19 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KÜLTÜR 15 17 ARALIK 2020 PERŞEMBE 250 yaşında: Bugün Beethoven’ın yaş günü O, gelmiş geçmiş bestecilerin en yücesi. Belki de en devrimcisi. Yenilikçiliğiyle, atılımlarıyla, kişiliğiyle, hırçınlığıyla, sırlarıyla, huzursuzluğu ve kavgalarıyla, derinliğiyle ve yaratıcılığıyla evrensel kültür dünyasının doruğuna yerleşmiş ulu bir çınar. Ludwig van Beethoven (17701827)... 2020 yılı daha başlamadan, dünya merkezleri onun 250. yaş gününü yıl boyu kutlamaya hazırdı. Dünyanın her yerinde en görkemli biçimde kutlanacak, insanlık bu zengin dünya kültür mirasından pay alacaktı. Gelin görün Covid19 bütün bu kutlamalara engel oldu. İlahi adaletsizlik, şans kadar kısmet deyin ya da vahşi kapitalizmin kaçınılmaz sonucu deyin, burada da geldi ulu çınara bir darbe daha vurdu! Bu kaçıncı haksızlık! Gelin, anekdotlar arasında bir geziye çıkalım. 17 Aralık onun doğduğu gün diye kabul ediliyor. Adındaki “Van” sözcüğüne bakıp sakın varlık içinde yüzdüğünü sanmayın, hep kıt kanaat... Bir rivayet: Piyano dersleri aldığı Mozart: “Bu çocuğa dikkat edin, bir gün bütün dünya onun önünde ayağa kalkacak” demiş. Gençliğinde Fransız Devrimi ilkeleriyle beslenir: Özgürlük, eşitlik, dayanışma ya da insan sevgisi. Bunlar yaşam boyu sanatının da idealleri olacaktı... İşitme sorunu, çok genç yaşlarda, 2526 yaşlarında başladı... İlk zamanlar herkesten gizledi... Giderek çoğalıyor... “Düşünün ki altı yıldan beri çaresiz bir hastalığa tutulmuş bulunuyorum. Hastalığım hekimlerin bilgisizliği yüzünden büsbütün ağırlaştı. Yıllar geçtikçe, umutlarımın birer birer suya düştüğünü gördüm...” “Bir ihtiyacın baskısı olmadıkça, çekildiğim kuytu köşeden dışarı çıkmıyorum, hayatımı bir mahkum gibi yalnızlık içinde geçiriyorum. Tesadüfen kalabalık arasına düşecek olursam, sağırlığımın sırlarını açığa vuracağım korkusuyla ölüm terleri döküyorum.” (Alıntılar, yolladığı ve yollamadığı mektuplardan... Bir başka yazıda “Ölümsüz Sevgiliye” yazdığı aşk mektuplarını paylaşmalıyım sizinle.) Yıllar boyu “Daha yüksek sesle konuşun ben sağırım” diyememenin zorluğunu, acısını, öfkesini, hırçınlığını yaşadı ve içine attı. Toplumdan uzaklaştıkça coşkusu, öfkesi, atılganlığı çoğaldı. İçine attıklarını, yaratıcılığına kattı. 1819’da tümüyle sağır oldu. “İntihar etmeyi aklıma koymuştum. Yalnız sanat engelledi beni. Yaratmam gereken her şeyi oluşturmadan ölmeyi kendime yediremedim.” (Kardeşine yolladığı vasiyetnameden) Körkütük âşık olmasına karşın hiç evlenmedi. Hep içine kapandı... Napolyon, imparatorluğunu ilan edince, ona ithaf ettiği 3. Senfoni’den “Eroica”dan ithafı çıkardı... Bestelediği “Fidelio” operası önce yasaklanıp sonra boş salonlara oynadığında öfkeden çıldırdı... Besteleri birbirini izlerken Viyana onu ödüllere boğdu. 1824’te o muhteşem 9. Senfoni’nin dünya prömiyerinde orkestrayı kendi yönetiyordu. Kaynak kitaplar der ki öyle bir tutkuyla coşkuyla yönetiyormuş ki, eser sona erdiğinde o hâlâ kollarını boşlukta sallıyormuş ve müzisyenlerden biri onu tutup yüzünü seyirciye döndürünce tüm tiyatronun ayağa kalkmış onu alkışladığını görmüş... Üzerine en çok araştırma yapılmış, en çok kitap yazılmış Beethoven’ı burada birkaç satırda anmak büyük haksızlık. Beethoven’ı anma şölenine çeştli yollarla katılabilirsiniz: İdil Biret’in 19 CD ve 1 DVD’den oluşan Beethoven külliyatını dinleyebilirsiniz. Beethoven’ın otuz iki sonatı, beş piyano konçertosu, koral fantezisi ve Liszt tarafından piyanoya uyarlanmış dokuz senfonisinin ses kaydını içeren dev eser. (2011) Fazıl Say’ın “Bu kayıtları yaparken, bir icracı değil, bir besteci anlayışıyla çaldım”, “Farklı yorumlar bestecinin mutluluğudur” dediği Beethoven’ın 250 yılı için hazırlanmış kayıtları dinleyebilirsiniz. “32 sonat 650 dakikalık bir müziktir ve biz müzisyenlerin kutsal kitabı niteliğindedir. 21. yüzyıl insanının bu müzik ile yıllar sonra çağımızda yeniden buluşması için bu sonatları en taze, en çarpıcı haliyle sunabilmek adına hayatımın iki yılını gece gündüz demeden sadece buna adadım.” Bir şölen de Erhan Karaesmen’in “Uçsuz Bucaksız Bir Dünyada Gezinirken” adlı kitabı (Pan Yayıncılık)... Beethoven’ın son dönem yapıtlarını akıl ve duygu süzgecinden geçirerek, sanat ve bilim arasında köprüler kurarak bizi eşsiz bir gezintiye çıkarıyor. Yazarın anlatıcılığı ve kükreyişi, bestecininkine karışırken dinleyici ve okura kanatlar takıp gökyüzünde dolaştırıyor... Bana göre ise Beethoven özgürlük, eşitlik demek... Coşku ve aşk demek... İnsan, doğa sevgisi ve yaşam tutkusu demek... Bütün bunlardan güç alan mükemmeliyet demek, idealler demek... Yaratıcılığın gücü demek.... Ya da 9. Senfoni’deki gibi “Kardeş Olun Ey İnsanlar” demek... Nice yıllara Beethoven! PERFORMANSLAR ECZACIBAŞI’NDAN ÜSTÜN YETENEKLI 15 genç sanatçıya daha müzik bursu Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı tarafından, yurtdışında müzik eğitimi için burs verilen olağanüstü yetenekli genç sanatçıların sayısı 145’e ulaştı. 1987 yılından bu yana verilen burslara bu yıl, dokuzu kadın altısı erkek 15 genç sanatçı hak kazanırken, bugüne kadar verilen toplam destek tutarı ise 1 milyon dolara yaklaştı. Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı’nın müzik burslarıyla yurtdışında eğitim gören üstün yetenekli gençler, dünya sahnelerinde de adlarından söz ettiriyor. Bunlar arasında en çok dikkat çeken isimler şöyle: Muhiddin Dürrüoğlu: Brüksel Kraliyet Konservatuvarı’nda profesör. Fora Baltacıgil: Münih Filarmoni Orkestrası kontrbas grup şefi. Efe Baltacıgil: Seattle Senfoni Orkestrası Viyolonsel grup şefi. Elif Ezgi Kutlu: Strazburg Operası mezzosoprano. Gökhan Aybulus: Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda piyano ana sanat dalı öğretim üyesi. Emirhan Tunca: Manhattan School of Music’te Oda müziği hocası. EVDE SÜRÜYOR! “2020 Nasturtium (Latin Çiçeği)” Madeleine Virginia Brown Performistanbul’un başlattığı “Stay LIVE At Home” performans serisi çevrimiçi devam ediyor. Aralık ayından performans yapacak sanatçılar arasında Rezzan Gümgüm (hafta içi her gün saat 19.00’da Instagram hesabından canlı), Alberto Monreal (20 Aralık’a kadar Instagram hesabından (@albertomonrealberto) canlı ve paylaşım), Fiontan Moran (tarih ve yayın yapacağı platform daha sonra açıklanacak), Dila Yumurtacı (121 Aralık, her gün saat 23.50’de YouTube Dila Yumurtaci hesabından) ve Amy Rosa (21 Aralık web sitesinden canlı yayın) bulunuyor. Daha fazla bilgi için Performistanbul’un sosyal medya hesapları takip edilebilir. Nâzım Hikmet şiirleri İş Sanat’ta İş Sanat’ın dinleti serisinde bu ay Nâzım Hikmet şiirleri seslendirildi. Atilla Birkiye’nin hazırladığı “Bir Tren Kalkar Haydarpaşa Garı’ndan” başlıklı dinletiyi Mehmet Birkiye sahneye uyarladı, müzik yönetmenliğini Serdar Yalçın üstlendi. Nâzım Hikmet’in 1940’larda yazdığı “Memleketimden İnsan Manzaraları” eserinden bir seçkiyle sunulan “Bir Tren Kalkar Haydarpaşa Garı’ndan” başlıklı dinletide şiirleri Tilbe Saran, Hümay Güldağ, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar ve Hakan Gerçek seslendirdi. Yazarlığın kaptan köşkünde bir yazar Necati Tosuner’in yeni çıkan kitabı Sen ve Kendin’i (İş Kültür Yayınları) okuyunca, romanın simgesel, kişisel, sanatsal boyutunu anlamlandırmak için yazarın ruh derinliğine inmek, çocukluk yıllarını bilmek gerektiğini düşündüm. Eskilere dayanan dostluğumuzun iz bırakan sohbetlerini zihnimden geçirdim. Işık Kansu’nun yıllar önce Tosuner’le yaptığı röportajı anımsadım, onu da okudum. Işık Kansu Çocukluğa Yolculuk (Bilgi Yayınevi, 1. Basım, Mayıs 2002) adlı bu yapıtında yer alan yirmi üç yazardan biri olan Necati Tosuner için yazısını “Yazarlığın kaptan köşkünde bir yazar” saptamasıyla bitiriyor. Bu tanımı çok sevdim. Yazımın başlığını değerli dostum Işık Kansu’dan ödünç aldım! Demek oluyor ki Tosuner, en az yirmi yıla yakın yazarlığın kaptan köşkünde oturuyor... Diğer yapıtlarında olduğu gibi, Sen ve Kendin’de de hep kendi gerçeklerini aşan düşler kurduğunu yazıyor, yeni yolculuklar yapıyor, kendini biraz soyutlaştırıp saklıyor, yabancılaştırıyor, şiir gibi anlatıyor. Denizle, güneşle, kıyılarla söyleşiyor; zeytinliklerin talan edildiğini vurguluyor. Roman bir çırpıda okunsa da bir çırpıda anlaşılmıyor. Işık Kansu’nun söyleşisi buna ışık tutuyor. Kendi yalnızlığına sığınan, onunla güç bulan Tosuner, böylece daha somut görülebiliyor. Aslında onu okurları, dostları bilir. Dört yaşındayken geçirdiği salıncak kazası alın yazısı olur... Yaşadıkları Anadolu evinde, kancayla tavana asılmış salıncaktan düşünce yaralanır, kambur kalır, yıllar süren acılar sancılar çeker, tedavi ettirilmeye çalışılır, ama yaşadığı bedensel, ruhsal travma bir türlü geçmez. Her yapıtında kendini gösterir. Ömür boyu çektiği sancıyla kendi gerçeğini başkalarının yüzünde görme üzüncünü yaşar. “Cankurtaranı olmayan bir düşsel kıyıda” (s.82) hep bekler. Büyük düşler romancısı Necati Tosuner Sen ve Kendin’de de Necati Tosuner, kendini hep yalnızlıkla, acılarla sınıyor ve kendine tam olarak güveniyor, büyük düşler kuruyor. Gerçeklerden de ayrılmıyor. Bir yandan “Sen umutsuzluğa karşı kale çıkartır, yine yenersin onu, yaşam denen satrancı”(s.15) sözleriyle direniyor, düşlerini sürdürüyor. Bir yandan da “kendi hep kaderi oluyor” diye yazıyor “Kendinin derdi kendin” (s.91) diyerek, alın yazısına boyun eğiyor. Bugüne kadar sekiz roman, dokuz öykü, bir deneme, beş çocuk kitabı, bir oyun olmak üzere yirmi dört kitabı yayımlandı Tosuner’in. Bu değerli yapıtları için sekiz önemli ödül aldı. Yazarlığı ve yapıtları, yedi üniversitenin Türk dili ve edebiyatı bölümü yüksek lisans öğrencilerinin tezlerine konu oldu. Tüm bunlar az şey mi? Her biri de çok önemli ve Tosuner’in kaptan köşkü yazarlığının göstergeleri... Sen ve Kendin’in gerçeği Edebiyat dünyasına 1963’te yirmi bir yaşında Ankara’da Resimli Posta gazetesinde çıkan “Onunkiler Maviydi” adlı öyküsüyle adım attı. Bu ilk öyküsünde başladı çaresizlikler, bunalımlar, sıkıntılar, onu hiç bırakmadı. Çünkü o yaşadıklarını, gözlemlediklerini, duyumsadıklarını yazıyordu. Ayrıca hiçbir gerçeğini saklamadan, unutmadan, en dramatik yanıyla yazdı. Bu gerçekler ilk başta kendi gerçeği gibi duruyordu. Ama biraz irdeleyince aynı gerçeği yaşayan, belki de binler, milyonlar vardı. Dolayısıyla oradaki ben çoğalıyor, biz oluyordu. Necati Tosuner’in altmış yıla merdiven dayayan yazarlığında öncelikle altı çizilmesi gereken ilk özellik dil ustalığıdır. İkincisi ele aldığı temalardır. Üçüncüsü biçem farklılığıdır. Dördüncüsü insana psikanalitik açıdan yaklaşımıdır. Her kitabıyla hem kendini hem düşlerini anlattığı gibi, okuru da kendini anlamaya ve anlatmaya yönlendirmesidir. Özetle yıllardır yazarlığın kaptan köşkünde oturan Necati Tosuner’in yeni romanı Sen ve Kendin’de rotası yine kendisi ve düşleridir. Bir yazardan başka ne beklenir ki?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear