25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
HABER 910 HAZİRAN 2019 PAZARTESİ Eren Erdem cezaevinden yanıtladı; içeride yazdığı kitabı İÇ’i ve içeriyi anlattı ‘Bu zulümler bizi ‘Seçim Nasıl Kazanılır?’ kitabının yazarı Şeyda Taluk: sadece büyütür!’ “1 Mart’ta karar verildi. Tabii bu sadece ilk derece mahkemesi kararı. Biz itirazları yaptık. Adalet arayışımız sürüyor. Tabii 4 yıl ceza alıp tahliye edilmeyen TEK kişiyim. Üstelik 9 ay tutukluluktan sonra. Bariz bir siyasi müdahale yapıldı. Yahu dünyada ‘cezaevinde yakalanan ve tutuklanan’ kaç kişi var? Bu dosya bahane, amaç beni ve benim nezdimde toplumsal muhalefeti sindirmek ve korkutmak. Ama nafile. Biz bu yola çıkarken kefenimizi giydik. Ama öyle güneşlikten bozma, trol marifetiyle dönüştürülmüş tül perdeden değil. İnsan adalet için yaşar ve ölür. Bu zulümler bizi sadece büyütür.” Eski CHP Milletvekili ve PM üyesi Eren Erdem, içerde günlerini kitap okuyarak ve yazı yazarak geçiriyor. Erdem, 10 ayda 100’den fazla kitap okuduğunu yazdı. Eski CHP Milletvekili ve PM üyesi Eren Erdem, 1725 Aralık operasyonunda ortaya çı kan ses kayıtlarını servis ettiği id diasıyla Silivri Cezaevi’ndeki tu tukluluğunda 11 ayı geride bıraktı. Tutukluyken cezaevinde yapılan operasyonda ele geçi rildi! Hücresinde tek rar yakalanıp tutuk landı! Hiçbir delil ol maksızın verilen 4 yıl GAMZE AKDEMİR 2 ay cezayla tahliye olmayan TEK kişi. Üstü ne ceza onanırsa 17 ay daha ceza evinde kalacak. En büyük tesellisi fikirlerinin özgürlüğü. Cezaevinde İÇ adlı kitabını yaz dı, şimdi yeni kitabı DIŞ’ı yazıyor. Tutukluluğunun 147’nci gününde kaleme almaya başladığı İÇ, ken di ifadeleriyle; bir iç yolculuğun güncesi, bir felsefe metni, hayat ile bütünleşen yeni bir devrimci ve içsel bir tasavvuf yorumu, din istismarına panzehir. Aydınlanma için yazıyor Cumhuriyetin eksik kalan aydınlanma amacına yönelik kaleme aldığı kitabında, “Zindan kokan ellerimle yazılmıştır. Ve özgür yüreğimden dökülmüştür. Bu nedenle okuyunuz. Eğer sizde bir cevheri ortaya çıkarırsa, okutunuz” diye yazıyor. İÇ’in giriş bölümünde, tecriti, gardiyanları, sayımı, açık görüşü, yeme içmeden dışarıyla iletişime kadar envai kuralları, doktoru, kütüphanecisiyle hapishane evrenini ayrıntılarıyla paylaşıyor Eren Erdem. Ardından felsefenin tanımını yaparak insan ruhunun ve bilincinin derinliklerine referans aldığı büyük filozoflar eşliğinde bir seyahat başlatıyor. Meziyetleri ve kusurlarıyla insan doğasını çözümlüyor. Bilginin temellerini, kaynaklarını ve insanlığa katkılarını inceliyor. Bilincin oluşum aşamalarına dikkat çekiyor. Karşılaştırmalı örneklerle Tanrı anlayışlarını, dinler arası ve ötesi bir hatta değerlendiriyor. Her alanda insanlık, adalet ve vicdan adına hem kişisel hem toplumsal anlamda kaybedilenlerin faturasını çıkarıyor, dökümünü çözümlüyor. Bunu yaparken insana, topluma ve erke özgü hemen her duygu ve kavram kaleminde deneme tadında metinlere dönüşüyor. ‘Ben sizi rahatsız etmeye geldim’ Eren Erdem, artık iktidara gelmenin yolunun toplumsal değişimi tesis etmekten geçtiğini düşünüyor. Çıktığında, doğrudan insana dokunarak bireyin değişimini esas alan bir çizgide mücadele etmeye devam edecek. İÇ’in sonuna doğru “Kitap umudu büyütsün. Yararlı olsun” temennisinde bulunan Erdem, son noktayı Ali Şeriati’nin deyimiyle koyuyor: “Beni sizi rahatsız etmeye geldim... ” En kısa zamanda özgürlüğüne kavuşması ve yüz yüze bir söyleşi yapmak umuduyla avukatı aracılığıyla yolladığımız söyleşi sorularımızı cezaevinden yanıtladı Eren Erdem. İÇ’i, dava sürecini, si yaseti, adaleti, cezaevi koşullarını, neyi nasıl düşündüğünü, yazdığını, direndiğini, çıktığında neler yapacağını, komşuları Kavala ve Kozağaçlı’yı, avluyu, kitapları ve o ünlü ketılı anlattı. Sevgi ve selamlarını iletiyor. Bu arada her pazar Twitter’da @erenerdemnet hesabından flood’ları yayımlanıyor. RT ve favlarınızı bekliyor. Kitap yollayan, mektup yazan herkese minnettar, devamını rica ediyor. Adresi: Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusu, 9’No’lu cezaevi c10 blok 67’No’lu oda. ‘Dinciliğe ve yozlaşmaya karşı bir manifesto’ n Bu kitabı neden yazdınız? Bu kitap uzun bir tecritin ürünü. Tek başına 8 metrekarelik bir hücrede kalınca insan içine yolculuk ediyor. Esasen İÇ böyle bir yolculuğun özeti. Toplumu kasıp kavuran dinciliğe karşı çıkan içsel bir metin. Aynı zamanda felsefi bir genel çerçeve var. İÇ, dinciliğe ve her türden yozlaşmaya karşı bir manifestodur. DIŞ kavganın, İÇ hesaplaşma olmadan sonuç getirmeyeceği gerçeğine binaen yazılmıştır. Bu nedenle İÇ önemli bir girizgâhtır. Okuyana hem pratik bilgiler verir. Ve hemen her konuda tahlil içerir. İÇ’imiz de böyle değil mi? n Bu kitabı dört kez yazıp ilk üçünü yaktınız mı? Öyle mi? Bu kitabı değil, aslında dört kez farklı konuda kitaplar yazmaya başladım, bitirdim. Bunlar genelde milletvekilliğim ve gazeteciyazarlık zamanımdaki gibi siyasette hâlâ bilinmeyen alanlarda, çarpıcı konularda, gerçekleri belgeleriyle ortaya koyduğum son dönem önemli siyasi tartışmalara ilişkindi. Fakat o tarihte bu kitapları bekletme kararı aldık. Doğru zamanı bulmak adına... Sonrasında İÇ’i yazdım, içeriden içeriyi yazdım. Şimdi ise DIŞ adlı kitabı yazmaya başladım. İç, dış kavganın öncesinde verilmesi gereken iç mücadelesiydi. Şimdi ise önceki yazdıklarımı DIŞ adlı kitapta toplamaya çalışıyorum. Şimdi dış mücadele zamanı. Doğru zamanı bekledim, doğru zaman geldi, şimdi önceden yazdığım taslakları birleştirerek yazıyorum. ‘Avlu bir akademidir!’ n “Okuduğunuzda eğer bir şey bulursanız, bir başkasına da okutunuz” çağrınızın asıl nedeni ne? Ben yazdığıma güveniyorum. Okuyan herkesin kendi İÇ’inden birşeyler bulacağını biliyorum. Bu özgüvenle böyle bir çağrı yaptım. Neticede bir yazar için kitabının yaygın biçimde okunması son derece önemlidir. Şu ana kadar gayet yaygın durumda. Okurlarıma teşekkür ederim. DIŞ’ı beklesinler. n “İÇ”in giriş bölümünde ce zaevi koşullarını yazıyorsunuz. Koşulları ve halkıyla cezaevi evreninde neler olur/oluyor? Silivri 9 No’lu cezaevi bambaşka bir dünya. Diğer cezaevleri koğuş sistemine sahip. Burada ise tekli ve çiftli odalar var, koğuş yok. Türkiye’nin en baş belası görülen muhaliflerin uğrak durağı. Gardiyanlar artık duruma alışmış, neredeyse TV ve gazetelerde gördüğü simalar buradan geçmiş. Dolayısıyla son derece dikkatli ve hassaslar. Arada politik davrananlar oluyor ama bu genel değil istisna. Kitapta zaten değindim. Son haftalarda, Osman Kavala ve Selçuk Kozağaçlı bizim bölüme (C Blok) getirildi. Artık camdan cama bağırarak konuşuyoruz. Bizim için avlu bir akademidir. Bizi zindana atanlar sanmasın ki zulmediyorlar. Ben 10 ayda 100’den fazla kitap okudum. Avluda her adımda, ilmek ilmek geleceği düşlüyorum. Ve düşlerimi teorize ediyor, yazıyorum. Buradan, içeri girdiği günden daha fazla kararlı, eksiklerini tamamlamış ve mücadeleye hazır biri olarak çıkacağım. Cezaevi evreninde ben, kendini bu süreçte yetiştiren ve zindanı adeta fırsata çeviren bir tutumla bulunuyorum. Onun dışında, ketıl ile yaşadığım tarif edilemez aşkın ürünü olan yemekler ve her daim güleceğimiz anılarla yükleniyoruz. Geçecek ve kavuşacağız. ‘Mebusken düşünme, mapusken düşün deniliyor’ n Cezaevinde yazmak, okumak hele ki düşünmek nasıl bir hal, zincirleme reaksiyon? Cezaevi düşünme eyleminin en yoğun yaşandığı alan. Mebusken düşünmememiz, lider ne derse el kaldırmamız telkin edilirdi. Mapusken tam tersi, bol bol düşünmemiz telkin ediliyor. Hem mebusluğu hem mapusluğu görmüş biri olarak, “İÇ’e yolculuğun ve düşünmenin yurdu hangisidir” sorusuna mapus cevabı veririm. Ama tabii tadında bırakmak lazım. n Daima güncel yaraların hele ki adalet, hukuk, iyilik arayışı ve anlayışının tarihler ve zamanlar arası ifadesi “İÇ”. Meziyetleri ve kusurlarıyla insan doğasına, bilginin kaynaklarına ve bilincin oluşum aşamalarına dair okura aktardıklarınızın başında başka neler geliyor? Dış dünyada yaşanan her hadise içimizdeki bir temel meziyet ya da kusura dayanıyor. Aslında ben bu kitapta, hayatın içinde hayat ile bütünleşen yeni bir devrimci ve içsel bir tasavvuf yorumu ortaya koyuyorum. Kalbi akıl ile birleştirmek suretiyle dogmalardan arındırılmış yeni bir Anadolulu irfan bakış açısı ortaya koymaya çalışıyorum. Kitaba biraz da böyle bakmamız lazım. Bu özellikle de din istismarına panzehirdir. Okuyanlar bunu zaten görecekler. n Susmadığınız için hapistesiniz. Ve sizin de vurguladığınız gibi muhakkak çıkacaksınız. Sonra? Neler değişti, değişecek? Türkiye’de değişen bir şey yok. Ancak benim açımdan mücadelenin şekli ve yöntemleri noktasında bir değişim olduğunu söyleyebilirim. Kitle siyasetiyle değişim olmaz. Kitle siyasetiyle iktidar değişse bile, kitle sizi bir önceki iktidara benzetmeyi başarır. Bu nedenle bu radan çıktığımda, doğrudan insana dokunarak bireyin değişimini esas alan bir çizgide mücadele etmeye devam edeceğim. Özetle, ben toplumsal değişimin iktidara gelmenin sonrasında olacağını düşünürdüm. Artık iktidara gelmenin yolunun bu değişimi tesis etmekten geçtiğini düşünüyorum. n Davada son duruma ilişkin değerlendirmenizi ve çağrınızı rica ederek bitirelim söyleşimizi. 1 Mart’ta karar verildi. Tabii bu sadece ilk derece mahkemesi kararı. Biz itirazları yaptık. Adalet arayışımız sürüyor. Tabii 4 yıl ceza alıp tahliye edilmeyen TEK kişiyim. Üstelik 9 ay tutukluluktan sonra. Bariz bir siyasi müdahale yapıldı. Yahu dünyada “cezaevinde yakalanan ve tutuklanan” kaç kişi var? Bu dosya bahane, amaç beni ve benim nezdimde toplumsal muhalefeti sindirmek ve korkutmak. Ama nafile. Biz bu yola çıkarken kefenimizi giydik. Ama öyle güneşlikten bozma, trol marifetiyle dönüştürülmüş tül perdeden değil. İnsan adalet için yaşar ve ölür. Bu zulümler bizi sadece büyütür. ‘Gençler Ekrem Abilerine inanıyor’ LEYLA KILIÇ Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan ‘Seçim Nasıl Kazanılır?” kitabının yazarı Şeyda Taluk, 23 Haziran seçiminde adayların kampanya sürecini nasıl yönetmesi gerektiğini anlatarak İmamoğlu’na ve Yıldırım’a tavsiyelerde bulundu. Taluk, “İmamoğlu, ailesi ile ölçülü olarak görünürlüğünü sağlamalı. Çünkü çoğu kişi onu kendi evladı yerine koyuyor ve bunu yapmaya hazır, kazanılması gereken birçok seçmen var. Yıldırım’ın da acilen hitabet eğitimi alması gerekiyor. Daha istekli görünüp Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisinin dışında özgür olmalı” dedi. Kitabında ülke gündemini yoğun biçimde meşgul eden seçimler için siyasilere 101 tavsiye sunan Taluk, Cumhuriyet’in sorularına şu yanıtları verdi: n Geçmişten günümüze baktığımızda seçim dönemlerindeki en büyük değişiklikler neler? Teknoloji sayesinde artık her eve girmek çok kolay. Ama bir o kadar da insanların algısını yönetmek siyasetçiler için zorlaştı. Çünkü birçok kanaldan bilgi akışı sağlanabiliyor. Geçmişte bir radyo, birkaç kanal ve gazetede ağzınızdan çıkanlarla algınızı oluşturabiliyordunuz. Ancak artık sizin yarattığınız algının dışında yurttaşlarda kendi alanlarında siyasete ve siyasetçilere yaklaşımlarını kontrol edebiliyor. Bir şey değişmedi, o da lider olgusu. Eskiden liderin kendisi çok önemliydi bu hâlâ böyle. Örneğin Bülent Ecevit gibi biri tarihte alabileceği en yüksek oyu aldı. Ecevit’in elinde bugünkü gibi teknoloji yoktu. İnsanlara umudu vaat etti. Şu anda dünyanın her yerinde kullanılan dil ve söylemler çok sert. ‘Sopalı baba istenmiyor’ n AKP’nin 31 Mart seçim sürecinde seçmeni kutuplaştıran sert söylemleri 23 Haziran seçim sürecinde yerini daha yumuşak bir dile bıraktı. Bunun için neler söyleyeceksiniz? Kullanılan söylemler AKP için ters tepti. Elimdeki araştırmaya göre, seçime gitmeyenler oran olarak dağıtıldığında AKP seçmeninin yüzde 40’ı, CHP’nin ise yüzde 20’si görünüyor. Bu sert dil seçmeni AKP’den uzaklaştırdı. Genç seçmenlerde AKP ile makas ayrımında. Gençler otorite karşıtı, özgürlükçüler. Onlara dindarlığı bile tanımlayan, otorite kuran, elinde sopalı bir baba istemiyorlar. 23 Haziran için söylemleri yumuşatmalarının nedeni bu seçmenlere ulaşabilmek. n Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Mart seçimlerinde özellikle İstanbul’da ve diğer illerde partisinin adaylarından daha çok ön planda olması adayların Erdoğan’a karşı yarıştığı algısını yarattı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Erdoğan’ın bir sözü var, “İstanbul’u alan Türkiye siyasetine hükmeder.” 23 Haziran İstanbul seçimi için yeniden sahada olacak. AKP’nin geldiği son noktada partiyi değil Erdoğan’ı seven seçmene kendini her zaman hatırlatacaktır. O ortaya çıkmazsa kampanyanın yürümesi müm kün değil. Erdoğan’ın uğraştığı başka meseleler de var. Parti kurucusu ve lideri olarak AKP’nin içinde yaşanan debelenmeleri kontrol etmeye çalışıyor. İstanbul seçimlerinin yanında AKP’nin içindeki savaşı ve küskünlüğü de bitirmeye çalışıyor. Kaçan partilileri elinde tutmaya uğraşıyor. Çünkü kaçmaya çalışan kişiler parti içinde ve tabanda özgül ağırlığı olan siyasetçiler. Son günlerde gördüğümüz gibi onları siyasi hayata döndürerek ve birtakım hediyeler sunarak çevresinde tutmayı hedefliyor. AKP’nin başka sorunu da MHP’nin içinden geliyor. MHP seçmeni ve tabanı ekonomiden çok mağdur. Yapılan ittifak her iki partiye ve seçmenine zarar verdi. n İstanbul adaylarının kampanya süreci için ne düşünüyorsunuz? CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu ve AKP’nin adayı Binali Yıldırım arasında kıran kırana geçecek ikinci bir seçim bizi bekliyor. 31 Mart’ta yarışıp İmamoğlu’na haksızlık yapıldığını söyleyerek şimdiki seçimde çekilen adaylar oldu. Saadet Partisi adayını geri çekmedi. Bu çok doğru ve stratejik bir hamle. Bu kadar muhafazakâr seçmenin CHP’ye oy vermesi mümkün değildi çünkü. 31 Mart’ta iki adayın kampanya sürecine baktığımızda Binali Yıldırım’ın çok isteksiz olduğunu gördük. Bakanlık, başbakanlık, TBMM başkanlığı yapıp İstanbul’a aday oluyorsunuz. Kendi partisinin dışında olan seçmen Yıldırım’a baktığında işini yapmak istemeyen birini görüyor. Yıldırım’ın karşısında da çok istekli, azimli Ekrem İmamoğlu var. İmamoğlu’nun en etkileyici noktası isteği. Başkan olmak istiyor. İletişimde bu çok etkileyici bir durum. n 23 Haziran’da gerçekleştirilecek İstanbul seçimleri için Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım kampanya sürecini nasıl yönetmeli? Ekrem İmamoğlu, bu süreçte katılacağı televizyon programlarına çok iyi hazırlanmalı. Ona kazandıracak kitlenin kimler olacağını belirleyip onlara yönelik çalışmalarını sürdürmeli. Gençliğinin ona büyük bir katkısı var. Ailesi ile ölçülü olarak görünürlüğünü sağlamalı. Çünkü çoğu kişi onu kendi evladı yerine koyuyor ve bunu yapmaya hazır, kazanılması gereken birçok seçmen var. Binali Yıldırım’ın da acilen hitabet eğitimi alması gerekiyor. Ağzına gelen her şeyi söylememeli. Sempatik yönünü kullanması sağlıklı bir biçimde oya dönüşür mü bunu düşünmeli. İstekli görünmüyor. Daha istekli görünüp Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisinin dışında özgür olmalı. Bunun yanı sıra iktidarın İmamoğlu’nu hedefleyen etik dışı kampanyaları Binali Yıldırım’a zarar veriyor. Mesela montajlı videolar... Ekrem İmamoğlu’nun her alanda destekçisi benim deyimimle havarisi çok. Bunun büyük kısmını da gençler oluşturuyor. İmamoğlu, bir ücret karşılığı olmadan gençler tarafından her alanda desteklenirken, AKP’nin maaşlı çalışanları sosyal medyada linç ve yüceltme kampanyaları düzenliyor. İmamoğlu inanıyor, inandığını gösteriyor. Gençler de Ekrem Abilerine inanıyor. l İSTANBUL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear