysa karşılaşmamızın nedeni tam da bu günlerde yapılması planlanan ama korona nede niyle iptal edilen HERITAGE İSTANBUL idi. Cengiz Bektaş orada sunum yapacaktı ama gazetemize müzeyi anlatmasını rica etmiştim. Serfiraz Ergun kendisiyle Kuzguncuk’taki evinde iki kez bir araya gelerek uzun bir söyleşi yapmış, bu ilginç kültür sanat insanıyla sohbete doyamamıştı. Mimardı, şairdi, sanat tarihçisiydi, Anadolu âşığıydı. İçinde yaşadığı Kuzguncuk sevdalı sıydı. Muğla Bölge Müzesi ile ilgili bölümü, Muğla Belediye Başkanı’yla da görüşerek 19 Mart’ta basılmak üzere yayına hazırlamıştık. Sayfalar sıkıştı, ertesi gün koyarız dedik, Cengiz Bey’i kaybettik! Bu sayfayı artık göremeyecek. Ama onu bütün yaptıklarıyla, yapmaya uğraştıklarıyla hatırlayacağız. Onun izleri ve ilkeleri hep yaşayacak. Başımız sağ olsun, ışıklar içinde uyusun. SERFİRAZ ERGUN / KONUK YAZAR Cengiz Bektaş’la sohbet bir zevk ama sürekli parantez açıyor cümlelerinin arasına, konu dağılıyor, hangisini yazacağım diye dikkatimi de dağıtıyorum. En iyisi sorulara girmek: n Muğla Bölge Müzesi projesinin işvereni kim? Muğla Büyükşehir Belediyesi. Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, 2015’te bir gün araya aracılar koyarak benden bir müze yapmamı istedi Muğla’ya. Mimari büromu tam kapatmak üzereyken bana Muğla’da avlulu eski bir Muğla evi ve beş kişi verdiler. İşyerimi kapattım ama mimarlığımda aksama olmadı. Bana sadece müzenin bina yapımını değil, müzenin nasıl olacağı projesini de verdiler. ‘Amacım anımsatmak’ n Neden siz? Başkasını isteseydi Japonya’dan mimar getirirdi. Daha önce Afrodisyas Müzesi’ni yapmıştım herhalde ondan. Eğer kopya istiyorsanız yapmam dedim. Benim çocuk 56 yaşındayken Londra’da British Museum’u göstermeye gittim. Çünkü çocuğa bir şeyler anlatıyorum Anadolu’dan, anlattığım yere götürüyorum görsün diye. Yok. Nerede? Londra’da bir Kırk Haramiler Müzesi var, bütün dünya kültürüne en büyük kötülüğü yaparak, çalarak, parçalayarak alıp buralardan götürmüşler kendi çocukları görsün diye. Kendi çocukları bir gün onlardan hesap soracak, “Baba neden Mozole’yi Bodrum’dan alıp buraya getirdiniz, ben gidip orada yerinde de görürdüm” diyecek. Belediye başkanı dedi ki “Hayır, sizin düşüncelerinize göre yapacağız bu müzeyi.” Benim yapacağım müzenin amacı 7’den 70’e Muğlalıların nerede olduklarını anımsatmak. Dediler ki “Bizim tam da istediğimiz bu. Biz sizden sadece bir bina projesi değil, içerik de istiyoruz.” Müze yapılacak alanın tam karşısındaki tepede yapılan kazıda mamut bulunmuş. Mamutun kemikleri ve dişleri çok önemli. Çünkü ilk barınağımız o. Dişleriyle sütunu kurup derisiyle çatısını örtmüşler. Ama müzede ne yapmışlar? Bir torbaya bütün mamut dişlerini koyup “İşte mamut dişleri” diye sergiliyorlar. n Yeni müze nasıl olacak? Muğla ilinin olduğu topraklar Anadolu’nun en eski yerleşim bölgelerinden bi ri. Karya’nın tarihi Antik Yunan ka sinden başlar. Göbeklitepe’de av tapı cek. Oditoryum var, planını herkesin vimlerinin Batı Ege’ye yerleşmesin nakları var. Ondan daha erken dönem birbirini görecek şekilde yaptım. Ya den de önceye dayanıyor. Herodot da de Mardin Boncuklutepe’de de tapınak ni hem yarım ay hem de amfi şeklin Karyalıların bizzat Anadolu halkı ol lar var. Münih ken de kat kat yükseliyor. 8 bin 800 metre duğunu yazıyor. ti kurulalı kaç yıl karenin yarısı depo. Asansörler, mer Muğla ili aşağı yukarı Karya ile aynı yöreye, aynı sınırlara denk düşüyor. Binayı sıfırdan başlayıp 90’ar cm. artırarak bir spiral gibi binanın etrafında dönecek şekilde yükseltiyorum. Çünkü tarihin ilkçağlarında pişmemiş topraktan yapılan yapılar öyle yapılırdı. Böylece Anadolu’nun bütün katmanlarını sembolize etmiş oluyorum. Müzede tarih katman katman Karya’nın Taş devrinden başlayacak Cumhuriyet dönemimize kadar uzanacak. Binaların ortası boş kalacak, oraya da tüm Karya’nın maketini yapacağım. Bir düğmeye basacaksınız taş devrindeki, demir devrindeki hayat canlanacak; insanları, hayvanları, yaşamları canlanacak. Roma devrine gelince de tüm Roma devri yaşamını izleteceğim. Her dönemin olmuş? Bin yıl. Bana uygarlığı o mu öğre tecek? İşte tüm bu tari divenler, rampalar var. Bahçesine de Karya’nın bitki örtüsü uygulanacak. Minimum ve yerli malzemeyle yapılıyor, Avrupa’dan gelen malzemeyle değil. Malzemesi olduğu gibi, tüm ustalar da Muğla’dan. Tabii bazen de çok kötü uygulamalar çıkıyor oradan. Ama ol sun. Gelenek de bunun için gelenektir. Çağdaş olmayan gelenek olamaz. n Anadolu medeniyeti dediğimize göre mesela Urfa’dan, Mardin’den eser getirecek miyiz? Hayır. Çünkü ben British Museum’u eleştirerek başladım bu işe. Dedim ki insitu (özgün yerinde) olması gerek. Ben Anadolu’nun bilmem ne tapınağını söküp getirirsem benim Londra’daki British Museum’dan, Berlin’deki Pergamon Museum’dan ne farkım kalır? arasında açıklık var, 56 ay sonra... iki bölüm arası belki oturup oradaki kahvede bir kahve içeceğim n Peki, bir müzeyi dolduracak kadar eser Muğla civarındaki kazılardan çıkarılmış mı? ya da meditasyon yapa Hem eser var hem de canlan cağım. Oturup “Bu Ro dırma yapacağız. Orijinal bir malılar togalarının içi eseri bir yerlerden koparıp da ne sarınınca acaba hiç bu müzenin içine doldurmayaca üşümemişler mi, nasıl yaşıyorlarmış, na Bektaş ve henüz tamamlanmayan Muğla Bölge Müzesi ğız. Bu müze için replikalar yapacağız, manken yapıp giydire sıl geçiniyorlarmış, ne ceğiz. yiyip içiyorlarmış” diye tahminde bu hi evreler müzenin binalarının ortasın n Müzecilikte bu iyi bir şey mi? lunmayacağım, çünkü hepsini izle da yer alan Karya maketinde yer ala Bu en son müzecilik olayı. Japonlar yebileceğim. Anadolu’daki bütün uy cak. O dönemin düğmesine basmak ye da bugün böyle yapıyor. Nereden çık garlıkları bu müzede kesintisiz olarak terli olacak. mışsa eser, oraya müze kuracaksınız. canlandıracağım. n Böylece teknolojiyi de işin içine n 17 milyon liraya çıkacak diyorlar. Çatalhöyük’ten ders... n İçine ne koyacaksınız? Çocuklara mamuttan başlayarak bütün canlıları, giysilerini, kültürlerini, yaşam koşullarını anlatacağım. Mesela Çatalhöyük’te 1500 sene hiç savaş olmamış. Bundan ders almalıyız. Çocuğa demeliyiz ki insanlığın ilerlemesi için illa bir savaş gerekmiyor. Çocuk bunu öğrendiği zaman uygarlık dediği şeyin sadece Avrupalının 19. yüzyılda ancak öğrenmeye başladığı şey olmadığını anlayacak. Uygarlık 12 bin yıl önce koyuyorsunuz. Elbette, en son teknolojiyi kullanacağız. n Kim yapacak, bir Türk firması mı? Onu yapmak atla deve değil. Müzeyi ziyaret eden çocuk, “Benden önce yaşayanlar bunları yapmış” diyecek. Ben sadece kendi dönemimle Anadolu’yu açıklayamam. Çok şanslıyım, burada yaşıyorum, kesintisiz bir tarih içerisindeyim. Neden Anadolu’da British Museum yapayım ki? Müze 3 kat ve 8 bin 800 metrekare üzerine kurulu. Giriş, sergileme, yönetim binaları var. Giriş binasında süreli sergiler sergilene İhalesi o kadar. n Ne zaman bitecek ve açılacak? Kabası en azından beş altı ay sonra bitebilir. n Azra Erhat, Selahattin Eyüboğlu, Halet Çambel, Nail Çakıroğlu gibi aydın dostlarınızla olan ahbaplığınız mı size bu formasyonu sağladı? Bu formasyonun devamını sağladı. Onların ne demek istediğini anlayabildim. Bu da Anadoluculuktur. Anadoluculuk, Anadoluyu tanımak, tanıdıkça sevmek, geleceğini düşünmek demektir. Anadolu’yu altıncı kıta olarak ifade ederdi Cengiz Bektaş’la sohbetimizin ardından işin sahibi olarak beşinci dönemdir CHP’den Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı yürüten Osman Gürün’le de sohbet ettik. Kaybından sonra da üzüntülerini şöyle ifade etti: “Cengiz Hocamın bende çok özel bir yeri vardı. Onun kaybı Türkiye’nindir. O yaşına rağmen Türkiye için yapması gerekenler konusunda konferanslar, toplantılar yapardı son güne kadar. En son Muğla’da depremle ilgili bir toplantımızda moderatör olmuştu. Tekrar tekrar onun hayatının ilkelerini değerlendirmemiz gerekir. Mimari projelerini kendi insanının ölçeğine göre yapardı, Anadolu’yu altıncı kıta olarak ifade ederdi. Bütün kültürlerin Anadolu’dan çıktığına inanırdı. Kendisinin yaptığı hiçbir binanın depremden zarar görmediğini çünkü binalarını Anadolu’nun yapı kültürüne göre yaptığını söylerdi. Kaybımız çok büyük ama Muğla için hayal ettiğimiz projeleri onun bize bıraktığı ilkeler çerçevesinde hayata geçireceğiz.” n Cengiz Bey, “Başkan başka türlü Osman Gürün / Muğla B. B. Başkanı mimar isteseydi Japonya’dan getirtirdi” diye kinayeli bir laf söyledi. Nasıl bir proje istemiştiniz kendisinden? Ben Muğlalı çocukların, gençlerin, büyüklerin yaşadıkları coğrafyayı ve sahip oldukları kültürel varlıkları öğrenmelerini arzu ettim. Likya ve Karya medeniyetlerinden başlamak üzere ne kadar derine inebiliyorsak bu topraklardaki bütün medeniyetleri orada sergileyelim istedim. Tarihi, kültürel değerleri koruyalım diyoruz ama onu koruması gereken halkın da bu de ğerleri iyi bilmesi gerekir. Yıllarca Hipokrat, Heredot, Yunan dedik durduk. Halbuki benim hemşerilerim Anadolu Medeniyetinin içersinde. Bütün medeniyetler üst üste bindi, biri silinip diğeri gelmedi. Ben hepsinin varisiyim ve hepsi benim atalarım. Muğlalı çocuklara bunu anlatmalı. n Yeri neresi müzenin? MarmarisDenizli anayolunun Uğur Mumcu Bulvarı’yla kesiştiği kavşakta. Üniversite hastanesi’ne giden yolda. n Yani şehrin tam göbeği değil mi? Evet. Cengiz Hocamın da isteği ve ısrarı ile o bölgede istimlak yaparak müzeye yer açtık. Önündeki açık alan da açık hava müzesi olarak kullanılabilecek. Buradaki tarihi eserleri müzeden alabilirsek alacağız, yoksa imitasyonunu yaparak onları sergileyeceğiz. Öğreten, eğlendiren, gezdiren ve Muğla ili üzerinde yer alan bütün medeniyetleri audioovizüel olarak anlatan bir müze olacak. n Finansmanını nasıl yapıyorsunuz, proje bedeli 17 milyon lira diyorlar. Proje bedeli için hocam bir talepte bu lunmadı ama biz her zaman hazırız. Yeri almak, inşaatı yapmak bir hayli rakama ulaştı, 17 milyonun çok üzerinde. Yapacağımız işin, vereceğimiz mesajın, yükleyeceğimiz fonksiyonun yerine ulaşması bizim için paradan daha önemli. n Nasıl finanse ettiniz? Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, UNESCO gibi kurumlardan destek aldınız mı? Tamamen belediye bütçesinden karşılıyoruz. Hocamla beraber yapacağımız projelerde bu fonlara müracaat etmeyi düşünüyoruz. n Ne zaman açılacak? 2020 yazına yetişmiyormuş. Maalesef yaza yetişme şansı düşük gözüküyor. Ama benim düşüncem bütün kentlerde yeni yetişen kuşağa yaşadıkları toprakların ne olduğu, hangi değerlere sahip olduğu ve kendisinin de hangi medeniyetlerin bir sonucu olduğu duygusunu verebilmek. Vatan diyorsak eğer, biz o vatan toprağını bütün değerleriyle öğrenip benimsemeliyiz. Yoksa değerini ve geçmişini bilmediğimiz toprak parçası vatan olmaz. Korona günlerinde şiir Dün, 21 Mart, Dünya Şiir Günü’ydü... Dün Cengiz Bektaş’ı sonsuzluğa uğurladık. Mimardı. Şairdi. İnsan gibi insandı. Mimarlık ve şiir sanatı... İkisi de bence insan mutluluğuna ya da mutsuzluğuna en doğrudan, en dolaysız etki yapan iki alan. İkisi de yaşamla iç içe. Yeter ki o iç içeliği, o bütünlüğü fark edelim, bilincinde olalım; o bütünlüğü sanatla, bilimle, birikimle, emekle ama en çok da toplumsal bilinçle yükseltelim... Ne mutlu ki Cengiz Bektaş, bu ikisini kendi kişiliğinde birleştiren bilge kişilerden biriydi. Mimarlığını şiirleriyle, şiirlerini mimarlıkla besledi... PEN Yazarlar Derneği’nin yorulmaz bir neferiydi. Onun için kaleme aldığımız duyuruda şöyle dedik: Cengiz Bektaş için “Aydın kişi. Mimar. ‘Şiir insanlığımızdır’ diyen şair. Yazar. Araştırmacı. Eleştirmen. Onda bunların hepsi bir bütündü. Mimarlığı yazılarını ve şiirini; şiiri ve yazıları mimarlığını tamamlar... Neredeyse bir Rönesans aydını diyebilirim... Ama tam öyle de değil... Asla fildişi kulelere sığmayan bir kişilik. Halkın arasında, emekçilerin omuz başında ve hakkı yenilenlerin yanında yer alan, tarih ve coğrafya içinde pupa yelken ilerleyen, coşku, heyecan, sevinç dolu, çocuk ruhlu bir aydın... 2018 yılında, PEN Şiir Ödülü’nü Cengiz Bektaş’a verirken şöyle demiştik: Cengiz Bektaş’ı, biçimlendirdiği yapılara kattığı aydınlık gibi, şiire de güler yüzlü bir hava katan, şiirinde Akdeniz’den Ege’ye Türkiye’yi ağırlayan, emek yanlısı, insancıl yaklaşımıyla, Türkçe tutkusuyla ve yazarların örgütlü yaşamasının önemini, mücadelesiyle vurgulayan örnek bir aydınımız olarak kutluyoruz.” Işık içinde uyusun... Ahmet Telli ve ‘Dünyayı Aşklaştırmak’ Bugüne dek bana şiir neye yarar diye sorduklarında “insanı İNSAN yapmaya” derdim. 2020 Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni bu yıl PEN Şiir Ödülü’nü kazanan Ahmet Telli hazırladı. Onun bildirisini okuduktan sonra artık yanıtım şöyle olacak: “Şiir dünyayı aşklaştırmaya yarar!” Ah hele şu koronavirüsle yatıp kalktığımız günlerde ve gecelerde referansları özgürlük, adalet ve vicdan olan şiir; “her türlü inanç sisteminin ve ideolojilerin sınırlandırdığı dar algı aralıklarının karşısına, dinamik ve sınırlanmamış bir kadrajla çıkar.” Ahmet Telli söylüyor: “Şiir, içinde yaşamak zorunda bırakıldığımız bu karanlık dünyanın yerine ışıltılı, kardeşçe ve yaşama sevincinin rüzgârıyla dolu bir dünyayı geçirir; bunun olabilirliğini gösterir ve ‘hep birlikte’liğe çağrı çıkarır. İnsanların köşeye sıkıştırılmışlıklarına karşı, onların birlikte gösterebilecekleri tükenmez gücü; tek düşürülmüş bireyin horlanmasına ve aşağılanmasına karşı, insan tekilinin el değmemiş zenginliklerini ve yaratıcı coşkularını sezinletir.” Gerçek ve yalan Ahmet Telli’nin bildirisinin tümünü PEN Türkiye sitesinde okuyabilirsiniz. Ben özetliyorum: Şiirle ütopya arasında kurduğu ilişki, şiirin muhalif rolü, muhteşem. “Gerçek, yalanla yer değiştirdiğinde o, (Şair) kendi hakikatini kurar; gerçek diye belletilen yalanların perdesini aralayarak, hakikat olanı gösterir. Bu nedenledir ki, iktidar odaklı hangi güç varsa, şairi ve şiiri sakıncalı bulmuştur. Şiir ise itirazlarını yükseltirken, ölüme karşı yaşamı, karanlığa karşı şavkı, savaşa karşı barışı, sömürüye karşı alın terini, kısıtlamalara ve zulme karşı özgürlüğü savunmaya devam eder; bir yandan da her türlü ötekileştirmeye karşı durur.” Dünya Şiir Günü’nde bunu bize hatırlatan tüm şairlere teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Şu korona günleri ve gecelerinde “Aşk Halinde Bir Dünya”yı beklerken, inanın en büyük sığınak şiir... Aileden cenaze için açıklama Cengiz Bektaş’ın ailesi, Bektaş’ın cenaze törenine dair açıklama yaptı: “Sevgili dostlar, birçoğunuzun duyduğu doğru; ne yazık ki sevgili Cengiz Bektaş’ı yitirdik. Onu uğurlarken yanımızda olmak istediğinizi biliyoruz. Bunu biz de isterdik ama bildiğiniz gibi zamanın tuhaf bir aralığından geçiyoruz. Böyle bir aralıkta o şöyle derdi: ‘Kalben burada olduğunuzu biliyorum, ne’olur gelmeye kalkmayın’. Elçiye zeval olmaz. Lütfen onun bu isteğine uyun ve onu anmak için iyi bir zamanda buluşmak üzere sevgiyle ve sağlıkla kalın.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear