25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DİZİ 9 6 EKİM 2020 SALI S Amin Maalouf, “Uygarlıkların Batışı” adlı kitabında, 1979 yılında dünyanın her yerinde düşünce ve davranışlarda kalıcı ÇÖKÜŞÜN BAŞLANGICI: devrimci” ilan ederken “ilericilik ve solculuk taraftarlarının” ise kazanımlarını muhafaza etmeyi amaçladıklarını savunmaktadır. 1979 U bir “değişim” olduğunu söylemektedir. Bu değişimler belki zaman içindeki yakınlıklarıyla N planlı bir faaliyetin sonuçları değildi ama bir rastlantı da değillerdi. Bir “bağlam” söz konusuydu. Sanki yeni bir “mevsim” giderek U olgunlaşmış ve o mevsimin çiçekleri aynı anda binbir yerde birden açmıştı. 1979 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İLKER BAŞBUĞ 1 yılında gerçekleşen iki muhafazakâr devrim, Ayetullah Humeyni’nin Şubat 1979’da ilan ettiği “İslam devrimi” ile İngiltere’de Başbakan Margaret Thatcher’ın Mayıs 1979’dan itibaren gerçekleştirdiği muhafazakâr devrimdir. Her iki devrim de yeryüzü çapında büyük yankılara neden oldu. Ş “Zamanın ruhu” bize bir devrin bitip diğerinin başladığını işaret ediyordu. Aynı çağda yaşayanların hepsinin, birbirlerini çeşitli şekillerde ve genellikle farkına varmadan etkiledikleri bir olguydu. Maalouf, 1979’dan itibaren “muhafazakârlık kendini Ancak, 1979’da neler yaşandığını daha iyi anlamak için, ilk önce 1978 yılında gerçekleşen bazı olaylara bakılması gerekir. Değişimin ayak sesleri Yaşanan önemli bir olay, İtalyan Hıristiyan Demokrat Partisi’nin ünlü lideri, kendi siyasal familyaYIL Polonya’da doğan Karol Wojtyla, sosyal ve eğitsel muhafazakârlığı, bir devrimci önder savaşçılığıyla birleştiriyorsı ile Komünist Parti arasında “tarihsel uzlaşma” için mücadele eden Aldo Moro’nun 16 Mart 1978’de kaçırılma1978 du. Papalığının ilan edildiği gün, San Pietro Meydanı’nı dolduranlara “Korkmayın, devletlerin siyasal ve ekonomik sistemlerin sısıdır. Roma’da Kızıl Tugaynırlarını açın, uçsuz bucaksız küllar tarafından kaçırılan Moro, 9 tür, uygarlık ve kalkınma alanlarıMayıs’ta bir arabanın bagajında nı açın” diye sesleniyordu. öldürülmüş olarak bulundu. Ka1978’de Papa olan Karol Wojtyla ratiller İtalyan gizli servisinden mi, hiplik hayatının büyük bölümünü yoksa yabancı servislerden mi emir Sovyet hâkimiyetindeki Polonya’da almışlar, yoksa sadece kendi ideologeçirmişti. jik hezeyanları doğrultusunda mı haAynı anda dünya siyasetine yön rekete geçmişlerdi? Papaların vatanı ayveren başka bir Polonyalı daha nı zamanda Batı dünyasının en güçlü, en vardı: Zbigniev Brzezinski. Brzesaygın, en büyük entelektüel prestije sahip zinski, ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik komünist partisinin de ülkesiydi. danışmanıydı. Jimmy Carter, 1977’de başLideri olan Enrico Berlinguer, işçi sını kan olduğunda Ulusal Danışmanı’nın tekfının aksine, küçük soylu bir aileden geli lifi ile yurtdışına ilk gezisini Varşova’ya yordu. Doğu Bloku ülkelerinde çok partili yaptı. Carter, ABD Büyükelçisi’nin karliğin ve ifade özgürlüğünün getirilmesini şı çıkmasına rağmen, komünist makamsavunuyordu. Aldo Moro, kapitalizm ile ko ların en amansız hasmı olan Polonya münizm arasında “tarihsel uzlaşma” rüya Kilisesi’nin başı kardinal ile de buluştu. sını Berlinguer ile gerçekleştirmeyi düşüII. Jean Paul’ün papa oluşunda komüniznüyordu. Moro ile Berlinguer’in savunduğu me en az onun kadar düşman olan bir başorta yol, Sovyet yöneticileri açısından pek ka Polonyalının, Brzezinski’nin yardımı orkabul edilebilecek bir yaklaşım değildi. tadaydı. İtalyan usulü “tarihsel uzlaşma” belBrzezinski, Sovyetler tarafından “Demir ki de onlar için tarihi bir fırsattı. SosyaPerde” gerisinde oluşturulan imparatorlulist blokun yenilgisi belki de böylece önle ğu sarsmayı, zayıflatmayı ve ideal olarak nebilirdi. O sıralarda dikkat çekici bir olay da parçalamayı düşünüyordu. O yıllarda da, Ekim 1978’de II. Jean Paul’ün Katolik Washington ile Vatikan arasında kurulan Kilisesi’nin başına geçmesiyle Roma’da ya “Polonya bağlantısı”nı bu çerçevede değerşanmıştı. lendirmek gerekir. 21 Şubat 1972. Çin Komünist Parti lideri Mao TseTung ve ABD Başkanı Richard Nixon’ın tarihi buluşması. ÇIN’IN MUHAFAZAKÂR DEVRIMI Şubat 1972’de ABD Başkanı Richard Nixon, Çin’i ziyaret etti. Çin ile ABD arasında “Şanghay Bildirisi” imzalandı. ABD’nin Çin’e yönelik bu politika değişikliğinin mimarı ise Henry Kissinger idi. Çin’de başlayan asıl devrim ise 1978 yılında oldu. Aralık 1978’de Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin bir oturumunda, Pekin’deki iktidarın dizginlerini eline geçiren Deng Xiaoping kendi “muhafazakâr devrimi”ni başlatıyordu. Yaşanan kesinlikle Tahran ve Londra’dakinden farklıydı. Ama o da “zamanın ruhu”ndan kaynaklanıyordu. Tarihte pek az devrim bu kadar çok sayıda kadın ve erkeğin yaşamını kısa bir sürede derinliğine değiştirmiştir. Burada önemli olan, Aralık 1978’de Çin Halk Cumhuriyeti’nin lideri olan ve Çin’de bir devrime öncülük eden Deng Xiaoping ile ondan iki ay önce papa seçilen Karol Wojtyla’nın bazı konularda ortak görüşlere sahip olmalarıdır. 1978 yılında Lenin’in mirasçıları siyasal ve manevi bir çöküşün arifesinde olduklarının pek farkında değillerdi. İngiltere’nin muhafazakâr devrimi İngiltere’de Başbakan Margaret Thatcher tarafından Mayıs 1979’dan itibaren gerçekleştirilmeye başlanan “muhafazakâr devrim”, dünya ekonomik ve siyasal düzeninin radikal değişimine neden oldu. Muhafazakâr devrim, sol fikirlerin ve Sovyet modelinin cazibesini giderek azalttı ve yeryüzüne yayılmasını frenledi. Böylece yaratılan boşluğu, kapitalist sistemin yarattığı ve dünyayı adeta ekonomik ilişkiler açısından bir köye dönüştüren “küreselleşme” dolduracaktı. Muhafazakâr devrim neden İngiltere’de ortaya çıktı? Mayıs 1979 seçimlerinden önce İngiltere’deki durum içler acısıydı. Grevler, ayaklanmalar, elektrik kesintileri kısacası sağlıksız sosyal şartlar vardı. Bayan Thatcher, ulusal sahneye farklı bir söylemin taşıyıcısı olarak İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın uygulamalarına 1981’den itibaren ABD’de de Ronald Reagan dört elle sarılacaktı. çıktı. Önceki siyasetçiler, grev kırıcı, sendika düşmanı, madencilerin ve düşük gelirli diğer emekçilerin durumlarına duyarsız olarak görülmek istemiyorlardı. Thatcher, öncelikle “sosyal devlet”ten, yani devletin zenginler ile yoksullar arasındaki mesafeyi azaltmak için “vergileri” ve “sosyal yardımları” artırmak eğiliminden kurtulmanın şart olduğunu savunuyordu. Bürokratik ekonomi yönetiminden vazgeçilmeliydi. Nihai hedef, daha dinamik, daha rasyonel, daha verimli ve daha rekabetçi bir ekonomi inşa etmekti. Piyasa ekonomisi esas alınacaktı. Finansal ve ticari akımlar “liberalleşecekti.” Thatcher’ın uygulamalarına 1981’den itibaren ABD’de de Ronald Reagan dört elle sarılacaktı. Muhafazakâr devrimin uygulayıcıları sadece Thatcher ve Reagan mıydı? 20 Ocak 1981’de ABD’de Ronald Reagan’ın başkanlık görevine başlaması ile de Thatcher’ın fikirleri ABD’de uygulanmaya başlayacaktı. Muhafazakâr devrim insanlık tarihinde hatırı sayılır bir değişimi temsil eden ve hâlâ süren teknolojik ilerlemelerde belirleyici olmuştur. Bunun yansıması ise Çin ve Hindistan gibi birçok ülkenin ekonomik bir sıçrama yaşaması olarak ortaya çıkmıştır. ÇIN’DEN ABD’YE MESAJ 1 Ocak1979’da Çin ile ABD arasında diplomatik ilişkiler kuruldu. ABD, Tayvan’daki askerlerini geri çekti. “Ortak Savunma Anlaşması” da iptal edildi. Aynı ay içinde Çin lideri Deng Xiaoping, ABD’yi ziyaret etti. 17 Şubat 1979’da da, Çin Halk Ordusu’nun iki yüz bin askeri Vietnam topraklarına girdi ve birçok yerleşimi işgal edip çeşitli ekonomik ve askeri tesisleri yıkarak güneye doğru ilerledi. 6 Mart’ta Hanoi yolu artık açıktı. Çin, askerlerinin ilerlemeye devam etmeyeceklerini, Vietnamlılara verilen “dersin” yeterli olduğunu açıkladı. Çin, Vietnam’ın 1978 sonunda Kamboçya’ya müdahalesine mukabele ettiğini ileri sürdü. Deng’in hedefi askeri değildi. İktidara gelmesinin hemen ertesinde, Vietnamlılara saldırıya uğradıklarında den olmuştu. Çin, bürokratik ekonomi Sovyetler Birliği’nin askerlerini yardı yönetiminden kurtulmalıydı. ma göndermeyeceğini, bu nedenle is1979’dan itibaren Çin ekonomisi tedikleri gibi davranabileceklerini dü de, daha verimli ve daha rekabetçi bir şünmenin bir hata olyola girmeye başladı. duğunu göstermek isXiaoping’in sistetemişti. Aynı zamanminin ana hatları şöyda ABD’ye bir mesaj leydi: ileterek, bundan böyÖnce ekonomik kalle Asya’da güvenilir bir kınma. Onun için “özel muhatapları, hatta belsektöre” öncelik veki de potansiyel bir orrilmesi. Bunun yanıntakları olduğunu ifade da devletin ekonomietmişti. de merkezi planlamayı Aralık 1978’de Çin elinde tutması. Halk Cumhuriyeti’nin liderliğine yükseDeng Xiaoping Siyasal reformları daha sonraki safhaya len, Deng Xiaoping de bırakma. Çin’de bir süre uygulanan “bilimsel Kısacası, önce “refah” daha sonra sosyalizm”e karşı bayrak açmıştı. Sis “demokrasi.” tem, her yerde verimsizliğe, rüşvete, Aynı tarihlerde papa olan II. Jean genel moral bozukluğuna, kıtlığa ne Paul’ün “devletlerin siyasal ve ekonomik sistemlerinin sınırlarını açması” çağrısı yaparak, bir ölçüde muhafazakâr devrimin oluşmasına yardım ettiği de unutulmamalıdır. 1979 yılında dünya ekonomisinde yaşanan bu değişiklikler, “sosyal devletin” yıkılmasına onun yerini de kısa zamanda “küreselleşme”nin doldurmasına ve zamanla da dünyada “ulus devlet”lerin süresinin dolduğu düşüncesi ve tartışmalarına yol açtı. Çünkü, İngiltere’de Thatcher’ın gerçekleştirdiği devrimin amaçları, hükümetlerin ekonomik hayata müdahalesini azaltmak, sosyal harcamaları kısıtlamak, girişimcilere daha fazla serbestlik tanımak, sendikaların etkisini kırmak ve artık kamusal işlerde iyi yönetimin kurallarını uygulamaktı. YARIN: İRAN İSLAM CUMHURIYETI’NIN İLANI VE SÜNNIŞII ÇATIŞMASI Akşener’in yol haritası: Cumhurbaşkanlığı! İYİ Parti’nin ikinci olağan genel kurultayından da birincide olduğu gibi iç gerilimle çıkıldı. Aslında bunu çok yadırgamamak gerekir. Partinin üst yönetimi çarşaf liste ile belirlenecekse, elbet bir miktar çarşaflama olacak. Koray Aydın’ın “kesinlikle üstü çizilecekler” listesi yaptığını duyduğumuzda ilk tepkimiz şu olmuştu: “Demek ki İYİ Parti iyice parti oldu!” Liste gerilimi hayat belirtisidir. Ancak durumu, sonucu genel başkanın iyi yönetmesi gerekir. Ankara il kongresi sürecinde yaşananların hesabı kurultayda kesilmiş gibi görünüyor. Gelinen noktada İYİ Parti, AKP iktidarından sonra kurulan partiler arasında yüzde 10’luk tabana oturabilmiş ilk parti. Kimi girişimciler partiyi kapatıp anahtarı Erdoğan’a verdikten sonra kendilerine sunulan armağanla devam ediyor. Kimileri yüzde 13 bandında suyun üstünde durmaya çalışıyor. Akşener, “Türkiye’nin bunca sorunu varken, parti içi çekişmeyle uğraşmak lüks” deyip, kadroyla da fazla oynamayıp suları durultmuş gibi… HHH İYİ Parti kendini “milliyetçi, demokrat, kalkınmacı merkez parti” olarak konumlandırdı. AKP ile MHP’nin ümmetçilikle milliyetçiliği birbirine karıştırıp yozlaştırmasından sonra İYİ Parti’nin yerleşmeye çalıştığı siyasi yelpazenin zemini var. Kurultay öncesinde İYİ Parti’nin görünümünü şöyle özetlemiştik: Erdoğan’ın “Cumhur İttifak’ına gel” dediği… Bahçeli’nin “Evine dön” dediği… Kılıçdaroğlu’nun “Millet İttifakı’yla kal” dediği… Demirtaş’ın, kapısını çalıp “Kahvaltıya geldim” demek istediği… Kavşakta bir parti… Zor oluşturulacak bir kimlik. Doğrusu, Türkiye’nin de ihtiyacının olduğu bir kavşak… Erdoğan, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Akşener’i, öncelikle Cumhur İttifakı’na getirmek, olmazsa Millet’ten koparmak isteyecek. Kurultaydan liste gerilimi çıkması, AKPMHP’yi elbet sevindirdi. Hatta İYİ Parti’den milletvekili çekmeyi bile düşünmüşler ama “Meral Hanım bunu tersine çevirip partisini güçlendirmek için kullanır” düşüncesiyle vazgeçmişler. Antalya’dan da ilginç haberler alıyoruz. Büyükşehir Belediye Başkanı, güler yüzüyle herkesin gönlünü fethetmiş sevgili Muhittin Böcek’in bir an önce sağlığına kavuşmasını diliyoruz. Kimi AKP’lilerin, “Eğer başkanlığı sürdüremeyeceği durum oluşursa” diye İYİ Parti’yi yokladığı konuşuluyor. İYİ Parti’den seçilen Antalya milletvekili Tuba Varol Çokal’ın 11 Mart’ta AKP’ye geçmiş olması insana, “bu tür hesapları yaparlar” dedirtiyor ama herhalde biri de çıkıp “edep ya hu!” diyecektir. Bugünden görünen, İYİ Parti’nin Cumhur’la yıldızının barışmayacağı… Akşener’in tek hedefi var: Cumhurbaşkanlığı… Aday olması zor değil… İkinci adım ittifakın adayı olabilmek… Üçüncü adım seçimi ikinci tura bırakmak… Dördüncü adım, kazanmak… HHH İYİ Parti’nin siyasi yelpazede oturmak istediği yeri vurguladık. Bunun için şu slogan seçildi: Millet bizi çağırıyor! Bunu görünce aklımıza Demirel geldi. 1991 seçimlerine doğru… Demirel liderliğindeki DYP’nin ANAP’ı geçmesi, birinci parti olması bekleniyor… Meydanlarda şu ses yükseliyor: “Kurtar bizi babaaaa…” Demirel bu tabloya bakıp şöyle demişti: “Milletin ağzına laf vereceksin… Siyaset sanatı budur…” Son yıllarda milletin ağzına yerleşen ve genel kabul gören bir slogan olmadı. Milletin bu iktidardan bıktığı kesin… Anlaşılan çağıracak kişiyi seçemiyor! “Millet bizi çağırıyor” tam buna karşılık gibi gelmedi bize… Seçmenin duyunca tekrar etmek isteyeceği bir slogan aranıyor! Koca’ya grip aşısı sorusu İYİParti İzmir Milletvekili Aytun Çıray, dün yazılı bir açıklama yaparak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya, “Yine gecikiyorsunuz, mevsimi çoktan gelmiş olmasına karşın grip aşıları neden hâlâ getirilmedi” diye sordu. Covid19 salgınında iktidarın yeterince mücadeleci tavır sergilemediği, verilerin doğruyu yansıtmadığıyla ilgili Meclis’e sunduğu önergelerin yanıtsız kaldığını belirten Çıray, “Bakanlık, en başından beri yapmış olduğumuz uyarılarımızı dikkate almadığı için ne yazık ki Covid vakalarında olağanüstü bir artış ile karşı karşıyayız” dedi. l İç Politika
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear