14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 3 EKİM 2020 CUMARTESİ HABER HDP Sözcüsü Günay: Tutuklama kararlarının o adliye binalarında alınmadığını biliyoruz Halkın sağlığı, ulusun çıkarı Her otoriter rejim, dolaşıma giren bilgiyi, verileri kontrol etmek ve buna göre algıları yönetmek ister. Bunu niye ister? Gerçekleri, kendi yanlışlarını, gücünün sınırlarının olduğunu gizlemek için. Dolayısıyla bilgi üzerinde tekel kurmak, bilginin sınırlarını belirlemek aynı zamanda bir muktedirlik ölçüsüdür. Gazetelerin, televizyon kanallarının kapatılması; medyanın iktidar güdümünde tek merkezde toplanması; eleştirel, muhalif gazetecilerin, akademisyenlerin, bilgi üretim emekçilerinin baskılara maruz bırakılması; sosyal medyaya sansür düzenlemesi getirilmesi; istatistik verilerin düşük gösterilmesi hep bu yüzdendir. “Bilgiyi tümden yasaklamıyorum, içeriğini ve sınırlarını ben belirliyorum”; otoriter iktidarın siyasetinin özeti budur. İktidara yaradığı kadarını biliriz; fazlası bizden saklanır. Zaten otoriterlik tam da buradan güç alır. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın hafta içi yaptığı açıklama, tam da bu anlayışın devamı niteliğinde. Ne diyor özetle Bakan Koca? “Semptom göstermiyorsa, pozitif vakaları hasta saymıyoruz.” Dolayısıyla günlük vaka sayısının düşük görünmesinin nedeni, sadece hastalık belirtileri gösterenlerin tabloda yer bulması. Bunun adı sansür. Halk sağlığına da tehdit. Niye? Çünkü halkın gerçek vaka sayısıyla karşılaşmasını önleyip rehavetin de önünü açıyorlar. Bir yandan “Halkımız bu işi ciddiye almıyor, tedbir alın” diyor; öte yandan da halkın bu işi ciddiye almasının önüne, sayılarla, verilerle oynayarak geçiyorlar. Vaka sayısı tam verilse, ekonomik nedenlerle halk sağlığı için gerekli tedbirleri tümden almamalarına dönük eleştiriler artacak. Oysa içeriye ve dışarıya sunulacak bir başarı hikâyesine ihtiyaçları var. İşte yeni sistemin mantığı tam da bu keyfi sansürde saklı. Diğer önemli kısımsa, Bakan Koca’nın tepkiler üzerine perşembe günü yaptığı Twitter paylaşımında saklı: Bakan orada, devletin, halkın sağlığı kadar ulusal çıkarları da koruduğunu söylüyor. Şaşırtıcı değil. İktidarın herhangi bir yanlışı açığa çıktığında hep sarıldığı mazeretin izinde bir açıklama. “Ulusal çıkarlar”, “milli hedefler” adı altında milliyetçi propagandaya başvurup, eleştirileri “ülkenin ve milletin çıkarına aykırı” hale getirme arayışının devamı. Ulusun çıkarı, özel çıkar değildir Oysa halkın sağlığından bağımsız bir ulusal çıkar mı var? Bu ikisi birbirinin dışında ya da birbirine karşıt mıdır? Hayır, ulusun çıkarına değildir bu yapılan; yetersiz tedbirlerin bile yaz döneminde, Kurban Bayramı’nda gevşetilmesi için basınç oluşturan sermayenin, turizm şirketlerinin, özel çıkar peşinde koşan grupların, ezcümle iktidarın beklentisi ve çıkarıdır o. Ulusun çıkarı, özel çıkar arayanlara ya da iktidar partisinin ihtiyaçlarına göre belirlenmez. İşte ayrım noktası burasıdır. “Ulusal çıkar” adı altında, ayrıcalıklı olmayan, emeğiyle geçinen halk çoğunluğunun karşısına, özel çıkar gruplarının, ayrıcalıklıların beklentileri konulmakta; ama bunlar açıktan söylenemeyince de her olayda olduğu gibi, sınırlı bir grubun çıkarı, beklentisi, bütün milletin çıkarı gibi sunulmaktadır. İşin ilginci, dün gazetemizde de yer alan habere göre, “ulusun çıkarı” doğrultusunda hasta ve vaka sayılarının ayrı tutulması kararından Bilim Kurulu üyelerinin haberi yok. Örneğin, Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, “Benim katıldığım Bilim Kurulları içerisinde böyle bir kararı bilmiyorum” demekte. Ulusun çıkarı toplulukla ilgili, kolektiftir. Karar kolektif değil ki çıkarı kolektif olsun, ulusa yarasın! Kurul üyelerinin orada hâlâ niye oturdukları sorusu bir yanda duruyor elbette, ama asıl soru şu: Bu durumda “ulusun çıkarı”nı, bu çıkarın nereden geçtiğini kim ya da kimler belirlemiştir? Bu soru önemlidir; çünkü milletin egemenliğini kimin ve nasıl kötüye kullandığı sorusuyla bağlantılıdır. Ben söylemeyeyim; yanıtı siz biliyorsunuz. Özetle, salgını yönetmek yerine algıyı yönetmek; meseleleri budur. DAVUTOĞLU’NDAN TEPKI ‘HDP’li belediyelerin hepsi mi suçlu?’ Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, HDP’li belediyelere kayyım atanmasını “keyfiyet” olarak değerlendirerek “Onlarca belediye başkanı görevden alındı, kayyım atandı. Hadi biri, ikisi suçlu, hepsi mi suçlu bunların? Diyorlar ki ‘Kafama uymayanı seçersen görevden alırım” diye konuştu. Davutoğlu, Ankara 1. olağan kongresindeki konuşmada, “En geç kasım başında büyük kongremizi gerçekleştireceğiz” dedi. MHP liderinin “Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılsın” çıkışını da eleştiren Davutoğlu, “Arada bir kafalarına yatmayan demokratik kararların çıktığı AYM’ye bile tahammülleri yok” dedi. DEVA: Demokrasiye darbe Ali Babacan’ın genel başkanı olduğu Deva Partisi’nden yapılan açıklamada da “Kayyım atamaları demokrasiye darbedir. Anayasaya aykırıdır. Seçmen iradesi yok sayılmaktadır” denildi. l ANKARA/Cumhuriyet Gözaltılar tutuklulukla bitti Tutuklanan HDP’li Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen görevden uzaklaştırıldı. Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan ve Gülfer Akkaya ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014’te Kobani eylemlerine ilişkin soruşturmasında 25 Eylül’de gözaltına alınan 20 HDP’liden 17’si tutuklandı. Eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Şenoğlu’nun da tutuklu bulunduğu 2014’teki Kobani eylemlerine ilişkin soruşturma başlatılmıştı. Sırrı Süreyya Önder, Nazmi Gür, Ayla Akat Ata, Emine Ayna, Emine Beyza Üstün, Bircan Yorulmaz, Bülent Barmaksız, Can Memiş, Dilek Yağlı, Gülfer Akkaya, Günay Kubilay, Zeki Çelik, Ali Ürküt, Altan Tan, Pervin Oduncu, Alp Altınörs, Berfin Özgü Köse, Cihan Erdal, Ayhan Bilgen ve İsmail Şengün, soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısına ifade verdi. Cumhuriyet savcısı, şüpheHDP’lilerin tutuklanması üzerine Ankara Adliyesi önünde açıklama yapan HDP’li milletvekillerine polis müdahale etti. Muş milletvekili Gülistan Koçyiğit, polisin müdahalesiyle yere düştü. lilerin tamamını tutuklama talebiyle dün gece saatlerinde nöbetçi sulh ceza hâkimliğine sevk etti. Hâkimlikçe sorgulanan, Nazmi Gür, Ayla Akat Ata, Emine Ayna, Emine Beyza Üstün, Bircan Yorulmaz, Bülent Barmaksız, Can Memiş, Dilek Yağlı, Günay Kubilay, Zeki Çelik, Ali Ürküt, Pervin Oduncu, Alp Altınörs, Berfin Özgü Köse, Cihan Erdal, Ayhan Bilgen ve İsmail Şengün tutuklandı. Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan ve Gülfer Akkaya ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Tutuklama kararının ardından, İçişleri Bakanlığı’ndan, HDP’li Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in, “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma” suçundan tutuklandığı belirtilerek geçici tedbir olarak görevden uzaklaştırıldığı bildirildi. Bakanlık, Bilgen yerine Kars Valisi Türker Öksüz’ü Kars Belediye Başkan Vekili olarak görevlendirdi. Belediye binasına çıkan yollarda zırhlı araçlar konuşlandırılırken Öksüz, dün hizmet binasına gelerek göreve başladı. Belediyeye yakın bir cami olmasına karşın Öksüz’ün namazını polis eşliğinde belediye binası önünde kılması dikkat çekti. HDP Sözcüsü Ebru Günay, partisinin MYK toplantısının ardından basın açıklaması yaptı. Günay, “Tutuklamalar şaşırtmadı. Kararların o adliyelerde alınmadığını çok iyi biliyoruz. Tutuklamalar, HDP’nin renkli yapısını ve Türkiye’nin birleşik demokratik siyaset cephesini hedeflemiştir. Bunların hesabı sorulacak” dedi. AB: Umut azalıyor AB Sözcüsü Ana Pisonero Hernandez de tutuklamaları ve Kars Belediye Başkanlığı’na kayyım atanmasını eleştirdi. Hernandez ANKA’ya yaptığı açıklamada, “Bu son karar, yerel demokrasiyi baltalıyor ve milyonlarca seçmenin tercihlerini ifade etme hakkını inkâr ediyor. Türkiye’de demokrasiye umut azalıyor. Hükümsüz olarak tutuklu bulunan politikacıların, gazetecilerin, akademisyenlerin ve insan hakları savunucularının serbest bırakılması için çağrımızı yineliyoruz” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet CHP Sözcüsü Öztrak, Ayhan Bilgen’in tutuklanmasının operasyonun siyasi olduğunu gösterdiğini söyledi Seçimle gelen seçimle gider CHP Sözcüsü Faik Öztrak, aralarında Kars’ın seçilmiş belediye başkanı da olmak üzere bazı HDP yöneticileri hakkında verilen tutuklama kararını eleştirerek, operasyonu “siyasi” olarak niteledi. CHP’li Öztrak, partisinin genel merkezinde yaptığı açıklamada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Öztrak, HDP’li yöneticilere yönelik operasyona ilişkin, “Belediye başkanıyla ilgili tutuklama kararı çıkar çıkmaz, seçilmiş başkan görevden alındı, yerine kayyım atandı. Hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmadan yapılan bu operasyon bile bu davanın siyasi olduğunu göstermek bakımından yeterlidir” dedi. CHP olarak haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe uğrayanların yanında olduklarını söyleyen Öztrak, “Olmaya da devam edeceğiz. Biz, her zaman, seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiğini söyleyeceğiz. Zamanı geldi Tayyip Erdoğan’ın, Melih Gökçek’in yanında olduk” dedi. Öztrak, 68 Ekim olaylarına ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi: “Bu olaylar 6 yıl önce oldu. O dönem bu ülkenin Başbakanı çıktı dedi ki: Biz valilerimize, kaymakamlarımıza hendek açanlara müdahale etmeme talimatı verdik. Olayların ardından Dolmabahçe’de kimler kimlerle toplandı, bunu da gayet iyi biliyoruz. Şimdi kalkıp da CHP’yi, milletvekillerini bu 68 Ekim olaylarıyla ilgili dava açılmasına tepki göstermekle itham etmek akıl kârı değildir.” CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel de Twitter’dan yaptığı paylaşımda Ayhan Bilgen’in görevden uzaklaştırılmasına tepki göstererek, “Kobani dosyasını 6 yıl sonra tekrar açtılar, akıllarınca muhaliflere korku, Kürtlere kin ve nefret saçtılar. Bilgen’i Anayasa Mahkemesi kararına inat hapse atıp seçimle alamadıkları Kars’ın iradesine kayyım atadılar. Saray’da pişen bu yemeği milletin midesi kaldırmaz!” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı ise “6 sene önceki olayların üzerinden yargılama yapılmış, beraat etmiş, hatta belediye başkanı o yargılama sırasındaki muameleden dolayı tazminat hakkı elde ettiği halde, tekrar tutukluyorsunuz. Sadece HDP’li oldukları için, hukuksuz ve siyasi bir meseleye dönüştürdüğünüz için. Bunu söyleyince ‘Cumhuriyet Halk Partililer HDP’ye sahip çıktı’ deniyor. Baskıcı politikalar yüzünden biz Melih Gökçek’e bile sahip çıkmak zorunda kaldık. Bu tür operasyonları yapanlar, tarihin çöplüğünde yerlerini almış durumda. Buradan çıkış yok, gidiyorsunuz” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet HİKMET SAMİ TÜRK: AYM, rejimin kurumsal sigortası Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hedef alınmasına ilişkin “AYM, demokratik rejimin kurumsal sigortasıdır” dedi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun AYM Başkanı Zühtü Arslan’ı hedef almasının ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “AYM’nin yeniden masaya yatırılmasını” istemiş, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise “Parlamento, AYM’yle ilgili yapılanmaya giderse, seve seve ben de katılırım” demişti. Yazılı açıklama yapan Türk, Soylu ve Bahçeli’nin AYM’yi hedef almasının AYM’nin bazı bireysel başvurulara ilişkin aldığı kararlara tepki olduğunu belirtti. Türk, “Yüksek Mahkeme, temel hak ve özgürlüklerin korunması bakımından önemli kararlar vermiştir. Bazı kararları hatalı olabilir, eleştiri konusu olabilir. Ancak her şeye rağmen AYM, Türkiye’de hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün en önemli güvencelerinden biri, demokratik rejimin kurumsal sigortasıdır” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet Seyit Torun, iktidarın CHP’li belediyelerin çalışmalarına yönelik engellemelerini anlattı Yasayla yetki azaltacaklar Kanal İstanbul projesi için “İstanbul’un geleceğine ihanettir” diyen Torun, “Bunların tek düşündüğü rant. Kanal İstanbul’u da rantı düşünerek yapıyorlar. Aynı şekilde tarım alanlarını imara açarak ranta kurban ediyorlar” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere koronavirüs salgını döneminde CHP’li yerel yönetimlerin pek çok engelleme ve hukuksuzlukla karşılaştığını anımsatarak “Baktılar engellemelerle MAHMUT LICALI belediyelerimizin önünü kesemiyorlar, şimdi de yasal düzenlemelerle belediye başkanlıklarımızın yetkilerini azaltmak niyetindeler. Duyumlarımıza göre yine ‘yaptım oldu’ diyerek bir yasayı dayatacaklar” dedi. Yerel yönetimlerden sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, CHP’li belediyelerin gerçekleştirdiği çalışmalar, belediyeler yasası ve Kanal İstanbul konusunda Ankara Temsilcimiz Sertaç Eş ile birlikte sorularımızı yanıtladı. CHP’li Torun’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtlar şöyle: n Pandemi döneminde CHP’li belediyelerin gerçekleştirdiği hizmetleri iktidarın engelleme girişimlerine şahit olduk. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Pandemide, iktidarın 5 maske dağıtamadığı süreçte, belediye başkanlarımız maskeden dezenfektana, hatta ekmeğine, gazetesine kadar halkın ihtiyaçlarını gidermeye çalıştı. Birçok engelleme ve hukuksuz işlemlerle karşı karşıya kaldık. Ama başkanlarımız bunları aşarak gerçekten tarih yazdılar. Mazeret üretmediler, çözüm ürettiler. n CHP’li belediyeler eğitime destek amaçlı çeşitli kampanyalar da gerçekleştiriyor... Genel Başkanımızın talimatıyla belediyelerimiz eğitime destek vermek için çalışmalara başladı. Ancak okulların dezenfekte edilmesinde, çocuklarımıza yönelik maske dağıtımında dahi engellemeler yaşadık. Şimdi tablet ve bilgisayar dağıtımı kampanyalarını da engellemeye çalışıyorlar. Belediyelerimiz her türlü çabayı gösteriyor; bu, takdir edilmesi gerekirken cezalandırılıyor. Aslında iktidar böyle yaparak halka zulmediyor, vatandaş da bunu görüyor. n CHP’li belediyeleri engellemesindeki amaç ne olabilir? Vatandaş, hangi sorunu olursa olsun gelir belediye başkanına başvurur. Belediye başkanı bunu yetkisi kapsamında çözmeye ya da kamuyu devreye sokarak takip etmeye başlar. İktidar var olan talebi yerine getiremiyor ya da eksikliği gideremeyince, belediyelerimizin yaptığı hizmetleri cezalandırmaya kalkıyor. Bunu anlamak mümkün değil. Belediye meclislerinde çoğunluğun var diye o şehSeyit Torun rin menfaatine olan kararları bile almıyorsun. Ama ilçede ret veren ilçe belediye başkanı daha farklı davranıyor. Bu halka ihanet değil midir? n Yasama yılının başlamasıyla birlikte Belediye Yasası konusunda TBMM’de bir süreç işletilebilir mi? Gördüğümüz şudur: Baktılar engellemelerle belediyelerimizin önünü kesemiyorlar, şimdi de yasal düzenlemelerle belediye başkanlıklarımızın yetkilerini azaltmak niyetindeler. Belediyeler devletin vatandaşa en yakın olan elidir. Biz devletin vatandaşa en yakın olan elini güçlendirelim derken anlaşılan o ki onlar o eli kesmek istiyorlar. Duyumlarımıza göre yine ‘yaptım oldu’ diyerek bir yasayı dayatacaklar. Oradan da çözüm çıkmayacak. Sadece yetkileri tek elde toplayacak düzenlemeler çıkacak. Oldu olacak kaldırın bütün belediyeleri Ankara’dan siz yönetin o zaman. Ülkeyi genelde yönetemediniz ki yerelde nasıl yöneteceksiniz? Bizimle bütün iletişim kanallarını maalesef kapattılar. Halkın oylarıyla seçilmiş insanlara yetki gaspı yapacaklar. n Kanal İstanbul projesinin pek çok yasadan muaf tutulması yönünde yasal bir düzenleme yapılacağı konuşuluyor. Böyle bir yasanın gündeme gelmesi durumunda CHP’nin tepkisi ne olur? İstanbul Büyükşehir Belediyemizin 606 bin vatandaşın katılımıyla yaptığı ankete göre, vatandaşların yüzde 64.2’si ‘Kanal İstanbul’u istemiyorum’ diyor. Uzmanlar uyarıyor; ‘Felaket olur’ diyor. ‘İstanbul susuz kalır’ diyor. Ama Saray’daki zat, orta yerdeki deprem riskini de önemsemeyip, ‘Canım istedi İstanbul’a ada yapacağım, rantı da Katarlılara vereceğim’ diyor. Bunun adı hem vatandaşa hem İstanbul’un geleceğine ihanettir. Vatandaş bunun hesabını sorar. İstanbul’un katili olmayın. Eğer tüm bunları görmezden gelip bir yasal düzenleme getirme gafletine düşerlerse CHP olarak halkımızın geleceği için hukuk içinde sonuna kadar direniriz. n Kentlerdeki tarım alanlarının yapılaşmaya açılması bir risk oluşturuyor mu? Kesinlikle. Bunların tek düşündüğü rant. Kanal İstanbul’u da rantı düşünerek yapıyorlar. Aynı şekilde tarım alanlarını imara açarak ranta kurban ediyorlar. Verimli alanları imara açmak, üretimi azaltmak bu ülkeye ihanettir. l ANKARA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear